Bugun...



İmam Hüseyin (a.s) ve İlahi Değerlerin Korunması

İmam Hüseyin (a.s), Muaviye döneminde imametinin başlangıcından itibaren, Aşura günü şehit olana kadar “İslam dini ve ilahi değerleri savunma ve koruma” konusunda sarsılmaz bir örnek olmuştur.

facebook-paylas
Tarih: 08-07-2024 15:05

İmam Hüseyin (a.s) ve İlahi Değerlerin Korunması

Bismillahirrahmanirrahim

 

İlahi Liderler

İlahi liderlerin önemli özelliklerinden biri, güçlü iman, çelik gibi bir irade ve hedef yolunda kararlılık ve sarsılmazlıktır. İmam Kazım (a.s) 27 Recep günü yaptığı duada şöyle buyurmuştur:

وَ قَدْ عَلِمْتُ أَنَّ زَادَ الرَّاحِلِ إِلَیْکَ عَزْمُ إِرَادَهٍ یَخْتَارُکَ‏ بِهَا.

"Ve ben biliyorum ki, sana doğru hicret edenin en iyi azığı, azim ve iradedir ki bu sayede seni seçer." [1]

 

Şüphesiz sağlam bir iman ve derin bir bilgi ile Allah yolunda yürüyenler, demir gibi bir iradeye sahiptirler ve yüksek hedeflerine ulaşmak için yolun zorluklarından ve nefes kesici engellerden korkmazlar.

 

Hz. Seyyidü’ş-Şüheda (a.s) “Aşura Kıyamının Lideri” olarak böyle bir irade ve sarsılmazlığa sahipti. O hazret, ona bazı maslahatlı yollar öneren kardeşi Muhammed Hanefiyye'ye, Ben-i Ümeyye'nin zorba yöneticisiyle mücadelede güçlü motivasyonunu ve sarsılmaz iradesini şöyle ifade etmiştir:

یا أخی وَ اللَّهِ لَو لَم یَکُنْ مَلجَأٌ وَ لا مَأوى‏ لَما بایَعتُ یَزیدَ بنَ مُعاوِیَه

"Ey kardeşim! Yeryüzünde hiçbir sığınak ve güvenli merkez olmasa bile, Yezid b. Muaviye'ye biat etmeyeceğim." [2]

Bu söz, Hz. Ebutalib’in (a.s) müşriklerin “Peygamberlik mesajını tebliğden vazgeçmesi” teklifini İmam Hüseyin'in (a.s) büyük dedesi Hz. Resulullah'a (s.a.a) ilettiği zaman, onun söylediği o sarsılmaz sözleri hatırlatmaktadır. Hz. Resulullah (s.a.a), amcası Hz. Ebu Talib'e (a.s) şöyle buyurmuştur:

لَوْ وَضَعُوا الشَّمْسَ‏ فِی یَمِینِی وَ الْقَمَرَ فِی یَسَارِی مَا أَرَدْتُه

"Amca! Onlar güneşi sağ elime ve ayı da sol elime koysalar, yine de kabul etmem." [3]

 

Kur'an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve onun yarenlerinin bu dirençli ve sarsılmaz iradesine değinmiş ve şöyle buyurmuştur:

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَ الَّذِینَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى‏ الْکُفَّارِ رُحَماءُ بَیْنَهُم

"Muhammed, Allah'ın elçisidir ve onunla birlikte olanlar kafirlere karşı sert ve kararlı, kendi aralarında ise merhametlidirler." [4]

 

İmam Hüseyin'in (a.s) direncini, Aşura kıyamının nedenlerini ve motivasyonlarını anlattığı o meşhur sözünde görmek mümkündür. Bu tarihi konuşmasında, tüm özgür insanlara yüksek sesle şu mesajı vermiştir:

أَلَا وَ إِنَّ الدَّعِیَ‏ ابْنَ‏ الدَّعِیَ‏ قَدْ تَرَکَنِی بَیْنَ السِّلَّهِ وَ الذِّلَّهِ وَ هَیْهَاتَ لَهُ ذَلِکَ، هَیْهَاتَ مِنِّی الذِّلَّهُ، أَبَى اللَّهُ ذَلِکَ وَ رَسُولُهُ وَ الْمُؤْمِنُونَ وَ جُدُودٌ طَهُرَتْ وَ حُجُورٌ طَابَتْ أَنْ نُؤْثِرَ طَاعَهَ اللِّئَامِ عَلَى مَصَارِعِ الْکِرَام.

"Dikkat edin! Nâpak bir adamın (Ubeydullah b. Ziyad) nâpak oğlu, beni şu iki şeyden birini seçmeye zorladı: “Ölüm ve zillet”. Ancak heyhat! Biz, zilleti kabul etmeyiz. Yüce Allah, Peygamberi ve müminler, temiz ve iffetli soylar, şerefli ve asil insanların ruhları, bizim alçaklara itaat etmeyi şerefli bir ölümü tercih etmemize razı olmazlar." [5]

 

İmam Hüseyin'in (a.s) yüce öğretisinde zillet, hakaret ve batıl karşısında teslimiyetin anlamı yoktur. O, zalim düşman karşısında sarsılmaz bir ruh haliyle şöyle ilan etti:

أَلَا وَ إِنِّی‏ زَاحِفٌ‏ بِهَذِهِ‏ الْأُسْرَهِ عَلَى قِلَّهِ الْعَدَدِ وَ کَثْرَهِ الْعَدُوِّ وَ خِذْلَهِ النَّاصِر.

"Bilin ki ben, bu az sayıdaki ailemle, düşmanın çokluğu ve yardımcıların geri çekilmesine rağmen, saldırganlara karşı duracağım." [6]

 

İmam Hüseyin'in (a.s) Sarsılmazlığının Hikayeleri

İmam Hüseyin (a.s), onurlu hayatı boyunca gücü, azameti ve kararlılığı kendine ilke edinmiş ve saldırgan hareketlere karşı İmam Ali'nin (a.s) gücü ve Hz. Muhammed'in (s.a.a) kararlılığı ile direnmiş, haklı duruşundan asla geri adım atmamıştır. İmam Hüseyin'in (a.s) Muaviye'nin zulüm ve zorbalıklarına karşı duruşuna dair iki örnek sunuyoruz:

1- Muaviye'den Hakkını Geri Alma

İmam Hüseyin (a.s), Medine'de değerli bir araziye sahipti ve Muaviye, hırsıyla bu araziyi adamları aracılığıyla ele geçirmişti. Şehitlerin Efendisi (a.s), Muaviye ile görüşerek hakkını savundu ve ona şöyle buyurdu: "Muaviye! Üç çözüm yolundan birini seç! Ya araziyi benden satın al ve adil bir fiyat öde. Ya araziyi bana geri ver. Ya da Abdullah b. Zübeyr veya Abdullah b. Ömer'i hakem olarak çağır. Yoksa dördüncü yol kılıç olacaktır."

Muaviye sordu: “O diğer yol nedir?” İmam (a.s) şöyle açıkladı: "Yani müttefiklerimi çağırırım ve bütün gücümle hakkımı saldırgandan geri alırım." Muaviye teslim oldu ve araziyi geri verdi. [7]

 

2- Muaviye'ye Karşı Kesin Cevap

Muaviye, Hücr b. Udey ve Emirü’l-Müminin Ali’nin (a.s) bir grup yandaşını şehit ettirdikten sonra, aynı yıl hac için yola çıktı ve bir mecliste İmam Hüseyin (a.s) ile görüştü. O, başkalarını korkutmak ve belki de İmam'ı (a.s) korkutmak için konuşması sırasında kibirli bir şekilde şöyle dedi: "Ey Eba Abdullah! Hücr b. Udey ve babanın Şiilerinden olan arkadaşlarına ne yaptığımızı duydun mu?"

 

İmam (a.s) sordu: "Ne yaptınız?" Muaviye şöyle dedi: "Onları öldürdük, kefenledik ve cenazelerine namaz kıldık!" İmam (a.s) güldü ve şöyle buyurdu:

خَصَمَکَ‏ الْقَوْمُ‏ یَا مُعَاوِیَهُ لَکِنَّنَّا لَوْ قَتَلْنَا شِیعَتَکَ مَا کَفَّنَّاهُمْ- وَ لَا صَلَّیْنَا عَلَیْهِمْ وَ لَا قَبَرْنَاهُم

"Ey Muaviye! Bu topluluk senin düşmanındır. Ama biz senin yandaşlarını öldürseydik, onları kefenlemez, namazlarını kılmaz ve defnetmezdik." [8]

 

İlahi Değerlerin Korunması

İmam Hüseyin (a.s), ilahi değerlerin muhafızı ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) sünnetlerinin koruyucusu olarak, İslam'ın yüce hedeflerinin ilerlemesi için hiçbir çabadan kaçınmazdı. Hayatının bereketli süresi boyunca yaptığı en önemli eylemlerden biri, İslam'ı yeniden canlandırmak ve unutulmuş değerlerini ihya etmektir.

 

Aslında Hz. Eba Abdullah Hüseyin'in (a.s) ve vefalı yarenlerinin kanlı şehadeti, İslam Peygamberi'nin (s.a.a) vefatından sonraki yıllarda İslam kanunlarını gölgeleyen cehalet ve zulüm tozunu temizlemiş ve ilahi maariflerin parlak ışığını tekrar gaflet içindeki kalplere yansıtmıştır.

 

Hz. Peygamber'in (s.a.a) Kabri Yanında

İmam Hüseyin (a.s), dinin korunmasına ve “iyiliği emredip kötülükten sakındırma” konusuna o kadar düşkündü ki, Medine'den ayrılırken Hz. Peygamber'in (s.a.a) kabriyle vedalaştığında şöyle buyurmuştur: "Allah'ım! Bu, senin Peygamber'in Muhammed'in kabridir ve ben Peygamber'in kızının oğluyum. Başıma gelen durumu biliyorsun. Rabbim! Ben iyiliği severim ve kötülükten nefret ederim. Ey yüce ve kerem sahibi! Bu kabrin ve sahibinin hatırına beni, senin ve Peygamber'inin razı olacağı bir yola yönlendir." [9]

 

Basra'nın Büyüklerine Mektup

İmam Hüseyin (a.s), Basra'nın büyüklerine yazdığı bir mektupta toplumda olumsuz geleneklerin yayılmasına karşı uyarıda bulunmuş; doğru geleneklerin ihyası ve ilahi değerlerin hâkim kılınması için onların desteğini isteyerek şöyle buyurmuştur: "Sizi Allah'ın kitabına ve Peygamber'in sünnetine davet ediyorum; çünkü sünnet yavaş yavaş ortadan kalkmış ve bidatler canlanmıştır. Eğer sözümü dinler ve emirlerime itaat ederseniz, sizi kurtuluşa götüreceğim." [10]

 

Bidatçılarla Mücadele

İmam Hüseyin (a.s), İslam değerlerinin korunması gerektiğine tüm varlığıyla inanıyordu. Bu nedenle Emevî despotlarına asla boyun eğmedi. Heva ve heveslerine tapan, bencil yöneticilerle amansız bir mücadeleye başladı ve tüm varlığıyla canını bu yolda feda etti. Aslında doğru ve ilahi bir doktrinin korunması için bidatçılarla mücadele edilmelidir. Özgür bir Müslüman, kendi doktrinini koruma yolunda olumsuz geleneklerin kurucularıyla uzlaşmaz.

 

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

أَظْلَمُ النَّاسِ مَنْ سَنَ‏ سُنَنَ‏ الْجَوْرِ وَ مَحَا سُنَنَ الْعَدْلِ.

"İnsanların en zalimi, zulüm geleneklerini topluma yayan ve adil gelenekleri ortadan kaldırandır." [11]

 

Muaviye'ye Mektup

İmam Hüseyin (a.s), ilahi maarifleri ihya etmek için her fırsatı değerlendiriyordu. Söylemleri, mektupları ve pratik eylemleri bu gerçeği yansıtıyor. İmam (a.s), bir mektubunda Muaviye'nin gayri meşru eylemlerini sorgulamış ve onu şiddetle kınamıştır. Mektubun sonunda şöyle buyurmuştur:

فَأَبْشِرْ یَا مُعَاوِیَهُ بِالْقِصَاصِ‏ وَ اسْتَیْقِنْ بِالْحِسَابِ وَ اعْلَمْ أَنَّ لِلَّهِ تَعَالَى کِتَاباً لا یُغادِرُ صَغِیرَهً وَ لا کَبِیرَهً إِلَّا أَحْصاها

"Ey Muaviye! Kısası hatırla ve hesap vereceğine kesin olarak inan. Bil ki, Allah'ın bir kitabı vardır ve o kitap hiçbir küçük veya büyük amel kaydetmeden geçmez." [12]

 

Ehl-i Beyt'in (a.s) Yolunu Savunma

Muaviye, Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) şehadetinden ve İmam Hasan'a (a.s) barış anlaşmasını zorla kabul ettirdikten sonra, Peygamber (s.a.a) hanedanı bir bağlantı kurmak istiyordu. Bu nedenle Abdullah b. Cafer'in kızı Ümmü Külsüm’ü Yezid'e istemesi için Mervan'ı görevlendirdi. Mervan da Medine'nin ileri gelenleri ve Emevî liderlerinin bulunduğu bir mecliste, Muaviye'nin oğlunu överek bu evliliğin gerçekleşmesini istedi. Hz. Zeyneb’in (s.a) eşi Abdullah b. Cafer, kararı kızının dayısı olan İmam Hüseyin'e (a.s) bıraktı.

 

İmam Hüseyin (a.s) aynı mecliste ayağa kalkarak, Mervan ve meclisteki herkese şöyle hitap etti: "Allah'a hamdolsun ki, biz Peygamber'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'ini kendi dinini korumak ve insanları yönetmek için seçti. Kur'an'ı ve vahyi bize indirdi. Ey Mervan! Konuştun ve biz dinledik! Kızın babası ne teklif ederse, onu Ümmü Külsüm'ün mehri olarak kabul edeceksiniz. Canım üzerine yemin ederim ki, biz Ehl-i Beyt, mehri konusunda Hz. Peygamber'in (s.a.a) sünnetinden sapmayız.

O hazret, kızlarının ve eşlerinin mehirlerini yirmi okka (yaklaşık 480 dirhem) olarak belirliyorlardı. Ve babasının borçlarını da ödeyeceğinizi söylediniz; ne zamandan beri kadınlarımız borçlarımızı ödemiştir ki, bu ikinci olsun!

Ancak bu evliliğin Haşimiler ve Emeviler arasında bağlantıyı güçlendireceğini, barış ve huzura yol açacağını söylediniz. Açıkça söylüyorum ki, biz Ehl-i Beyt'in Emevî liderlerine olan düşmanlığı Allah yolunda ve O’nun dini uğrunadır. Dünyaya ulaşmak için asla sizinle uzlaşmayacağız. Akrabalık ilişkileri bu düşmanlığı ortadan kaldırmamışken, bir evlilik nasıl barış ve dostluğa yol açabilir?"

 

Ardından, İmam Hüseyin (a.s), Mervan'ın her bir sözünü kesin ve mantıklı argümanlarla yanıtladı ve sonunda Hz. Zeyneb'in (s.a) kızının evliliği hakkında şöyle buyurdu: "Ey Peygamber'in (s.a.a) mescidinde bulunan insanlar! Şahit olun ki ben, Abdullah b. Cafer ve Ablam’ın kızı Ümmü Külsüm'ü, onun amcası oğlu Kasım b. Muhammed b. Cafer ile nikahladım. Onun mehirini dört yüz seksen dirhem olarak belirledim ve Medine'deki verimli arazimi yaşam masrafları için ona bağışladım." [13]

 

İmam Hüseyin (a.s), Karanlıkta Bir Şafak

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Farz ve nafile namazlarınızda Fecr suresini okuyun; çünkü bu sure Hüseyin b. Ali (a.s) içindir ve kim onu okursa, kıyamet gününde Hüseyin b. Ali (a.s) ile cennette onun derecesinde olacaktır." [14]

 

“Fecr”, tan yerinin ağarması ve aydınlık anlamına gelir. İmam Hüseyin (a.s), Ben-i Ümeyye'nin despot ve zalim yöneticilerinin karanlık ve zulüm döneminde, ilahi işaretlerin unutulmaya yüz tuttuğu ve Hz. Resulullah’ın (s.a.a) çekmiş olduğu büyük çabaların toplumda yavaş yavaş unutulduğu bir dönemde, varlığını feda ederek ve şafak gibi parlayarak, İslam'ın temel prensiplerini ve hükümlerini net bir şekilde ortaya koymuş ve kıyamete kadar insanlığın yolunu aydınlatmıştır.

 

O hazret, tüm bu kritik ve zor zamanlarda, günün şartlarına ve dönemin ihtiyaçlarına uygun olarak İslam'ın temelini korumak ve batıl ile, nifak önderleri ile mücadele etmek için en iyi ve en uygun yolu seçti. Bu yorulmak bilmeyen ve şeref dolu çabaların meyvesi, Allah'ın rızasını kazanmasına yol açan aşk dolu şehadetiydi. Bu yüzden,

یا أَیَّتُهَا النَّفْسُ‏ الْمُطْمَئِنَّهُ ارْجِعِی إِلى‏ رَبِّکِ راضِیَهً مَرْضِیَّه

"Ey huzura ermiş nefis! Rabbine, hoşnut ve hoşnut olmuş olarak dön" [15] ayetinin tam mısdağı olmuştur.

 

İmam Hüseyin (a.s), ilahi bir lider ve din yolunda sarsılmaz bir kararlılık ve sertliğin örneğiydi. O, tüm varlığı ve demirden bir iradeyle ilahi değerleri savunmak için Ben-i Ümeyye'nin zulüm ve bidatçılığına karşı durdu ve nihayetinde bu yolda şehit oldu.

 

-----------

[1]- Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c.82, s.257.

[2]- Ahmed Miyaneci, Mekatibu’l Eimme, c.3, s.113.

[3]- Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c.18, s.182.

[4]- Fetih, 29.

[5]- Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c.45, s.83.

[6]- Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c.45, s.83.

[7]- İbn-i Ebi’l Hadid, Şerhi Nehcu’l Belağa, c.15, s.227.

[8]- Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c.44, s.129.

[9]- Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c.44, s.328.

[10]- Ahmed Miyaneci, Makatibu’l Eimme, c.3, s.132.

[11]- Temimi Amedi, Gureru’l Hikem, h: 535.

[12]- Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c.44, s.214.

[13]- Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c.44, s.207.

[14]- Allame Meclisi, Biharu’l Envar, c.44, s.218.

[15]- Fecr, 27-28.




Bu haber 392 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI