xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
Bugun...



İmam Ali'nin (a.s) Bakışıyla Nehcü'l-Belağa'da ‘Adalet’ Konusunun İncelenmesi - 2

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 11-11-2024 15:47

İmam Ali'nin (a.s) Bakışıyla Nehcü'l-Belağa'da ‘Adalet’ Konusunun İncelenmesi - 2

 

Nehcü'l-Belağa'nın Bakış Açısından Adaletin Temelleri ve Gereklilikleri

İmam Ali'nin (a.s.) siyasi düşüncesinde adalet konusu çok geniş ve derin bir konudur. İmam Ali'nin (a.s.) görüşüne göre adalet, imanın başı ve özü, ayrıca bütün iyiliklerin kaynağıdır. 'Adalet imanın başı ve bütün iyiliklerin toplamıdır.' [1]

 

Aslında İmam'ın bakış açısında "adalet" bir yandan insanın inancı ve düşüncesiyle bağlantılıdır ve diğer yandan da tüm iyilikleri bir araya getiren olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle o, imanın ölçüsünü adalet temelinde görür ve onun bakış açısına göre mümin, zorunlu olarak saf adalet özelliğine sahip olan ve sürekli adalet üzere hareket eden kişidir.

 

İsmi adaletle özdeşleşmiş olan bu şahsiyet, sadece Şiilerin masum imamı değil, aynı zamanda insanlık tarihinde bir düşünür, fikir adamı ve tevhit inancına sahip bir siyasetçi olarak tanınmıştır. O, adalet ve eşitliğin somut örneği, hak ve insafın âşığı, insanseverliğin, merhamet ve sevginin mükemmel örneğidir. Öyle ki başkaları onun hakkında 'Onu öldüren kendi adaleti ve eşitlik anlayışıydı' demişlerdir.

 

Onun ilahi bakışında adalet bir değer ve yüceliktir [2], zafer ve izzet ve keramettir [3], en üstün nimetlerdendir [4], en sağlam temeldir [5], bereket ve hayırların katlanmasının sebebidir [6], birlik vesilesidir [7], halkın ıslahının sebebidir [8], işlerin düzelmesinin kaynağıdır [9] ve hepsinden öte onu Allah'ın mizanı ve terazisi olarak görür. [10]

 

Adaletin onun nazarındaki önemi o kadar büyüktür ki, kendisine 'Adalet mi üstündür, cömertlik mi?' diye sorulduğunda şöyle buyurur: "Adalet, işleri yerli yerine koyar ve cömertlik ise, işleri yönünden çıkarır. Adalet, genel fayda sağlayan bir siyaset ve tedbir unsurudur. Cömertlik ise, özel kişilerin yararına olan geçici bir iştir. Bu nedenle adalet daha şerefli ve üstündür." [11]

 

"Bu şekilde görüyoruz ki, İmam (a.s) adaleti meşhur olduğu şekliyle tanımlıyor: Adalet, her şeyin ve her işin layık olduğu yerde bulunmasıdır; ancak cömertlik şeyi kendi yönünden çıkarır.

 

İmam (a.s), adalet ve cömertliği karşılaştırırken adaleti tercih etmiş ve şöyle delil getirmiştir: Cömertlik ve bağış her ne kadar övülen ve takdire değer bir özellik olsa da, her yerde uygulanamaz ve her zaman ondan yardım alınamaz. Hatta bazen cömertlik ve bağış, toplumdaki adalet düzeninin bozulmasına sebep olabilir. Cömertliğin yanında başkalarının hakları zayi olabilir. Ancak adalette böyle değildir. Eğer her insanın gerçek hakkı verilirse, hiç kimseye zulmedilmemiş ve kimsenin hakkı zayi olmamış olur. Bu nedenle adalet; siyasette, toplumda, hüküm ve yargıda, mali, hukuki, cezai ve diğer meselelerde öyle genel bir eksendir ki, herkes onun ışığında güvende olur ve kendi haklarının zayi olmasından korku ve endişe duymazlar. Aslında denebilir ki adalet, tüm toplumu kapsayan genel bir kanun, yönetici ve idareci iken, cömertlik böyle değildir. Bu yüzden adalet üstündür.

 

Esasen o hazret, dini anlayışına dayanarak varlığın temelini adil biliyordu; çünkü Allah'ın onu hak üzere yarattığına inanıyordu. Hz. Ali'nin (a.s) düşüncesinde "hak", doğruluk, kalıcılık ve adalet kavramlarının tezahürü ve sembolüdür. Yani başka hiçbir kelime, "hak" kelimesi gibi adalet ve doğruluğun özünü gösteremez. O hazret, varlık âlemini öyle adil bir dünya olarak tasavvur etti ki, onda hak ortadan kalkmaz. Varlık ve yaratılıştaki bu adalet, insanların davranışlarında da görünmelidir.

 

İmam'ın sözlüğünde, Allah'ın hükmü adalet üzerinedir; hem yaratılış makamında ve hem de kullarına davranış makamında. İşte burada İmam (a.s) şöyle buyuruyor: "Verdiği her vaadinde sadık olan ve kullarına zulmetmekten münezzeh olan Allah, yarattıklarına adaletle davranır ve verdiği her hüküm adalet üzeredir." [12] İmam'ın (a.s) görüşünde, adaletin kaynağı ve menşei Allah'a iman ışığındadır ve diğer fer'i hükümler bu asıldan doğar. İmam (a.s) bu konuda kısa ama kapsamlı bir cümleye sahiptir, hilafetinin başlarında irad ettiği bir hutbede şöyle buyuruyorlar: "Allah, Müslümanların belirlenen haklarını ihlas ve tevhit üzerine kurmuştur." [13]

 

Hutbelerinden birinde muttakileri (takva sahiplerini) tanımlarken şöyle buyuruyor: "Takva sahibi insan, nefsini adalete bağlamıştır. Onun adaletinin ilk adımı, nefsani istekleri reddetmesi ve uzaklaştırmasıdır." [14]

 

İmam Ali'nin (a.s) görüşüne göre, içinde adaletin hüküm sürdüğü toplum, sağlıklı bir toplumdur ve Allah, âlimlerden böyle bir toplumu inşa etmek için çaba göstermeleri ve onu sorumsuzca terk etmemeleri, daima ona ulaşma yolunda olmaları konusunda söz almıştır. Bu bağlamda adil yönetim, böyle bir toplumun gerçekleşmesinde en önemli unsurdur. Başka bir deyişle, eğer yönetim adil olmaz veya adilce davranmazsa, o toplum sosyal ilişkilerinde adaleti gözetemez. Sonuçta toplumun sağlığı ciddi sorunlarla karşılaşır. Bu temele dayanarak şöyle buyuruyordu: "Halkın işi, yöneticilerin liyakati olmadan düzene girmez." Ve başka bir yerde bu yönetimin hâkimiyetini açıklarken şöyle buyuruyordu: "Şüphesiz yönetici, yeryüzünde Allah'ın emini, toplumda adaletin ayakta tutucusu ve insanlar arasında fesad ve günahı engelleyendir." [15]

 

O yüce zat, kesinlikle insani adaletin ilahi bir kaynağa sahip olduğuna ve imanda kök saldığına inanıyordu. Başka bir deyişle, ahlaki adaleti siyasi ve toplumsal adaletin temeli ve esası olarak görüyordu. Diğer taraftan, iman, ahlak, Allah korkusu ve takvanın toplumun bireyleri ve siyasi liderlerinde geliştirilmediği bir toplumda adaletin gerçekleşmesini beklemeği boş bir hayal olarak görüyordu. Bu, insan toplumlarının her zamanki sorunudur ki, tarih boyunca zorbaların hâkimiyeti, ayrımcılık ve adaletsizliklerin sebebi de bu durumdan kaynaklanmaktadır. İmam (a.s) kesinlikle inanıyordu ki, insan yetiştirmeye yönelmeli, adil insanların eğitimine gayret göstermeli ve toplumun yönetimini onların eline vermeli ki böylece adaletin hâkimiyeti ve yerleşmesi ümit edilebilsin.

 

Adaletin kutsallığı ve İmam'ın ona verdiği önem göz önüne alındığında, o yüce zatın bu mesele hakkında sessiz kalamayacağı veya onu daha az önemli bir konuma koyamayacağı açıktır. Bu nedenle İmam (a.s), yönetimi kabul etmesinin tek amacının hakkı gerçekleştirmek ve batılı iptal etmek olduğunu beyan etmiştir. Çünkü o yüce zatın görüşünde toplumun dengesini koruyan, herkesi memnun eden, toplumun bedenini sağlıklı kılan ve toplumun ruhuna huzur veren temel ilke adalettir [16] O yüce zat, adaleti siyasi sistemin bekası, sağlamlığı ve ilerlemesinin sırrı, gerçek istikrar ve güvenliğin garantisi ve toplumdaki şiddetin karşıtı olarak görür. Bu nedenle onu uygulamaya kesinlikle kararlıdır.

 

Adalet, o yüce zat için öyle bir önem ve değere sahiptir ki, adaleti imanın başı olarak konumlandırdı ve ihsanın bütününü imanın en yüksek mertebeleri olarak gördü: "Adalet imanın başı, ihsanın toplamı ve imanın en yüksek mertebesidir." [17]

 

İmam (a.s) sadece sözde değil, pratikte de adalete özel bir önem verdi ve kendi yönetimi döneminde, insanların adaleti anlayabilecekleri şekilde davrandı. Öyle ki kendisi şöyle buyuruyor: "Benim yönetimim altında yaşayıp sonra Emevilere katılanlar, adaleti gördüler, duydular ve kendi canlarında hissettiler, fakat onu kabul etmediler." [18]

 

İmam'ın (a.s) bu beyanından şöyle anlaşılabilir ki, adil bir yönetim, adaletin örneklerini halka göstererek onu onlara tanıtabilir. Adaletin uygulanmasına gösterilen özen, İmam (a.s) için sadece kendi çalışma programında yer almakla kalmayıp, aynı zamanda yönetimindeki dostlarını ve görevlilerini de buna davet edip tavsiye ediyordu. Nitekim İmam (a.s), Malik Eşter'e yazdığı meşhur mektubunda şöyle buyuruyor: "Valilerin en güzel göz aydınlığı, yönetimleri altındaki şehirlerde adaletin yerleşmesi ve (bunun sonucunda) halkın onlara sevgi ve ilgi göstermesidir." [19]

 

Özellikle İmam'ın (a.s) üzerinde özel olarak durduğu ve vurguladığı "adalet", Kur'an'dan çıkarılan adalettir. Bu nedenle İmam (a.s), Kur'an'ı adaletin kaynağı olarak görür ve adaleti süs vesilesi ve imanın başı olarak sayar. [20]

 

Nehcü'l-Belağa'nın Bakış Açısında Sosyal Adaletin Temelleri ve Gereklilikleri

Sosyal adalet, genel bir işleyişte daha çok toplum bireylerinin birbirleriyle olan bireysel ve toplumsal haklarıyla ilgilidir. Bu adalet türüne göre, toplumun tüm bireyleri, hukuki kişiliklerinden bağımsız olarak, sosyal adaletin dayandığı haklarda eşittirler. Sosyal adaletin dayanağı ve temel ağırlık noktası, insanların insan olmaları ve topluma üye olmaları sebebiyle sahip oldukları haklardan kaynaklanır. Yaşam hakkında eşitlik ve özgürlükte eşitlik, sosyal adaletin önemli örneklerindendir. Bu nedenle kanun önünde eşitlik, sosyal adaletin önemli bir göstergesi sayılabilir.

 

İmam Ali'nin (a.s) görüşünde adalet, ki o "her şeyi yerli yerine koymak" anlamına gelir, aslında tüm adalet boyutlarını kapsayan genel bir çerçevede toplum ve sınıfları arasında sosyal dengeyi sağlayan sosyal adalettir. Bu, İmam'ın (a.s) defalarca üzerinde durduğu ve özel vurgu yaptığı aynı ilkedir. Malik Eşter'in meşhur ahidnamesinde de buna işaret edilmiştir: "Bil ki, millet çeşitli sınıflardan oluşan bir karışımdır ki, her parçası diğer parçayla bağlantılı olarak düzene girer ve bir kısım diğer kısımdan müstağni değildir: Bir kısmı Allah'ın askerleridir, bir grubu halkın ve divanın kâtipleridir. Bazıları adaletin ayakta tutucularıdır ve bir kesimi insaf ve yumuşaklık görevlileridir. Bazıları zimmet ehli olup cizye ödeyenlerdir ve diğer bazıları zanaatkârlar ve sanatkârlardır. Ve nihayet, bir grup toplumun alt tabakalarındandır, muhtaç ve yoksuldur. Allah her birinin payını kendi kitabında ve Peygamberinin (s.a.a) sünnetinde belirlemiş ve onları gereken yerlerine yerleştirmiştir ki bu, O'nun bizim yanımızda mahfuz olan bir ahdi olarak durmaktadır." [21]

 

İmam'ın (a.s) bakış açısında "sosyal adalet meselesi", üzerinde pek durulmamış konulardan biridir. Şehit Mutahhari'nin de belirttiği gibi: "Şimdiye kadar adaleti ve cömertliği ahlaki açıdan, kişisel ve ruhsal erdemler olarak değerlendirdik; ancak meselenin diğer önemli yönü sosyal boyutudur ve biz şimdiye kadar bu yönü üzerinde pek düşünmedik... Acaba adalet sadece ahlaki bir mesele miydi, tıpkı cemaat imamının, kadının, boşanma şahidinin veya şer'i delillerin adil olması gerektiği gibi mi? Bu tür adaletler kimsenin ölümüne sebep olmaz, aksine daha çok şöhret, sevgi ve saygınlık kazandırır.

'Mevla Ali'nin (a.s) katili' olarak bilinen o tür adalet, aslında onun sosyal felsefesi ve İslami sosyal adalete dair özel düşünce tarzıydı... O sadece adil değil, aynı zamanda adalet arayışında olandı. Adil olmakla adalet arayışında olmak arasında fark vardır; tıpkı özgür olmakla özgürlük arayışında olmak arasında fark olduğu gibi... Yine birinin salih olması ile diğerinin ıslah edici olması arasındaki fark gibi. Kur'an-ı Kerim'in Nisa Suresi 135. ayetinde şöyle buyurulur: "Adaleti ayakta tutanlar olun." Adaleti ayakta tutmak, onu tesis etmek demektir ve bu, kişisel boyuttaki adil olmaktan farklıdır."

 

İmam Ali'nin (a.s) görüşüne göre sosyal adalet öylesine önemli ve değerlidir ki, onu toplumun sağlığının temeli ve direği olarak görür. Şehit Mutahhari bu konuda şöyle diyor: "Hz. Ali'ye (a.s) göre toplumun dengesini koruyabilecek, herkesi memnun edebilecek, toplumun bedenine sağlık ve ruhuna huzur verebilecek temel ilke, adalettir. Zulüm, haksızlık ve ayrımcılık, bırakın mazlumları ve ezilenleri, zalimin kendisinin ve zulmünden faydalananların ruhunu bile tatmin edip huzurlu kılamaz.

Adalet, herkesi içine alabilecek ve sorunsuz geçiş sağlayabilecek geniş bir ana yoldur; ancak zulüm ve haksızlık, zalimin kendisini bile hedefe ulaştıramayan dar bir patikadır..."

 

Bilge öğretmen olan Şehit Mutahhari, başka bir yerde İmam Ali'nin (a.s) sosyal adaletinin boyutları ve önemi hakkında şöyle yazıyor: "Bu nedenle Ali (a.s), adaleti bireysel ve kişisel açıdan görmekten çok, onun sosyal yönünü dikkate alıyordu. Adalet, Müminlerin Mevlası Ali (a.s) tarafından İslami bir sosyal felsefe biçiminde ele alınmış, onu İslam'ın büyük bir ilkesi olarak görmüş ve her şeyden üstün tutmuştur. Onun siyaseti bu ilke üzerine kurulmuştu. Hiçbir amaç veya hedef uğruna bu ilkeden en küçük bir sapma veya esneme göstermesi mümkün değildi. Ve işte bu tek şey, onun için birçok zorluk yarattı. Aynı zamanda bu konu, Hz. Ali'nin (a.s) hilafet dönemindeki olayları analiz etmek isteyen bir tarihçi ve araştırmacı için bir anahtar niteliğindedir. Hz. Ali (a.s) bu konuda olağanüstü bir kararlılık, taassup ve esneklik göstermeme tavrı sergiliyordu."

 

Bu nedenle, bu yüce İmam'ın (a.s) bakış açısında sosyal adalet ve onun kaynağının ne kadar değerli ve önemli olduğunu anlayabiliriz. Genel olarak, İmam'ın (a.s) vurguladığı ve üzerinde durduğu tüm adalet örneklerini bu sosyal adalet kategorisinde değerlendirebiliriz. Burada bunların bazılarına değineceğiz.

 

Devam Edecek…

 

---------

[1]- Seyyid Cemaleddin Hansari, Şerh-i Gurerü'l-Hikem ve Durerü'l-Kelim, c.2, s.30

[2]- Abdulkerim İbn Muhammed Yahya Kazvini, İmam-ı Ali'nin (a.s) Siyasi Sözlerinde Devletin Beka ve Zevali, s.97.

[3]- Abdulkerim İbn Muhammed Yahya Kazvini, İmam-ı Ali'nin (a.s) Siyasi Sözlerinde Devletin Beka ve Zevali, s.98.

[4]- Seyyid Cemaleddin Hansari, Şerh-i Gurerü'l-Hikem ve Durerü'l-Kelim, c.1, s.216.

[5]- Seyyid Cemaleddin Hansari, Şerh-i Gurerü'l-Hikem ve Durerü'l-Kelim, c.3, s.205.

[6]- Seyyid Cemaleddin Hansari, Şerh-i Gurerü'l-Hikem ve Durerü'l-Kelim, c.1, s.11.

[7]- Seyyid Cemaleddin Hansari, Şerh-i Gurerü'l-Hikem ve Durerü'l-Kelim, c.3, s.374.

[8]- Seyyid Cemaleddin Hansari, Şerh-i Gurerü'l-Hikem ve Durerü'l-Kelim, c.1, s.133.

[9]- Abdulkerim İbn Muhammed Yahya Kazvini, İmam-ı Ali'nin (a.s) Siyasi Sözlerinde Devletin Beka ve Zevali, s.193.

[10]- Muhammedi Reyşehri, Mizanü'l-Hikme, c.6, s.78.

[11]- Muhammed Deşti, Nehcü'l-Belâğa Tercümesi, s.406.

[12]- Abdulhamid Ayeti tercümesi, Nehcü'l-Belağa, Hutbe: 227, s.567.

[13]- Seyyid Alinaki Feyzülislam, Nehcü'l-Belağa Tercüme ve Şerhi, s.544.

[14]- Seyyid Alinaki Feyzülislam, Nehcü'l-Belağa Tercüme ve Şerhi, s.211.

[15]- Seyyid Cemaleddin Hansari, Şerh-i Gurerü'l-Hikem ve Durerü'l-Kelim, c.6, s.236.

[16]- Murtaza Mutahhari, İlahi Adalet, s.113.

[17]- Muhammedi Rey Şehri, Mizanü'l-Hikme, c.6, s.81.

[18]- Seyyid Alinaki Feyzülislam, Nehcü'l-Belağa Tercüme ve Şerhi, Mektup: 70, s.1072.

[19]- Seyyid Alinaki Feyzülislam, Nehcü'l-Belağa Tercüme ve Şerhi, Mektup: 53, s.607.

[20]- Abdulmecid Meadihah, Nehcü'l-Belâğa'nın Kavramsal Kültürü, c.7, s.3604)."

[21]- Seyyid Alinaki Feyzülislam, Nehcü'l-Belağa Tercüme ve Şerhi, s.1002 ve 1003.




Bu haber 547 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER NURANİ SÖZLER Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI