Tweet |
Bismillahirrahmanirrahim
İnsanlık öğretmeni ve nadide insan olan İmam Hüseyin'in (a.s) hayatından bazı kesitlere kısaca göz atıyoruz:
İbadeti
İmam Hüseyin (a.s) ibadet, namaz ve duaya pek düşkündü, Kur’an okuyup Rabbine istiğfarda bulunmayı pek severdi. Bazen bütün gününü ve gecesini yüzlerce rekât namaz kılmakla geçirirdi. [1] Hatta ömrünün son gecesini dua ve ibadetle geçirebilmek için düşmanlarından mühlet isteyerek "Rabbim de bilir ki, ben namaz kılmayı, Kur’an okumayı ve doyasıya dua edip istiğfarda bulunmayı pek severim!" buyurmuştur. [2]
Haccı
İmam Hüseyin (a.s) defalarca yaya olarak hacca gitmiştir. [3] Galib el-Esedî'nin “Bişr” ve “Beşir” adında iki oğlu şöyle rivayet ederler: Zilhicce ayının dokuzuncu günü, Arefe'nin ikindi vaktinde, Arafat çölünde İmam Hüseyin (a.s) ile beraberdik. İmam (a.s), büyük bir kulluk ve itaat duygusuyla çadırdan çıkıp evlatları, kardeşleri ve ashabından kalabalık bir grupla dağın sol eteğinde durdu. Yüzünü Kâbe'ye doğru döndü, zayıf ve kimsesiz düşkünler gibi ellerini semaya açıp şöyle dua etti:
Hamd, Allah'a mahsustur. Öyle bir zattır ki, O'nun hükmünü geri çeviren, verdiğini engelleyen olmaz. Hiçbir sanatkârın yaptığı O'nun yaptığı gibi değildir. O'dur büyük cömert. Her çeşit mahlûk yarattı. Hikmetiyle yarattıklarını sağlam kıldı. Hiçbir sır O'na gizli kalmaz. O'nun katında emanetler (ameller) asla zayi olmaz. Herkesi yaptığına karşılık mükâfatlandıran; kanaat edenin işini düzene koyandır; kendisine yakarana merhamet eden, -kullarına- yararlı şeyleri ve kapsamlı Kitab'ı (Kur’an’ı) yayılan nuruyla indirendir. Duaları duyan (kabul eden), kederleri gideren, dereceleri yükselten ve zorbaların kökünü kazıyandır. O'ndan başka ilâh yoktur. Hiçbir şey O'na denk olamaz. Eşi ve benzeri yoktur. İşitendir, görendir, latif [4] ve habirdir (hiçbir şey O'na gizli kalmaz ve her şeyin inceliğinden haberdardır, agâhtır). O, her şeye kadir.
Allah'ım! Ben sana yöneliyorum; rabbaniyetine şahadet ediyor ve ikrar ediyorum ki Rabbim sensin, dönüşüm sanadır; ben anılacak bir şey değilken kendi nimetinle beni var ettin. Beni topraktan yarattın... Sonra beni, önceden gerçekleştirdiğin hidayet için tam ve mükemmel bir yaratılışla dünyaya getirdin. Beşikte küçük bir çocuk iken, beni her türlü tehlikeden korudun. Beni, en temiz gıda maddesi olan anne sütüyle rızıklandırdın. Dadıların kalplerini bana şefkatli kıldın. Şefkatli annelerle beni her türlü tehlike ve cinlerin nüfuzundan korudun.
Beni kusur ve noksanlıktan salim kıldın. Şanın yücedir ey Rahîm ve Rahman! Konuşmaya başladığımda, bana bol nimetlerini tamamladın. Her geçen yıl beni daha ziyade terbiye ettin. Yaratılışım kemale ulaşıp aklım mutedil olunca, hüccetini bana farz kıldın. Şöyle ki, seni tanımayı kalbime ilham ettin ve beni kendinin acayip hikmetlerine hayran bıraktın. Gökte ve yerde yarattığın varlıklar hakkında beni bilinçlendirdin. Bana, şükrünü ve zikrini yerine getirmeyi tembih ettin; sana itaat ve ibadet etmeyi üzerime farz kıldın. Bana peygamberlerinin vasıtasıyla gönderdiğin hakikatleri anlama gücü verdin. Rıza ve teslim makamını kabullenmeyi (bu makama ulaşmayı) bana kolaylaştırdın. Bu hususlarda, bana yardım edip lütufta bulunarak üzerime minnet bıraktın. Sonra beni en üstün topraktan yaratınca, benim için sadece bir çeşit nimete razı olmadın; en yüce lütufla ve sonsuz ihsanınla çeşitli geçim vesileleri, nimet ve yiyeceklerle beni rızıklandırdın.
Bana, tüm nimetlerini tamamlayıp benden bütün belaları uzaklaştırdığında, yine de cehaletim ve sana karşı cüretim, beni sana yaklaştıracak vesileyi bana göstermene ve beni, katına yaklaştıracak şeye muvaffak etmene engel olmadı...
Allah'ım! Hangi nimetini sayabilirim, hangisini hatırlayabilirim?! Veya hangi bağışlarının şükrünü yerine getirebilirim?!
Ey Rabbim! Senin bana verdiğin nimetler, sayanların sayıp bitiremeyeceği ve bilmek isteyenlerin bilemeyeceği kadar çoktur.
Allah'ım! Benden giderdiğin ve uzaklaştırdığın zorluk, zarar ve ziyanlar, sahip olduğum nimet ve afiyetten çoktur.
İlahi! Ben imanımın hakikatiyle, kalbimde yer eden yakinle, ihlaslı tevhidimle... şahadet ediyorum ki, eğer asırlar boyu yaşasam ve senin nimetlerinden birinin şükrünü yerine getirmeye çalışsam, yine buna gücüm yetmez; bunu ancak senin lütfunla yerine getirebilirim ki bunun kendisi de yeni, ebedî ve köklü bir şükrü gerektirmektedir...
Allah'ım! Seni görüyormuşum gibi beni kendinden korkut ve beni takvayla saadete kavuştur; sana karşı günah işleyerek kalbimi katılaştırma, takdirlerinde bana hayır ve bereket ver ki geciktirdiğin şeyin bana acele verilmesini ve acele verdiğin şeyin de geciktirilmesini istemeyeyim.
Allah'ım! Nefsime zenginlik, kalbime yakin, amelime ihlâs, gözüme nur, dinimde basiret ve bilinç ver ve azalarımı güçlü kıl... Eğer senin nimetlerini, bağışlarını ve değerli ihsanlarını saymaya kalkışsam, sayıp bitiremem.
Ey Mevla’m! Bağışta bulunan sensin, nimet veren sensin, ihsanda bulunan sensin, güzelleştiren sensin, üstün kılan sensin, mükemmelleştiren sensin, rızıklandıran sensin, muvaffak kılan sensin, bağışta bulunan sensin, zengin yapan sensin, sermaye veren sensin, sığınak veren sensin, yeterli olan sensin, hidayet eden sensin, hatalardan koruyan sensin, -ayıbımı- örten sensin, bağışlayan sensin, mazeretimi kabul eden sensin, güç veren sensin, izzet veren sensin, yardım eden sensin, destek veren sensin, teyit eden sensin, zafer veren sensin, şifa veren sensin, afiyet veren sensin, ikram eden sensin. Üstün ve yücesin ey Rabbim! O hâlde, Hamd sürekli sana hastır; sabit ve ebedî şükür sana mahsustur.
Ben ise ya Rabbim, günahlarımı itiraf ediyorum; günahlarımı bağışla... [5]
O gün İmam Hüseyin (a.s) bu duasıyla oradakilerin kalbini öylesine etkileyip Allah'a yöneltti ki, herkes yüksek sesle ağlamaya başladı. İmamlarının her kelimesiyle onlar da Allah'ı çağırıyor, yakarıyor, "âmin" diyorlardı.
Orucu
İbn-i Esir “Usdu'l-Gabe” adlı kitabında şöyle yazar: Hz. Hüseyin (a.s) pek fazla namaz kılar, pek fazla oruç tutar, hacca gider, sadaka verir, iyi ve güzel olan her şeyi yapardı. [6]
İmam Hüseyin'in (a.s) öylesine etkileyici ve ulaşılmaz görkemli bir kişiliği vardı ki, ağabeyi İmam Hasan'la (a.s) yaya olarak hacca gittiklerinde, yolda rastladıkları önemli şahsiyetler ve tanınmış insanlar, bu iki büyük imamın hürmetine, hemen bineklerinden inip onlarla birlikte yaya yürürlerdi. [7]
Tevazuu
İmam Hüseyin'in (a.s) yaşadığı toplumda bunca sevilip sayılmasının en önemli nedeni, onun tam anlamıyla bir halk insanı olması ve her kesimden insanla iç içe ve samimî yaşayabilmesiydi. İnsanları dışlamazdı, fevkalade sosyal bir insandı, toplumun atan kalbiyle uyumlu bir gidişatı vardı. O da herkes gibi içinde yaşadığı toplumun iyi ve kötü günlerinde toplumla birlikteydi. Yüce Allah'a beslediği sarsılmaz iman ve ihlâsı, onu toplumuyla özdeşleştirmiş, toplumunun insanlarının dert ortağı olmasını sağlamış, bu da herkesçe sevilip sayılmasına yol açmıştı. Yoksa ne göz alıcı sarayları, ne de etrafında dönen hizmetkârları ve muhafızları vardı onun. [8]
Onun sosyal kişiliğini çok iyi anlatan bir olayı kısaca aktarmaya çalışıyoruz:
Bir gün yoldan geçerken, bir grup yoksul insanın sırtlarındaki abaları yere serip üzerine oturduklarını ve kuru ekmek kırıntıları yediklerini gördü. Onu da buyur ettiler. İmam (a.s) bu samimî daveti hemen kabul edip yanlarına oturdu ve onlarla birlikte ekmek kırıntılarından yiyip, "Allah kibirli insanları sevmez" buyurarak Rabbine hamd edip ayağa kalktı ve "Ben sizin davetinizi kabul ettim; siz de benim davetimi kabul edin ve benimle gelin" dedi. Onları evine götürdü; evde ne varsa, hazırlanıp getirilmesini istedi. [9] Bu yoksul insanlara samimî ve sıcak bir atmosferde ziyafet çekip onlarla kaynaşarak muazzam bir alçak gönüllülük ve sosyal yaşam dersi vermiş oldu.
Yardımseverliği
Şuayb b. Abdurrahman el-Huzaî şöyle anlatır: Ali oğlu Hüseyin (a.s) şehit olduğunda sırtında nasıra benzer kabarıklar fark ettiler. Nedeni sorulduğunda oğlu İmam Zeynelabidin (a.s), "Bunlar babamın sırtında taşıdığı torbaların izleridir. Şehrin kimsesiz ve yaşlı yoksullarıyla yetimlere ve dullara geceleri sırtında yiyecek taşırdı!" buyurdu. [10]
Mazlumları Koruması
İmam Hüseyin (a.s) mazlumlara ve çaresiz kadınlara yardım etmeyi pek severdi. Ureyneb ile kocası Abdullah b. Selam olayı, bunun en bariz örneklerinden biridir:
Muaviye'nin şehvetperest oğlu Yezid, refah içinde yüzdüğü ve istediği her şeye sahip olup cariyeler ve dansözlerle ayyaşlık meclisleri tertiplediği hâlde, bunlarla yetinmemiş namuslu ve evli bir kadına göz dikmişti.
Babası Muaviye, bu iğrenç davranışına karşı çıkarak onu bu çirkin ve haram niyetinden vazgeçirmeye çalışacağı yerde, para ve iktidar gücünü kullanıp türlü hile ve oyunlara başvurarak bu namuslu kadını kocasından ayırıp oğlu Yezid'in günah batağına çekecek bir ortam hazırladı.
İmam Hüseyin (a.s) bu iğrenç komployu öğrenince onu bozmak için harekete geçti ve İslâm şeraitinin öngördüğü kuralları uygulayarak Muaviye'nin çirkin plânını suya düşürdü. Masum kadıncağızın Yezid'in günah batağına düşmesini engelleyip kocası Abdullah b. Selâm'a kavuşmasını sağladı.
Bu olay, Müslüman halkın namus ve iffetini koruyan cesur ve yiğit insanın kim olduğunu, namuslara göz dikenlerin de kimler olduğunu herkese göstermiş ve “Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyti ve Ali (a.s) oğullarının iftiharı”, Emevilerin ise, “rezalet ve kepazeliği” olarak dilden dile dolaşıp tarihe geçmiştir. [11]
Çok Yönlü Kişiliği
Alâilî, “Sumuvvu'l-Ma'na” adlı eserinde şöyle yazar: İnsanlık tarihi boyunca nice büyük insanlar yaşamış, her biri bir yönde ve bir konuda parlayarak tarihe geçmiştir. Kimi cesarette, kimi ibadette, kimi cömertlikte birer örnek olmayı başarmışlardır. Ama İmam Hüseyin (a.s) o kadar görkemli ve eşsiz bir kişiliktir ki, bu kişiliğin her boyutuyla insanlık tarihinde başlı başına yepyeni bir sayfa açmış, bütün insanî üstünlük ve faziletleri kendisinde toplayan muazzam bir kişilik ve yaşam sergilemiştir. [12]
Muhammedî (s.a.a) nübüvvetin uçsuz bucaksız görkeminin vârisi olan İmam Ali (a.s) gibi bir babanın büyüklük, mürüvvet ve adaletinin vârisi sayılan ve Hz. Fâtıma-i Zehra (s.a) gibi bir annenin onca fazilet ve erdemini miras alan birinin, insanlığın en görkemli ve en üstün örneği ve ilâhî fazilet ve erdemlerin apaçık nişanesi olmaması mümkün müdür zaten?
Allah'ın, Resulü'nün ve meleklerinin selâmı bu büyük ve soylu insana olsun! Ne mutlu onu örnek alıp yaşam ve davranışlarıyla onu takip etmeye çalışanlara!
---------
[1]- İkdu'l-Ferid, c.3, s.143.
[2]- Şeyh Müfid, el-İrşad, s.214.
[3]- Menâkıb-ı İbn-i Şehraşub, c.3, s.224 ve Usdu'l-Gâbe, c.2, s.20.
[4]- Merhum Şeyh Saduk, Allah'ın isimlerinden olan “Latif”in anlamı hakkında şöyle yazar: “Latif”in iki anlamı vardır: 1- Çok küçük şeyleri yaratan ve işleri çok ince, dakik ve zarif olan. 2- Yarattıklarına iyilikte bulunan, lütuf eden. (Tevhid-i Saduk, s.217)
[5]- Bu dua için bk. Seyyid b. Tavus, İkbal, s.339 ve 350; Kef'amî, Beledu'l-Emin, s.35 ve 358; Allâme Meclisî, Biharu'l-Envar, c.98, s.213'ten sonrası; Muhaddis Kummî, Mefatihu'l-Cinan. Bu duanın Arapçasını bu eserlerde bulmak mümkündür.
[6]- Usdu'l-Gabe, c.2, s.20.
[7]- Zikru'l-Hüseyin, c.1, s.152; Riyazu'l-Cinan'dan naklen, Bombay basımı, s.241; Ensabu'l-Eşraf.
[8]- Nahl, 22.
[9]- Ayyâşî Tefsiri, c.2, s.222.
[10]- Menâkıb, c.2, s.222.
[11]- el-İmametu ve's-Siyaset, c.1, s.253 ve sonrası.
[12]- Sumuvvu'l-Ma'na, s.104 ve sonrası.
gaziantep escort,mersin escort,gaziantep escort,seks hikayeleri
yatırımsız deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024