xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
Bugun...



İslami Maneviyatın Mahiyeti - 2

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 03-10-2024 16:06

İslami Maneviyatın Mahiyeti - 2

İnsanın Bu Dünyadaki Durumu

İnsan hayatı, "Haz ve Elem" olmak üzere iki olguya sahiptir. Yaşamak ve hayatı sürdürmek için kaçınılmaz olarak bazı zorluklardan geçmek zorundadır. Doğal olarak, farklı imkân ve güçlerle desteklere sahip olması gerekir.

İnsan ruhu da iki yüzlü bir madeni para gibidir; bir yüzü asli kökenine ve diğer yüzü doğaya ve onun yüzeysel görünümüne dönüktür; doğal kanun ve akışlara tabidir. Diğer yüzü ise, asli kökenine dönüktür. Bu nedenle insan, kendi iç katmanlarını düşünerek kimliğini keşfeder ve yaratılış amacının dış katman olmadığını ve daha önemli bir amacın onu kimliğini araştırmaya sevk ettiğini anlar. Allah'ın onunla birlikte, hayatı kolaylaştıran kuralları öğreten bir ferman indirdiğini bilir.

 

وَ ما خَلَقْتُ الْجِنَّ وَ الْاِنْسَ اِلَّا لِیَعْبُدُون

"Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." [1] ayetinin gerçekleşmesi onun için tamamen mümkün hale gelir. Aslında "insanlar daha çok, cahil veya nefsine düşkün parmakların karmakarışık sesler çıkardığı müzik aletleri gibidir. Kim olduklarını bilmedikleri veya kendilerini gerçekten değerlendirmedikleri için, bizim kim olduğumuzu ve bizi nasıl değerlendirmeleri gerektiğini bilmezler."

Ancak İslam'daki insan, ki bu saf kulluk ve Allah'a teslim olmak demektir, öyle bir noktaya gelir ki Allah'ın halifesi olur:

وَ اِذْ قالَ رَبُّکَ لِلْمَلائِکَةِ اِنِّی جاعِلٌ فِی الْاَرْضِ خَلِیفَة

"Hani Rabbin meleklere, 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti." [2]

وَ لَقَدْ کَرَّمْنا بَنِی آدَمَ وَ حَمَلْناهُمْ فِی الْبَرِّ وَ الْبَحْرِ وَ رَزَقْناهُمْ مِنَ الطَّیِّباتِ وَ فَضَّلْناهُمْ عَلی‌ کَثِیرٍ مِمَّنْ خَلَقْنا تَفْضِیلا

"Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık." [3]

Bu üstünlük maddi farklılıklardan değil, sadece onun düşünme ve akıl yürütme yeteneğinden kaynaklanır. Bu da maddi değerleri elde etmek için değil, güzel bir hayatı (hayat-ı tayyibe) seçmek ve ona ulaşmak içindir. Bu hayata ulaşmak için sürekli olarak iki düşmanla mücadele halindedir: biri, yaşamının yolunda tüm gücüyle duran doğal faktörler ve diğeri ise, insanın kendisi ve içsel güçleridir.

 

İslam'ı seçerken bir tür teslim olma ve serbest bırakılma deneyimi yaşar ve büyük bir güce teslim olur. Aslında kendi istek ve iradesiyle fazladan bir hareket yapmayacaktır ve bu kabul gerçekleştiğinde, Yüce Allah tarafından onun için düzenlenen her kadere, ister kaza ve kaderden kaynaklanan yaratılışsal kader olsun ve isterse emirler ve yasaklardan kaynaklanan şer'i kader olsun, tam bir uyum gösterecektir.

Bu durum insanın varlığında gerçekleştiğinde, nefis bu tür kabullenmeye alışacaktır. Sonuç olarak ilahi sıfatlarla ahlaklanacak ve doğal olarak hayvani ve yırtıcı güçler gibi diğer güçler, nefis için uysallaşacaktır. Dünyevi arzulara ve geçici süslerine meyleden güçler, nefse boyun eğecek ve nefis kolayca onların başkaldırısını engelleyebilecektir. İşte burada insan, sanki Allah'ı görüyormuş gibi O'na kulluk eder. Böyle bir kimse artık içinde ve sırrında, Allah'ın emrine ve yasağına itaat etmeyen veya Allah'ın kaza ve kaderinden öfkelenen hiçbir asi güç görmez; varlığının tamamı Allah'a teslim olur. İslam dininin bu kısmı (inançlar) akıl yoluyla anlaşılmalı ve kabul edilmelidir. Dinin bu akılcı anlayışı, insanın "hakkı" ve "yararına"dır.

 

İslam'ın en önemli özelliği akılcılıktır. Maneviyat ile akılcılığın birleşmesi ideal bir yaşam ortaya çıkarır; çünkü insan, zihninde ve düşüncesinde sürekli olarak her şeyin onun için hazır olduğu ütopik bir şehrin peşindedir. Hatta çocukça kıyaslamasında bile göreceli maddi refaha sahip olmak için bu ideal şehre ulaşmaya tüm çabasını harcar.

 

Vahye Dayalı Maneviyat

Vahye bağlı asıl maneviyat, insani kapasitelerin gerçekleşmesi gerektiğini söyler. Böylece insanlık ve İslamiyet en iyi koşullarda parlar. İnsanın takva ile huzur ve sükûnet içinde, hakikate olan aşkı deneyimleyerek hem kendisine ve hem de çevresine karşı şiddetten kaçınmasını sağlar.

الَّذِینَ یُنْفِقُونَ فِی السَّرَّاءِ وَ الضَّرَّاءِ وَ الْکاظِمِینَ الْغَیْظَ وَ الْعافِینَ عَنِ النَّاسِ وَ اللَّهُ یُحِبُّ الْمُحْسِنِینَ

"O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever." [4]

Vahye bağlı asıl maneviyat, yüce yaşam sanatını kendi öğretileri altında öğretir. Öyle ki, kişi onun talimatlarına göre hareket etme deneyiminden sonra güçlü bir dayanağa yaslanacak ve kendisi için beğendiği her şeyi başkaları için de beğenecektir; çünkü bilinmelidir ki, İslam'ın indirilişinin asıl amacı kemale ermektir ve ebedileşme talimatını ta en başından

وَ نَفَخْتُ فِیهِ مِنْ رُوحِی

"Ona ruhumdan üfledim" [5] diyerek insanın varlığına hediye eder. Ancak insan, ebedileşme iksiri olan ve vahye bağlı maneviyat olan güzel bir hayata (hayat-ı tayyibe) ulaşmak için kendinden vazgeçmeli, nefis tezkiyesi ve arınma ile dünyada yaşarken kendisini "bu dünyaya ait" bağlardan kurtarmalıdır. Bu durumda hakikat ile insani eylem ve Müslüman bireyin düşüncesi arasındaki uyum, onun yaşam ortamında hoş bir melodi yayar. Eğer maneviyat Allah'a ulaşmak ve O'na yakınlaşmak için bir yolsa, bu ancak Allah'ın emirlerine uymakla mümkün olacaktır.

قُلْ اِنْ کُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِی یُحْبِبْکُمُ اللَّهُ وَ یَغْفِرْ لَکُمْ ذُنُوبَکُمْ وَ اللَّهُ غَفُورٌ رَحِیم

"De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." [6]

 

Maneviyat arayışında olan insan, asla Allah ile maddi bir alışveriş yapmaz. O, Allah'a olan sevgi ve aşkı nedeniyle kendini O'na hizmet etmeye adar. Bu nedenle, onun motivasyonu ve amacı yaşamın zorlukları ve sınavları karşısında zayıflamayacaktır. Bu bakış açısının sonucu "Güzel Bir Hayat" (Hayat-ı Tayyibe) olacaktır ve Kur'an ayetine göre:

مَنْ عَمِلَ صالِحاً مِنْ ذَکَرٍ اَوْ اُنْثی‌ وَ هُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْیِیَنَّهُ حَیاةً طَیِّبَةً وَ لَنَجْزِیَنَّهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ ما کانُوا یَعْمَلُون

"Erkek veya kadın, kim mümin olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz." [7]

 

Güzel Hayat (Hayat-ı Tayyibe)

"Güzel Hayat" (Hayat-ı Tayyibe) geniş bir anlama sahiptir. Hayatın iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayrıldığı söylenemez, aksine hayat sadece bir tür yaşamdır. Güzel hayat, her türlü endişe ve acıdan uzak, kanaat ve aşırılıklardan kaçınma ile birlikte, maneviyat ve iman dolu, yaratılmışlara iyilik yapma, gaflet, hata ve unutkanlıktan uzak bir hayattır. Bu hayat, "iman ve salih" amel olmak üzere iki temel unsura sahiptir.

 

Allame Tabatabai "Güzel Hayat" hakkında şöyle diyor: "Diriltmekten kasıt, hayat vermek ve yaşam bağışlamaktır. Bu mübarek ayet, Yüce Allah'ın, iyi ve salih ameller işleyen mümin insana, sıradan insanların yaşamından farklı yeni bir yaşam bahşettiğine işaret eder. Gerçek yaşamın etkilerini, bilgi ve gücü bu yeni yaşamla birleştirir. Bu yeni algı ve güç, böyle bir mümin kişinin şeyleri oldukları gibi görmesini sağlar; yani işleri ve eşyaları hak ve batıl olmak üzere ikiye ayırabilir. Sonra kalbi ve ruhuyla, fani olan ve yok olmaya mahkûm olan batıl işlere -ki bu dünyevi hayat ve yaşamdır- sırtını döner ve dünyanın aldatıcı süs ve görünümlerine gönül bağlamaz.

Bu dünyevi bağlardan ve onun aldatıcı görünümlerinden kurtulduğunda, şeytan onu küçük düşüremez ve kendi tuzağına düşüremez. Buna karşılık, kalbi ve ruhu baki ve ebedi olan Rabb'e bağlanır. O'nun pak zatından ve yakınlığından başka bir şey istemez, O'nun gazabından ve uzaklığından başka bir şeyden korkmaz. Bu durumda kendisi için temiz, ebedi ve yok olmayan bir hayat görür ki, bu hayatın yöneticisi ve işlerini düzenleyeni, bağışlayıcı ve merhametli Rabb'dir. Bu manevi ve temiz hayatın tamamında güzellikten ve cemâlden başka bir şey görmez. Sadece Allah'ın çirkin ve kötü saydığı şeyleri çirkin ve kötü sayar. Böyle bir insan, hayatında öyle bir nur, kemal, güç, izzet, lezzet ve mutluluk bulur ve görür ki bunun sonu ve nihayeti yoktur." [8] [9]

 

Güzel Hayatın (Hayat-ı Tayyibe) Özellikleri

Güzel hayatın veya Allah katındaki âlemin bazı özellikleri şunlardır:

1- Gerçek Yaşam: Maddi hayatın parıltısı, hakikati arayan insanı Allah'a doğru yolculuğundan alıkoymayan bir serap gibidir. O, bu parıltıların ardında bir gerçeklik görür. Her ne kadar mutluluk, neşe gibi kelimeler ve dünyevi zevklerin tümü erişilebilir olsa da kalıcılık ve sonsuzluğu yalnızca o gerçeklikte görür.

2- Dünya ve Ahiret Hayrının Bütünlüğü: Allah katındaki âlem ne dünya hayatıyla sınırlıdır ve ne de ahiret hayatına özgüdür. Aksine, onun hayrı dünya ve ahirete yayılmıştır; ondan nasiplenenler bu dünyada da ondan faydalanırlar:

فَعِندَ اللّهِ ثَوابِ الدُنیا وَ الاخرَةِ.

"Allah katında hem dünya ve hem de ahiret mükâfatı vardır." [10]

3- Kalıcılık: Güzel hayatın meyvesi ebedi ve kalıcıdır; yok olma ve eskime ona yol bulamaz.

4- Sınırsızlık: Her şeyin sonsuz ve tükenmez kaynağı Allah katındadır.

وَ اِن مِن شَیء اِلاَّ عِندَنَا خَزَائِنُهُ.

"Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim katımızda olmasın." [11]

لَهُم مَا یشاؤُون َفیهَا وَ لَدَینَا مَزِیدٌ.

"Orada diledikleri her şey onlarındır. Katımızda daha fazlası da vardır." [12]

5- Ölçü ve Mizan Olma: Bu özellik, vahye bağlı insanın bu dünyadaki tüm denklemler için bir ölçü ve mizan olma kabiliyetine sahip olduğunu ve her şeyin onunla ölçüldüğünü gösterir.

6- Doğruluk Makamı: Güzel hayat ehlinin doğru ve sağlam yeri,

فی مَقْعَدِ صِدْق عِنْدَ مَلِیک مُقْتَدِر.

"Güçlü ve Kudretli bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedir." [13] Onlar doğru yolu bulmuş, doğru yer ve konuma ulaşmış ve hakikatle yaşarlar, serapla değil.

7- İlahi Ayetlerin Tezahürü: Allah katındaki âlem, ilahi ayetlerin açık bir tezahürüdür.

اِنَّمَا الآیاتُ عِندَاللّهِ.

"Şüphesiz ayetler ancak Allah katındadır." [14] Allah'ın ayetlerini ancak Allah katındaki âleme göz açmış ve ondan haber almış kişi anlayabilir.

8- Kur'an Edebiyatında İlim: Kur'an edebiyatında ilim, Allah'ı, ayetlerini ve eserlerini tanımaktır. Kur'an, tüm ilmi Allah katında bilir:

اِنَّمَا الْعِلْمُ عِندَاللَّهِ

"İlim ancak Allah katındadır." [15] Bu nedenle, güzel hayatın en üstün özelliklerinden biri ilimdir.

9- Ehl-i Beyt: Bu ilmin kaynağı ve güzel hayat ehlinin öncüsüdürler. Nitekim İmam Hadi (a.s) Ziyaret-i Camia-i Kebire'de kendi mübarek hanedanını "İlmin Hazineleri" olarak nitelendirir.

10- Nur: Allah katındaki âleme ve güzel hayata ancak kalplerini ve ruhlarını arındırmış, tüm bağımlılıklardan ve karanlıklardan kurtulmuş ve ayna gibi olmuş kişiler ulaşabilir.

وَ الَّذِینَ آمَنُوا بِاللَّهِ وَ رُسُلِهِ اُوْلَئِکَ هُمُ الصِّدِّیقُونَ وَالشُّهَدَاء عِندَ رَبِّهِمْ لَهُمْ اَجْرُهُمْ وَ نُورُهُمْ.

"Allah'a ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar Rableri katında sıddıklar ve şahitlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır." [16] Bunlar Allah'ı tüm varlıklarıyla idrak etmiş, O'nun nurunun ve isminin aynası olmuş kişilerdir. Bunlar halk arasında bu nurla hareket eder ve halkın hidayet kaynağı olurlar.

اوَمَن کَانَ مَیتاً فَاَحْیینَاهُ وَ جَعَلْنَا لَهُ نُوراً یمْشِی بِهِ فِی النَّاسِ کَمَن مَثَلُهُ فِی الظُّلُمَاتِ لَیسَ بِخَارِج مِنْهَا.

Ölü iken dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp çıkamayan kimsenin durumu gibi midir? [17]

 

Allame Tabatabai, "Risaletü'l-Velaye"de şöyle yazar: "İnsan ne görürse önce Allah'ı görür, sonra o şeyi görür. Çünkü 'O Zahir'dir', başkasının zuhuruna yer bırakmaz." Nurun özelliği ortaya çıkarmak ve görünür kılmaktır. Güzel hayata giren kişi, kendisi nur olmanın yanı sıra, başkaları da onun aydınlığından faydalanır, her şeyi aydınlatır ve görünür kılar.

Bu tür asil yaşam, kişinin kendi anlayışı ve teşhisi üzerine kuruludur. Başka bir deyişle, bu yaşamda taklit, körü körüne bağlılık, telkin, kamuoyu ve zamanın fikri modalarına uyma yer almaz. Bu tür bakış açısı ve yaşam tarzı, kabul dini olan İslam'ı benimsemek suretiyle mümkün olacaktır. İnsan düşüncesinin seyri mantıklı bir düzene sahip olursa, bunun sonucu şüphesiz Allah'a varacak ve Allah hakkında yeni bir marifete ulaşacaktır. Bu tür bilgi ve irfan akıl sayesinde elde edilecektir. Bu nedenle buna "akılcı maneviyat" denilebilir. [18]

Devam Edecek…

 

 

-----------

[1]- Zariyat, 56.

[2]- Bakara, 30.

[3]- İsrâ, 70.

[4]- Al-i İmran, 134.

[5]- Hicr, 29.

[6]- Al-i İmran, 31.

[7]- Nahl, 97.

[8]- Muhammad Hüseyin Tabatabai, el-Mezan Tefsiri, s.12, Nahl Suresi 97. Ayetin zeylinde.

[9]- Nahl, 97.

[10]- Nisa, 134.

[11]- Hicr, 21.

[12]- Kaf, 35.

[13]- Kamer, 55.

[14]- En'am, 109.

[15]- Hadid, 19.

[16]- Hadid, 19.

[17]- En'am, 122.

[18]- Melikiyan, Günümüzün İhtiyacı Maneviyat ve Akılcılık.




Bu haber 1556 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI