Tweet |
….
Yolsuzluk Seline Karşı Bir Set
İmam Hüseyin (a.s), kıyamında bu İslami ilkeyi gerçekleştirmek ve diriltmek için canını verebileceğini, sevdiklerini feda edebileceğini, hainler ve fasıklarla yaşamaktan vazgeçebileceğini ve şehadeti seçebileceğini ispatladı. Bazı deliller, İmam Hüseyin'in (a.s) çocukluğundan itibaren kötülükten sakındırmaya dikkat ettiğini göstermektedir. Çünkü ilk halife, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) minberine çıkıp Cuma hutbesi vermeye hazırlanırken, İmam Hüseyin (a.s) camiye girip halifeye doğru koşarak şöyle dedi: "Bu minber, babamın hitabet yeridir."
Halife ağladı ve "Doğru söyledin, bu yer Emirü’l-Müminin Ali’nin (a.s) yeridir ve babamın böyle bir minberi yoktur!" dedi.
İkinci halife, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) minberine çıkıp insanlara konuşma yapmaya başladığında, sözleri arasında "Ben Müminlere kendilerinden daha layığım" dedi. O sırada Camide bulunan İmam Hüseyin (a.s) meclisin bir köşesinden bağırdı: "Ey yalancı! Ceddimin minberinden in! Bu minber babanın değildir!"
İkinci halife, İmam'ın (a.s) sözlerini doğruladı ve şöyle dedi: "Evet, doğru söyledin. Bu sözleri sana baban mı öğretti?" İmam Hüseyin (a.s) ona şöyle cevap verdi: "Babamın söylediklerine uysam, o hidayet edici, ben ise hidayet edilen olurum. Babamın biatini, Cebrail'in Allah tarafından indirdiği bu biat, bu insanların boynundadır ve bunu kimse inkâr etmez. İnkâr eden Allah'ın kitabını inkâr etmiş olur. Bu insanlar onu kalpleriyle tanımışlar ama dilleriyle inkâr etmişlerdir. Biz Ehlibeyt’in hakkını inkâr edenlere yazıklar olsun! Resulullah (s.a.a) onlarla nasıl karşılaşacak? Sürekli bir öfke ve şiddetli, acı verici bir azapla." Halife dedi ki: "Ey Hüseyin! Babanın hakkını inkâr eden kimseye Allah'ın laneti olsun. Ancak insanlar bizi yönetime seçti ve biz de kabul ettik." İmam Hüseyin (a.s) ona şöyle cevap verdi: "Hangi insanlar seni yönetime seçti? Bu konuda Peygamberden bir deliliniz yoktur ve onun Ehli Beyti de bu işe razı değildir". [1]
Muaviye iktidara geldiğinde, halifelik makamında birçok yolsuzluğa yöneldi. İçki içmek, faizcilik yapmak, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) emrine aykırı olan zinadan doğan çocuğu kendine nispet etmek, Allah'ın hudutlarını terk etmek ve Yezidi “veliaht” ilan etmek onun bozuk ve din karşıtı programlarındandı. Muaviye, İmam Hüseyin'e (a.s) tehditkâr bir mektup yazdı ve şöyle vurguladı: "Ey Hüseyin! Müslümanlar arasında bir anlaşmazlık çıkarıp, onları fitneye sürüklemekten kork!". [2]
İmam Hüseyin (a.s), Muaviye'ye bir mektup yazarak ona sert bir cevap verdi ve onun bazı yolsuzluklarını sıraladı ve Ebu Süfyan'ın oğlunun cinayetlerini ifşa etti. Mektubun bir bölümünde şöyle buyurdu: "Allah seni asla unutmayacak; çünkü insanları sadece zanla yakalıyor, Allah'ın dostlarını iftirayla öldürüyor ve onları evlerinden uzak yerlere sürüyorsun. Oğlun için insanlardan biat alıyorsun; o genç ki içki içer, köpeklerle oynar. Seni, kendisini hüsrana uğratan, dinini ve inancını yok eden, yönetimin altındakileri aldatan, sefih ve cahil bir kişinin sözlerine kulak veren ve takvalı bir kişiyi korkutan biri olarak görüyorum". [3]
Bu mektup, İmam'ın (a.s), “İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma” unsurunu diriltmesinin açık bir örneğidir. Çünkü Muaviye ve taraftarlarına olan muhalefetini açık ve net bir şekilde ilan etti ve onun tüm davranışlarını sorguladı. Mektubun birkaç yerinde onu “katil, zalim ve anlaşma bozucu” olarak niteledi ve muhaliflerini yeminlerle öldürmeyeceğine ve zarar vermeyeceğine söz verdiği halde onları ele geçirip öldürdüğünü belirtti. Bu yazıda İmam (a.s), bir yandan Muaviye'nin Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) makamına oturma konusundaki hilekârlığını ve diğer yandan da “Muhammedî sünneti” takip edenleri öldürme emrini verdiğini açıkladı. Tek bir cümlede şöyle buyurdu: "Sen sanki bu Müslüman ümmetten değilsin ve onlar da senden değil."
Bu açıklamalardan sonra, İmam (a.s) toplantılar düzenleyerek, konuşmalar yaparak ve halka açık açıklamalarda bulunarak, Muaviye hükümetinin mallarını aldı ve bunları müsadere etti. Onu resmen mücadeleye davet etti. Yemen'den Şam'a Muaviye için ticaret kervanı getiriliyordu. Bu kervan Medine'den geçerken, İmam (a.s) “bu malların alınarak Hz. Peygamber'in (s.a.a) ailesinden olan ihtiyaç sahipleri ve bazı yoksul Şiiler arasında dağıtılmasını” emretti. İmam (a.s) bu olayı bir mektupla Muaviye'ye bildirdi. [4]
Muaviye'nin ölümünden bir yıl önce, İmam Hüseyin (a.s), Abdullah b. Abbas ve Abdullah b. Cafer ile birlikte hac yolculuğuna çıktı. İmam (a.s), Mina'da sâlih olan sahabe ve tabiinin bir çadırda toplanmasını emretti. Bu emir doğrultusunda belirtilen özelliklere sahip olan kişiler İmam'ın (a.s) emrine uyarak Mina'da toplandılar. İmam Hüseyin (a.s), onların arasından kalkarak Allah'a hamdettikten sonra bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında İmam (a.s), ailesi hakkında Kur'an ayetleri ve Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) rivayetlerine atıfta bulundu. Oradakiler, anlatılanları Hz. Peygamber'in (s.a.a) Ehlibeyti’nin makam ve şanı hakkında olduğunu onayladılar. Bu sözlerden bir kısmında şöyle denildi: "Ey insanlar! Allah'ın dostlarına yönelik öğütlerinden ibret alın. Allah, Yahudi ve Hristiyan âlimlerini (ahbar) kınayıp kötülediği zaman, onların yanlarındaki zalimlerin kötülüklerini ve fesatlarını gördükleri halde, zalimlerden kendilerine gelenlere meyil ettikleri veya zalimlerden korktukları için kötülükten sakındırmadıklarını bildirmiştir. Oysa Allah, 'Başkalarından korkmayın, benden korkun,' buyurur.
Ey Allah'tan dilekleri olanlar! Üzerinize bir azap gelmesinden korkuyorum; çünkü Allah'ın lütfu ve keremiyle diğerlerine üstün geldiğiniz bir makama eriştiniz. Ama Allah'a tapmayla tanınanları yüceltmiyorsunuz. Oysa kendiniz Allah'ın inayetiyle saygı görüyorsunuz. Allah'ın ahitlerinin bozulduğunu görüyorsunuz ama sesinizi yükseltmiyorsunuz. Oysa babalarınızın ahitleri için bağırıyorlar. Allah Resul’ünün (s.a.a) ahitleri geçersiz sayılıyor. Körler, dilsizler, zayıflar (engelliler ve bakıma muhtaçlar) şehirlerde terk edilmiş durumda ve kimse onlara merhamet etmiyor. Ne siz bir şey yapıyorsunuz ve ne de bu işlerden sorumlu olanları kınıyorsunuz. Zalimlerle uzlaşmanız nedeniyle onlardan huzur ve güvenlik arıyorsunuz." [5]
Aşura'nın Hz. Peygamber’in (s.a.a) Bi'setiyle Olan Bağı
İmam Hüseyin (a.s), düzenlediği ve liderliğini üstlendiği kıyamda “iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma” ilkesine dayanmıştır. Muaviye döneminden beri, fesatların onun için tahammül edilemez olduğu ve Yezid’in yönetimindeki günah ve kirlilik bataklıklarının bir an önce durdurulması gerektiği belliydi. Çünkü bu durum Allah'ın kanunlarını değiştiriyor, İslam'ın sınırlarını bozuyordu. Bu şartlarda sessiz kalan herkes onlarla aynı durumda oluyordu. O, bir konuşmasında, kendisini bu ilkeyi uygulamak için layık gördüğünü belirterek şöyle buyurmuştur:
و انا احقّ من غیر
“Ben dedemin emrini uygulamak için herkesten daha layığım".
İmam (a.s), Medine'den Mekke'ye hareket ederken yazarak kardeşi Muhammed Hanefiyye’ye teslim ettiği ve mührüyle mühürlediği vasiyetnamesinde bu temel noktaya ciddi bir şekilde dikkat çekmiştir:
و انّی لم اخرج اشراً و لابطراً و لامفسداً و لاظالماً و انّما خرجت لطلب الاصلاح فی امّه جدّی ارید ان آمربالمعروف و انهی عن المنکر و اسیر بسیره جدّی و ابی علی بن ابی طالب.
“Ben ne kendini beğenmişlik, ne de gösteriş için, ne fesat çıkarmak ve ne de zulmetmek için Medine'den çıkıyorum. Amacım, bu yolculukla iyiliği emrederek kötülükten sakındırmak, ümmetin bozulmalarını düzeltmek ve dedem Resul-i Ekrem'in (s.a.a) ve babam Ali b. Ebi Talib’in (a.s) yol ve yöntemini ihya etmektir." [6]
Bu vasiyetnameye göre, İmam'dan (a.s) biat istenmese bile yine de sessiz kalmayacaktır. Çünkü onun Emevî hükümetine olan muhalefeti, biat konusunda sessiz kalmaları halinde susacağı bir mesele değildir. Bu tür bir hükümetin varlığı, zulmün ortaya çıkmasına, fesadın artmasına ve hükümlerin değişmesine neden olmuştur. Bu duruma karşı çıkmak ve bu düzensizliğin kaynağı olan Ben-i Ümeyye ailesini kökünden kazımak gerekmektedir. Bu nedenle İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamının esas değerini “iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma” dan aldığı açıktır. Çünkü bu ilke, İslam'ın bekasının garantisidir ve o olmadan İslam var olamaz. Bu, İslam toplumunun durumuna yönelik temel ve köklü bir müdahale ve toplumun arınmasıdır. Eğer bu sorgulama işin içinde olmazsa, ardından ayrılık ve parçalanma gelir; suç ve günahın enfeksiyonu toplumun temiz bedenini yok eder. İlginç olan, Aşura gününden sonra geride kalanların da iyiliği emretme ve kötülükten sakındırmayı bir oluşum olarak benimsemeleridir. Olayın sonuna kadar her nerede olsalar bu hayati ilke için çaba sarf etmişlerdir.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a), İmam Hüseyin (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur:
حسین منّی و انا من حسین، احبّ اللّه من احبّ حسیناً، حسین سبط من الاسباط
"Hüseyin bendendir ve ben Hüseyin'denim. Allah, Hüseyin'i seveni sevsin. Hüseyin, torunlardan bir torundur." [7] Bu ifadenin ilk kısmı açıktır; çünkü doğal olarak herkes kız torununu sever ve İmam Hüseyin'in (a.s) varlığının, Hz. Peygamber'in (s.a.a) kutsal varlığından türediğini ifade eder. Ancak bu ifadenin ikinci kısmı, görünüşte biraz açıklama gerektirir. Çünkü peygamberlerin sonuncusunun, "Ben Hüseyin'denim," diye buyurması şaşırtıcı olabilir. Bir büyükbabanın, varlıkta öncelikli olan birinin, nasıl torunundan olabileceği ve ondan varlığını sürdürebileceği nasıl mümkün olabilir.
Ancak bu iki şahsiyetin irtibatı belli olduğunda, bu durum şaşırtıcı olmaz. Çünkü Hz. Resulullah’ın (s.a.a) adının, sanının, hatırasının, eserlerinin ve insan yetiştiren okulunun bekası, Hz. Hüseyin'in (a.s) varlığının bereketindendir. Eğer bu Aşura fedakârlığı gerçekleşmeseydi, İslam'ın, Kur'an'ın ve Hz. Resulullah’ın (s.a.a) düşmanı olan Emevî ailesi, dinin tüm sembollerini ve Hz. Resulullah’ı (s.a.a), onun mektebini ve peygamberliğini hatırlatan her şeyi yok edecekti.
İslam toplumu, Hicri 11. yıldan Hicri 35. yıla kadar cahiliyete doğru ilerliyordu ve üçüncü halifenin son yıllarında, yönetimdeki zulmün, mali ve siyasi yolsuzlukların yayılması gibi sorunlarla karşı karşıyaydı. Hicri 35. yıldan Hicri 41. yıla kadar olan altı yıl boyunca, Hz. Ali (a.s) ve kıymetli oğlu İmam Hasan Mücteba (a.s) tarafından cahiliyete karşı bir direniş cephesi oluşturuldu. Bu doğrultuda büyük çaba ve yıpratıcı mücadeleler yapıldı. Ancak zalimler ve makam düşkünleri, Alevi ve Hasani (İmam Ali ve Hasan’ın) ışığının toplumu aydınlatmasına, onu kirlilik ve karanlıktan kurtarmasına izin vermedi.
Emevîler, toplumun çöküşünde ve cahiliyet düşüncelerinin ve geleneklerinin yerleşmesinde temel bir rol oynadılar. Bu yozlaşmış sistemde, Nebevi öğretilerin aydınlığında topluma hükmeden takvaya, insanî erdemlere ve manevi faziletlere değer vermek yerine, zenginlik öyle bir hale geldi ki, insanlar dini kutsallarından kolayca vazgeçip ihanet ve cinayet işleyerek mal ve servet elde edebiliyorlardı. Ubeydullah b. Abbas, iki oğlunun Busr b. Ertah tarafından gözleri önünde başlarının kesilmesine rağmen, sevdiklerinin kanından vazgeçti. İmam Hasan (a.s) ile Muaviye arasındaki savaşta İmam Hasan'ın (a.s) ordusunun komutanıydı ve ne yazık ki Ben-i Haşim'den sayılıyordu. Daha önce Hz. Ali (a.s) zamanında Yemen valisi olan Ubeydullah, bir milyon dirhem karşılığında kendini Muaviye'ye sattı ve Şam ordusuna kaçtı. [8]
Cude, Eş'as b. Kays'ın kızı ve İmam Hasan Mücteba'nın (a.s) eşiydi. Muaviye'nin vaat ettiği yüz bin dirhem karşılığında, Hz. Peygamber'in (s.a.a) büyük torununu ve birlikte yaşadığı eşini şehit etti. Semere b. Cündeb, dört yüz bin dirhem alarak,
و من الناس من یشری نفسه ابتغاء مرضات اللّه
"Ve insanlardan öyleleri de vardır ki Allah'ın rızasını kazanmak için nefsini feda eder" [9] ayetinin, Hz. Ali'yi (a.s) öldüren Abdurrahman b. Mülcem Muradî hakkında indiğini söylemeyi kabul etti. Şia'nın merkezi olan Kûfe'den on kişi, Kûfe valisi Muğire b. Şube'den otuz bin dirhem rüşvet alarak Şam'a gittiler ve Muaviye'yi, fasık ve günahkâr Yezid’i iktidara getirmesi için teşvik ettiler. Şairlerden biri olan Miskin Daremi, Muaviye'nin birkaç dirhem ödülü karşılığında Yezid’in veliahtlığını şöyle övdü: "Ey halifelerin oğulları! Sakin olun. Çünkü Rahman olan Allah, halifeliği dilediği yere yerleştirir. Ne zaman Şam'ın hilafet minberi sahibinden boşalırsa, Yezit müminlerin emiri olacaktır. [10]
İş öyle bir noktaya geldi ki Muaviye'nin kendisi bile bu işlere şaşırdı ve şöyle dedi: “Gerçekten din, insanlar için ne kadar değersiz ve ucuz hale geldi!” [11]
Ubeydullah b. Ziyad, insanların maaşlarını artırma vaadi ile onları İmam Hüseyin'in (a.s) özel elçisi olan Müslim b. Akil'den ayırmaya zorladı. [12] Ömer Sad, Rey ve Hemedan valiliğine ulaşmak için İmam Hüseyin'i (a.s) şehit etmeye hazır oldu.
Kabile, etnik ve ırkçılık temelli taassuplar, İslam öncesi dönemde var olduğu şekliyle, Süfyaniler ve Mervaniler döneminde sosyal ilişkileri güçlü bir şekilde etkilemeye devam etti. Çeşitli kabileler, etnik gurur kazanmak için dinin sınırlarını ihlal ettiler ve Hz. Peygamber'den (s.a.a) kendi kabilelerinin şanı ve mertebesi hakkında uydurma hadisler üreterek, fazilet yaratmaya çalıştılar. Cahiliyet dönemindeki yağmacılık tarzı toplumda eskiden olduğu gibi yaygınlaştı. Şam halkı, Zehhak b. Kays'ın komutasında Kufe halkının mallarını yağmaladı ve buldukları her çöl ve göçebe insanını öldürdüler. Hatta Allah'ın evinin hacılarına bile merhamet etmediler ve Sa'lebiye'de hac kafilesini yağmaladılar. [13]
Emevî’nin cahiliyet kültürü kanser gibi o kadar büyüdü ki, İslam toplumları arasında içki içmek, cinsel ahlaksızlık, yozlaşma ve fuhuş yaygınlaştı. Cehalet, dar görüşlülük ve yüzeysel düşünce insanlara öyle hâkim oldu ki, kolayca siyasi kukla oynatıcıların oyuncağı haline geliyorlardı. Bu arada, suçlara ve yolsuzluklara itiraz etmesi gereken uyanık vicdanlar uyuyorlardı. Doğal olarak böyle bir süreç, dinde tahrifat ve dini geleneklerde bidatler, gerçek liderlerin ortadan kaldırılması, Kur’an'ın ve kutsal şeriatın hükümlerinin unutulmasından başka bir sonuç doğurmadı. İmam Hüseyin'in (a.s) ayaklanması, bu üzücü gidişatı durduran ve Emevî cahiliyetinin dini değerleri geçmesine izin vermeyen kutsal bir hareketti.
Bu kıyamın mübarek sonuçlarından biri, Emevîlerin hâkimiyet zemininin zayıflaması ve İslam'ın asıl yüzünün o dönemin insanlarına ve sonraki nesillere görünür hale gelmesiydi. Kerbela’nın hamaset yaratan kanıyla, Müslüman ümmet anormal ve endişe verici bir durumdan kurtuldu.
…
-----------
[1]- İmam Hüseyin'in Söylevleri Ansiklopedisi, s.110.
[2]- Allame Abdü’l-Hüseyin Amini, El-Gadir, c.10, s.340; Bakır Şerif Kureyşi, Hayat-ı İmam Hüseyin, c.2, s.224.
[3]- El-Ummet ve's-Siyaset, c.1, s.284; Reca'l-i Keşi, s.32; El-Gadir, c.10, s.161.
[4]- Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, İbn-i Abi'l-Hadid, c.4, s.327.
[5]- İmam Hüseyin'in Söylevleri Ansiklopedisi, s.247; Tuhafü'l-Ukûl, s.269.
[6]- Maktel-i Harezmi, c.1, s.188; Maktel-i Avâlim, s.54.
[7]- Ali b. İsa Erbili, Keşfü'l-Ğumme fi Ma'rifeti’l-Eimme, c.2, s.10; İbn-i Esir, Usdü'l-Ğabe, c.2, s.15.
[8]- Şeyh Müfid, İrşad, c.2, s.13; İbn-i Hilal Sekafi, El-Garat, s.420.
[9]- Bakara, 207.
[10]- Ebu'l-Ferec İsfahani, El-Eğani, c.2, s.228.
[11]- İbn-i Esir, El-Kâmil, c.2, s.508.
[12]- Seyyid Muhsin Emin, A'yânü'ş-Şia, c.1, s.591.
[13]- Şerh-i Nehcü'l-Belâğa, Hutbe: 175.
gaziantep escort,gaziantep rus escort,gaziantep escort,seks hikayeleri