![]() |
Tweet |
Öncelikle açıklığa kavuşturulması gereken mesele şudur: Adalet nedir? Zulüm nedir? Adaletin asıl ve kesin anlamı açıklığa kavuşmadıkça, her çaba boşunadır ve hatalardan korunamaz. Bu kelime için genel olarak dört anlam veya dört kullanım alanı vardır:
1- Dengeli olmak:
Eğer içinde çeşitli parça ve bölümlerin kullanıldığı ve özel bir amacı olan bir bütünü ele alırsak, her parçanın gerekli miktarı ve parçaların birbirleriyle olan ilişkilerinin niteliği açısından belirli şartların gözetilmesi gerekir. Ancak bu durumda o bütün varlığını sürdürebilir, istenen etkiyi verebilir ve amaçlanan rolü yerine getirebilir.
Örneğin bir toplumun varlığını sürdürebilmesi için dengeli olması gerekir. Yani her şeyin gerekli miktarda (eşit miktarda değil) bulunması gerekir. Dengeli bir toplum, çok sayıda ekonomik, siyasi, kültürel, adli ve eğitsel işlere ihtiyaç duyar ve bu işler bireyler arasında paylaştırılmalıdır. Bu işlerin her biri için gerekli ve zorunlu olduğu kadar insan görevlendirilmelidir. Toplumsal denge açısından gerekli olan şey, ihtiyaçların miktarının göz önünde bulundurulması ve bu ihtiyaçlarla orantılı olarak bütçe ve güç harcanmasıdır.
İşte burada "maslahat" (kamu yararı) devreye girer. Yani "bütün"ün maslahatı, bütünün varlığını ve devamlılığını ve bütünden beklenen hedefleri gözeten bir maslahat. Bu açıdan "parça" sadece bir araçtır ve bağımsız bir hesabı yoktur.
Fiziksel denge de böyledir. Yani belirli bir amaç için yapılan ve yapımı için çeşitli gereksinimleri olan bir makine, dengeli bir ürün olacaksa, her maddeden gerekli ve zorunlu olan, ihtiyacın gerektirdiği kadar kullanılmalıdır.
Kimyasal denge de böyledir. Her kimyasal bileşiğin özel bir formülü vardır ve onu oluşturan elementler arasında özel bir oran vardır. Ancak bu formül ve farklı oranların gözetilmesiyle denge kurulur ve o bileşik oluşur.
Evren dengeli ve ölçülüdür. Eğer dengeli ve ölçülü olmasaydı, ayakta duramazdı; düzen, hesap ve belirli bir akış olmazdı.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
وَالسَّمَٓاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ
"Göğü yükseltti ve mizanı (dengeyi) koydu." [1]
Müfessirlerin de belirttiği gibi, bundan maksat evrenin yapısında dengenin gözetilmiş olmasıdır. Her şeyde, her maddeden gerektiği kadar kullanılmıştır ve mesafeler ölçülmüştür. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
بالعدل قامت السموات و الارض
"Gökler ve yer adaletle ayakta durur." [2]
Bu anlamdaki adaletin karşıtı zulüm değil, orantısızlıktır. Bu nedenle bu anlamdaki adalet bizim tartışma konumuzun dışındadır.
İlahi adaletle ilgili "ayrımcılık, farklılıklar ve kötülükler" konusundaki itirazlara cevap vermek isteyenlerin çoğu, meseleyi "adalet ve zulüm" açısından ele almak yerine, "uygunluk ve uygunsuzluk" açısından ele almışlar ve bütün bu ayrımcılıkların, farklılıkların ve kötülüklerin evrenin genel düzeni açısından gerekli ve zorunlu olduğu görüşüyle yetinmişlerdir.
Şüphesiz evrenin düzeni açısından ve evrenin yapısının bütününde gerekli olan uygunluk açısından, var olan her şeyin varlığı zorunludur; ancak bu konu zulüm şüphesine cevap vermez.
Orantısızlığın karşısında uygunluk anlamındaki adalet tartışması, evrenin bütünü ve genel düzeni açısındandır; ancak zulmün karşısındaki adalet tartışması, her birey ve diğer parçalardan ayrı her parça açısındandır. Birinci anlamdaki adalette, "bütünün maslahatı" söz konusudur. İkinci anlamdaki adalette ise, "bireyin hakkı" meselesi söz konusudur. Bu nedenle itiraz eden kişi dönüp şöyle der: "Ben evrenin bütününde uygunluğun varlığını inkâr etmiyorum; ancak bu uygunluğun gözetilmesinin ister istemez bazı ayrımcılıklara yol açtığını söylüyorum. Bu ayrımcılıklar bütün açısından uygundur ama parça açısından uygun değildir.
"Uyum ve denge" anlamındaki adalet, Allah'ın "Hâkim ve Alim" olmasının gereklerindendir. Alim ve Hâkim olan Allah, kapsamlı ilmi ve genel hikmeti gereğince her şeyin yapısı için her şeyden ne kadar gerekli ve zorunlu olduğunu bilir ve o miktarı ona yerleştirir.
2- Adaletin ikinci anlamı, eşitlik ve her türlü ayrımcılığın reddidir
Bazen "falanca kişi adildir" denildiğinde, bundan maksat o kişinin insanlar arasında hiçbir farklılık gözetmediğidir. Buna göre adalet, eşitlik demektir.
Bu tanım açıklamaya muhtaçtır. Eğer maksat, adaletin hiçbir hak edişin gözetilmemesini ve her şeye ve herkese aynı gözle bakılmasını gerektirdiği ise, bu adalet tam olarak zulmün kendisidir. Eğer eşit şekilde vermek adalet ise, eşit şekilde vermemek de adalet olacaktır. "Eşit zulüm adalettir" şeklindeki meşhur halk sözü böyle bir görüşten ortaya çıkmıştır.
Fakat eğer maksat, adaletin eşit hak edişler zemininde eşitliği gözetmek olduğu ise, elbette bu doğru bir anlamdır. Adalet böyle bir eşitliği gerektirir ve böyle bir eşitlik adaletin gereklerindendir. Ancak bu durumda bu anlam, ileride bahsedilecek olan üçüncü anlama dönüşür.
3- Bireylerin haklarını gözetmek ve her hak sahibine hakkını vermek
Zulüm ise, hakları çiğnemek ve başkalarının haklarına tecavüz ve müdahale etmektir. İnsani sosyal adaletin, yani insan kanununda gözetilmesi ve insanların saygı göstermesi gereken adaletin gerçek anlamı işte budur. Bu adalet iki şeye dayanır:
Birincisi, haklar ve önceliklerdir. Yani insanlar birbirlerine göre ve birbirleriyle kıyaslandığında bir tür haklar ve öncelik kazanırlar. Örneğin kendi çalışmasıyla bir ürün üreten kişi, doğal olarak o ürün üzerinde bir tür öncelik kazanır ve bu önceliğin kaynağı onun çalışması ve faaliyetidir. Aynı şekilde anneden doğan çocuk, annesinin sütü üzerinde hak ve öncelik kazanır. Bu önceliğin kaynağı, o sütü çocuk için var eden amaçlı yaratılış sistemidir.
Diğeri ise, insanın özünde var olan bir özelliktir ki, öyle yaratılmıştır ki işlerinde zorunlu olarak "itibari düşünceler" olarak adlandırdığımız bir tür düşünceyi kullanır. Bu itibari düşünceleri "fiil aleti" olarak kullanarak doğal amaçlarına ulaşır. O düşünceler, "gereklilik"lerle belirtilen bir dizi "inşai" düşüncedir. Bunlardan biri de toplum bireylerinin kendi mutluluklarına daha iyi ulaşabilmeleri için hakların ve önceliklerin gözetilmesi "gerektiği"dir. İşte bu, her bireyin vicdanının onayladığı ve karşıtı olan zulmü mahkûm ettiği insani adalet kavramıdır.
Mevlâna meşhur şiirinde şöyle diyor:
Adalet nedir? Bir şeyi yerine koymak
Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak
Adalet nedir? Ağaçlara su vermek
Zulüm nedir? Dikene su vermek
Kaleyi şahın yerine koymak yıkımdır
Şahı filin yerine koymak da bilgisizliktir.
Bu adalet ve zulüm anlamı, bir yandan öncelikler ilkesine dayanması ve diğer yandan insanın bir dizi itibari düşünceyi kullanmak, "gerekli" ve "gereksiz"leri oluşturmak ve "iyi ve kötü"yü soyutlamak zorunda olduğu özsel özelliğinden kaynaklanması nedeniyle, insana özgüdür ve ilahi alana giremez. Çünkü O (Allah) mutlak maliktir ve hiçbir varlığın O'nunla kıyaslandığında hiçbir şey üzerinde önceliği yoktur. O, mutlak malik olduğu gibi mutlak "evla"dır (en öncelikli). O neye nasıl tasarruf ederse etsin, bütünüyle kendisine ait olan ve mutlak mülkü olan bir şeyde tasarruf etmiş olur. Bu nedenle bu anlamdaki zulüm, yani başkasının önceliğine tecavüz etmek, başkasının hakkında tasarrufta bulunmak ve başkasının alanına girmek anlamındaki zulüm, O'nun hakkında imkansızdır ve bunun imkânsız olmasının nedeni bunun örneği ve karşılığının olamamasıdır.
Devam Edecek
------------
[1]- Rahmân, 7.
[2]- İbn Ebi Cümhur el-Ahsai, Evali’l-Leali, c.4, s.103.
gaziantep escort,alanya escort,gaziantep escort
yatırımsız deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024
tesettürlü escort ,fatih escort ,türbanlı escort ,travesti escort ,taksim escort ,beylikdüzü escort ,çapa escort
halkalı escort ,avrupa yakası escort ,şişli escort ,avcılar escort ,esenyurt escort ,beylikdüzü escort ,mecidiyeköy escort ,istanbul escort ,şirinevler escort ,avcılar escort