Bugun...



Türklerin Zuhur Asrındaki Rolü

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 22-07-2022 12:18

Türklerin Zuhur Asrındaki Rolü

Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla zuhur hareketi hakkındaki rivayetlerde geçen Türklerden maksat, Ruslar ve onların etrafındaki Doğu Avrupa milletleridir. Evet, bunlar hâlihazırda Hristiyanlık dinine mensupturlar ve tarihî açıdan Roma İmparatorluğu'nun sömürgesi sayılırlar, hatta Rumların vârisleri olduklarını iddia eder, Almanlar ve diğerleri gibi kendi krallarını “Kayser” (Sezar) adıyla anarlar. Ama ne var ki:

Birincisi: Bunlar aslında, Doğu'nun çeşitli bölgelerinden olan ve Asya-Avrupa ırkından sayılan kabilelerdir ki, tarih ve rivayetlerde "Türk kabileleri ve milletleri" olarak adlandırılırlar. Dolayısıyla bu isim Türkiye ve İran Türklerine ilaveten Tatar, Moğol, Bulgaristan, Rusya ve bunların dışındaki kabileleri de kapsamaktadır.

İkincisi: Bunların asıl ve ilk dini Hristiyanlık değildi, bu inanç sonradan o bölgelere yayılmıştır. Ama yüzeysel ve sathi bir şekilde yaygınlaştığından, maddiyatçı ve şirk içerikli Batı Avrupa halklarındakinden daha kötü bir duruma düşmüşlerdir. Belki de bu sebepten dolayı materyalist komünizm nazariyesine teslim olmuş ve bu teori karşısında gerekli mukavemeti gösterememişlerdir.

Üçüncüsü: Türklerin Müslümanlara yönelik saldırısını konu eden bazı rivayetler, Hicrî yedinci yüzyılda bizim topraklara saldıran Moğol Türklerinin hareketine uyarlansa da başka rivayetler, Türklerin Hz. Mehdi'nin (a.f) zuhuru döneminde harekete geçeceğini, Müslümanlara karşı Rumlarla işbirliği yapacaklarını ve aralarında ihtilafın oluşacağını beyan ediyor. Bu olay ise ancak Ruslarla uyum içindedir ve eğer zuhur olayları uzun sürerse, Rusya devletinin Türk kökenli topluluklarının mirasçıları olan halklara uyarlanır.

Şimdi zuhur döneminde Türklerin rolünü açıklayan bu rivayetlerden birkaçına dikkat edelim:

a) Onların ve Rumların eliyle Müslümanlara karşı başlatılan son fitne hakkındaki rivayetler.

Bu, sadece Rusların ve Batılıların bu yüzyılın başlarında İslam topraklarına saldırısıyla yorumlanabilir. Sürekli devam edecek olan bu fitneyi yüce Allah Hz. Mehdi'nin (a.f) zuhuruna ortam hazırlayacak hareketle ve ardından onun mübarek zuhuru ile ortadan kaldıracaktır.

b) Süfyanî'nin Türklere karşı savaşından bahseden rivayetler de bu kabildendir.

Ben Süfyanî'nin Şam veya civarında Türklerle savaşacağına delalet eden rivayete rastlamadım. Ama Suriye, Irak ve Türkiye sınırında bulunan Kırkısiya'da Süfyanî ve Türkler arasında meydana gelecek şiddetli çatışmadan bahseden birçok rivayet elimize ulaşmıştır. Bu çatışma ise, Fırat Nehri'nin suyolunda veya yakınlarında bir yer bulunan hazine üzerinde anlaşmazlığa düşmelerinden kaynaklanacaktır.

Ayrıca, bu çatışmadaki Türklerden Ruslar değil de Türkiye Türkleri kastedilmiş olabilir. Çünkü Rusların Türklerle olan bu savaşta Süfyanî'nin yanında yer alıp onu gizlice desteklemesi mümkündür.

c) Azerbaycan'ın Türklerle karşı karşıya geldiği devrime işaret eden rivayetler.

İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet edilir: “Azerbaycan bizim için gereklidir. Hiçbir şey onun karşısında dayanamaz. Bizim devrimcimiz kıyam ettiğinde, kar üzerinde sürünerek gitmekle olsa bile ona doğru koşun”.[1]

Azerbaycan'ın gerekli olması ve hiçbir şeyin onun karşısında dayanamaması yönündeki İmam'ın sözü şu anlama gelebilir: Azerbaycan'da veya oranın halkı tarafından hidayete erdirici bir hareket olacak. İşte bundan sonra zuhur alametlerini beklemek gerekir. Fakat aşağıdaki rivayetten, bu olayın Ruslarla karşılaşıldığında gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.

Allah Resulü'nün (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Türkler tarafından iki ayaklanma gerçekleşecek ve onlardan birinde Azerbaycan viran olacaktır. Cezire'de vuku bulacak bir diğer kıyamda ise, zifaf odasında bulunan gelinler dehşete düşecek. İşte bu sırada Allah Müslümanlara yardım edecektir. Allah'ın büyük kurbanlığı da onların içinde olacaktır”. [2]

Bu rivayet tek başına incelendiğinde, Moğolların İslam ülkelerine saldırısıyla alakalı olduğu söylenebilir. Çünkü onlar ilk aşamada Azerbaycan'a gelmiş ve orayı viran etmişler, ardından Fırat kıyılarında Müslümanların eliyle yenilgiye uğramış ve Calut Pınarı ile diğer yerlerde aralarında birçok kurbanlık olmuştur.

Ama bu rivayet, öncesinde aktardığımız rivayetle birlikte ele alındığında, Türklerden maksadın Ruslar olduğu ihtimali gündeme gelir. Şöyle ki Rusların birinci saldırısı İkinci Dünya Savaşı'ndan önce ve sonra gerçekleşmiş ve o saldırıda Azerbaycan'ı işgal etmişler. İkinci saldırıları ise Irak'la Suriye arasında bulunan Kırkısiya yakınlarındaki Cezire bölgesine olacak ve onların bu bölgeye saldırısı Süfyanî'nin ortaya çıkış zamanına denk gelecektir. Müslümanların o çatışmada zafer elde etmelerinin anlamı da, İslam düşmanlarının dolaylı bir şekilde helak olmasıdır. Çünkü Kırkısiya bölgesindeki çatışmada Müslümanların zafere ulaşmasını sağlayan bir hareket veya hidayet bayrağı yoktur. İşte Peygamber Efendimizle (s.a.a) Masum İmamların (üzerlerine selam olsun) bu savaş hakkında müjde vermesi, söz konusu savaşta zalimlerin birbirlerinin silahlarıyla ortadan kaldırılmalarından dolayıdır.

d) Türklerin Cezire bölgesiyle Fırat kıyılarına yerleşmesini ifade eden rivayetler.

Bu rivayetlerdeki Türklerden de maksat Ruslar olabilir. Çünkü onların bu bölgeye gelişi, Rumların Filistin kıyılarına ve Ramla bölgesine yerleşmesiyle aynı zamana denk geliyor.

Kırkısiya, Diyarbakır ve Cezire-i Rabia olarak bilinen Cezire'nin yakınlarındaki bir bölgenin adıdır. Dolayısıyla tarih kitaplarında söz konusu edilen "Cezire", Arabistan Yarımadası (Ceziretu'l-Arab) veya adalar değil, bu bölgedir.

Bunun, Moğol Türklerinin hicrî yedinci asırda Cezire ve Fırat kıyılarına gelip yerleşmesiyle (ki bazıları bunu İmam'ın zuhur alametlerinden biri olarak kabul etmiştir) bir çelişkisi yoktur. Çünkü zuhurun alametlerinden olan, onların önce oraya yerleşmesi, ardından da Kırkısiya'da Süfyanî ile savaşa girişmesidir.

Dolayısıyla Moğol Türklerinin fitne dolu hareketlerini ve İslam topraklarına saldırılarını açıklayan rivayetleri, Müslümanların haberdar olup sadr-ı İslam'da naklettikleri Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) mucizeleri ve önceden haber verdiği olaylar ile ilgili rivayetler arasında değerlendirmemiz gerekir. Nitekim Moğolların saldırısı sırasında ve sonraki dönemlerde bu rivayetler çokça konuşulmaya başladı. Ki bu rivayetlerde, İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuruna değinmeden Moğol fitnesinin ortadan kalkacağı, ayrıca Müslümanların da zafer kazanacakları müjdesi veriliyor.

Şimdi Moğolların saldırısından bahseden rivayetlerin birkaçına örnek olarak değiniyoruz:

İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: “Sanki yüzleri çekiçle dövülmüş kalkan gibi olan bir topluluğu (Moğol Türklerini) görür gibiyim. Renkli ve has ipek giyiyorlar. En güzel atları kendilerine saklıyorlar. Çok cinayet işlerler; öyle ki yaralılar öldürülenlerin üzerinden yürür. Kaçanları, esir düşenlerinden daha azdır”. Arkadaşlarından birisi, "Sana gayb ilmi verilmiş ey Müminlerin Emîri!" deyince, İmam Ali (a.s) güldü ve Kelb kabilesinden olan o adama şöyle buyurdu: “Ey Kelbli! Bu, gayb ilmi değildir; bu ancak ilim sahibinden (Resulullah'tan) öğrendiğim ilimdir. Çünkü gayb ilmi, kıyamet ilmidir. Bu da Allah'ın şu ayetinde saydığı şeylerdir: "Muhakkak ki kıyamet saati Allah'ın indindedir. Yağmuru O indirir. Rahimlerdeki olacağı O bilir. Hiçbir şahıs yarın ne kazanacağını bilmez ve hiçbir şahıs nerede öleceğini de bilmez."[3] Bundan dolayı rahimlerden erkek mi kız mı, çirkin mi güzel mi, cömert mi cimri mi, bedbaht mı mesut mu, cehenneme bir odun mu; yoksa cennetlerde peygamberlere bir arkadaş mı olacağını Allah bilir. İşte bu Allah'tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği gayb ilmidir. Bundan başka bir ilim daha vardır ki, Allah onu nebisine öğretmiş ve o da bana öğretmiştir. Kalbim iyice idrak etsin ve aklım da iyice kavrasın diye dua etmiştir”. [4]

e) Hz. Mehdi'nin (a.s) Türklerle savaşına işaret eden rivayetler.

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mehdi'nin (a.f) hazırladığı ilk ordu önce Türklerin üzerine yürür; onları yenilgiye uğratıp esir aldıktan ve mallarını ele geçirdikten sonra Şam'a doğru hareket edip orayı fetheder”. [5]

İmam Cafer Sadık (a.s) bu hadiste Hz. Mehdi'nin (a.f) savaşa hazır hâle getirip gönderdiği, ama kendisinin yer almadığı ilk orduyu kastediyor. Bazı rivayetlerde ise şöyle geçer: İmam, Irak'a giriş yaptıktan ve Irak'la Hicaz'ın kurtuluşu için yapacağı birkaç savaştan sonra ordusunu Türklere doğru gönderecektir.

Muhtemelen bu rivayetteki Türklerden, Türkiye Türkleri kastedilmiştir. Fakat bundan maksat Ruslar da olabilir. Ki Süfyanî, Kırkısiya'da onlara karşı savaş açacak, onlardan hiçbiri diğerini mağlup edemeyecek ve sonunda İmam Mehdi'nin (a.f) eliyle yok olacaklar.

h) Türk topraklarının yıldırım ve depremler neticesinde viran olacağına değinen rivayetler.

Bununla, yıldırım ve deprem etkisi yaratan füze gibi silahlar kastedilmiş olabilir.

Anlaşıldığı kadarıyla bu olay, onların İmam Mehdi (a.f) ile yapacakları savaşın ardından gerçekleşecektir ve bu savaş geniş çapta bir yıkıma yol açacaktır. Öyle ki yok olmalarına, güç ve şanlarının ortadan kalkmasına neden olacaktır. Çünkü zuhur rivayetlerinde zikredilen bu olaydan sonra artık Türklerden söz edilmiyor; sadece onların ikinci hurucundan sonraki durumları hakkında şu ifadeye yer veriliyor: “Artık Türklerin gücünden hiçbir iz kalmayacaktır!”

Bu bakımdan büyük ihtimalle söz konusu edilen topluluk Ruslardır. Çünkü zuhura ait rivayetlerde hiçbir Müslüman millet hakkında böyle bir tabir kullanılmamıştır.

 

 

--------------

[1]- Gaybet-i Nu'mânî, s. 170.

[2]- el-Fiten ve'l-Melahim, s. 32.

[3]- Lokmân, 34.

[4]- Nehcü'l-Belâğa, 128. Hutbe.

[5]- Beşaretu'l-İslam, s. 185.




Bu haber 2492 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MEHDEVİYET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI