…
İnsancıl Yaşam Tarzı ve Evrensel Yaklaşımı
Canlı cansız her varlığın kâinatta belli bir hikmet üzere yaratıldığını savunan bir dinin önde gelen temsilcisi olan İmam Cafer Sadık’ın (a.s) insani ve evrensel yaşamı takdire şayandır. Bırakın Allah’a karşı olan vazifelerimizi, her varlığa karşı görevlerimizi sıralıyor, insanların sosyal yaşamında din, dil ve ırkın ön plana alınmaması gerektiğini vurguluyor, herkesin düşüncesine belli bir çerçeve içerisinde saygı duyma gerekliliğini ortaya koyuyordu. [1] Dolayısıyla İmam Cafer Sadık (a.s) insanları genelde hak din olan İslam’a yönlendirmesine rağmen, insanlarla muaşeretinin merkezinde insancıl yaşam biçimi yer alıyordu.
Fikrî Akımlar Karşısındaki Tutumu
Zamanın sultan ve yöneticileri farklı fikirsel akımların görüşlerini suistimal ederek kendi yönetimlerine meşruiyet kazandırmaya çalışıyor ve bu akımların temsilcilerini saraylarına yakınlaştırarak ödüllendiriyorlardı. Emevî sultanlarının Cebriyye düşüncesini yoğun bir şekilde savunmaları, [2] Cebriyye düşüncesine karşı duran Kaderiyye’yi yenilgiye uğratmak için gereken çabayı sarf etmeleri, [3] daha üstün birisi varken üstün olmayanın İmamet ve önderlik edebileceği ilkesini savunan Mu’tezile [4] akımının Emevîler ve Abbasilere meşruiyet kazandırdığı için ödüllere layık görülmesi ve Abbasi sultanı Mansûr’un Mu’tezile tanınmışlarından Amr b. Ubeyd’e çok fazla saygı göstermesi [5] gibi durumlar bunun bazı örnekleridir. İleri gelen bazı Mu’tezilîlerin Nesf-i Zekiyye’ye yönelerek onu siyasi lider olarak gördüklerini İmam Cafer Sadık’a (a.s) söylemelerine cevaben, “Daha üstün ve bilgin birisi varken kılıç çekip kendi liderliğine davet eden dalalet ve sapıklık içindedir” demesi, bu bağlamda değerlendirilmelidir. [6] Cebir ve tefviz düşüncesi karşısında, “Ne cebir vardır ne de tefviz. Ancak durum her ikisinin arasındadır” [7] ilkesini bilimsel olarak dile getirip delillerini ortaya koyan İmam Cafer Sadık (a.s), hem bu yanlış düşünce sahiplerinin hem de bunu suistimal ederek kendi hükûmetlerinin meşruiyetini sağlamaya çalışanların büyük hata içinde olduklarını aşikâr etmiştir. Kendi Şiilerini hâkim düzenle işbirliğinden sakındırması, onların hükmüyle alınan hakların batıl olduğunu dile getirmesi, sorunlarını onlara götürmekten menetmesi, hâkim düzenin verdiği hükümlerin hiçbir şer’î bağlayıcılığının olmadığını savunması ve karşılaştıkları sorunları Ehlibeyt İmamları’ndan (a.s) ilim öğrenip gerekli hükmü bilen kişilere yönlendirmesi [8] de İmam Cafer Sadık’ın (a.s) hâkim düzene karşı gösterdiği önemli bir siyasi duruş, yârenlerini eğitmede ortaya koyduğu bir çaba ve kendi düşüncelerini özgür bir şekilde beyan ederek zamanın sultanlarının suistimal ile tahrifine maruz kalmaması için ileri sürdüğü farklı bir yöntem olarak değerlendirilmelidir.
Emevî ve Abbasi Dönemindeki Siyasi Tutumu
İmam Cafer Sadık (a.s) 49 yıllık Emevî dönemindeki hayatının yaklaşık olarak 31 yılını dedesi ve babasının İmameti döneminde, geri kalan 18 yılını da kendi İmameti döneminde geçirmiştir. Dedesi İmam Zeynelabidin (a.s) ve babası İmam Muhammed Bâkır (a.s) döneminde onların izlediği siyasi ve toplumsal çizginin dışına çıkmamış, İmamet makamına ulaştıktan sonra da aynı yol ve yöntemle devam ederek hem Emevîler hem de Abbasiler dönemini idrak etmiştir.
Yaklaşık 49 yıl Emevî ve 16 yıl da Abbasi hükümetleri dönemini idrak eden İmam Cafer Sadık (a.s), siyasal hayatında bu hükümetlerin hiçbirini desteklememiş, yönetimlerini meşru görmemiş, zaman zaman hatalarını dile getirip yöneticilere ikazlarda bulunmuş, din âlimlerinin yönetimle iş birliği içinde ve onların memuru olmasını haram bilerek hükümet erkânı karşısındaki siyasi duruşunu ortaya koymuştur. [9] İmam Cafer Sadık (a.s) 5’inci Emevî ve 2. Mervanî sultanı Abdulmelik b. Mervan [10] zamanında dünyaya gözlerini açmıştır. Emevîler ve Mervanîler dönemi Hz. İmam Ali (a.s) taraftarları için o denli sıkıntılıydı ki İmam Zeynelabidin’in (a.s) buyurduğu üzere, Mekke ve Medine’nin tamamında Ehlibeyt’i sevenlerin sayısı yirmi kişi bile değildi. [11] Dedesi İmam Zeynelabidin (a.s) dönemine denk gelen ömrünün ilk on bir yılında dedesinin takipçiliğini yapmıştır. Emevîlerin siyasi ve toplumsal baskıyı İmam Ali (a.s) Şiilerine fazlalaştırdığı bu dönem, İmam Zeynelabidin (a.s) ve ailesi için oldukça sıkıntılı ve çileli geçmiştir. İmam Cafer Sadık (a.s), babası İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s) 94 hicri kameri yılında İmamet makamına ulaşmasıyla siyasal alanda daha etkin olmaya başlamış, babasıyla beraber gittiği hac ziyaretinde yaptığı konuşmada, Hz. Muhammed’i (s.a.a) gönderip onları şereflendiren Allah’a hamdetmiş, kendilerini insanlar arasında Allah’ın tercih ettiği seçkin kulları, kendilerine uyanların saadetli, muhalefet edip düşmanlık güdenlerin bedbaht olduğunu vurgulayarak, asıl emirlerine itaat edilmesi ve halife olarak sözü dinlenmesi gerekenlerin kendileri olduğunu dile getirmiştir. [12] İmam Cafer Sadık’ın (a.s) bu konuşmasından haberdar olan Emevî sultanı Hişam b. Abdulmelik, hacda herhangi bir aksülamel göstermese de Dimaşk’a döner dönmez Medine valisine, İmam Muhammed Bâkır (a.s) ve oğlu İmam Cafer Sadık’ı (a.s) derhal Dimaşk’a göndermesini emretmiş, üç gün onları bekletip dördüncü gün yanına gelmelerine izin vererek onları halkın yanında küçük düşürmeye çalışmış, bunun için ayrıca ok atma yarışı düzenlemiş, ancak İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s) dokuz oku birbirine isabet ettirdiğini görünce şaşkınlığını gizleyememiş ve oğlu Cafer Sadık’ın (a.s) da bu yeteneğe sahip olup olmadığını sorunca; “Biz Allah’ın Peygamber’ine (s.a.a) nazil ettiği üstünlük ve kemali miras alanlarız” [13] diye cevap almıştır. İmam Cafer Sadık (a.s) babasının hayatta olduğu bu dönemde onun izlediği siyasi çizgi üzere hareket etmiştir. Babasının 114 hicri kameri yılında şehadet makamına ermesiyle İmamet makamına gelen İmam Cafer Sadık (a.s), siyasi açıdan oldukça yeni bir dönemle karşı karşıya kalmıştır. Zamanının siyasi oyunlarına gelmemiş, onun ismini kullanarak kendisine makam ve mevki kovalayan Ebu Seleme Hallâl [14], Ebû Müslim Horasânî [15], Abdullah b. Hasan ve Abbasi hanedanını hayal kırıklığına uğratmıştır [16]. Böylece, Emevîlerin çöküşü ve Abbasilerin hükümeti ele geçirdikleri dönemde onların misyonerliğini yapan Ebû Seleme ve Ebû Müslim’in hilafet hakkındaki sinsi tekliflerini feraset ve basiretle reddetmiş, hatta kendi hanedanından olan Abdullah b. Hasan’ın, oğlu Muhammed’i ümmetin Mehdi’si ve Kâim’i olarak tanıtıp biat aldıkları toplantıda onun Mehdi olmadığını vurgulamış, [17] siyasal ortamın girdabından kendisini kenara çekerek ilmî ve manevi çalışmalara yönelmiştir.
Abbasiler ilk başlarda kendi hükümetleri için zemini hazır görmedikleri için Âl-i Muhammed’den birisinin önderlik ve liderliğine davet etmeyi şiar edindiler. Hedefleri ise onu köprü olarak kullanmak ve saltanata ulaşmaktı. Bu bağlamda, Âl-i Muhammed’e ailevi nispeti olan Nefs-i Zekiyye’ye (Muhammed b. Abdullah b. Hasan b. İmam Hasan) biat olayını nakleden Ebu’l-Ferec İsfahânî, yapılan bu toplantıda Davut b. Ali, İbrahim İmam, Salih b. Ali, Mansûr ve Seffâh gibi Abbasi hanedanının ileri gelenlerinin Nefs-i Zekiyye’ye biat ettiklerini, hepsi biat ettikten sonra İmam Cafer Sadık’ı (a.s) da toplantıya davet ederek toplantının başkanlığını üstlenen Nefs-i Zekiyye’nin babası Abdullah tarafından oğluna biate davet edildiğini, ancak o hazretin (a.s) onunla Mehdi unvanıyla biat etmeyeceğini, kıyamlarının emr-i maruf, nehy-i münker ve zulümle mücadele etmek içinse biate hazır olduğunu kaydetmiştir. [18]
Zeyd b. Ali’nin Kıyamına Bakışı
Emevîler ve Abbasiler dönemindeki siyasi gelişmelerle yakından ilgilenmesine rağmen belli bir mesafeyle takip eden İmam Cafer Sadık (a.s), Ehlibeyt Mektebi mensuplarının toplu yapacakları bir kıyamın olumlu netice vermeyeceğini bildiği için yârenlerini bundan sakındırmış; ancak yapılan bazı kıyamları da mesafeli bir şekilde desteklemiştir. Hâkim düzenin herhangi bir zulmü karşısında durarak emr-i maruf ve nehy-i münker görevini yerine getiren bir girişimi mesafeli bir şekilde desteklemek, en temel dinî vazifelerden biridir. Bu bağlamda zikredebileceğimiz kıyamlardan birisi hiç şüphesiz Zeyd b. Ali’nin (r.a) kıyamıdır. Zeyd’in İmam Cafer Sadık’la (a.s) istişaresini nakleden İmam Musa Kâzım’ın (a.s) söylemindeki, “Ey amca! Eğer öldürülüp Kunâse’de [19] asılmaya razı oluyorsan, sen bilirsin.” [20] diyen, kıyam sonrası Zeyd için gözyaşı döken [21], şehitlerin ailelerine mali yardımda bulunan [22], onların şehadetini İmam Ali (a.s) ve ashabının şehadetine benzeten ve kendisinin onların sevabında ortak olması için dua eden [23] İmam Cafer Sadık (a.s); kıyamın olumlu bir neticeye varmayacağı, Şiilerinin hepsini bu kıyama yönlendirmenin telafi edilemez zararlara yol açacağı ve bulundukları şartlarda asıl hedef olarak benimsenmesi gereken şeyin eğitim öğretim olduğunun bilincinde olduğu için bu kıyama bilfiil katılmamış ve yakın yârenlerini de katılmaktan sakındırmıştır. [24] Zeyd’in İmam Cafer Sadık’ın (a.s) İmamet’ini kabul edip etmediği hususunda, onun ilmi merci olduğunu kabul etse de siyasi merci olduğunu kabul etmediği ihtimali bulunsa dahi, İmam Cafer Sadık (a.s) Zeyd’in kıyamını zalim düzen aleyhine gerçekleştirilen bir kıyam olarak kabul ediyordu. [25]
İmam Cafer Sadık (a.s) siyasi gelişmeleri pürdikkat takip ediyor, başlattığı eğitsel ve kültürel çalışmanın sekteye uğramaması gerektiğine olan inancından dolayı siyasi hareketlenmelerin hiçbirine katılmayarak etkin bir şahsiyet görünümü vermekten kaçınıyordu. Bu siyasi tutumunun bir örneği, Kufe’nin bazı ileri gelenlerinin, o hazret emrettiği takdirde Kufe’yi rahatlıkla ele geçireceklerine dair yazdıkları mektuba cevaben; “Ben bunların İmam’ı değilim” diyerek, onların isteklerini reddetmesidir. [26] İmam Cafer Sadık’ın (a.s) bu siyasi tutumunun bir diğer örneği; kıyam etme ve siyasal düzene karşı başkaldırmanın gerekçeleri üzerinde araştırmaya yönlendirmesi, Allah’ın verdiği canın bir tane olduğu ve bu canın en doğru şekilde kullanılması gerektiği üzerinde durması ve hangi rehberin önderliğinde ne sebeple başkaldırıldığı hususunda da tahkike yönlendirmesidir. [27]
İmam Cafer Sadık’a (a.s) Dair Övgüler
Sahip olduğu ilmî ve manevi kişiliği, Hz. Resulullah’a (s.a.a) ulaşan temiz şeceresi, bulunduğu siyasal ve toplumsal ortamda Müslümanların birlik, beraberlik ve bilinçlenmesi için gösterdiği çabadan dolayı herkesin övgüsüne ve sevgisine mazhar olmuştur. İmam Cafer Sadık’a (a.s) dair bazı övgüleri aşağıda zikrediyoruz:
1- İmam Ebû Hanife: “İmam Cafer b. Muhammed’den (a.s) daha fakih ve derin bilgiye sahip birisini görmedim. O ümmetin en bilginidir.” [28] Ebû Hanife ayrıca şöyle demiştir: “Halkın en bilgini insanlar arasındaki muhtelif görüşleri en iyi bilendir.” [29] Ebû Hanife bu sözü Mansûr’un nezaretinde düzenlenen ilim meclisinde, İmam Cafer Sadık (a.s) onun kırk sorusunu yanıtladıktan sonra söylemiştir.
2- Malik b. Enes: “Bir müddet Cafer b. Muhammed’in yanına gidip geliyordum. O, güler yüzlü ve şakacı biriydi. Resulullah (s.a.a) onun yanında anılınca rengi yeşerir ve sararırdı. Onun yanına gidip geldiğim bu zaman zarfında onu şu üç hâlet dışında görmedim: Ya namaz kılıyordu, ya oruçluydu ya da Kur’ân okuyordu. Asla Resulullah’tan (s.a.a) abdestsiz hadis nakletmez ve boş söz konuşmazdı. O, vücudunu baştan başa Allah korkusu kaplayan zahit âlimlerdendi. Her ne zaman onun yanına varsam ayaklarının altındaki sergiyi toplar ve benim altıma sererdi.” [30]
3- Câhiz: Üçüncü asrın meşhur âlimlerinden olan Câhiz, İmam Cafer Sadık (a.s) hakkında şöyle diyor: “Cafer b. Muhammed, ilmi ve fıkhıyla cihanı dolduran biriydi. Ayrıca Ebû Hanife ve Süfyan-i Sevrî’nin onun talebelerinden olduğu söylenmiştir. Bu ikisinin onun talebesi olması, onun ilmî üstünlüğüne yeterlidir.” [31]
4- Şehristânî: “O, dinî konularda oldukça derin ve geniş bir ilme, hikmette kâmil edebe, dünyada eşsiz bir zühde ve şehvetler karşısında üstün bir takvaya sahipti.” [32]
5- İbn Hallikân: “İmamiyye Mezhebi’nin On İki İmam’ından biri ve Ehlibeyt’in büyüklerindendir. Ona ‘Sadık’ lakabının verilmesinin sebebi, doğru sözlü olmasından dolayıdır. Onun faziletine gelince, söylenmeye gerek duyulmayacak kadar meşhurdur.” [33]
Gerçekleştirdiği Hareketin Boyutları
İmam Cafer Sadık’ın (a.s) gerçekleştirdiği hareketin boyutlarını şöyle özetleyebiliriz:
1- Tevhit düşüncesini derinlemesine işlemiş, bu husustaki sapmaları dile getirmiş ve bu yönde kâmil bir dünya görüşü ortaya koymuştur.
2- İslam’ın temel ilimlerinden biri olan fıkıh ilmine gereken önemi vermiş, yapılan yanlışları ortaya koymuş ve bu ilim dalını istidlal ve kanıtlara dayandırarak kâmil hâle getirmiştir.
3- Müslümanları İslam kültürünün farklı boyutlarıyla tanıştırmak için kapsamlı bir çalışma başlatmış, oluşturduğu ilmi havzada uzman şahsiyetler yetiştirmiştir.
4- İslam ahlakına gereken önemi vermiş, insanların huzurlu ve birlik içinde yaşamaları için vahiy esaslı ahlaki bir mektep oluşturmuştur.
5- Gelişen siyasi olayları yakından takip etmiş, yöneticileri İslami hak ve hukuka davet etmiş, zamanın zalim düzeniyle iş birliğinden sakındırarak siyasi hâkimiyetin ehil olanların eline geçmesinin ancak kültürel ve manevi çalışmalar sonucu sağlanabileceğini savunmuştur.
6- İslam’ı asıl ekseninden münharif eden Cebriyye, Mürcie ve Kaderiyye; Şia içinde derin yaralara sebebiyet vermeye çalışan Gâliyye (Gulat) gibi akımlarla mücadele etmiştir.
7- Kur’ân-ı Kerim’i yanlış tefsir ve yorumdan korumuş, “sünnet Kur’ân-ı Kerim’e hükmeder ve Kur’ân sünnete hükmedemez” [34] görüşünü reddederek; “Bizden size ulaşan hadisi Kur’ân doğrulamıyorsa batıldır” [35], “Kur’ân’la muvafık olmayan hadis boş ve batıldır” [36] gibi beyanlarla Kur’ân-ı Kerim’i tahriften korumuştur.
8- Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) hadislerinin yazılması, derlenip düzenlenmesi, doğrularının yanlışlarından ayrıştırılması, doğru şekilde yorumlanması ve korunması için gereken çabayı sarf etmiştir.
Son Günleri ve Şehadeti
Kendi zamanında sosyal açıdan oldukça önemli bir makama ulaşan, insanların övgü ve sevgisine mazhar olan, yaptığı ilmî ve kültürel çalışmalarla göz dolduran; siyasi duruşu, hükûmetten bağımsız hareket etmesi, hükûmetle iş birliğinden sakındırması, yönetime başvurarak sorunlarını halletmekten dostlarını menetmesi, hükûmetle iş birliği yapan âlimleri şiddetle kınaması gibi pek çok nedenlerden dolayı, Abbasi saltanatı için potansiyel bir tehlike olarak telakki edilmeye başlanmış ve hükûmet erkânınca tahammül edilemeyecek bir şahsiyet olarak algılanmaya başlanmıştı. Zamanın hükûmetleri İmam Cafer Sadık’ın (a.s) toplumsal, ilmî ve manevi konumuna zarar vermek için bazı girişimlerde bulunmuşsa da başarıya ulaşamamış, sonuçta o hazretin hayatına son vermeye karar almıştı. Abbasi hükümdarı Mansûr Devânîkî birkaç defa İmam Cafer Sadık’ı (a.s) katletmek için teşebbüste bulunmuş ancak bunlardan sonuç alamamıştı. [37] Bunlardan birinde Mansûr Devânîkî, Mekke ve Medine valisi Hasan b. Zeyd’e, İmam Cafer Sadık’ın (a.s) evini yakmasını emretmiş, o da bu emri uygulamasına rağmen İmam Cafer Sadık’ı (a.s) öldürememiştir. [38] Abbasi hükümdarı Mansûr Devânîkî, son çareyi İmam Cafer Sadık’ı (a.s) zehirletmekte görmüş ve o hazreti zehirle katletmiştir. [39]
İmam Cafer Sadık (a.s), Abbasi sultanı Mansûr’un onu zehirletmesi sonrası o kadar zayıflamıştı ki sadece mübarek kafası kalmış ve bedeni eriyip gitmişti âdeta. Bu sırada bazı sevenleri onun ziyaretine gitti. Onlardan biri İmam Cafer Sadık’ı (a.s) bu hâlde görünce ağlamaya başladı. İmam Cafer Sadık (a.s) neden ağladığını sorunca; “sizi bu hâlde görür de nasıl ağlamam,” diye cevap verdi. İmam (a.s) ise şöyle buyurdu: “Böyle yapma! Müminin karşılaştığı her şey hayırdır. Eğer azaları kesilse onun için hayır, doğu ve batı arasındaki her şeye sahip olsa yine onun için hayırdır.” [40] Bu son nefeslerinde akrabaya iyilik yapmayı unutmuyor, cariyesi Salime’nin itirazına rağmen, kendisine saldırıda bulunan Hasan b. Ali b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebû Tâlib gibi birisine de ihsanda bulunarak şöyle buyuruyordu: “Ey Salime! Allah cenneti yaratmış, güzelleştirmiş ve hoş kokuyla süslemiştir. Onun kokusu iki bin yıl ötesine kadar ulaşmaktadır. Valideynine isyan eden ve akrabasıyla irtibatını kesen kimse bu kokuyu almayacaktır.” [41] İmam Musa Kazım (a.s), İmam Cafer Sadık’ın (a.s) vasiyeti üzere cenaze guslünü yerine getirmiş [42]; babasının ihramı olan Mısır kumaşından iki beyaz bez, giydiği Arap gömleği, Yemen kumaşıyla ve dedesi İmam Zeynelabidin’den (a.s) kalan emmameyi başına koymak suretiyle onu kefenlemiş, [43] her akşam babasının şehit olduğu evde bir ışık yakılmasını emretmiştir. [44] İmam Cafer Sadık (a.s) ömrünün son demlerinde gözlerini açarak, onunla yakınlığı bulunan herkesi etrafına toplamalarını istedi. Bütün yakınları toplanınca, namaza ne kadar önem verilmesi gerektiğini anlatan şu cümleyi buyurdu: “Hiç şüphesiz namazı hafife alana şefaatimiz ulaşmaz.” [45] Şehadetinin ardından babası, dedesi ve İmam Hasan’ın (a.s) da kabirlerinin bulunduğu Bakî Mezarlığı’na defnedilmiştir. [46]
-----------
[1]- İmam Cafer Sadık’ın (a.s) İbn Ebi’l-Avcâ gibi bir zındığa karşı tavırları bile onun beğenisi ve övgüsüne sebep olmuştur: Mufaddal b. Ömer, Tevhidu’l-Mufaddal, s.42.
[2]- Muaviye, Ümmü’l-müminin Aişe’yle gerçekleştirdiği görüşmede Yezid’in hilafetini Allah’ın bir kazası bilmiş ve kulların bunda herhangi bir iradesi olmadığını savunmuştur: İbn Kuteybe, el-İmame ve’s-Siyase, c.1, s.205; Muaviye, ellerindeki hilafetin Allah’ın emri ve kaderi olduğunu dile getirmiştir: İbn Asâkir, Tarihu Medineti Dimaşk, c.19, s.197; Yezid, babasının hilafetini Allah’ın kaza ve kaderi bilmiştir: İbn Kuteybe, el-İmame ve’s-Siyase, c.1, s.225; Ömer b. Abdulaziz, hilafetin kendileri için Allah tarafından takdir edildiğini dillendirmiştir: Taberî, Tarihu’l-Umemi ve’l-Mulûk, c.6, s.566-567.
[3]- İbn Asâkir, Tarihu Medineti Dimaşk, c.28, s.66 ve c.48, s.198; Hişâm b. Abdulmelik, Kaderiyye düşüncesinin ileri geleni Gaylân-i Dimaşkî’yi yenilgiye uğratmak için Meymûn b. Mihrân’la münazara ettirdi ve Gaylân yenilince ellerini ve ayaklarını kestirerek öldürttü: Taberî, age, c.7, s.203; İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c.9, s.353.
[4]- Subhanî, el-Milel ve’n-Nihal, c.8, s.474.
[5]- Hatîb Bağdadî, Tarihu Bağdad, c.12, s.165.
[6]- Kuleynî, el-Kâfî, c.5, s.27.
[7]- Kuleynî, age, c.1, s.160.
[8]- Kuleynî, age, c.7, s.412; Âmilî, Vesâilu’ş-Şîa, c.27, s.13.
[9]- Kuleynî, age, c.1, s.46; İrbilî, Keşfu’l-Gumme, c.1, s.184; Reziyuddin Hillî (Allame Hillî’nin kardeşi), el-Udedu’l-Kaviyye, s.150.
[10]- Hükümet Aralığı: 65-86 hk.
[11]- Allame Meclisî, age, c.46, s.143.
[12]- Taberî İmamî, Delâilu’l-İmâme, s.233; İbn Tâvûs, el-Emânu Min Ahtâri’l-Esfâri ve’l-Ezmân, s.66.
[13]- Taberî İmamî, age, s.233-235; İbn Tâvûs, age, s.66-67.
[14]- Mes’ûdî, Murûcu’z-Zeheb, c.3, s. 254; Miskeveyh, Tecâribu’l-Umem, c.3, s.317: Ebû Seleme İmam Cafer Sadık’a (a.s) mektup göndererek, kabul ettiği takdirde halkı onunla biat etmeye davet edeceğini yazmıştır. İmam Cafer Sadık (a.s) ise cevaben; “Benim Ebû Seleme’yle ne işim olabilir! O, benden başkasının Şii’sidir (taraftarıdır).” demiştir.
[15]- Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, c.1, s.179: Ebû Müslim, Abbasilerin zaferinin ilk aylarında İmam Cafer Sadık’a (a.s) bir mektup yazdı ve kendisine biat etmek istediğini belirtti. O hazret cevaben şöyle buyurdu: “Ne sen benim adamımsın, ne de zaman benim zamanımdır.”
[16]- Ebu’l-Ferec İsfahânî, Mekâtilu’t-Tâlibiyyîn, s.185 ve 226-227.
[17]- Ebu’l-Ferec İsfahânî, age, s.185-186 ve 225-226.
[18]- Ebu’l-Ferec İsfahânî, age, s.186; Şeyh Müfid, el-İrşâd, c.2, s.192.
[19]- Kunâse, Kûfe’deki bir mahalledir: Yâkût Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, c.4, s.481.
[20]- Şeyh Sadûk, Uyûnu Ahbâri’r-Riza, c.1, s.249.
[21]- Şeyh Sadûk, el-Emâlî, s.349, Şeyh Tûsî, el-Emâlî, s.672.
[22]- Şeyh Müfid, el-İrşâd, c.2, s.173.
[23]- Şeyh Sadûk, el-Emâlî, s.349.
[24]- İrbilî, Keşfu’l-Gumme, c.2, s.199.
[25]- Caferiyan, Hayat-i Fikrî ve Siyasiy-i İmaman-i Şia, s.363.
[26]- Keşî, Ricâlu’l-Keşî, s.353-354; Allame Meclisî, Bihâru’l-Envâr, c.47, s.351.
[27]- Kuleynî, el-Kâfî, c.8, s.264.
[28]- Zehebî, Tezkiretu’l-Huffâz, c.1, s.166; Zehebî, Tarihu’l-İslam, c.9, s.89; Safedî, el-Vâfî bi’l-Vefeyât, c.11, s.99; Şâkirî, Mevsûatu’l-Mustafa ve’l-İtret, c.9, s.369.
[29]- Mizzî, Tehzîbu’l-Kemâl, c.5, s.79; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, c.6, s.258; Hillî, el-Udedu’l-Kaviyye, s.154.
[30]- Endelüsî, eş-Şifâ bi-Ta’rîfi Hukûki’l-Mustafa, c.2, s.94; Salihî Dimaşkî, Subulu’l-Hudâ ve’r-Reşâd Fî Sîreti Tefsîri’l-İbâd, c.12, s.395; Allame Meclisî, age, c.17, s.33.
[31]- Câhiz, er-Resâilu’s-Siyâsiyye, s.450.
[32]- Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal, c.1, s.194.
[33]- İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yân, c.1, s.327.
[34]- İbn Abdulber, Câmiu Beyâni’l-İlmi ve Fazlih, c.2, s.191; Kurtubî, el-Câmi li-Ahkâmi’l-Kur’ân, c.1, s.39.
[35]- Berkî, el-Mehâsin, c.1, s.221.
[36]- Kuleynî, el-Kâfî, c.1, s.69.
[37]- Şeyh Sadûk, Uyûnu Ahbâri’r-Riza, c.1, s.304-305; İbn Tâvûs, Menhecu’d-Deavât, s.187.
[38]- Kuleynî, el-Kâfî, c.1, s.473.
[39]- Şeyh Sadûk, İ’tikâdâtu’l-İmamiyye, s.98; Taberî İmamî, Delâilu’l-İmâme, s.246; İbn Şehrâşûb, Menâkıbu Âl-i Ebî Tâlib, c.4, s.280; İbn Sabbâğ el-Mâlikî, el-Fusûlu’l-Muhimme Fî Ma’rifeti’l-Eimme, c.2, s.928.
[40]- Tabrisî, Mişkâtu’l-Envâr, s.35.
[41]- Kuleynî, el-Kâfî, c.7, s.55; Şeyh Tûsî, el-Gaybe, s.197.
[42]- İbn Şehrâşûb, Menâkıbu Âl-i Ebî Tâlib, c.4, s.224.
[43]- Kuleynî, age, c.1, s.476.
[44]- Kuleynî, age, c.3, s.251.
[45]- Berkî, el-Mehâsin, c.1, s.80; Şeyh Sadûk, Sevâbu’l-A’mâl ve İkâbu’l-A’mâl, s.228.
[46]- Şeyh Müfid, el-İrşâd, c.2, s.180; Kuleynî, age, c.1, s.472.
tesettürlü escort ,fatih escort ,türbanlı escort ,travesti escort ,taksim escort ,beylikdüzü escort ,çapa escort
halkalı escort ,avrupa yakası escort ,şişli escort ,avcılar escort ,esenyurt escort ,beylikdüzü escort ,mecidiyeköy escort ,istanbul escort ,şirinevler escort ,avcılar escort
