Bugun...



İslam'da Toplum ve Toplumsal İlişkiler - 2

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 01-06-2022 11:55

İslam'da Toplum ve Toplumsal İlişkiler - 2

İnsan ve Toplum

İnsan türünün toplumsal bir tür olduğunu ispat etmek için çok araştırma yapmaya gerek yoktur. Çünkü bu türün her ferdi bu fıtrat üzerine doğar. Yani toplumsal yaşayış garizesi, her insanın fıtratında yatmaktadır. Tarihin ve insanın yaşadığı ve yeryüzünde egemenlik kurduğu en eski çağların hikâyesini yansıtan elimizdeki kalıntıların anlattıkları üzere insan her zaman toplum hâlinde yaşaya gelmiştir.

Bunu bize en güzel şekilde Kur'an-ı Kerim haber veriyor. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık..." [1]

"Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık ve bir kısmı, diğer bir kısmı çalıştırması için bir bölümünü bir bölümü üzere derecelerle yükselttik." [2]

"Bazınız bazınızdan meydana gelmedir." [3]

"Ve insanı sudan (meniden) yaratıp da ona, (ana-baba tarafından) soy-sop, (karı-koca tarafından) akrabalık veren O’dur." [4]

Bu konuda daha birçok ayet vardır.

İnsan ve Toplumdaki Gelişimi

İnsan toplumu, onun diğer ruhî (psikolojik) özellikleri ve bu özelliklerle bağlantılı yetenekleri gibi, ilk ortaya çıkışında gelişme ve artma kabul etmez bir eksiksizlikte ve olgunlukta ortaya çıkmamıştır. Aksine insan toplumu, insan algılaması ile ilgili diğer ruhî özellikleri gibi maddî ve manevî alanlardaki olgunlaşmalarına paralel bir şekilde gelişip olgunlaşmaktadır. Gerçekten bu insanî özelliğin diğer özelliklerinden ayrılarak daha ilk ortaya çıkışında olabileceği kadar olgun ve en gelişmiş düzeyde olması beklenemezdi. Aksine bu özellik, ilim ve irade ile bağlantılı diğer insanî özellikler gibi tedrici bir gelişme hâlinde olmuştur ve zaman süreci içerisinde gelişip kâmilleşmiştir.

İnsan türünün gelişim tarihi incelendiğinde, ilk görülen toplum biriminin evlilik sonucu oluşan aile toplumu olduğu ortaya çıkar. Çünkü bu toplum biriminin doğal faktörü olan üreme ve çoğalma sistemi [yeme, içme ve benzeri işlerin aksine] toplumlaşmayı sağlayan en güçlü faktördür. Zira bu toplum birimi temelde ancak birden çok ferdin varlığı hâlinde gerçekleşebilir. Oysa beslenme ve benzeri insanî faaliyetlerde böyle bir zorunluluk yoktur.

“İstihdam”, insanın, ihtiyaçlarını giderme konusunda başka insanları aracı kılması demektir. İnsan bunu, egemenlik alanını genişleterek ve iradesini diğer insanlara dayatarak gerçekleştirir. Sonraları bu insanî özellik, reislik biçiminde kendini gösterdi. Aile reisliği, aşiret reisliği, kabile reisliği, millet reisliği gibi. Doğal olarak ilk zamanlar öne çıkan reisler, o toplum birimi içindeki en güçlü ve en yiğit kişiler oldu. Sonraları en yiğit, en zengin ve en çok çocuklu fertler toplumlarının reisleri oldu. En sonunda hikmet ve siyaset dallarındaki en bilgili fertlerin reis oldukları bir aşamaya ulaşıldı. Putperestliğin ortaya çıkmasının ve günümüze kadar ayakta kalmasının temel ve ilk sebebi işte bu durumdur.

Sözünü ettiğimiz çağlarda her ne kadar insanlık, toplum hâlinde yaşama özelliğinden -tüm kısımları ile; hem evliliğe dayalı bir aile topluluğu ve hem de diğer topluluk hâllerinden- her ne kadar kısa bir dönem için bile ayrı düşmedi ise, insan o zamanlar bunun ayrıntılı biçimde bilincinde değildi. Aksine bu dönemlerde insan istihdam, savunma ve benzeri güdüler gibi kendisi ile ilgili diğer özelliklere bağlı olarak yaşayıp, gelişiyor ve olgunlaşmasını sürdürüyordu.

Kur'an bize haber veriyor ki, insanın dikkatini toplum üzerine ayrıntılı biçimde çeken ve bağımsız bir şekilde onun korunmasına ilgi gösteren ilk mesaj, nübüvvet mesajı, yani peygamberler olmuştur.

Yüce Allah şöyle buyuruyor: "İnsanlar sadece bir tek ümmetti, sonradan ayrılığa düştüler." [5]

"İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri konularda hüküm vermeleri için onlarla beraber hak içerikli kitapları da indirdi." [6]

Yüce Allah bu ayetlerde haber veriyor ki, insan en eski çağlarda sade yapılı bir tek ümmet idi ve fertleri arasında ihtilâf yoktu. Zamanla ihtilâflar baş gösterdi ve çatışmalar ortaya çıktı. Bunun üzerine yüce Allah, peygamberler gönderdi ve insanlar arasındaki anlaşmazlığı gidermek, onları toplumsal birliğe yöneltmek ve bu birliği, teşri ettiği yasalarla koruma altına almak için de bu peygamberlerle birlikte kitaplar da indirdi.

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'in bir başka yerinde de şöyle buyuruyor: "O, 'Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin' diye dinden Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi sizin için de (din olarak) yasallaştırdı." [7]

Yüce Allah bu ayette haber veriyor ki, insanlar arasındaki ihtilâfı giderme ve aralarında görüş birliği meydana getirme girişimi, dini ayakta tutma ve onda ayrılığa düşmeme çağrısı şeklinde ortaya çıkmıştır. Yani halkın arasından ihtilafı kaldırıp, yerine birlik ve dayanışmayı icat etmek, ancak toplumsal ilişkilerin dinle düzenlenmesi ve dinde birliğin sağlanması ile müyesserdir. Çünkü din o insanlara sağlıklı toplumu garanti ediyor.

Görülüyor ki, bu ayette bu toplumsallaşma ve birlik çağrısını, şeriat ve kitap sahibi peygamberlerin ilki olan Hz. Nuh'a (a.s) dayandırarak naklediyor. Sonra bu çağrı sıra ile Hz. İbrahim'e (a.s), Hz. Musa'ya (a.s) ve Hz. İsa'ya (a.s) dayandırılıyor. Hz. Nuh (a.s) ile Hz. İbrahim'in (a.s) şeriatlarında çok az sayıda hüküm vardı. Kur'an'ın bildirdiğine göre, bu dört şeriatın en geniş kapsamlısı Hz. Musa'nın (a.s) şeriatı idi. Onu kapsam zenginliği bakımından Hz. İsa'nın (a.s) şeriatı izliyordu. Eldeki İnciller de bunu ortaya koyuyor. Söylendiğine göre Hz. Musa'nın (a.s) şeriatında yaklaşık olarak sadece altı yüz hüküm vardı.

Şu neticeye varıyoruz ki, toplumsallaşmaya ilişkin açık ve bağımsız çağrı nübüvvet kaynaklı olarak din biçiminde başladı. Şöyle ki Kur'an-ı Kerim, peygamberlerin dine davet etmelerini toplumsal birliğe davet etmekle özdeş saymıştır. Dolayısıyla toplumsal hayatın tesisi için, insanlığa ilk açık davet peygamberler tarafından sunulmuştur. Bunu Kur'an açıkça belirttiği gibi, tarih de onaylamaktadır.

 

-----------------

[1]- Hucurât, 13

[2]- Zuhruf, 32

[3]- Âl-i İmrân, 195

[4]- Furkan, 54

[5]- Yûnus, 19

[6]- Bakara, 213

[7]- Şûrâ, 13




Bu haber 324 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAŞAM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI