xslot trbet tarafbet orisbet betturkey betpublic bahiscom betebet betlike mariobet betist 1xbet trendbet istanbulbahis zbahis royalbet betwild alobet aspercasino trwin betonred bizbet
Bugun...



Hz. Zehra'nın (s.a) Fedek Hutbesi'nin Şerhi - 5

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 29-11-2024 14:14

Hz. Zehra'nın (s.a) Fedek Hutbesi'nin Şerhi - 5

Hz. Peygamber’in (s.a.a) Bi'setinden Önce İnsanların Durumu

Hz. Peygamber’in (s.a.a) Yaratılıştan Önce Seçilmesi

Hz. Zehra (s.a) şöyle buyuruyor:

اِذِ الْخَلائِقُ بِالْغَيْبِ مَكْنُونَةٌ وَ بِسِتْرِ الْأهاويلِ مَصُونَةٌ

"Yaratılmışlar gayb aleminde ve korkunç örtüler altında mahfuz iken..." [1] Babamın Allah tarafından seçimi, bütün yaratılmışların gayb aleminde ve tehlikeli örtüler altında mahfuz iken olmuştur. Bu durum, henüz varlıkların somut varlık kazanmadığı ve varoluş alanına adım atmadığı zamana işaret ediyor.

وَ بِنَهايَةِ الْعَدَمِ مَقْرُونَةٌ

"Ve yok olma sınırına bağlı iken..." [2] Burada şu soru akla gelebilir: Varlıklar henüz yaratılmamışken nasıl bir seçim söz konusu olabilir? Hz. Zehra (s.a) bizzat kendisi sonraki ifadesine şu cevabı veriyor:

لْماً مِنَ اللّهِ تَعالی بِمَآئِلِ الامُورِ وَ اِحاطَةً بِحَوادِثِ الدُّهُورِ وَ مَعْرِفَةً بِمَواقِعِ لْمَقْدُورِ

"Allah'ın işlerin sonucunu bilmesi, çağların olaylarını kuşatması ve takdir edilmiş şeylerin konumlarını tanıması sebebiyle..." [3] Allah’ın, varlık aleminin düzenini bilmesi ve ezelden ebede kadar herkesin geleceğine agah olması ve takdir edilmiş şeylerin konumunu bilmesidir.

Felsefede "zihinsel varlık, nesnel varlıktan önce gelir" denir. Basit bir ifadeyle, Allah'ın bilgisinde bu varlık kervanında ve düzenlediği bahçede hangi çiçeğin ve tatlı meyvenin olacağı belliydi. Tıpkı bir bahçıvanın baştan hangi meyveyi yetiştireceğini bilmesi gibi, Allah tüm olayların geleceğini biliyordu. Yaratılış sisteminde her varlığın hangi konumda olacağını bildiğinden, bu yaratılışın en mükemmel çiçeğini, en mükemmel insanı tanıyordu ve onu tüm insanlar arasından seçti. Bu durumda bütün mahlukatın olması ve sonra seçimin yapılması gerekli değildir. O mükemmel ve kâmil insan, tüm yaratılışın nihai sebebidir.

لَوْلاكَ لَما خَلَقْتُ الافْلاكْ

"Eğer sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım" [4] anlamında ki bu, tüm varlığın Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) varlığı sayesinde var olduğunu gösteriyor.

 

Biset’in (Gönderilişin) Amacı, İnsani Kemal (Olgunluk)

اِبْتَعَثَهُ اللّهُ اِتْماماً لِأمْرِه

"Allah onu emrini tamamlamak için gönderdi" [5].

Allah, Hz. Peygamber’i (s.a.a) kendi emrini tamamlamak için gönderdi. Yaratılışın amacı hakkında şöyle diyorlar: "Yaratılışın nihai sebebi, mükemmel (kâmil) insan ve insani (kemal) olgunluktur. Varoluş düzeninde de böyledir, cansız varlıklar bitkiler için, bitkiler hayvanlar için ve tüm bunlar insan için feda olurlar. Ancak nihai sebep, mükemmel insandır ve insan bu dünyada Allah'ın ona gösterdiği yolla layık olduğu insani olgunluğuna ulaşır. Dolayısıyla ben ve siz, verilen talimata uyarsak yaratılmışların en şereflileri oluruz; aksi halde bu iki ayaklı gövde şerefli değildir. Allah'ın iki ayaklı hayvanları sayılamayacak kadar çoktur. İnsan olma yöntemi ve talimatı, ancak Allah tarafından peygamberlerin gönderilmesiyle bizim önümüze konulur.

Dinler hakkında da, gelen her din önceki dinin kamil edicisi ve tamamlayıcısıdır. Örneğin Hz. Nuh (a.s), Hz. İbrahim (a.s), Hz. Musa (a.s) ve Hz. İsa’nın (a.s) şeriatları sırayla gelmiş ve her biri önceki şeriatı tamamlamış ve ikmal etmiştir. Sonunda İslam şeriatına ulaşılır ki, bu şeriat en mükemmel ve en kâmil olandır. Yani İslam'ın üzerinde veya sonrasında insanın yaratılış amacının en yüce derecesine ulaşmak için başka bir talimat yoktur. Dolayısıyla Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) gönderildi ki insanın layık olduğu olgunluğa ulaşması olan ilahi emir tamamlasın.

وَ عَزيمَةً عَلی إمْضاءِ حُكْمِهِ

"Ve emrinin yürütülmesi için kesin bir irade ile" [6].

Allah, Hz. Peygamber’in (s.a.a) gönderilişiyle ezelden beri sahip olduğu hükmü onayladı. Yani o ezeli hükmü yürürlüğe koydu. Bir plana göre yaratılmışlar zinciri, insana gelinceye kadar yaratıldı. Sonra da insanlar ve şeriatlar biri ardına gelip birbirini tamamladı. Nihayet İslam dinine ve son Peygamber’e (s.a.a) ulaşıldı ki, onun gelişiyle ezelden beri öngörülen her şey yürürlüğe konuldu.

Şunu da bilin ki mükemmel insan, lafzi hidayetlerinin yanında bedensel olarak da örnektir. Yani mükemmel insanlar, o manevi çekicilikleriyle insanları etkileyip peşlerinden sürüklerler. Dolayısıyla mükemmel insan, diğer insanlar arasında bir model olup onlar da ondan örnek alırlar.

 

Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:

إِنَّمَا بُعِثْتُ لِأُتَمِّمَ مَكَارِمَ الْأَخْلَاقِ

"Ben ancak ahlaki erdemleri tamamlamak için gönderildim" [7]. Ahlak, insanın içsel nitelik ve melekeleridir. Hz. Peygamber (s.a.a) bizim insan olmamız, yani hayvan olmamamız için geldi. Kuşkusuz insanın insanlığı da onun içsel melekeleridir ki, bu melekeler insanın batıni görünümüdür.

وَ إِنْفاذاً لِمَقاديرِ حَتْمِهِ

"Ve kesin kararlarını yürürlüğe koymak için" [8].

Allah, Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) aracılığıyla kendi kesin kararlarını yürürlüğe koymak istedi. Bu ifadede, kararlar (mukadderler) kendi sıfatıyla (kesinlik) nitelendirilmiştir; yani Hz. Peygamber (s.a.a) Allah'ın kesin kararlarından biri olmuş ve onun gönderilmesi, Allah'ın bu kesin takdirinin yürürlüğe konmasıdır.

 

Hz. Peygamber (s.a.a), Kalplerin Nurlandırılmasının Aracısı

فَرَأی الاُمَمَ فِرَقاً فی اَدْيانِها

"Ümmetleri dinlerinde parçalanmış olarak gördü" [9]. Bu ifadenin anlamında, fâil zamiri "gördü" (râ'â) için iki olasılık vardır: Birincisi, Allah'ın ümmetlerin dinsel olarak parçalanmış olduğunu görmesidir: Biri ateşe, biri güneşe, biri aya, biri putlara vb. tapıyor. İkincisi ise, peygamber gönderildiğinde, Allah'a kulluk etmesi gerekenlerin put ve öküz tapıcısı haline geldiğini görmesidir. Hatta bazıları diğerlerinden daha zavallıdır; biri kendisi gibi olana tapınır, diğeri daha da zavallısı hayvana tapınır ve en zavallısı ise, cansız nesneleri put edip tapar. Yani kendi varlığından birkaç derece daha aşağı olana tapınır. Birinci olasılıkta, Allah insanları böyle görünce peygamberi gönderdi; ikinci olasılıkta ise, peygamber gönderiliş anında insanları böyle gördü.

عُكَّفاً عَلی نيرانِها

"Ateşlerinin etrafında toplanmış". Ve insanların ateşe tapanlar olduğunu ya da başka bir deyişle, cehenneme götüren bir yolda olduklarını gördü.

عابِداً لأوْثانِها

"Putlarına tapanlar".

مُنْكِرَةً لِلّهِ مَعَ عِرفانِها

"Ve fıtratları gereği Allah'ı tanımalarına rağmen O'nu inkâr ettiler". Burada bir çelişki varmış gibi görünebilir. Yani hem Allah'ı tanıyorlardı ve hem de inkâr ettiler. Ancak dikkatle incelendiğinde, daha önce de söylendiği gibi, Allah kendi bilgisini tüm kalplere yerleştirmiştir ve tüm fıtratlar tevhide ikrar ve itiraf ederler. Fakat bazı insanlar bu fıtrata rağmen Allah'ı inkâr ederler.

Bu, felsefi açıdan doğru bir açıklamadır. Ancak mesele bundan daha derindir; bu irfan meselesidir. Yani Hz. Fatıma (s.a) "marifet" kelimesini kullanmıştır ve "marifet" ile "irfan" arasında fark vardır. Yani Allah, tevhidini evrenin tüm varlıklarında, hatta hücrelerde ve en küçük zerrelerde bile yerleştirmiştir. Hangi zerreye bakarsanız bakın, o muvahhittir. Tüm varlıklar muvahhittir. Sadece insan, Allah'ın ona verdiği tercihle, bedeninin tüm parçalarının hareket ettiği yolun tersine gidebilir. Neden? Çünkü şehvet ve gazaba tâbi oluyor. Dolayısıyla tüm bedeninin tevhidi haykırmasına rağmen, insan müşrik ve kâfir olur. Hz. Zehra’nın (s.a) şu ayete işaret ediyor:

فِطْرَةَ اللّهِ الَّتی فَطَرَ النّاسَ عَلَيها لاتَبْديلَ لِخَلْقِ اللّه

“Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu yaratışına. Allah'ın yaratışında bir değişiklik olmaz”. [10]

فَأَنارِ اللّهُ بِأبی مُحَمَّدٍ ظُلَمَها

"Allah, babam Muhammed vasıtasıyla onların karanlıklarını nurlandırdı" [11]. Hz. Resulullah (s.a.a) puta tapıcılığın karanlığını ortadan kaldırdı ve iman ve tevhit nurunu onun yerine koydu.

وَكَشَفَ عَنِ الْقُلُوبِ بُهْمَها

"Kalplerin üzerindeki belirsizlikleri kaldırdı" [12].

Dikkat edin ki Hz. Fatıma (s.a) "kalpler" tabirini kullanıyor. Yani onlar kalbi bir bilgiye sahiptiler ama inkâr ediyorlardı. Bazen bunun zihinsel meseleler olduğunu düşünürüz. Yani insanlar ölüm, berzah, kıyamet gibi karmaşık meseleleri çözememişlerdi, peygamber gelip bunları çözdü. Ancak mesele kalbi bilgiden daha derindir. Sonraki ibaretler de bu manayı teyit ediyor ki kalbin sorunları, kalbin kirlerinden ibarettir. Yani şehvetlere uyma, yolsuzluk ve nefsi arzulara dalma sonucunda insanlarda oluşan kirler, kalbin görüşünü örterek onların gerçekleri görmesine engel olmuştu. Hz. Resulullah (s.a.a) gelip hidayeti ve talimatlarıyla bu kirleri ortadan kaldırdı. Elbette zihinsel ve inançsal sorunlar da Hz. Resulullah (s.a.a) tarafından çözüldü. Fakat burada söz konusu olan kalbin sorunları ve belirsizlikleridir. Defalarca söyledim ki, inanç ancak kalbe girdiğinde işlevsel olur. Yani kalbe gelenler önemlidir ve değerlidir.

وَ جَلا عَنِ الْأبْصارِ غُمَمَها

"Onların gözlerinden perdelerini kaldırdı" [13]. Hz. Peygamber (s.a.a), üzerini kir kaplamış olan kalp gözünü temizledi ve parlattı. Onlar artık Allah'ı göremiyorlardı. Bu, bir filozofun toplumda yapabileceği bir iş değildir. Bunun için daha yüksek bir şey gereklidir. Yani bir ilahi zatın gelip insanların kalplerine Allah'ı hatırlatması ve kalp gözlerini açması gerekir.

وَقامَ فی النّاسِ بِالْهِدايَةِ

"İnsanlar arasında hidayet ile ayağa kalktı" [14]. Babam insanları hidayete çağırdı.

فَأنْقَذَ هُمْ مِنَ الْغَوايَةِ

"Onları sapkınlıktan kurtardı" [15].

وَ بَصَّرَهُمْ مِنَ الْعَمايَةِ

"Ve onları körlükten kurtarıp basiretli kıldı" [16].

وَ هَداهُمْ إلَی الدِّينِ الْقَويمِ وَ دَعاهُمْ إلی صِراطِ الْمُسْتَقيم

"Onları sağlam dine hidayet etti ve doğru yola davet etti" [17].

Bu cümlelerden, Hz. Peygamber’in (s.a.a) gönderiliş amacının insanların kalplerini Allah'a yöneltmek olduğu anlaşılır. Zira Allah'ı tanıma konusunda kalbe bir şey öğretmenize gerek yoktur. Kalp zaten Allah'ı tanır. Yapmanız gereken şeytanı kenara bırakmaktır. Dolayısıyla Hz. Peygamber (s.a.a), insanların parçalanmasını ve doğru yoldan sapmalarını engellemek için gelmiştir. Hz. Fatıma (s.a) şöyle buyurmuştur: "Yaratılışın hedefinin ve peygamberin gönderilişinin amacının, senin ve benim "insan" olmamızdır. Bu iş için yapmanız gereken tek şey, şeytanın yolundan gitmemek ve ilk fıtratınızın kendi işini yapmasına izin vermenizdir".

 

Ruh kabzetmede (almada) Hz. Peygamber'in ihtiyar ve seçimi

ثُمَّ قَبَضَهُ اللّهُ إلَيْهِ قَبْضَ رَأْفَةٍ وَ اخْتِيارٍ

"Sonra Allah onu şefkat ve seçimle kendine çağırdı" [18]. Ama dikkat edin "İhtiyar" kelimesi burada hangi manadadır? Bazıları ölüm ve ruh kabzı konusunda Azrail'in veya Azrail'in memurlarının kimsenin ruhunu almak için izin almadığını, yalnızca Hz. Resulullah (s.a.a) söz konusu olduğunda izin istediğini söylemişlerdir.

Rivayete göre Azrail bir Arap veya köylü kılığında geldi ve kapıyı çaldı. Hz. Fatıma (s.a) babasının başucunda oturuyordu. "Kimsin?" diye sordu. Azrail

اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا اهل بیت النُّبُوّةِ وَ مَعْدَنِ الرِّسالَةِ

"Peygamber evinin mensupları ve risaletin kaynağı üzerine selam olsun" diyerek giriş izni istedi. Hz. Fatıma (s.a), peygamberin kimseyle görüşecek durumda olmadığını söyleyip onu geri çevirdi.

İkinci kez geldiğinde yine aynı cevabı aldı. Üçüncü kez geldiğinde Hz. Resulullah (s.a.a) gözlerini açtı ve kızının endişeli yüzünü görünce ne olduğunu sordu. Hz. Fatıma (s.a) durumu anlattı. Hz. Peygamber (s.a.a), "Onu tanıdın mı?" diye sordu. Hz. Zehra (s.a) da "Tanımadım" demedi.

اللّه و رسوله اعلم

"Allah ve Resulü daha iyi bilir" diye cevap verdi.

Hz. Resulullah (s.a.a) "Bu, girdiği evde kadınları dul, çocukları yetim bırakan, şehvetleri kıran ve tüm zevkleri yok eden ölüm meleğidir" buyurdu.

Şimdi dikkat edin Hz. Fatıma (s.a) hutbenin bu ibaretinde şöyle buyuruyor:

ثُمَّ قَبَضَهُ اللّهُ إلَيْهِ قَبْضَ رَأفَةٍ وَ اخْتِيارٍ

"Seçim" (ihtiyar) ile kastettiği şudur: Peygamber bu dünyada o kadar çok eziyet çekti ve o kadar çok incitildi ki, sonunda kendi ölümünü seçti.

Burada iki olasılık vardır:

1- Hz. Peygamber (s.a.a), insanların eziyet ve incitmeleri sebebiyle Allah'tan kendi ölümünü istedi.

2- Hz. Peygamber'in (s.a.a) ruhunun kabzedilmesi bizzat onun izniyle gerçekleşti.

وَ رَغْبَةٍ وَ إيْثارٍ

"Ve rağbet ve kendini feda etmeyle" [19]. "Hz. Peygamber rağbetle ve kendini feda ederek ruhunu teslim etti."

فَمُحَمَّدٍ مِنْ تَعَبِ هذِهِ الدّارِ فی راحَة

"Artık Muhammed bu dünyanın zorluk ve sıkıntılarından rahatladı." Aslında bu ifade aynı zamanda insanların davranışlarına yönelik bir eleştiridir de.

قَدْ حُفَّ بِالْمَلائِكَةِ الأبْرارِ وَ رِضْوانِ الرَّبِّ الْغَفّارِ وَ مُجاوِرَةِ الْمَلِكِ الْجَبّارِ وَالسَّلامُ عَلَيْهُ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكاتُهُ

"O, meleklerin safıyla çevrelenmiş, bağışlayıcı Rabbinin rızasına nail olmuş ve Cebbar (Her şeyi düzelten) Melik'in yakınlığında" [20]. Bu ifadede, ölüm sonrası en yüksek manevi makamlardan biri olan "rızvan" makamına da işaret edilmektedir. "Cebbar" kelimesi, "kahhâr" (yok edici) anlamında değil, aksine çok fazla telafi eden anlamında kullanılmıştır. Yukarıdaki "Gaffâr" (çok bağışlayan) ifadesiyle uyumlu olarak, her türlü eksikliği gideren varlık Allah'tır.

صَلّی اللّهُ عَلی أبی نَبِيَّهِ وَ أَمِينِه عَلَی الْوَحی وَ صَفِيِّهِ وَ خِيَرَتِهِ مِنَ الْخَلْقِ وَ رَضِيِّهِ

"Allah'ın salâtı, peygamberi ve vahyin emini, seçilmiş ve yaratılanların en hayırlısı olan babama olsun". [21]

وَالسَّلامُ عَلَيْهُ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكاتُهُ

"Ona selam ve Allah'ın rahmet ve bereketi üzerine olsun" [22].

Hz. Fatıma (s.a) buraya kadar yaratılışın tarihçesini anlatmış, ardından inanç esaslarının bir listesini sunmuş, "Mebde" başlangıçtan "Mead" son durağa kadar her şeyden bahsetmiş ve sonunda Hz. Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) nübüvvet ve peygamberliği üzerine konuşmuştur.

Devam Edecek…

 

Ayetullah Hacı Ağa Mücteba Tahrani

-----------

[1]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[2]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[3]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[4]- Biharu'l-Envar, c.15, s.28, bab:1.

[5]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[6]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[7]- Biharu'l-Envar, c.68, s.382, bab:92.

[8]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[9]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[10]- Rum,30.

[11]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[12]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[13]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[14]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[15]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[16]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[17]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[18]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[19]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[20]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[21]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.

[22]- Muhammed Bakır bin Muhammed Taki Meclisi, Biharu'l-Envar el-Cami'atu lid-Durer Ahbaru'l-Eimmetu'l-Athar, 111 ciltli, c.29, s.221.




Bu haber 311 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER EHLİBEYT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI