Bugun...



Ehli Beyt İmamlarının (a.s) Varlıklarının Zaruret ve Delilleri

Akli, nakli ve tarihi neden ve deliller, İmam'ın varlığının gerekliliğini kanıtlıyor ve İmamların (a.s) varlığını kesin ve yakini kılmaktadır.

facebook-paylas
Tarih: 02-07-2024 15:12

Ehli Beyt İmamlarının (a.s) Varlıklarının Zaruret ve Delilleri

Bismillahirrahmanirrahim

 

İmamların (a.s) varlığını kesin kılan deliller şöyledir:

Akli Delil

Bu delil üç giriş ve mukaddimeden oluşur:

İnsanın yaratılma amacı, isteğe bağlı faaliyetler gerçekleştirerek kendi gelişim yolunu nihai mükemmelliğe doğru izlemesidir. O mükemmellik ki, sadece irade ve seçme yoluyla ulaşılır. İlahi hikmet iradesi aslında insanın mükemmelliği ve mutluluğuna aittir. Ancak bu mükemmellik ve mutluluk yalnızca isteğe bağlı faaliyetler gerçekleştirilerek elde edilir. İnsanın yaşamı, kişinin seçim ve tercih yapma imkânı sağlaması için iki yola ve iki tarafa ayrılır. Doğal olarak bu iki yoldan biri sıkıntı ve azap olacağı için ilahi iradenin isteği olur.

 

Bilinçli irade ve seçim, bir işi yapma gücüne ek olarak, çeşitli işlerin yapılması için dış koşulların sağlanmasını ve bunlara doğru içsel eğilim ve çekim gerektirir; iyi ve kötü işlerin ve uygun ve uygun olmayan yolların doğru bilgiye ihtiyacı vardır. Bu şekilde insan evrim yolunu özgür ve bilinçli bir şekilde seçebilir. Hedef ve bu hedefe ulaşmanın yolunu tanıması ve zirvelerinden ve derinliklerinden ve kıvrımlarından ve kaymalarından bilgili olması gerekir. Dolayısıyla ilahi hikmet, insanın bu tür bilgilerin elde edilmesi için gerekli araçları sağlaması gerekmektedir. Aksi takdirde onu misafirhaneye davet eden, ancak ona misafirhanenin yerini ve yolunu göstermeyen kimse gibi olacaktır! Ve açıktır ki, bu tür bir davranış hikmete aykırıdır ve maksadın ihlaline sebep olur. [1]

İnsanların duygu ve aklın iş birliğiyle elde ettikleri normal ve yaygın bilgiler, hayatın gereksinimlerini karşılamasına rağmen, bireysel, toplumsal, maddi, manevi, dünyevi ve uhrevi tüm boyutlarda gerçek mutluluk ve mükemmeliyet yolunu tanımak için yeterli değildir. Eğer bu eksikliklerin giderilmesi için başka yol bulunmazsa, insanın yaratılış amacı gerçekleşmeyecektir. [2]

Bu mukaddimeler ışığında şu sonuca ulaşıyoruz ki ilahi hikmet gereği, peygamberlerin gönderilmesi, insanlara dünya ve ahiret mutluluğunun yolunun öğretilmesi; onun ihtiyaçlarını giderilmesi ve uygun kişilerin terbiye edilerek, onu ulaşabileceği en son mükemmellik merhalesine ulaştırmasıdır. Ayrıca toplumsal şartlar uygun olduğunda, toplumsal dini hükümleri uygulama görevini üstlenebilmesidir. [3]

İslam'ın kutsal dini evrenseldir, ebedidir ve değiştirilemez. Peygamberlerin sona ermesi de insan gereksinimlerine cevap verebilecek ve kıyamete kadar baki olan şeriatın varlığını teminat etmek, ilahi hikmetle uyumludur. Bu teminat Kur’an-ı Kerim için geçerlidir. Yüce Allah bu kıymetli kitabın değişiklik ve bozulmadan korunacağını garanti etmiştir. Ancak tüm İslam hükümleri ve kuralları, Kur’an ayetlerinin zahirinden çıkarılmaz. Örnek olarak namazın rekât sayısı ve kılınış şeklini ve yüzlerce farz ve sünneti Kur’an'dan almak mümkün değildir. Kur’an, genellikle hükümlerin ve kuralların detaylarını açıklamak için değildir. Allah’ın vermiş olduğu ilimle bunların halka bildirilmesi ve açıklanması görevini Peygamber Efendimize (s.a.a) vermiştir. Ancak o hazretin (s.a.a) zorlu yaşam koşulları, Ebû Tâlib deresinde yıllarca sıkışması ve İslam düşmanlarıyla on yıl savaşması gibi durumlar, tüm İslam hükümlerini halka iletmek için uygun değildi ve ashabın öğrendiği miktarın bile korunma garantisi bulunmuyordu. Hatta yıllar boyunca insanların gördüğü Hz. Peygamber’in (s.a.a) abdest alış şekli bile ihtilaf konusu olmuştu.

Verilen bu hususlara göre, İslam dininin tüm insanların ihtiyaçlarını karşılayan eksiksiz bir din olarak dünyanın sonuna kadar var olabileceği ortaya çıkıyor. Din metninde, toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamak için bir yol öngörülmüştür. Peygamberliğin sona ermesi, ilahi hikmetle uyumlu olan ve peygamberlik dışında Hz. Peygamber’in (s.a.a) bütün özelliklerine sahip masum bir imamın seçilmesiyle kabul edilir.[4]

Bu şekilde hem imamın varlığı, hem ilahi bilgi ve masumiyet gerekliliği ve hem de Allah tarafından seçilmesi gerektiği ispat olur. Çünkü böyle bir bilgiyi ve böyle bir yetiyi kime vereceğini sadece O bilir. [5]

İkinci delil, hekim olan Allah, önceki peygamberlerin beyan ve şeriatlarının korunması için gerekli tedbirleri düşünmüş ve onlar için halifeler ve vasiler tayin etmiştir. Ondan sonra peygamber gelmeyecek olan son peygamberi ve kıyamete kadar insanlığa cevap verebilecek olan en kâmil ilahi din ve şeriatı için ilgisiz olduğunu, peygamberi için halife tayin etmediğini ve ümmeti için imam tayin etmeyip öylece bıraktığını nasıl düşünebiliriz?

Şüphesiz bu şekilde hareket etmek, hikmete aykırı ve yaratılış amacına ters olacaktır. Çünkü yaratılışın amacı, insanı kendi layık olduğu kemale ulaştırmaktır. Peygamber için bir halife belirlememek, insanı sapıklık vadisinde başıboş bırakmak demektir ve hikmet sahibi Allah'tan hikmetsiz bir iş çıkması imkansızdır. Dolayısıyla Allah, son elçisi için de kesinlikle halifeler belirlemiştir ki bunların ilki Ali b. Ebi Talib’dir (a.s). Bu nedenle, Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurdu:

“Ey Ali! Sen hayatımda ve ölümümden sonra ümmetim üzerinde benim halifemsin. Sen benim için, Şit'in Âdem için, Sam'ın Nuh için, İsmail'in İbrahim için, Yeşu'nun Musa için ve Şem'un'un İsa için olduğu gibisin.” [6]

 

Nakli Deliller

Allah Resulü (s.a.a), peygamberlik dönemi boyunca defalarca farklı şekillerde Emirü'l-Müminin Ali’nin (a.s) halifeliğini hatırlatmıştı ve peygamberliğin ilk yıllarında,

وَاَنْذِرْ عَشيرَتَكَ الْاَقْرَبينَ

“Ve en yakın akrabalarını uyar” [7] ayeti nazil olduğunda, Şii ve Sünnilerin ittifak ettiği görüşe göre, Ali b. Ebu Talib’i (a.s) halifesi olarak tanıttı. [8] Ta ki,

يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni insanlara duyur. Eğer bunu yapmazsan, elçiliğini yerine getirmiş olmazsın...” [9] ayeti nazil oluncaya kadar.

Bu ayetin inişiyle Peygamber Efendimiz (s.a.a) uygun zamanın geldiğini ve daha fazla geciktirmenin doğru olmadığını anladı. Bu yüzden veda haccından dönerken Gadir-i Hum'da bu görevi yerine getirdi ve tüm hacıları Gadir-i Hum'da topladı. Uzun bir hutbe sırasında onlara sordu: “Ben sizin üzerinizde sizden daha öncelikli değil miyim?” Hepsi bir ağızdan olumlu yanıt verdiler. Ardından Ali’nin (a.s) elinden tutarak onu insanların önünde kaldırıp şöyle buyurdu: “Her kimin ben mevlası ve vasisi isem, Ali de onun mevlası ve vasisidir.”

Bu şekilde ilahi velayeti onun için ilan etti. Daha sonra tüm hazır bulunanlar ona biat ettiler ve ikinci halife, Emirü'l-Müminin Ali’ye (a.s) biat ederken, tebrik ve kutlama olarak şöyle dedi: “Ne mutlu sana ki, benim ve her mümin erkek ve kadının mevlası oldun.” [10]

Bugünde

اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتي وَرَضيتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ دينًا.

“Bugün, size dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve din olarak sizin için İslam'ı seçtim” [11] ayeti nazil oldu ve Peygamber Efendimiz (s.a.a) tekbir getirip şöyle buyurdu: “Benim peygamberliğimin tamamı ve Allah'ın dininin tamamı, benden sonra Ali'nin velayetidir.”

Bu esnada Ebubekir ve Ömer ayağa kalktılar ve Allah Resulü’nden (s.a.a) “Bu velayetin yalnızca Ali’ye mi (a.s) ait olduğunu” sordular. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: “Bu velayet, Ali ve kıyamet gününe kadar olan vasilerime aittir.” Onlar da “Sizin vasileriniz kimlerdir?” diye sordular. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: “Benden sonra kardeşim, vezirim, mirasçım, vasim ve ümmetim arasında benim halifem ve her müminin velisi Ali’dir. Sonra oğlum Hasan, sonra oğlum Hüseyin ve ardından oğlum Hüseyin'in biri diğerinin peşinden gelecek olan dokuz evladı. Kur'an onlarla ve onlar da Kur'an'la birlikte olacak; birbirlerinden ayrılmayacaklar ve havuz başında bana ulaşacaklar”. [12]

Ayrıca,

يَٓا اَيُّهَا الَّذينَ اٰمَنُٓوا اَطيعُوا اللّٰهَ وَاَطيعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْ

“Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de (itaat edin)” [13] ayeti nazil olduğunda Cabir b. Abdullah Ensari, Peygamber Efendimize (s.a.a) “Bu emir sahiplerinin kimler olduğunu” sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Cabir! Onlar benim halifelerim ve benden sonra Müslümanların imamlarıdır. İlkleri Ali b. Ebu Talib, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali b. Hüseyin, sonra Tevrat'ta “Bakır” olarak bilinen oğlum Muhammed. Ey Cabir! Yakında onu göreceksin; ona ulaştığında benden selam söyle. Sonra Muhammed'in oğlu Cafer Sadık, sonra Cafer'in oğlu Musa, sonra Musa'nın oğlu Ali, sonra Ali'nin oğlu Muhammed, sonra Muhammed'in oğlu Ali, sonra Ali'nin oğlu Hasan ve sonunda benim adımı ve künyemi taşıyan, Allah'ın yeryüzündeki hücceti ve kulları arasındaki Baki olan, Hasan'ın oğlu.” [14]

 

Tarihî Deliller

Tarihe müracaat ettiğimizde tarihçilerin, İmamların (a.s) yaşamlarını kişisel, düşünsel, siyasi ve ilmi açıdan detaylı bir şekilde kayıt altına aldıklarını görüyoruz. Örneğin her bir imamın isimleri, baba ve annelerinin isimleri, doğum yerleri, doğum yılı, ömür süresi, vefat yılı, defnedildikleri yer ve kabirleri ile türbeleri gibi bilgileri belirtmişlerdir. Ayrıca onların faziletlerini anlatmış, pratik yaşam tarzlarını hatırlatmış ve çağdaş zalimlerle yaptıkları siyasi mücadeleleri ve savaşları ele almışlardır.

Örneğin Emirü'l-Müminin Ali'in (a.s) Muaviye, Talha, Zübeyir ve Haricilerle olan savaşları ve bu savaşlarla ilgili olaylar, İmam Hasan'ın (a.s) Muaviye ile barışı, İmam Hüseyin'in (a.s) Yezid ile savaşı ve Kerbela'da şehit edilmesi ve diğer imamlar (a.s) tüm ayrıntılarıyla tarihte rapor edilmiştir.

 

Bahsedilen akli, nakli ve tarihi delillere dayanarak, on iki imamın (a.s), biri diğerinin ardılı olarak, Peygamber Efendimizin (s.a.a) halifeleri ve yeryüzünde Allah'ın hüccetleri olarak var oldukları ve sonuncularının şu anda da var olduğu ve kıyamete kadar da var olacağı kesin olarak sabittir. Çünkü İmam Sadık'ın (a.s) buyurduğu gibi, “Eğer yeryüzü imamsız kalırsa, yer ve üzerindekiler yok olur." [15]

 

---------

[1]- Muhammed Taki Misbah Yezdi, "Akaid Öğretimi" (Üç Ciltlik Tam Seri), s.177.

[2]- Muhammed Taki Misbah Yezdi, "Akaid Öğretimi" (Üç Ciltlik Tam Seri), s.178.

[3]- Muhammed Taki Misbah Yezdi, "Akaid Öğretimi" (Üç Ciltlik Tam Seri), s.304.

[4]- Muhammed Taki Misbah Yezdi, "Akaid Öğretimi" (Üç Ciltlik Tam Seri), s.305.

[5]- Muhammed Taki Misbah Yezdi, "Akaid Öğretimi" (Üç Ciltlik Tam Seri), s.306.

[6]- Muhammed Saduk, "Emali", s.450.

[7]- Şuara, 214.

[8]- Ubeydullah b. Ahmed Hâkim Heskani, "Şevahidü't-Tenzil", c.1, s.486; Abdullah b. Muhammed Beğvi, "Tefsiri Beğvi", c.3, s.400; Ali b. Hasan Şafii, İbn-i Asakir, "Tarih-i Medinetu Dimeşk", c.42, s.49; Muhammed b. Cerir Taberi, "Tarih-i Taberi", c.2, s.63; Ali b. Ebi Bekir Muhammed b. Muhammed İbnü'l-Esir, "El-Kâmil fi't-Tarih", c.2, s.63.

[9]- Maide, 67.

[10]- Seyyid Hamid Hüseyin Nakavi, "Hulasatü Abekatü’l-Envar", c.7, s.134.

[11]- Maide, 3.

[12]- Şihabuddin Mer'aşi, "Şerh-i İhak'ul-Hakk", c.5, s.35.

[13]- Nisa, 59.

[14]- Muhammed Hüseyin Tabatabaî, "Tefsirü’l-Mizan", c.4, s.409.

[15]- Movla Muhammed Salih Mazenderani, "Şerh-i Usulü Kâfi", c.5, s.126.




Bu haber 611 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER EHLİBEYT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI