Bugun...



Tevelli ve Teberri Vazifesi

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 05-08-2021 16:19

Tevelli ve Teberri Vazifesi

Soru: Muhterem site sahibi kardeşler, üzülerek bir noktaya burada işaret etmek istiyoruz. O da bazı alim kardeşlerimizin "tevelli ve teberri" vazifesini hakkıyla yerine getirmediklerini, hatta bunu ihlal ettiklerini görüyoruz ve bu da bizi son derece üzmektedir. Bu konu üzerinde biraz durmanızı istirham ediyorum.

Cevap: Aziz kardeşim, sorunuzun cevabında üç noktaya değinmeği gerekli görüyoruz:

1- Sizin de işaret ettiğiniz gibi, Şia’nın en çok önem verdiği temellerden biri teberridir. “Teberri”, yani Ehl-i Beyt’in (a.s) düşmanlarıyla düşman olmak ve onlardan uzak olarak, uzak olduğunu bildirmek.

Şüphesiz bu ilkeye riayet etmeksizin tevelli de doğru bir şekilde yerine gelmez. Bu ilkenin Ehl-i Beyt (a.s) mektebindeki önemini bilmek ve bu çerçevede davranmak, her Şia’nın temel görevlerindendir. Bu mektebe mensup bir insan hususa bu riayet etmeli ve kendi çocuğuna öğrettiği temel öğretiler arasında yer vermelidir; asla ihmal etmemelidir. Bu hususta duyarsız davrananları uyarmamız da bir vazifedir.

2- Allah’ın, doğru bir kalp ve iman sahibi olan, fikir ve davranışında eğriliklerden uzak duran insanlara verdiği en büyük nimetlerden biri, dini anlamak (din bilinci - ettefekuhu fiddin) nimetidir. Bu nimete sahip olan kimseler bilirler ki, din sadece bir ilkeden oluşmamıştır. Din ve mezhepte temel ilkelerin yanı sıra fer’i ilkeler de vardır. Bu sağduyudan mahrum olanlar, kendi dar görüşleri ve kalplerindeki darlık yüzünden bir ilkeyi görüp, dindeki diğer ilkeleri görmezlikten gelebilir veya tatbikinde çeşitli yanılgılara düşebilirler. Hatta bu gibi insanlar dini ters anladıkları için, dinin asıl sahipleriyle bile muhalefet etmek pahasına da olsa, kendi dar görüşleri üzerinde ısrara devam edebilirler.

Sıffin savaşından sonra Muaviye ile barıştığı için Hz. Ali’yi (a.s) teberri ilkesine riayet etmemekle suçlayan bir kısım Hariciler bunun açık örneğidir. Bunlar Hz. Ali’yi (a.s) bu işinden tövbe etmediği taktirde dinden çıkmış olacağını ileri sürerek, İmam’a (a.s) karşı çıktılar. Hz. Ali’nin (a.s) beyanında yer aldığı üzere, bunlar hakkı arayıp ancak hakkı teşhis etmede yanılgıya düşen ve bu yüzden dinden çıkan kimselerdi.

Yine Hz. Hasan’ı (a.s) Muaviye ile barıştığı için teberri ilkesine riayet etmemekle suçlayan ve İmam’ı (a.s) "Ey müminleri zillete uğratan!" diye hitap eden kimseler de bunun diğer örnekleridir. Aynı tavır İmam Muhammed Bakır (a.s) ve İmam Cafer-i Sadık’a (a.s) karşı da takınılmıştır. Ve keza İmam Rıza’yı (a.s) Memun’un veliahtlığını kabul ettiği için teberri ilkesine riayet etmemekle suçlayan ve küstahça o İmam’a (a.s) dil uzatan kimselerin varlığı kesin tarihi gerçekler arasındadır.

Bu günde aynı tehlike mevcuttur. Bazıları Ehl-i Beyt’i (a.s) savunmak ve bu nurlu mektebi müdafaa adı altında ortaya çıkarak, düşmanların vurmadığı darbeleri din ve mezhebin temeline vurabilirler. Kendilerine yeni mezhep ve ekol oluşturabilir; ulemayı reddedebilir ve okların yaylarından fırladığı gibi, hızla dinden uzaklaşabilirler. Çünkü Ehl-i Beyt’ten (a.s) geri kalmak insanın helak olmasına sebep olduğu gibi, onlardan ileri geçmeğe çalışmak da insanın helak olmasına sebep olur.

3- Ehl-i Beyt İmamları (a.s) sürekli insanları kendi ilimlerini taşıyan kimselere müracaat etmeğe emretmiş ve özellikle gaybet döneminde, bunu bu mektebin temel bir ilkesi olarak açıklamışlardır. Ehl-i Beyt imamları (a.s) gaybet döneminde Ehl-i Beyt’in (a.s) ilimlerini taşıyan, dünyaya düşkün olmayan takva sahibi ulemaya her konuda müracaat etmeği her Şia’nın şer’i vazifesi bilmişlerdir. Hatta muteber hadis kaynaklarımızda nakledilen meşhur tevkii de Hz. Mehdi (Ruhumuz onun ayaklarının altının toprağına feda olsun) buyurmuşlardır ki: “O ulema (Ehl-i Beyt’in (a.s) hadislerini nakleden fakihler) benim sizlere olan hüccetimdir, (açık delilimdir) ve ben de onlara Allah’ın hüccetiyim. Onları reddeden bizi (Ehl-i Beyti) reddetmiş ve bizi reddeden Allah’ı reddetmiştir.”

Buna binaen teberri ilkesini bahane ederek ulemaya dil uzatmağa yeltenen insan, teberri ilkesini bahane ederek Hz. Ali (a.s) ve Hz. Hasan’a (a.s) karşı koyan kimselerin durumuna düşmek tehlikesiyle ciddi olarak karşı karşıya olduğunun farkında olmalıdır. Çünkü biz teberrinin ve ölçüsünün neler olduğunu; nerede bu ilkenin ve nerede diğer ilkelerin uygulanacağını, yine ulemadan öğrenmeliyiz. Aksı taktirde hatalarımız hususunda Allah karşısında bir mazeretimiz olmaz. Allah tüm müminlere şerh-i sadr lütuf eylesin.




Bu haber 3852 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SORU-CEVAP Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI