Bugun...



Ehl-i Beyt (a.s) Kerbela'da İmam Hüseyin (a.s) ile Birlikte

Arabistan toplumunda savaş ve çatışma yaygın bir gelenekti. Düzensiz savaşlar, şehirlerin kuşatılması ve kervanlara yapılan saldırılar en acımasız bir şekilde gerçekleşiyordu.

facebook-paylas
Tarih: 10-07-2024 16:39

Ehl-i Beyt (a.s) Kerbela'da İmam Hüseyin (a.s) ile Birlikte

Bismillahirrahmanirrahim

 

Arabistan toplumunda savaş ve çatışma yaygın bir gelenekti. Düzensiz savaşlar, şehirlerin kuşatılması ve kervanlara yapılan saldırılar en acımasız bir şekilde gerçekleşiyordu. Bu savaşların zayıf noktalarından biri kadınların ve kızların varlığıydı. Düşman ordusunun kadınlarını esir alabilen bir ordu, pratikte zafer kazanmış olurdu. Bu yolla düşmanı aşağılamaya ve ona ağır bir utanç yüklemeye muktedir olurdu.

 

Belki de Arapların kız çocuk sahibi olmaktan korkmalarının sebeplerinden biri de buydu; çünkü onlar savaşlarda ve çatışmalarda bir şey yapamazlardı. Aynı zamanda varlıkları tehlike yaratıyordu ve bir grup insanın onları koruması gerekirdi. Yenilgi ve teslimiyet durumunda, mağlup tarafı büyük bir aşağılama ve utanç bekliyordu. Bu nedenle Araplara “bir kız çocuğu sahibi oldukları” haberi verildiğinde, bu onların başına gelen bir felaket olarak kabul edilirdi. Bu yüzden bir orduda kadınların varlığı en büyük engel ve tehlike olarak görülüyordu. Dolayısıyla daha az kadının bulunduğu bir ordu, daha az tehlike ihtimali barındırıyordu. Öte yandan Araplar, uzun savaşlarda kadınlarını yanlarında götürürlerdi ve genellikle eşlerinden biriyle birlikte askeri kampa giderdi.

 

İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamı, esas, sebepler, özel komum gibi her açıdan diğer kıyamlardan farklıydı. İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamında üç temel noktaya dikkat edilmelidir:

  • Yezid'in İmam'dan (a.s) biat istemesi,
  • Kufe halkının İmam'ı (a.s) kıyamın liderliğini üstlenmeye davet etmesi,
  • İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma.

Elbette bu üç unsur dışında, İmam (a.s) tarafından “İslami bir hükümetin kurulması” gibi bazı önemli faktörler de dikkate değerdir. Ancak tüm bu unsurlar ve bu şaşırtıcı olay, İmam'ın (a.s) Ehl-i Beyti'nin (a.s) Kerbela'daki varlığı ile doğrudan ilişkilidir; çünkü eğer İmam'ın (a.s) ailesi Kerbela'da olmasaydı, bu temel unsurlar eksik ve yarım kalırdı.

 

İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamı, tevhit tarihinin en özel anında gerçekleşti. İslam'ın temel ve türevlerinin varlığını veya yokluğunu belirleyen özel bir andı. İmam (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a), nübüvvet, tevhit ve İslam'a hiçbir inancı olmayan bir zorba hükümdarın karşısındaydı. Yezid, küfür ve şirk liderlerine açık bir sevgi ve cahiliye inançlarına derin bir bağlılık duyardı. Hz. Peygamber'in (s.a.a) bisetine en küçük bir inancı bile yoktu. İslam'ın ilk dönem savaşlarındaki cesaretinden dolayı, Cemel ve Sıffin savaşlarında İmam Ali'ye (a.s) karşı büyük bir kin besler; nefretini ve kininini göstermekten çekinmezdi. Hz. Peygamber'e (s.a.a) ve İmam Ali'ye (a.s) olan kin ve nefret, İmam'ı (a.s) ve Ehl-i Beyt'i (a.s) lanetlemesinde tamamen açıktı. İmam Hasan'ın (a.s) şehit edilmesinde bu kin açıkça ortaya çıktı. Öyle ki düşmanlar, İmam Hasan'ın (a.s) naaşını bile ok yağmuruna tuttular. Emevîler, şiddet ve entrika konusunda kendilerine sınır koymuyorlardı. Yezid, Hz. Peygamber'in (s.a.a) yerine oturduğu sırada, ne Hz. Peygamber'e (s.a.a) ve ne de getirdiği dine en küçük bir inancı yoktu.

 

Şimdi küfrün açık bir sembolü olan ve İslami hükümet üzerinde tam kontrol sağlayan bir adam, tevhit düşüncesinin en ciddi ve önemli savunucusu İmam Hüseyin'den (a.s), kendisinin halifelik konumunu meşrulaştırarak, ona biat etmesini istiyordu. Aksi takdirde öldürülecekti.

 

İmam Hüseyin’in (a.s) Yezid’e biat etmesi, aslında “Hz. Peygamber’in (s.a.a) dininin geçersizliğini ilan etmek” ve “İslam’a son vermek” demekti. Yezid'e biat etmek, yalnızca İmam (a.s) için kabul edilemez değildi ve gelecek nesiller de onu affetmezdi. İmam Hüseyin (a.s), peygamberlerin mirasçısı konumundaydı. Ya Nemrut’un ateşine teslim olacak ya da dininden vazgeçecekti. Eğer İbrahim Halilullah (a.s) ateşe gitmekten vazgeçseydi, tevhit dinini savunmak mümkün olmazdı ve Nemrut karşısında geri adım attığı için hiç kimse onu affetmezdi. İmam (a.s), Medine'den çıkarken, Hz. Musa'nın (a.s) Mısır'dan çıkışıyla ilgili ayeti okudu. Böylece herkes onun çıkışının, tıpkı önceki peygamberler gibi “tüm tehlikeleri kabul etmek” anlamına geldiğini anlasınlar.

 

Ne yazık ki, Kerbela kıyamının tarihi ve analitik edebiyatında İmam Hüseyin’in (a.s) Hz. Yahya (a.s) meselesine yaptığı ince atıf yeterince dikkate alınmamıştır. Filistin bölgesinin yöneticisi Herod’un eşinin bir kızı vardı ve Herod onunla evlenmek istiyordu. Bu mesele, İsrailoğulları’nın tanınmış peygamberleri Hz. Zekeriya (a.s) ve Hz. Yahya’nın (a.s) fetvasını gerektiriyordu. Hz. Yahya (a.s) buna karşı çıktı. Herod ısrar edince, fetvasını herkesin önünde ve sinagogda açıklayacağını söyledi. Belirlenen günde ve herkes toplandığında, Hz. Yahya (a.s) Herod’un bu eylemle büyük bir günah işleyeceğini ve Yahudilikten çıkacağını, öldürülmesinin gerekli olacağını ilan etti. Herod emretti ve Hz. Yahya’nın (a.s) başını sinagogun merdivenlerinde kestiler. Hz. Zekeriya’yı (a.s) da vahşice şehit ettiler. İmam Hüseyin (a.s) defalarca Hz. Yahya’nın (a.s) hikayesiyle özdeşleşti ve onun sonunu hatırlattı.

 

Emevîler, insanların namuslarına saldırmak konusunda uzmanlardı. Medine'ye göç ederken Hz. Peygamber'in (s.a.a) Zeyneb’e (s.a) saldırmaları, Mekke’nin serserilerini Medine'nin güzel kadınlarını ve kızlarını ele geçirmeye davet etmeleri, Hendek ve Uhud savaşlarında kadınlara ve kızlara ulaşmak için tahrik etmeleri bu özelliklere örneklerdir. Bu tehlikeli özellikler göz önüne alındığında, İmam Hüseyin (a.s) Ehl-i Beyt’i (a.s) “kendisiyle götürme” ya da “Medine veya Mekke’de bırakıp kendisi yalnız gitme” konusunda kararını vermeliydi. Eğer İmam (a.s), ailesini Medine'de bırakmış olsaydı, Emevîler muhtemelen onları rahatsız eder ve kız kardeşlerini ya da kızlarını esir alabilirlerdi. Eşleri, kızları ve kız kardeşleri Emevîlerin esiriyken, İmam (a.s) inkılabî hareketini sürdüremezdi. Ehl-i Beyt’in (a.s) böyle bir durumda bırakılması, büyük bir utanç getirirdi. Daha da önemlisi, eğer kadınlar esir alınsaydı, İmam Hüseyin (a.s) ailesini serbest bırakmak için Yezid'e biat etmek zorunda kalırdı.

 

Ehl-i Beyt’in (a.s) İmam Hüseyin (a.s) ile birlikte olması zor ve trajik ama çok olumlu ve kıyamın temel unsurlarındandı. Çünkü aile efradının varlığı, İmam'ın (a.s) hayatının son anına kadar herkes için ahlaki ve güvenlik koruması sağladı; hiç kimse ailesine dokunamadı. Küfe ordusu çadırlara saldırmak istediğinde, İmam (a.s) bağırdı: "Ey Ebu Süfyan ailesinin takipçileri! Eğer dininiz yoksa ve kıyametten de korkmuyorsanız, en azından dünyanızda özgür insanlar olun."

Sonra Şimr’e şöyle buyurdu: "Ben sizinle savaşıyorum ve siz de benimle savaşıyorsunuz. Bu yüzden ben hayattayken çadırlara saldırmayın." Şimr, İmam (a.s) hayattayken çadırlara saldırmamaları için askerlerine emir verdi; ancak Ehl-i Beyt'e (a.s) saldırma ihtimali her zaman vardı. Bu nedenle İmam (a.s), çadırların etrafında hendek kazmalarını ve onu ateşle doldurmalarını emretti ki düşman arkadan çadırlara saldırmasın.

 

İmam Hüseyin’in (a.s) Ehl-i Beyt'i (a.s), onun şehadetinden sonra esir alındı ve düşman onların cenazelerini atlarının ayakları altında ezdi; ancak asla aşağılanmış hissetmediler. Başları mızrakların ucunda gurur ve onurla yükselen erkekleri gibi, onur ve gurur hissettiler. Hz. Zeynep (s.a), Ümmü Külsüm (s.a), Fatıma binti Hüseyin (s.a) ve diğer kadınlar, Küfelileri ve Şamlıları sert bir şekilde eleştirdiler. En fasih konuşmaları yaptılar ve esir kervanında hiç kimse kendini aşağılanmış hissetmedi. Hz. Zeynep (s.a) Küfe’de konuştuğunda, herkes “bunun Ali b. Ebu Talib (a.s) olduğu ve kızının gırtlağından konuştuğu” şeklinde hissetti. O, Şam’da Yezid’e "Yebne’t-Tuleka" [1] olarak hitap ediyor, onu ve eylemlerini kınayan görkemli bir hutbe okuyordu. Tüm bu zorluklar ve acı verici esaretin ardından, Yezid alaycı bir şekilde "Başınıza ne geldiğini gördünüz mü?" dediğinde, Hz. Zeynep (s.a) "Güzellikten başka bir şey görmedim" şeklinde yanıtlıyordu.

 

Bu benzersiz gurur, İmam Hüseyin’in (a.s) ailesini yanına alma konusundaki doğru kararının sonucuydu. Eğer başka türlü olsaydı, erkeklerin Medine'de kadınları yalnız bırakması, ardından Emevîlerin onları esir alması, İslam için büyük bir utanç ve aşağılanma yaşanması dışında bir sonuç olmazdı. Bu nedenle, akıl, duygu, mantık, tarih ve askeri stratejiler, İmam Hüseyin’in (a.s) ailesi ve Ehl-i Beyt'ini (a.s) yanına alma kararının doğruluğunun birer şahididir.

 

-----------

[1]- "Yebne’t-Tuleka" ifadesiyle “özgür bırakılanların oğlu” kastedilmektedir. Hz. Peygamber (s.a.a) Mekke'yi fethettiğinde, Muaviye'nin babası ve Yezid'in dedesi olan Kureyş müşrikleri ile büyükleri ve lideri Ebu Süfyan’a şöyle buyurdu: "Ey Kureyşliler! Size nasıl davranacağımı mı düşünüyorsunuz?" Onlar da "İyi ve güzel bir davranış, sen asil bir kardeş ve asil bir kardeşin oğlusun" dediler. Hz. Peygamber (s.a.a) onlara "Gidin. Siz serbestsiniz" buyurdu.




Bu haber 353 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER EHLİBEYT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI