Bugun...



Gadîr-i Hûm Hadisine Eleştiriler ve Cevapları - 2

Gadîr-i Hûm Hadisine Eleştiriler ve Cevapları - 2

facebook-paylas
Tarih: 30-07-2021 15:03

Gadîr-i Hûm Hadisine Eleştiriler ve Cevapları - 2

Eleştiri-5: Bazı Sünni alimlerince gadir hadisinin delaleti hakkında ileri sürülen bir bahane de şudur ki biz gadir hadisindeki Mevlâ kelimesinin evla anlamında olduğunu kabul edebiliriz. Ancak bu evlalıktan maksat tasarrufta evlalık ve velâyet, değildir ki bundan imamet ve hilâfet sonucu çıkarılsın. Maksat Ali'ye itaatte ve ona yakınlık aramada evlalıktır. Bu sözün asıl sahibi zahiren Kadı İci'dir.[1] İbn-i Hacer de bunu gündeme getirdikten sonra "Maksadın evlalık olduğu kesindir; ancak itaat ve yakınlıkta evleviyettir.(başka şeyde değil). Ebu Bekir ve Ömer de bu hadisten aynı manayı anlamış ve bu yüzden "Ey Ebutalib oğlu benim ve her mu'min ve mu'minenin mevlâsı oldun" demişlerdir. Yine Ömer, Ali'ye "O benim mevlâmdır" dediğinde de aynı şeyi kastetmiştir.[2]

Beşinci eleştirinin cevabı: Aslında Gadir hadisinin tam metni (ki değişik senetlerle nakledilmiş ve biz yazımızın başında bunlardan birkaçına değinmiştik) dikkate alındığında bu itirazım cevabı kendilinden ortaya çıkmış olacaktır.

Evet, Allah Resulü (s.a.a.) önce topluluğa hitap ederek "Ben size kendinizden daha evla değil miyim?" diye soruyor. İnsanlardan "Tabi ki öyledir" cevabını aldıktan sonra şöyle buyuruyor: "Ben kime kendisinden daha evlâ isem, Ali de ona kendisinden daha evlâdır." Görüldüğü gibi ilk cümleler daha sonra söylenen söze zemin hazırlama ve delil oluşturma özelliğini taşımaktadır. Eğer hadisin baş tarafındaki evlâ kelimesi bir mana taşır ve son tarafında yer alan "mevlâ" başka bir mana taşırsa, bu bir türlü mugâlata olur. Örneğin Arapça'da "ayn" kelimesinin çeşitli manaları vardır: aslan, altın, göz, pınar ve … Şimdi birisi bir guruba hitap ederek "Altın manasını taşıyan "ayn" bir metal değil midir?" der ama olumlu cevap aldıktan sonra da dönüp "ayn" bir metaldir deyip buradaki "ayn"dan da göz manası kastederse, bu ne kadar garip ise, Gadir hadisinde de aynı kökten olan ve birbirini tamamlayan "evlâ" ve "mevlâ" kelimelerinin farklı manalarda kullanılması da o kadar garip olur.

Meşhur alim İbn-i Bitrîq'in bu konuda güzel bir sözü var; diyor ki: "Birkaç evi olan birisi size "Benim filan yerdeki evimi tanıyor musun?" dese, siz de "evet" derseniz, ardından "ben evimi vakfettim" derse, burada hiç şüphesiz herkes onun vakfettiği evin önceden işaret ettiği ve adresini verdiği ve muhataplardan tanıdıklarına dair itiraf aldığı ev olduğunda tereddüt etmez. Yine eğer "Benim filan kölemi tanıyor musunuz ve benim kölem olduğunu kabul ediyor musunuz?" derse, siz de "Evet" derseniz; bu sefer dönüp hemen "Ben kölemi azad ettim" derse, her akıllı insan tereddüt etmeden onun âzâd ettiği köleden maksadın az önce bahsini ettiği ve tanıdıklarına dair muhataplardan itiraf aldığı kimse olduğunda tereddüt etmez ve kalkıp da onun hiç bahsi geçmeyen bir kölesi olduğunu söylemez."[3]

Bu yüzden hadisimizde de Allah Resulü'nün birinci cümlesindeki evleviyetten maksadın aynen birinci cümledeki (Allah ve Resulü'ne ait) evleviyetten başka bir şey olamaz. Evet Allah Resulü Allah (c.c) ve kendisi için beyan ettiği ve insanlardan itiraf aldığı evleviyet ve öncelik hakkını Hz. Ali için de geçerli saymakta ve ümmete bunu beyan etmektedir ki maksat Allah'ın, dinini kendisiyle tekmil ettiği ve nimetini tamamladığı velâyet ve imamet makamıdır ki Resulullah (s.a.a) bunu açıkladıktan sonra şöyle buyurdu: "Allah-u Teala'nın Ehlibeyt'im için lütfettiği bu azamet ve yücelikten dolayı beni tebrik edin!" önceden değindiğimiz gibi Ebu Bekir ve Ömer, Hz. Ali'yi de bundan dolayı tebrik etmişlerdi.[4]

Hassan b. Sâbir olayı şiirleştirmişti ve bazı münafıklar olayı hazmedemeyip kendilerine azap inmesini istemişlerdi. (Meâric, 1)

Buna ilaveten farz edelim ki evleviyetten maksat itaat ve yakınlıkta evleviyet olmuş olsun, acaba bu, Resulullah'tan sonra vuku bulan olaylarla örtüşüyor mu? Acaba hilâfet meselesi de dahil bir çok konuda Hz. Ali (a.s) itaat eden birisi konumuna mı koyuldu, yoksa itaat edilen mi? Halife seçerken onunla istişare ettiler mi? Onun görüşüne göre hareket ettiler mi? Yoksa muteber tarihlerin hemen hepsinin yazdığına göre halife seçiminde kesinlikle ona haber vermediler ve işi bitirdikten sonra evinin kapısına dayanıp biat istediler ve nice nahoş olayların meydana gelmesine vesile oldular. Hz. Ali ise onların bu seçimine rıza göstermeyip türlü yollarla itiraz ve muhalefetini bildirdi ve yine aynı kaynakların itirafına göre altı ay biatten çekindi ama hücceti tamamlayıp ve takriben yalnız kaldığını görünce İslam'ın maslahatı ve esasının korunması için biat etti veya sustu (Ehlibeyt mektebine göre.)

Esasen bir kimsenin itaatte öne geçirilmesi topluma hakim olmadan nasıl gerçekleşebilir? Toplumun yönetim mekanizması başkalarının elinde bulunduğu halde başka bir kimsenin mutâ (itaat edilen) pozisyonunda olması mümkün olabilir mi?

Bu yüzden bu muhteremlerin bu görüşünü kabul etsek dahi, yine de itaatte evleviyetin en doğal ve mantıklı sonucu velâyet ve hilâfettir, başka bir şey değil.

Eleştiri-6: Bazıları da demişler ki "Gadir hadisinin tasarrufta evleviyet (ki sonucu hilâfet ve imamettir) olduğunu kabul etsek dahi, bundan maksat bilahare halife olacağıdır; üç halifeden sonra, Resulullah'' hemen ardından değil. Başka bir tabirle, Hz. Ali ile ancak biat edildiği zaman halife olacaktır. Bu biat ise üç halifeden sonra gerçekleştiği için Gadir hadisi Hz. Ali'nin üç halifeden sonraki evleviyetine işaret etmektedir…" Bu şüphe ve itirazı da Fahrettin Râzî ortaya atmış ve ondan sonra gelenlerin bazıları da bunu tekrarlamışlardır. Kadı Azududdin Îcî, [5], Çelebî[6], İbn-i Hacer[7], Şeyh Selim Bişrî gibi..[8]

Altıncı eleştirinin cevabı: Şimdi gerçekten bu evleviyetten böyle bir evleviyet kastedilmişse, bunun Hz. Ali için ne gibi bir fazilet ve ayrıcalık yanı olabilir ki böyle şaşalı bir merasim düzenlensin, galiz itiraflar alınsın, ardından biatler, tebrikler…

Allah aşkına bunlar abes ve manasız şeyler olmaz mıydı? Aslında böyle bir durumda bu merasimin önceki halifeler, özellikle birincisi için düzenlenmesi ve bu sözlerin onun hakkında söylenmesi daha doğru ve mantıklı olmaz mıydı?

Böyle bir mana kastedilmiş olsaydı, aslında Ebu Bekir ve Ömer'in Hz. Ali'ye "Ne mutlu sana benim Mevlâm oldun" demesi yerine, Hz. Ali'nin onlara böyle bir cümleyi söylemesi gerekirdi. Çünkü Hz. Ali hilâfete ulaştığında onlar hayatta değillerdi ki velâyeti onlar için geçerli olmuş olsun; ama Hz. Ali onların hilâfeti altında tam 25 yıl yaşadı. Demek ki bu mantığa göre Hz. Ali onların değil, onlar Hz. Ali'nin mevlâsı idiler!!!

Sonra eğer maksat 25 yıl sonra ve üç ayrı halifenin hilâfetinin ardından üstleneceği hilâfet olsaydı, artık o kadar kaygı ve korkuya ne gerek vardı?

Ayrıca Eğer bu velâyet üç kişinin velâyetinden sonra olacaktıysa neden o üç kişiye asla değinilmiyor, isimleri verilmiyor? Oysa bu olaylardan dolayı nice ihtilafların yaşanacağını kanların döküleceğini biliyordu!

Acaba böyle bir velâyetle mi din tekmil oldu ve nimet ümmete tamamlandı? Acaba böyle bir evleviyetin tebliğ edilmemesi mi risâletin top yekûn tebliğ edilmemesine eşitti?!

Bunlar gibi daha nice sorular sorulabilir ki basiret ve iz'ân sahibine bu kadarı bile fazladır.

Aslında bu kadar bu cümleleri tevil için uğraşanlara, emin olun ki eğer mevlâ kelimesinin yanına "Bâdi" kelimesini de ekleyip "Ben kimin mevlâsı isem, benden sonra bu Ali onun mevlâsıdır" deseydi dahi, "Benden sonra"dan maksat üç halife sonrası da olabilir; Çünkü o zaman da Resulullah sonrası sayılır" derlerdi. Hatta eğer "Fasılasız olarak benden sonra Ali halifedir" buyursaydı dahi rahatlıkla, mesela Resulullah'ın bu sözü mutlaktır ve bu söz ümmetin icmasıyla kayıtlandırılmıştır. Onun için şöyle mana etmeliyiz: "Ali aralıksız halifedir, şu üç kişi hariç" diyebilirlerdi!!

Eleştiri-7: Bazılarının ise Gadir hadisi hakkında ileri sürdükleri bir diğer itiraz ise şudur ki bu hadisin Hz. Ali'nin hilafet ve imametine delalet ettiğini söylersek, o zaman Hz. Ali'nin daha Resulullah (s.a.a) hayatta olduğu zamandan beri imam olduğunu kabul etmemiz gerekir. Zira hadisin metninde "Ali benden sonra imam ve halifedir" diye bir kayıt ve açıklama yoktur. Dolayısıyla bu hadisten öyle bir manayı çıkartmamız gerekir ki Resulullah (s.a.a) hayatta olduğu zaman bile geçerli olmuş olsun; o da muhabbet yardım vb. manalardır.

Yedinci eleştirinin cevabı: Bu itirazın cevabı şudur ki aslında Hz. Ali'nin hilafeti Resulullah'ın hayatından itibaren başlamıştır. Ancak bunun fiilen tahakkuk etmesi Resulullah'ın vefatı şartına bağlıydı. Bu konu aynı vasiyet meselesine benzemektedir. Fakihlerin de fıkıhta beyan ettikleri gibi, bir insan bir mülkü birisi için vasiyet ederse, vasiyet edilen kimsenin mülkiyeti aslında vasiyet anından başlamış oluyor; ancak bunun amelen ve fiilen tahakkuk bulması ve vasiyet edilenin tasarruf imkanı, vasiyet edenin ölümüne bağlıdır. Bu, aslında örfen de insanlar tarafından bilinen ve makul karşılanan bir olaydır. Zira bir yönetici kendi yerine veliaht tayin ettiğinde, kimse veliahtın tayin ediliş anından itibaren yönetici olduğunu zannetmez; çünkü bunun tahakkuk şartının önceki yöneticinin ölümü olduğunu biliyor. Allah Resulü de bu olayın başında yakında vefat edeceğini beyan etmekle, bu hilafetin kendisinden sonra başlayacağını ve ümmetin geleceği için yapılan ilahi bir tasarruf ve durum belirlemesi olduğunu ortaya koymuştur.

Eleştiri-8: Yine bazıları şöyle demiştir: "Eğer Allah Resulü (s.a.a) Gadir hadisi ile Hz. Ali'nin hilafetini ümmetini açıklamak istiyor olsaydı, neden "Mevlâ" kelimesi yerine açıkça "halife" kelimesi kullanmadı? Bu kelimelerin yerine "mevlâ" kelimesini kullanması, bundan maksadın hilafet olmadığını gösteriyor."[9]

Sekizinci eleştirinin cevabı: Önce şunu söylememiz gerekir ki bir insan kafayı tevil etmeye takarsa, alemde bir türlü tevil edilemeyecek kelime veya cümle yoktur. Yani "mevlâ" yerine halife kullanılsaydı da örneğin şöyle tevil edilecekti: "Evet, Hz. Ali Peygamber'in halifesidir, ama bunun anlamı hemen değil bilahare halife oluşudur. Dolayısıyla ondan önce başka birkaç kişinin halife oluşu, bununla bir tezat oluşturmaz. Nitekim önceki bölümlerde "mevlâ" kelimesini halife ve imam anlamına kabul eden bazılarının benzer bir tevilde bulunduklarını nakletmiştik! Veya diyebilirlerdi ki evet Hz. Ali Resulullah'ın halifesidir ama yönetimde ve siyasette değil, emanetlerini ve borçlarını vb. eda etmekte halifesiydi. Nasıl ki bunun benzerini bir çokları vasi kelimesini tevil ederken söylemişlerdir!

Kaldı ki Allah resulü diğer bir çok hadisinde Hz. Ali'yi "halifem" ve benzer tabirlerle tanıtmıştır. Acaba eleştiriyi getiren İbn-i Hacer ve benzerleri bunlara ne derler, insan onu merak ediyor cidden.

Aşağıda ismini vereceğimiz kaynaklarda Allah Resulü Hz. Ali hakkında "Benim halifem" tabirini kullanmıştır ki biz söz uzamasın diye onların metnini nakletmekten vazgeçiyoruz. İsteyenler söz konusu kaynaklara müracaat edebilirler:

a) Tarih-i Taberî, c.1, s.541

b) Tarih-i İbn-i Esir, c.2, s.62

c) Kenzü’l Ummâl, c.13, s.114

d) Müstedrekü’s-Sahiheyn (Hâkim Nişâburî), c.3, s.133

e) Et-Telhis (Müstedrek'in Hamişinde), c.3, s.133

Merhum Allâme Emini de Allah Resulü'nün Hz. Ali için "Benim halifemdir" dediği sözünü Ehl-i Sünnet'in bir çok hadis, tefsir ve tarih kitaplarından nakletmektedir: " Ahmed b. Hambel'in Müsned'i, Sa'lebi'nin Keşf-ül Beyân tefsiri, Suyutî'nin Cem-ül Cevâmi' tefsiri, Nesâî'nin Hasâis'i gibi…[10]

 

---------------------

[1]- Şerh-ül Mevâkıf, c.8, s.362

[2]- Es-Sevâik-ül Muhrika, s.67

[3]- El-Umde, s.116

[4]- El-Gadîr, c.1, s.274, Şeref-ül Mustafâ ve diğer bir çok Sünni kaynaktan naklen…

[5]- Şerh-ül Mevâkıf, c.8, s.361

[6]- Şerh-ül Mevâkıf, c.8, s.361, dipnot…

[7]- Es-Sevâik-ül Murika, s.67

[8]- El-Müracaât, s.182

[9]- Es-Sevâik-ül Muhrika (İbn-i Hacer Heysemî), s.69

[10]- El-Gadir, c.2, s.278




Bu haber 363 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SORU-CEVAP Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI