xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
Bugun...



Hz. Zehra'nın (s.a) Fedek Hutbesi'nin Şerhi - 6

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 30-11-2024 16:52

Hz. Zehra'nın (s.a) Fedek Hutbesi'nin Şerhi - 6

Gadir-i Hum'a İşaret

Hilafet, Sadece Hz. Peygamber'in (s.a.a) İtretine Layıktır

ثُمَّ الْتَفَتَتْ إلی الْمجْلِسِ وَ قالَتْ: اَنْتُمْ عِبادَ اللّهِ نَصْبُ أَمْرِهِ وَ نَهْيِهِ

"Sonra mecliste bulunanlara döndü ve dedi ki: Siz ey Allah'ın kulları! O'nun emir ve nehyinin işaretçilerisiniz." [1] "Nasb" (İşaret), bayraklar ve işaretler gibi mekanlara konulan alamet anlamındadır. Yani siz, -ister Muhacir ister Ensar- Peygamber-i Hatemi (s.a.a) tanıyan ve onunla birlikte olan kimselersiniz. Siz, peygamberin yanında olan kimseler olduğunuz için, diğer insanların size itaat ettiği ilahi hükümlerin mihverisiniz.

وَ حَمَلَةٌ دينِهِ وَ وَحْيِهِ

"Ve O'nun dininin ve vahyinin taşıyıcılarısınız." [2] Yani siz Muhacir ve Ensarlar, Kur'an'ın inişini, vahyi ve Hz. Peygamber Efendimiz'le (s.a.a) yakınlığı idrak ettiniz. Yani vahyin taşıyıcısı anlamında Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) olsa da, siz insanlık tarihinin sembolleri, bu dini gelecek nesillere aktarmalısınız. Dini ve vahyi (risaleti) taşımak, onu doğru bir şekilde eksiksiz ve fazlasız başkalarına ulaştırmaktır.

وَ اُمَناءُ اللّهِ عَلی اَنْفُسِكُمْ وَ بُلَغاؤُهُ إلَی الْأُمَمِ

"Siz, kendinize karşı Allah'ın eminleri olmalısınız ve Allah'ın elçileri olmalısınız milletlere" [3]. Yani Allah sizi kendi emini karar kılmıştır. Kendinize hıyanet etmemeniz ve bildiğiniz şeyin hilafına amel etmemeniz gerektiğine işarettir.

وَ زَعَمْتُمْ حَقّاً لَكُمْ؟

"Ve siz bunun (makamın) size ait olduğunu mu zannettiniz?" [4] Size layık mıydı? Siz insanoğlu için bir sembol olmayı hak ediyor muydunuz? Yani siz ki kendinize ihanet ve cinayet ettiniz, acaba emin kimseler miydiniz? Siz insanlık tarihine ihanet ettiniz.

 

Hz. Zehra (s.a) bu noktadan itibaren itirazlarına başlıyor. Şuna işaret ediyor ki siz bu makama yani "imamet ve hilafet" makamına layık değilsiniz; çünkü hem kendinize ve hem ümmetlere ihanet ettiniz. İlahi emanete riayet etmediniz ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) vefatından sonra Allah’ın dininin yolunu saptırdınız. Dolayısıyla bu makama layık değildiniz.

 

Hz. Zehra (s.a) bu durumun delilini de sonraki ibarette şöyle buyuruyor:

لِلّهِ فيكُمْ عَهدٌ قَدَّمَهُ اِلَيْكُمْ وَ بَقِيَّةٌ اسْتَخْلَفَها عَلَيْكُمْ

"Allah'ın sizin aranızda bir anlaşması vardır ki bunu size daha önce söylemişlerdir ve Allah'ın sizin aranızda bir yadigârı vardır ki Allah onu size halife karar kılmıştır". [5] Burada görülmesi gerekir ki "ahid ve bakiye"den kasıt nedir? Açıktır ki "ahid", alınan bir şey ve "bakiye" ise, bırakılan bir şeydir. Yani ahit, vasiyet ve tavsiyedir; bakiye, kişinin kendisinden sonra ailesinde bıraktığıdır. O halde bunlar bir değil, iki şeydir. Burada en belirgin olasılık, o anlaşma ve ahdin itret ile ilgili olduğudur. Yani İmam Ali’nin (a.s) velayeti meselesine işaret etmektedir. Bu durumda Hz. Zehra (s.a) buyuruyor ki "Meğer Hz. Peygamber’in (s.a.a) ahit aldığı kimseler siz değil miydiniz? Zira henüz Gadir-i Hum’dan birkaç ay bile geçmemiştir." Gadir-i Hum olayı Zilhicce ayının 18’ indeydi ve toplanmış olan bu meclise kadar iki buçuk ay bile geçmemişti. Hz. Peygamber (s.a.a) bu insanlara şöyle buyurmuştu:

إنّی تارِكٌ فيكُمُ الثَّقَلَيْن كِتابَ اللّهِ وَ عِتْرَتی

"Ben sizin aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Allah'ın kitabını ve itretimi." [6] Bu nedenle, ahitte iki olasılık vardır: Biri, kast edilenin Gadir-i Hum olmasıdır ve diğeri, kastedilenin ilahi kitap olmasıdır ki bu durumda yine de kitap, Ehli beyte bir delildir. Ayette şöyle gelmiştir:

لااَسُئُلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرا اِلا الْمَوَدَّةَ فی الْقُرْبی

"Sizden bunun karşılığında bir ücret istemiyorum, sadece yakınlarıma sevgi". [7] Ancak zahir, ilk ihtimaldir; çünkü kitap Hz. Zehra’nın (s.a) bir sonraki cümlesinde gelmiştir. Bu durumda "ahit" ile kastedilen, "itrettir" ve "bakiye" ile kastedilen, sizin aranızda yadigâr ve halife olarak kalandır. Bu cümle de halkın eylemlerine yönelik bir eleştiriyi içermektedir.

 

Kur'an-ı Kerim'in Tanımı

كِتابُ اللّهِ النّاطِقُ و الْقُرْآنُ الصّادِقُ وَ النُّورُ السّاطِعُ وَ الضِّياءُ اللاّمِعُ

"Allah'ın konuşan kitabı, doğru Kur’an, parlak nur ve parlayan aydınlık." [8] Allah'ın kitabı, ilahi hükme göre konuşandır; doğrudur ve onda hiçbir batıl yoktur. Nuru öyle yayılır ki her yeri kaplar. O, kendisi nurlu olan ve karanlıkları yok eden aydınlatıcıdır.

بَيِّنَةٌ بَصائِرُهُ، مَنْكَشِفَةٌ سَرائِرُهُ، مُتَجَلِّيَّةٌ ظَواهِرُهُ

"Delilleri açık, sırları ortaya çıkan, özellikleri belirgin." [9] Kuran'ın delilleri ve şahitleri açıktır. Yani onda karmaşık bir şey yoktur ki sadece belirli bilginler muhatap alınabilsin. İçinde sırlar vardır ama kapalı değildir. Doğrudur ki Kur'an'ın öyle sırları vardır ki kimse ona ulaşamaz ama herkes kendi anlayış seviyesinde ve gerekli ön hazırlıklarla ondan pay alabilir.

Yanlış anlaşılmasın, her kim dil, iniş sebebi, rivayetler vb. ön hazırlıklar olmaksızın Kur'an'ı tercüme ve tefsir ederse, rivayetlerde belirtildiği üzere kıyamet günü yeri cehennemdir. [10] Hele de Kur'an'ın hükümler ayetleri söz konusu olunca, her kim kolayca oradan fetva çıkaramaz. Ama dikkat edin Kur'an'ın sırları kapalı değildir ve gerekli ön hazırlıklarla onlara ulaşılabilir. Örnek olarak bir tıp kitabında birçok konu vardır ama herkes bu kitabı açıp onu anlayamaz. Kendine özel ön hazırlıkların yapılması gerekir.

مُغْتَبِطَةٌ بِهِ أشْياعُهُ

"Kur'an'ın takipçileri diğer ümmetlerin kıskançlık ve özlem duyduğu kişilerdir." [11] "Eşya", "Şia" kelimesinin çoğuludur ve "Takipçiler" anlamına gelir. Yani Kur'an'a uyanlar, diğerlerinin kıskandığı kimselerdir, Kur'an'a uymayanlar değil.

"Takipçileri onunla övünür." Yani Kur'an'a göre eylem ve amelde bulunanlar diğer milletlerce gıpta edilirler, Kur’an’a amel etmeyenler değil. Kur'an'ın hem dünyevi yaşam dersleri verdiği ve hem de ahiret meseleleriyle ilgili olduğu belirtildi. Bu ifadede iki anlam vardır: Birincisi, Kur'an amel edilmesi için bir Desturu'l-Ameldir. Yani sadece bunun peşinden gidenlerin bilmesi, gelişim için yeterli değildir; önemli olan Kur'an'a amel etmektir. İkincisi, Kur'an hem dünya hayatı için ve hem de ahiret kurtuluşu için bir derstir. Kur'an'ın gerçek takipçileri hem dünyada ve hem de kıyamette gıpta edilirler.

قائِدٌ إلَی الرِّضْوانِ التِّباعُهُ

"Takipçilerini Rıdvan'a götürür." [12] Kur'an'a uymak insanı en yüksek cennet derecesi olan Rıdvan'a ulaştırır ve Kur’an-ı Kerim’de de gelmiştir:

وَ رِضْوانٌ مِنَ اللّهِ اَكْبَر

Ve Allah'ın razı olması daha büyüktür. [13]

مُؤدٍّ إلی النَّجاةِ اسْتِماعُهُ

"Onu dinlemek kurtuluşa erdirir." [14] Bazı nüshalarda "işitmek" de geçer. "İşitmek", "dinlemekten" farklıdır. Dinlemek, bir şeyi dikkatle, düşünerek ve derinlemesine duymak demektir; ancak işitmek sadece yüzeysel olarak dinlemektir. Kur’an-ı Kerimde şöyle gelmiştir:

وَ إذا قُرِءَ الْقُرْآنُ فَاسْتَمِعُوا

"Ve eğer Kur'an okunursa, dinleyin". [15] Bu hutbede de Hz. Fatıma (s.a) sürekli Kur'an ayetlerini okuyor. Bu nedenle burada da dinleme olmalı, duyma değil.

وَ بِهِ تَنالُ حُجَجِ اللّهِ الْمُنَوَّرَةِ

"Ve onunla Allah'ın nur saçan delillerine ulaşılır." [16] Bakın ne güzel bir ifadedir. Kur'an zaten bir delildir ve Kur'an sayesinde nur saçan başka delillere de ulaşırsınız, yani sünnet ve itrete.

ما اتاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوه

"Her neyi peygamber sizlere getirmişse onu alın." [17] ve başka bir ayette Hz. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) dilinden şöyle buyurmaktadır:

لااَسْئَلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْراً اِلاّ الْمَودَّةَ فِی الْقُرْبی

"Sizden bunun karşılığında hiçbir şey istemiyorum, sadece yakınlarıma sevgi". [18]

وَ عَزائِمُهُ الْمُفَسَّرَةُ وَ مَحارِمُهُ الْمُحَذَّرَةُ وَ بَيِّناتُهُ الْجالِيَةُ وَ بَراهِينُه الْكافِيَةُ

"Ve Kur'an sayesinde farzlar tefsir edilmiş, haramlar yasaklanmış ve açık deliller ile yeterli burhanlara ulaşmış olursunuz. " [19] Yani farzlar, haramlar ve onların arkasındaki delil ve burhanlara ulaşmış olursunuz.

وَ فَضائِلُهُ الْمَنْدُوبَةُ وَ رُخَصُهُ الْمَوْهُوبَةُ وَ شَرائِعُهُ الْمَكْتُوبَةُ

"Ve müstehaplar, mubahlar ve yazılı hükümlerine ulaşacaksınız". [20] İlginçtir ki, Hz. Fatıma (s.a) tüm meseleleri sırasıyla, yaratılışın başlangıcından başlayarak, farzlar, haramlar, müstehaplar ve mubahlar ile, hatta hükümler ve kanunlara kadar zikretmiştir. Ardından bunların her birinin etkilerini sıralar ve tekrar inançlardan başlar.

 

İlahi Hükümler ve İmanın Etkileri

فَجَعَلَ اللّهُ الإيمانَ تَطْهيراً لَكُمْ مِنَ الشِّرْكِ

"Allah imanı sizin için şirkten temizlenme vesilesi kıldı." [21] Yani imanın etkisi kalplerin kirlerden arınmasıdır. Başka bir deyişle iman nur ve şirk ise, karanlıktır.

وَ الصّلاةَ تَنْزيهاً لَكُمْ عَنِ الْكِبْرِ

"Namazı sizin kibirden arınmanız için kıldı." [22] Neden? Çünkü namazın tamamı boyun eğmedir. Namazın başında "Allah en büyüktür" dersin. Yani O büyüktür, herkes küçüktür ve kendin herkesten daha küçüksün. Rükû, secde ve namazın tüm fiil ve sözleri, insanın Allah'ın yüceliği karşısındaki eksikliğini ve küçüklüğünü itiraf etmesidir.

وَ الزَّكاةَ تَزْكِيَةً لِلنَّفسِ وَ نِماءً فِی الرِّزْقِ

"Zekâtı, nefsin pisliklerden arınması ve rızkın bereketi kıldı." Bu konuda güzel olan, bu iki anlamın bir arada olmasıdır. Yani dünya malına bağlanma. Ama hiç mal sahibi olmaman değil, mala bağlanmamandır. Dolayısıyla bir yandan zekât verirsin ve öte yandan rızıkta genişlik bulursun.

وَ الصِّيامَ تَثْبِيتاً لِلإِخْلاصِ

"Orucu ihlası pekiştirmek için karar kıldı." [23] İnsan tarafından Allah rızası için yapılan tüm ibadetler arasında, insanın tamamen ihlaslı bir şekilde, yani yalnızca Allah için ve kimsenin bilmediği bir şekilde yapabileceği bir ibadet vardır. O amel oruçtur. Diğer ameller dışarıdan görülebilir ama orucu yalnızca insan ve Allah bilir. Dolayısıyla orucun etkisi, ihlası pekiştirmektir.

وَ الْحَجَّ تَشْييداً لِلدِّينِ

"Haccı dinin yüceltilmesi için karar kıldı." [24] Haccın batıni anlamı, insanın bağlarından kopması ve göç etmesidir. Zahiri anlamı ise, tevhit inancını güçlendiren büyük bir toplantıdır.

وَ الْعَدْلَ تَنْسيفاً لِلْقُلُوبِ

"Adaleti kalplerin birbirine bağlanması ve uyumu için karar kıldı." [25]

وَ طاعَتَنا نِظاماً لِلْمِلَّةِ

"Bize (Ehl-i Beyt) itaati şeriatın ve milletin nizamı için farz kıldı." [26] Çünkü herkes bir imam etrafında toplanır.

وَ إمامَتَنا أماناً مِنَ الْفُرْقَةِ

"İmametimizi ayrılıktan korunma güvencesi kıldı." [27] Her topluluk, etrafında hareket edecekleri bir mihver olmadığında yavaş yavaş parçalanmaya, ayrılmaya ve nihayetinde yok olmaya mahkûmdur. Bu nedenle, her kişinin liderlik iddiasında bulunmaması ve dinin yok olmasına neden olacak aşiret krallarının ortaya çıkmaması için imameti zorunlu kıldı.

وَ الْجِهادَ عِزّاً لِلإسْلامِ وَ ذُلّاً لِأهْلِ الْكُفْرِ وَ النِّفاقِ

"Cihadı İslam'ın şerefi ve küfür ile nifak ehli için zillet vesilesi kıldı." [28]

وَ الصَّبْرَ مَعُونَةً عَلَی اسْتيجابِ الْأجْرِ

"Sabrı mükâfat almaya yardımcı kıldı." [29] Belki de kastedilen cihatta dayanıklılık olmaktadır.

الْأَمْرَ بِالْمَعْرُوفِ مَصْلَحَةً لِلْعامَّةِ

"Maruf (iyi) olanı emretmeyi toplumun fesada gitmemesi için toplumsal maslahat için belirledi." [30]

وَ بِرَّ الْوالِدَيْنِ وِقايَةً مِنَ السَّخَطِ

"Anne-babaya iyiliği ilahi gazaptan korunma vesilesi kıldı." [31]

وَصِلَةَ الْأرْحامِ مِنْساةً فِی الْعُمْرِ وَ مِنْماةً لِلْعَدَدِ

"Sıla-i Rahim ve akraba ziyaretini ömrün uzaması ve nüfusun artması için kıldı." [32] Bu doğaldır ki, ömürler uzadığında ölümler azalacak ve Müslümanların sayısı artacaktır. İslam'ın başlarında da Müslümanların sayılarının az olmasından dolayı, çoğalmaları ihtiyaçtı.

وَ الْقِصاصَ حَقْناً لِلدِّماءِ

"Kısası kanların korunması için kıldı." [33] doğal olarak bir kimse cinayetin karşılığında kısas olduğunu bilirse, toplumda cinayet işleme eğilimi kendiliğinden azalacaktır. Kısasın sonucunda insanların kanlarının hürmeti korunacaktır.

وَ الْوَفاءَ بِالنَّذْرِ تَعْريضا لِلْمَغْفِرَةِ

"Ve nezre sadık kalmayı, bağışlanmaya yol açmak için gerekli kıldı" [34].

وَ تَوْفِيَةَ الْمكاييلِ وَ الْمَوازينِ تَغْييراً لِلْبَخْسِ

"Ve başkalarının hakkının zayi olmaması için ölçü ve tartılara sadık kalmayı"[35]. Yani ölçülere ve standartlara bağlı kalmayı zorunlu kıldı ki eksik satış yapmayasınız.

وَ النَّهْی عَنْ شُرْبِ الْخَمْرِ تَنْزيهاً عَنِ الرِّجْسِ

"Ve sizi pislilerden alıkoymak için içki içmeyi yasakladı"[36].

وَ اجْتِنابَ الْقَذْفِ إجْتِناباً عَنِ اللَّعْنَةِ

"Ve diğerlerine çirkin iftirada bulunmamak için zorunlu kıldı ki kendinizi İlahi lanete maruz bırakmayasınız" [37].

وَ تَرْكَ السِّرْقَةِ ايجابا لِلْعِفَّةِ

"Ve iffetli ve temiz kalmanız için hırsızlığı zorunlu kıldı"[38].

وَ حَرَّمَ اللّهُ الشِّرْكَ إخْلاصا لَهُ بِالرُّبوبِيَةِ

"Ve Allah şirki haram kıldı ta ki O'nun rububiyetinde ihlasa kavuşasınız" [39]. Allah şöyle buyuruyor: "Başkalarından bağını kes ki bana bağlanasın". Gayriden kopmak, Rabb'e bağlanmayı getirir ve Allah'a bağlanmak sadece ihlastandır.

 

Buradan itibaren Hz. Zehra (s.a) Kur'an'ın talimatlarını açıklamaya başlıyor:

فَاتَّقُواللّهَ حَقَّ تُقاتِهِ

"Allah'tan, O'na layık olduğu şekilde korkun". [40] Hz. Zehra (s.a) buraya kadar zorunlulukların ve haramların bir listesini sundu ve ardından her birinin etkilerini de açıkladı. Şimdi diyor ki, bu emirlere ve yasaklara bağlı kalın ve amel edin.

وَ لاتَمُوتُنَّ إلاّ وَ أنْتُمْ مُسْلِمُونَ

"Ve dünyadan Müslüman olarak gittiğinize dikkat edin". [41] Yani ölüm anında Müslüman olarak kalacak şekilde hareket edin.

وَ أَطيعُواللّهَ فيما أمَرَكُمْ بِهِ وَ نَهاكُمْ عَنْهُ

"Allah'ın size emrettiği ve yasakladığı şeylere itaat edin" [42] Yani O'nun emirlerini uygulayın ve yasaklarından kaçının.

فَإنَّهُ اِنَّما يَخْشَی اللّهُ مِنْ عِبادِهِ الْعُلَماءُ

"Kulları içinde ancak alimler Allah'tan korkar" [43]

Buraya kadar Hz. Zehra (a.s) yaratılıştan başlayarak inanç ilkelerini, usul ve fürua kadar, ahlakı ve farzların ve haramların etkilerini açıklamıştır.

Devam Edecek…

Ayetullah Müçtaba Tahrani

 

----------

[1]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[2]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[3]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[4]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[5]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[6]- Şeyh Saduk, Emali, s.415.

[7]- Şura, 23.

[8]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[9]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[10]- Rivayette “مَنْ فَسَّر الْقُرْآنَ بِرَأَيِهِ فَلْيَتَبوّاْ مَقْعَدَهُ مِنَ النّارِ” (Kim Kur’an’ı kendi re’yine görüşüne göre tefsir ederse, yeri ateştedir) gelmiştir.

[11]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[12]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[13]- Tevbe, 72.

[14]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[15]- A’raf, 204.

[16]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[17]- Haşr, 7.

[18]- Şura, 23.

[19]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[20]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[21]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[22]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[23]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[24]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[25]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[26]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[27]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[28]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[29]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[30]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[31]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[32]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[33]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[34]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[35]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[36]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[37]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[38]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[39]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[40]- Âl-i İmran, 102.

[41]- Âl-i İmran, 102.

[42]- Biharu'l-Envar, c.29, s.222.

[43]- Fatır, 28.




Bu haber 312 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER EHLİBEYT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI