Tweet |
Bu vazifeleri yürütebilecek kişinin görevine oranla çok önemli ve farklı sıfatlara sahip olması kaçınılmaz bir husustur. Halkın tefrikadan korunmasında ve ilahi hükümlerin uygulanmasında merci olacak makamın (imamın), her yönden zamanının fazilette en üstünü olması gerekir. Her hususta üstün olmayanın, üstün olana imamlık yapması, kabul edilemeyecek bir gerçektir.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisi hidayet olunmadıkça doğru yolu bulamayan mı? Öyle ise ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?” [1]
Bu ayet-i kerimenin bu açık ve net hükmü ortadayken soruyoruz: Acaba, Peygamber-i Ekrem'den (s.a.a) sonra ümmetin önderliğini ve halkın hidayetini, ilmi ve adli hükümlerde sıkışıp da ilim şehrinin kapısı olan Ali Murtaza'ya (a.s) baş vuran kişiler mi yürütmeliydi? Yoksa Hz. Peygamberin (s.a.a) “Ali sizin hüküm vermede en üstününüzdür ve Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır” övgülerine ve benzeri nice övgülere mazhar olan Hz. Ali (a.s) ve onun aynı kaynaktan ilim alan on bir evladı mı yürütmeliydi?! Bu hususta hüküm vermeyi sağ duyulu kimselere havale ediyoruz.
Sonra üstünlük üç şeydedir:
1- Hasep ve nesep,
2- İlim,
3- Takva.
Biz sadece bu üç sıfatı göz önüne alırsak, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Ehl-i Beyt'inin ümmet içerisinde herkesten üstün oldukları apaçık meydandadır.
Hz. İmam Caferi Sadık (a.s) imamın sıfatlarını şöyle sıralıyor:
1- Masun olmalıdır,
2- Nas sahibi olmalıdır, (Allah'ın emri, Resulünün açıklamasıyla tayin edilmeli)
3- Zamanın halkının ilimde en üstünü olmalıdır,
4- İnsanların en takvalısı olmalıdır,
5- Allah'ın kitabına herkesten çok alim ve arif olmalıdır,
6- Açık vasiyet sahibi olmalıdır,
7- Mucize ve delil sahibi olmalıdır,
8- Onun gözü yatsa da kalbi yatmamalıdır,
9- Gölgesi olmamalıdır,
10- Önünü gördüğü gibi arkasını da görmelidir. [2]
İmam Rıza (a.s) da şöyle buyurmuştur: İmam, ilim, hüküm, takva, hilim, cesaret, dirayet, ibadet, ihsan, vb. sıfatlarda halkın en üstünü olanıdır. [3]
İmamların Gaybı Bilmeleri
Nübüvvet konusunda belirttiğimiz gibi, gaybı bilmek mutlak surette ve bizzat Cenab-ı Allah'a aittir.
Bu konuda Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Gaybı bilmek ancak Allah'a mahsustur.”[4]
Ama peygamberlerin, ilahi talimatla ve imamların, Peygamber'in talimatıyla, gaybi ilimden haberdar olmalarının, yukarıda zikredilen ve benzeri ayetlerle bağdaşmayacak bir tarafı olmadığı gibi, halkın zahiri ve batini hidayetleri için gerek duyulan bir özelliktir.
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Allah-u Teâlâ'nın, hiç yer yüzünde insanlar için imam ve hüccet karar verdiği kişiye, onların ihtiyaç duyduğu konuları gizli koyması mümkün müdür? [5]
Yine İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: İmam bir şeyi bilmeyi irade ettiği zaman, Allah-u Teâlâ o şey hakkında onu haberdar eder. [6]
Hz. Ali (a.s) halka yaptığı bazı konuşmalarında gelecekte meydana gelecek olan olaylardan haber veriyor ve “Bu müstakil bir gayb ilmi değildir” [7] buyuruyorlardı.
Yine o Hazret şöyle buyuruyorlardı: Hz. Resulullah, helal ve haramdan ve kıyamete kadar olacaklardan bana bin bab ilim öğretti ve her bir babdan da bin bab ayrılmaktadır. [8]
İşte bu ilmin sahibi Hz. Ali idi ki, halka yaptığı konuşmasında: “Beni kaybetmeden önce soracağınız ne varsa sorunuz. Ben göklerin yollarını yerin yollarından daha iyi bilirim” buyuruyordu.
Hz. Ali'nin (a.s) kendisinden sonra meydana geleceğini haber verdiği olaylardan biri de Meysem-i Temmar'ın başına gelecek olaylardan haber vermesidir. Bu olay özet olarak şöyledir:
Hz. Ali’nin (a.s) Aşığı Meysem-i Temmar
Meysem, Hz. Ali'nin (a.s) kölelikten kurtardığı bir kişidir. O, Hz. Ali'nin (a.s) mektebinde yetişip, o hazrete aşık olan; eti, kanı Ali sevgisiyle dolu bir şahsiyet idi.
Bir gün Hz. Ali (a.s) ona şöyle buyurdu: “Benden sonra dar ağacına asılacaksın; kılıçla vücudunu yaralayacaklar; üçüncü gün sakalın, ağzın ve burnunun kanıyla kırmızıya boyanacaktır. Seni Amr b. Haris’in evinin yanında dokuz kişi ile birlikte asacaklar. Senin asılacağın ağaç hepsininkinden kısa olacak. Hadi gel dalına asılacağın o hurma ağacını sana göstereyim”. Hz. Ali (a.s) o ağacı Meysem'e gösterir.
İmam şehid olduktan sonra Emeviler halka musallat olurlar. Meysem şehid edileceği yıl, Allah'ın evine müşerref olur ve Ümmü Seleme'yle görüşür. Ona İmam Hüseyin’i (a.s) sorar. Meysem, o Hazretin şehir dışına çıktığını öğrenince: “İmam gelince selamımı kendisine ilet ve çok geçmeden onunla öbür dünyada Allah'ın huzurunda buluşacağımızı söyle” der.
Ümmü Seleme, Meysem'in sakalının muattar edilmesi için güzel kokular getirilmesini emreder. Nihayet yakında Peygamber ve Ehl-i Beyt'i uğruna kana boyanacak Meysem Kufe'ye gelir. İbn-i Ziyad'ın askerleri onu yakalayıp, İbn-i Ziyad'ın yanına götürürler. Meysem ile İbn-i Ziyad arasında şu konuşma geçer:
İbn-i Ziyad: Allah'ın nerededir?
Meysem: Zalimlerin pususunda ve sen de onlardan birisisin.
İbn-i Ziyad: Mevlan Ali benim sana yapacaklarımla ilgili ne demişti?
Meysem: Asılacağımı ve asıldığım ağacın kısa olacağını haber vermiştir.
İbn-i Ziyad: Ben mevlan ile muhalefet olsun diye seni başka şekilde öldüreceğim.
Meysem: Nasıl bunu yapabilirsin? Halbuki bu haberi, mevlam Peygamber'den ve o da Allah tarafından vermiştir. Allah ile muhalefet edebilir misin? Ben şehadet yerimi daha iyi biliyorum ve ağzına dizgin vurulacak ilk Müslüman benim.
Bunun üzerine, İbn-i Ziyad çok öfkelenir ve “Şimdilik onu zindana götürün” der.
Meysem zindanda, Muhtar Sakafi'nin kurtulacağı müjdesini ona verip, “Sen, İmam Hüseyin'in intikamı uğrunda İbn-i Ziyad'ı öldüreceksin” der. Meysem'in bu haberi onun bildirdiği gibi gerçekleşmiştir.
Nihayet Meysem'i zindandan çıkarıp, Amr b. Haris'in evinin yanındaki önceden tanıttığı ağaca asarlar. Halk etrafına toplanır. O asıldığı halde fırsatı münasip bilip, mevlası Ali’nin (a.s) faziletlerini anlatmaya başlar.
İbn-i Ziyad'a Meysem'in, onu rezil ettiğini söylenir. O da Meysem'i susturmak için ağzına dizgin takmalarını emreder. Böylece Hz. Ali'nin (a.s) haber verdiği gibi o Ehl-i Beyt aşığı şehadete erişir. Allah'ın selamı ona olsun. [9]
Netice olarak inanıyoruz ki, on iki imam bir şeyi bilmeyi irade ettikleri zaman, ilahi talim, ilham ve teyit yoluyla biliyorlardı ve gayb alemiyle olan irtibat, Masum İmam (a.s) vasıtasıyla devam edecektir.
Sadrü’l Müteallihin (Molla Sadra) “Gaybın Kilitleri” adlı kitabında şöyle yazıyor: Gerçekte vahiy, yani meleğin görevi gereği hükümleri peygambere getirmek kastıyla inmesi kesilmiştir. Ama ilham ve işrak kapısı asla kapanmamıştır ve kapanmayacaktır. Bu kapının kapanması mümkün değildir.
Ayrıca Masum İmamlar'ın (a.s) vazife alanları toplumun zahir ve batınına dönük olduğundan, bir takım sırlara, hassas ve hayatî meselelere diğerleriyle mukayese olunmayacak derecede, alim ve arif olmaları, akıl ve mantık yoluyla ispat olunan konulardandır.
------------------
[1]- Yunus, 35.
[2]- Biharü’l Envar, c.25, s.140.
[3]- Biharü’l Envar, c.25, s.116.
[4]- Yunus, 20.
[5]- Biharü’l Envar, c.26, s.138.
[6]- Usul-u Kafi, c.1, s. 258.
[7]- Nehcü’l Belağa, Hutbe: 128.
[8]- Biharü’l Envar, c. 40, s.130.
[9]- İrşad-ı Mufid, s.152-154.
gaziantep escort,mersin escort,gaziantep escort,seks hikayeleri
yatırımsız deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024
tesettürlü escort ,fatih escort ,türbanlı escort ,travesti escort ,taksim escort ,beylikdüzü escort ,çapa escort
halkalı escort ,avrupa yakası escort ,şişli escort ,avcılar escort ,esenyurt escort ,beylikdüzü escort ,mecidiyeköy escort ,istanbul escort ,şirinevler escort ,avcılar escort