Bugun...


Musa Aydın

facebook-paylas
Hz. Ali’nin (a.s) Yeminleri
Tarih: 04-01-2022 17:38:00 Güncelleme: 04-01-2022 17:38:00


Bismillahirrahmanirrahim

Allah-u Teala kitabında bir çok yerde sözüne önce yeminle başlamıştır. Bu, verilen mesajın ne kadar önemli olduğunu vurgulamak, muhatapların inancını pekiştirmek ve daha çok önemsemelerini sağlamak içindir. Hz. Ali de (a.s) bir Kur’an talebesi ve konuşan canlı bir Kur’an olarak birçok yerde, hem söylediği sözün ne kadar önemli olduğunu vurgulamak hem de söylediği sözde ne kadar sadık ve samimi olduğunu ortaya koymak için sözlerine yeminle başlamıştır. İşte bunlardan bazı örnekler:

... إِنَّ أکرَمَ المَوتِ القَتلُ، وَالَّذِی نَفسُ ابنِ أبِی طَالِبٍ بِیدِهِ لَألفُ ضَربَة بِالسَّیفِ اهوَنُ عَلَی مِن مِیتَة عَلَی الفِرَاشِ فِی غَیرِ طَاعَة اللهِ.

“Ölüm haristir; ne oturan onun pençesinden kurtulur; ne de korkan onu acze düşürür. Ölümün en şereflisi (Allah yolunda) öldürülmektir. Ali b. Ebî Talib'in canı elinde olana (Allah’a) and olsun ki bin kılıç darbesi alarak ölmek, Allah'a itaatsiz olarak yatakta ölmekten bana daha yeğdir.” (Nehcü’l-Belâğa, Hutbe: 123)

 وَ اللَّهِ لَابْنُ أَبِي طَالِبٍ آنَسُ بِالْمَوْتِ مِنَ الطِّفْلِ بِثَدْيِ أُمِّهِ.

“Allah'a and olsun ki Ebu Tâlib'in oğlunun (Ali'nin) ölüme olan ilgi ve sevgisi çocuğun anne göğsüne olan ilgi ve sevgisinden daha çoktur.” (Nehcü’l-Belâğa, Hutbe: 5)

وَ اللَّهِ لَأَنْ أَبِيتَ عَلَى حَسَكِ السَّعْدَانِ مُسَهَّداً أَوْ أُجَرَّ فِي الْأَغْلَالِ مُصَفَّداً أَحَبُّ إِلَيَّ مِنْ أَنْ أَلْقَى اللَّهَ وَ رَسُولَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ظَالِماً لِبَعْضِ الْعِبَادِ وَ غَاصِباً لِشَيْ‏ءٍ مِنَ الْحُطَامِ  … وَ اللَّهِ لَوْ أُعْطِيتُ الْأَقَالِيمَ السَّبْعَةَ بِمَا تَحْتَ أَفْلَاكِهَا عَلَى أَنْ أَعْصِيَ اللَّهَ فِي نَمْلَةٍ أَسْلُبُهَا جُلْبَ شَعِيرَةٍ مَا فَعَلْتُهُ وَ إِنَّ دُنْيَاكُمْ عِنْدِي لَأَهْوَنُ مِنْ وَرَقَةٍ فِي فَمِ جَرَادَةٍ تَقْضَمُهَا مَا لِعَلِيٍّ وَ لِنَعِيمٍ يَفْنَى وَ لَذَّةٍ لَا تَبْقَى نَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ سُبَاتِ الْعَقْلِ وَ قُبْحِ الزَّلَلِ وَ بِهِ نَسْتَعِينُ .

“Allah'a and olsun, deve dikenlerinin üzerinde gece¬lemem ve elim kolum bağlanarak zincirlerle sürüklen¬mem; kıyamet günü kullarından bazılarına zulmetmiş ve dünya malından bir kırıntı bile olsa gasp etmiş olarak Allah'a ve Resulüne kavuşmamdan daha sevimlidir bana. Çabu¬cak imtihan yerine dönecek ve uzun zaman toprak al¬tında kalacak nefis için, bir kula nasıl zulmederim! Dünyalık bir malı nasıl gasp ederim! ...

Vallahi, karıncanın ağzındaki arpanın kabuğunu alarak Allah'a isyan etmem için bana yedi iklim ve göklerin altındakiler verilse gene de kabul etmem. Benim nazarımda dünyanız, bir çekirgenin ağzıyla çiğnediği yapraktan daha değersizdir. Ali'nin fani olacak nimetler ve baki olmayan lezzetlerle işi ne! Akıllarının gaflet için de olmasıyla günaha düşerek ayakların kaymasından Allah'a sığınır, O'nun yardımını dileriz.” (Nehcü’l-Belâğa, Hutbe: 224)

أَمَا وَ الَّذِي فَلَقَ الْحَبَّةَ وَ بَرَأَ النَّسَمَةَ لَوْ لَا حُضُورُ الْحَاضِرِ وَ قِيَامُ الْحُجَّةِ بِوُجُودِ النَّاصِرِ وَ مَا أَخَذَ اللَّهُ عَلَى الْعُلَمَاءِ أن لا يُقَارُّوا عَلَى كِظَّةِ ظَالِمٍ وَ لَا سَغَبِ مَظْلُومٍ لَأَلْقَيْتُ حَبْلَهَا عَلَى غَارِبِهَا وَ لَسَقَيْتُ آخِرَهَا بِكَأْسِ أَوَّلِهَا وَ لَأَلْفَيْتُمْ دُنْيَاكُمْ هَذِهِ أَزْهَدَ عِنْدِي مِنْ عَفْطَةِ عَنْزٍ.

“… Evet, tohumu yarana ve insanı yaratana and olsun ki eğer bu topluluk biat için toplanmasaydı, yardımcıların varlığıyla hüccet ikame edilmeseydi ve Allah zalimlerin çatlayasıya doyarken, mazlumların açlıktan kırılmasına (mani olması) hususunda âlimlerden söz almasaydı hila¬fet devesinin yularını sırtına atar, terk ederdim. Hilafe-tin sonunu ilk kâsesiyle suvarırdım. (Daha önce peşinde koş¬madığım gibi şimdi de peşinde koşmaz, onu hemen terk ederdim.)

Sizler de biliyorsunuz ki, şu dünyanızın değeri bir keçinin aksırığından daha değersizdir benim yanımda.” (Nehcü’l-Belâğa, Hutbe: 3)

و اللّه ِ ما دُنياكُم عِندي إلاّ كَسَفَرٍ على مَنهَلٍ حَلُّوا إذ صاحَ بهِم سائقُهُم فارتَحَلُوا، و لا لَذاذَتُها في عَيني إلاّ كَحَميمٍ أشرَبُهُ غَسّاقاً، وَ عَلْقَمٍ أتَجرَّعُهُ زُعاقاً، وَ سُمِّ أفْعى اُسقاهُ دِهاقاً، وَ قِلادَةٍ من نارٍ اُوهَقُها خِناقاً.

وَ لقد رَقَعْتُ مِدرَعَتي هذهِ حتّى استَحيَيتُ مِن راقِعِها ، وَ قالَ لي: اقْذِفْ بِها قَذفَ الاُتُن، لا يَرتَضِيها لِيرقَعَها، فقُلتُ لَهُ : اغْرُبْ عَنّي، فَعِندَ الصَّباحِ يُحمَدُ القَومُ السُّرى، وَ تَنجَلي عَنّا عُلالاتُ الكَرى.

 “Vallahi dünyanız benim nezdimde bir su kanyağına (kısa süreliğine) inen ve ardından kendisine hareket çağrısı yapılan yolcunun durumu gibidir. Dünyanın lezzeti benim gözümde kaynar bir irini içmek, acı bir Ebu cehil karpuzunu yemek, zehirli bir yılanın zehriyle dolu bir kadehi yudumlamak ve taktığımda beni boğacak ateşten bir gerdanlığı boynuma takmak gibidir!

Şu elbisemi o kadar yamadım ki artık yama yapan kimseden utandım. Bana “At gitsin şunu.” dedi ve yamamaya yanaşmadı. Dedim ki: “Uzaklaş benden, sabah olunca gece yürüyenler övülür ve kimin uykuda kaldığı ortaya çıkar!” (Sadûk, el-Emâli, s.718)

والله ما کنزت من دنیاکم تبرا و لاادخرت من غنائمها وفرا ولا اعددت لبالی ثوبی طمرا ولاحزت من ارضها شبرا.

 “Vallahi ben dünyanızdan ne altın hazineleri elde ettim, ne de bol ganimetlerinden biriktirdim; ne eskimiş elbiselerimi yenilemeye çalıştım ve ne de dünya arazisinden bir karış yer kendim için ayırdım!” (Bihârü’l-Envâr, c. 40, s. 322)

و اللّه ِ لَدُنياكُم هذهِ أهوَنُ في عَينِي مِن عِرَاقِ خِنزيرٍ في يَدِ مَجذومٍ .

“Allah'a and olsun ki bu dünyanız benim gözümde, cüzamlının elinde bulunan sıyrılmış domuz kemiğinden daha değersizdir.” (Nehcü’l-Belâğa, 236. Hikmet)

إليكِ عَنِّي يا دنيا  … فو اللّه ِ لا أذِلُّ لكِ فَتَستَذِلِّيني و لا أسلَسُ لَكِ فَتَقودِينـي.

“… Benden uzak ol (ey dünya)! Vallahi ben sana beni zelil edesin diye boyun eğmem. Beni istediğin yere çekesin diye irademi sana teslim etmem …”

(Nehcü’l-Belâğa, 45. Mektup)

عن عبدِ اللّه ِ بنِ عبّاسٍ: دَخَلتُ عَلى أميرِ المؤمنينَ عليه السلام بذِي قارٍ و هو يَخْصِفُ نَعلَهُ ، فقالَ لي : ما قيمةُ هذا النَّعلِ ؟ فقلتُ : لا قيمةَ لها ، فقالَ عليه السلام : و اللّه ِ لَهِيَ أحَبُّ إلَيَّ مِن إمرَتِكُم إلاّ أنْ اُقِيمَ حقّاً أو أدفَعَ باطلاً .

Abdullah b. Abbas diyor ki: "Cemel savaşına giderken Basra yakınlarındaki "Zî-Gar" bölgesinde Hz. Ali'nin yanına vardım. Hz. Ali oturmuş yırtık ayakkabısını dikiyordu. Bana, "Bu ayakkabımın değeri ne kadardır?" diye buyurdu. "Hiç değeri yok." dedim. O zaman da Hz. Ali şöyle buyurdu:

“Allah'a yemin olsun ki, bu ayakkabı bana sizlere baş olmaktan daha sevimlidir. Sadece bir hakkı ikame edeyim veya bir batılı yok edeyim diye sizlere baş olmayı kabul ettim.” (Nehcü’l-Belâğa, 33. Hutbe)

والله لو وجدته قد تزوج به النساء و ملک به الاماء; لرددته فان فی العدل سعة و من ضاق علیه العدل فالجور علیه اضیق.

“Allah'a and olsun ki beytülmala ait mallarla kadınlar evlendirilmiş ve cariyeler alınmış olsa bile onları sahiplerine geri çevireceğim. Zira adalet ve dürüst¬lükte genişlik vardır. Adalet ve dürüstlükten sıkılanlar, zulüm ve haksızlıktan daha çok sıkılırlar.” (Nehcü’l-Belâğa, 15. Hutbe)

انی والله لو لقیتهم واحدا و هم طلاع الارض کلها ما بالیت و لا استوحشت

“...Allah'a yemin olsun, onların karşısına tek başıma çıksam, onlar da bütün yeryüzünü kaplamış olsalar yine korkmam. Zira ben onların daldıkları sapıklığı ve süslendiğim hidayeti çok iyi biliyorum, Rabbimden yakin ile birlikteyim. Ben Allah'a kavuşmayı özlüyor, onun güzel karşılığını ümit ediyor, bekliyorum. Bana üzüntü veren şey bu ümmetin başına sefih, zalim ve facir kimselerin musallat olmaları, Allah'ın malını aralarında dolaştır¬maları, kullarını köle yapmaları, salihleriyle savaşma¬ları, fasıklarını dost ve yardımcı edinmeleridir.”

(Nehcü’l-Belâğa, 62. Mektup)

والله لو تظاهرت العرب علی قتالی لما ولیت عنها و لو امکنت الفرص من رقابها لسارعت الیها.

 “… Vallahi, bütün Araplar, benimle savaş¬mak için bir birleriyle yardımlaşsalar bile yine onlardan yüz çevirmem…?” (Nehcü’l-Belâğa, 45. Mektup)

فَوَاللَّهِ لَوْ لاَ طَمَعِي عِنْدَ لِقَائِي عَدُوِّي فِي اَلشَّهَادَةِ وَ تَوْطِينِي نَفْسِي عَلَى اَلْمَنِيَّةِ لَأَحْبَبْتُ أَلاَّ أَبْقَى أَلْقَى مَعَ هَؤُلاَءِ يَوْماً وَاحِداً وَ لاَ أَلْتَقِيَ بِهِمْ أَبَداً.

 “… Vallahi düşmanımla karşılaştığımda şahadet arzusu olmasaydı ve ölüme hazırlık yapmasaydım, bunlarla bir gün dahi olsun beraber olmayı ve karşılaşmayı ebe¬diyen istemezdim.” (Nehcü’l-Belâğa, 35. Mektup)

Ve bilahare ibadet mihrabında zalimlerin kılıcıyla yaralandığında şöyle seslenmişti:

فزت وَرَبِّ الكعبة.

“Kabe’nin Rabbine and olsun ki kurtuldum!” (Hasâisü’l-Eimme, s. 63)



Bu yazı 2855 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI