Bugun...



Direniş ve Ehlibeyt’e (a.s) Uymak

Şiî mezhebinin en önemli özelliklerinden biri, bu mezhebin Kur’an ve Ehlibeyt’e (a.s) bağlılığıdır.

facebook-paylas
Tarih: 17-06-2025 14:31

Direniş ve Ehlibeyt’e (a.s) Uymak

Bismillahirrahmanirrahim

 

Şiîlik, Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.a) Ehlibeyti’ni (a.s) hem dinî ve hem ilmî önder olarak kabul etmiş ve onları dinî merci olarak benimsemiştir. Söz konusu mezhep, dinî konularda Kur’an ve Ehlibeyt (a.s) dışında hiçbir kimseyi bağlayıcı bir delil (hüccet) olarak tanımaz. Din âlimlerinin sözleri ve verdikleri fetvalar da, ancak bu ilkeye dayandıkları ölçüde yani Kur’an’a ve Ehlibeyt’in (a.s) sözleri ile buyruklarına dayandığı ölçüde değer taşır.

 

İmâmiyye Şiîliği, daima dinin hem asıllarında ve hem de amelî hükümlerinde (furû) Hz. Resûlullah’ın (s.a.a) tertemiz nesline bağlı kalmış ve onlardan zerre kadar ayrılmamıştır. Bu bakımdan Şiî görüş, hem inanç esaslarında ve hem de “ibadet ve muamelât” gibi pratik alanlarda, hatta Kur’an ve sünnetten elde edilen ya da onlara bağlı olan tüm diğer ilimlerde de Ehlibeyt İmamlarının (a.s) görüşlerine tâbidir.

 

Bu alanların hiçbirinde Ehlibeyt (a.s) dışındaki bir otoriteye güven duymaz ve başkasına müracaat etmezler. Bu esas üzere, yalnızca Ehlibeyt (a.s) mezhebi aracılığıyla Allah’ın dinine bağlı kalır ve O’na yakınlaşmayı umarlar. Bu çizgiden sapacak bir yol görmezler ve Ehlibeyt’in (a.s) yerine başka birini asla kabul etmezler. Geçmişte yaşamış salih Şiîler de aynı yolda yürümüşlerdir. Onlar, İmam Emîrü’l-Mü’minîn Ali (a.s), İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) soyundan gelen dokuz İmam (a.s) zamanından bugüne dek hayatlarını bu şekilde sürdürmüşlerdir.

 

Çok sayıda güvenilir ve hadis hafızı olan Şiî, inanç ve amele dair mezhebi esaslarını her bir İmamdan doğrudan öğrenmişlerdir. Bu topluluk içinde takva, güvenilirlik ve sağlamlıkla tanınanların sayısı tevatür derecesini aşacak ölçüdedir. Bu kişiler, öğrendiklerini kendilerinden sonraki nesle kesin rivayetlerle aktarmışlardır. Sonraki nesil de, aynı şekilde kendilerinden sonra gelenlere aktarmış ve bu aktarım zinciri, her kuşakta aynı sadakatle sürerek günümüze kadar ulaşmıştır. Bu rivayetler, “tıpkı öğle vakti güneşinin tüm parlaklığıyla görünmesi” gibi, apaçık bir şekilde ortadadır.

 

Bu durumu anlamak için, Ehlibeyt’in (a.s) büyük âlimlerinden ve öncülerinden kaleme alınmış eserlerine başvurmak yeterlidir. Hiç kuşkusuz dikkat edilmelidir ki, bu eserler tamamen Hidayet İmamları olan Âl-i Muhammed’in (s.a.a) ilim nurundan alınmış, onların ilim denizinden içilenlerle kaleme dökülmüştür. Yazarları bu bilgileri doğrudan İmamların (a.s) lisanından duymuş ve onların mübarek ağızlarından almışlardır.

Dolayısıyla bu eserler, onların ilim defterleri ve hüküm başlıklarıdır. Kendi dönemlerinde yazılmış, o yüce şahsiyetlerden sonra da Şiîler için başvuru kaynağı ve delil olmuştur.

 

Bu gerçek, Ehlibeyt (a.s) mezhebinin diğer Müslüman mezheplere olan üstünlüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Çünkü biz, Sünnî mezheplerin dört imamına uyanlardan, bizzat o imamların hayatında kendi mezhebi hakkında kitap yazmış tek bir kişiyi dahi tanımıyoruz. Halk bu mezheplerle zamanla tanışmış ve bu mezhepler ancak o mezhep imamların ölümünden sonra yaygınlaşmıştır. Bu yayılma da, dönemin siyasî otoritelerinin, taklidi sadece bu dört mezheple sınırlandırması ve mezhebî önderliği bu dört kişiyle sınırlandırması sebebiyledir. Aksi takdirde, bu dört mezhep imamı kendi dönemlerinde diğer fakih ve muhaddislerden farklı değildi ve onlardan üstün sayılmıyorlardı.

 

Bu sebeple, kendi dönemlerinde, onların (Sünnî mezhep imamlarının) görüş ve sözlerini derleyip yazıya dökmeye önem veren kimse yoktu. Oysa Şiîler, en başından itibaren, Masum İmamların (a.s) sözlerinin kaydedilmesine büyük özen göstermiştir. Zira Şiî anlayışa göre, dinî ve mezhebî meselelerde yalnızca bu İmamların (a.s) görüşlerine başvurmak caizdi. Bu nedenle Şiîler, İmamların (a.s) çevresini sıkı bir şekilde kuşatmış, dinî hükümleri yalnızca onlardan almış ve bütün güç ve çabalarını, onlardan duyduklarını kaydetmeye hasretmiştir. Bu uğurda öyle bir azim ve gayret sergilemişlerdir ki, bundan daha fazlası mümkün değildi. Bütün bu çabanın temelinde ise, Şiî inanca göre, “Allah katında yalnızca bu bilgi ve ilim kabul edilebilir olduğu” düşüncesi yatmaktadır.

 

Nitekim, yalnızca İmam Cafer-i Sâdık (a.s) döneminde dört yüz temel kaynak (asl) kaleme alınmış ve bunlar “Usûlü’l-Erba‘mîe” (Dört Yüz Asıl) olarak tanınmıştır. Bu dört yüz eser, dört yüz farklı müellif tarafından yazılmış olup, İmam Cafer-i Sâdık’ın (a.s) fetvalarını ihtiva etmektedir.

 

Buna karşılık, Ehl-i Sünnet’in dört mezhep imamı, Şiîlerin Ehlibeyt İmamlarına (a.s) atfettiği yüksek konum ve makama hiçbir zaman ulaşamamışlardır. Hatta hayattayken, bugün kendilerine nispet edilen bu itibarlı konuma dahi sahip değillerdi. Nitekim İbn Haldun, “Mukaddime” adlı eserinde, fıkıh ilmine ayırdığı bölümde bu durumu açıkça itiraf etmiş, Ehli Sünnet âlimlerinden bazıları da bu konuya açıkça değinmişlerdir: "Buna rağmen, onların mezhebinin, mensuplarının benimsediği mezhep olduğundan hiç şüphemiz yoktur. Her nesilde bu mezhebe göre amel etmişler ve bunu kendi kitaplarında da yazıya dökmüşlerdir. Çünkü her mezhebin mensupları, kendi mezheplerini en iyi bilenlerdir. Nitekim Şiîler de kendi imamlarının mezhebini en iyi bilenlerdir; çünkü onlar Allah’a bu mezhebin gereklerine göre ibadet ederler ve aksi takdirde Allah’a yakınlaşmak mümkün olmaz." [1]

 

 

----------

[1]- Seyyid Abdü’l-Hüseyin Şerefuddîn Mûsevî, el-Mürâcaât, s. 498.




Bu haber 568 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER EHLİBEYT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI