Bugun...



Hak Dinin Dünyaya Egemenliği

İnsan türü, kendisine armağan edilen fıtrî yapısı sebebi ile gerçek mutluluğu ister.

facebook-paylas
Güncelleme: 20-03-2023 12:34:49 Tarih: 18-01-2023 11:03

Hak Dinin Dünyaya Egemenliği

Bismillahirrahmanirrahim

İnsanın gerçek mutluluğu istemesi, ancak toplumsal hayat bazında nefsine dünyevî ve uhrevî hayattan pay sağlayarak, organik ve ruhî hayatının tahtına oturmasıyla gerçekleşir. Bu durum, İslâm'ın ve tevhit dininin ta kendisidir.

İnsanlığın amacı doğrultusundaki ilerlemesi ve kemalinin doruğuna yükselmesi sürecinde görülen sapmalara gelince, bunlar fıtratın hükmünün geçersiz oluşundan değil, uygulamadaki hatalardan kaynaklanmıştır. Yaratılışın güttüğü gaye ise, er veya geç kesinlikle gerçekleşecektir.

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

"Ey Muhammed! Allah'ı bir bilici olarak yüzünü doğruca dine çevir, Allah'ın yaratma kanununa uygun olarak dine dön ki, O insanları ona göre yarattı. İşte doğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmez (Allah demek istiyor ki, gerçi çoğu insanların fıtratları bu gerçeği özet hâlinde biliyor, ama insanlar onu ayrıntılı ve net olarak bilmiyorlar)... Böyle yaparlar ki, kendilerine verdiğimiz nimete nankörlük etsinler. Haydi biraz maddî yarar sağlayıp eğlenin bakalım. Yakında sonunuzun ne olduğunu öğreneceksiniz... İnsanların elleri ile işledikleri kötülükler yüzünden karada ve denizde fesat çıktı. Allah belki dönerler diye onlara yaptıklarının bir bölümünün cezasını tattırıyor." [1]

Başka ayetlerde de şöyle buyuruyor:

"Allah öyle bir topluluk ortaya çıkaracak ki, Allah onları sevdiği gibi onlar da O'nu severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu davranırlar. Allah yolunda cihad ederler. Hiç kimsenin yergisinden ve kınamasından çekinmezler." [2]

"Andolsun biz zikirden (Tevrat'tan) sonra Zebur'da da 'yeryüzüne mutlaka salih kullarım vâris olacaktır' diye yazdık." [3]

"Sonuç, takvanındır." [4]

Gerek bunlar ve gerekse benzeri anlama gelen ayetler, bize İslâm'ın tam bir üstünlük kuracağını ve dünyaya tümü ile egemen olacağını haber veriyor.

Şöyle diyenlerin sözlerine kulak asma: “Efendim, İslâm tarihte belirli bir üstünlük kurdu. Onun günleri tarih zincirinin bir halkası idi. Tarihin sonraki halkaları üzerinde belirli oranda etkili oldu. Şimdiki uygarlık farkında olarak veya olmayarak ona dayandı. Fakat bir daha tam bir üstünlük kurması, yani bütün maddeleri, şekilleri ve amaçları ile bir din hükümeti oluşturması, insan tabiatının kabul edemeyeceği ve asla kabul etmeyeceği bir ihtimaldir. Bu nitelikte bir tecrübesi hiç olmamıştır ki, dış dünyada meydana geleceğine ve insan türü üzerinde tam bir hâkimiyet kuracağına güvenilsin.”

Onlar öyle diyor ama sen biliyorsun ki, bizim üzerinde konuştuğumuz anlamı ile İslâm, insan türünün gayesi ve kemal noktasıdır. İnsan farkında olarak ya da olmayarak içgüdüsü ile o gayeye yönelmiştir. Birçok varlık türlerinden elde edilen kesin tecrübeler, onların varoluşları ile uyumlu gayelere yönelmiş olduklarını, kendilerini bu gayelere yaratılış düzeninin sevk ettiğini kanıtlıyorlar. İnsan bu yaratıklar bütününden ayrı ve kopuk değildir.

Üstelik, günümüz dünyasının insan toplumlarında geçerli olan hiçbir sistem, hiçbir yol, meydana çıkışında, varlığını sürdürmesinde ve egemenliğinde kesin bir geçmiş tecrübeye dayanmamıştır. İşte Hz. Nuh'un (a.s), Hz. İbrahim'in (a.s), Hz. Musa'nın (a.s) ve Hz. İsa'nın (a.s) şeriatları. Bunlar zamanlarında ortaya çıkmış ve insanlar arasında geçerli olmuşlardır. Brahma'nın, Buda'nın, Mani'nin ve diğer önderlerin getirdikleri sistemler de öyledir.

Demokrasi, Komünizm ve başkaları gibi maddî uygarlık sistemleri de böyledir. Bunların hepsi hiçbir geçmiş tecrübeye dayanmaksızın çeşitli insan toplumlarına ve çeşitli uygulama biçimleri ile geçerli ve egemen olmuşlardır.

Yalnız sosyal sistemlerin ortaya çıkabilmeleri ve toplumda kökleşebilmeleri için, amaçlarına ulaşma yolunda yorgunluğa ve bıkkınlığa yenik düşmeyecek düzeyde güçlü taraftarlar, kesin kararlar ve yüce gayretler gereklidir. Sakın zamanın insan iradesini frenleyebileceğini ve gayretlerin boşa gideceğini sanma. Bu bakımdan Rahmanî gayeler ve idealler ile şeytanî olanlar arasında fark yoktur.

 

-----------

[1]- Rum, 30-41.

[2]- Mâide, 54.

[3]- Enbiyâ, 105.

[4]- Tâhâ, 132.




Bu haber 329 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAŞAM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI