Tweet |
“İmam” kelimesinin anlamının çok geniş olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Şia inancında seçimle değil, tayin edilişle gercekleşen ilahi bir makamdır. Tıpkı peygamberleri Allah’ın bildirmesi gibi, bu makama da Allah tarafından en seçkin, en bilgili ve en takvalı kimse atanır.
Bu başlık altında iki konuyu inceleyeceğiz:
a) İmama olan ihtiyaç
b) İmamın Allah tarafından atanması
İmamın Varlığının Gerekliliği
Eğer peygamberlerin gönderilme gerekliliği noktasına çok iyi dikkat edersek, masum imamın gerekliliği de ortaya çıkacaktır. Zira ister maddi ve ister manevi olsun her hareket bilgili bir lidere ihtiyaç duyar. Zira çok önemli ve asli bir role sahip olan bir liderin olmaması nedeniyle varılmak istenen hedeften sapıp başka yönlere kaymak mümkündür. Gerçi Allah insanları akıl ve fikir nimetiyle donatmış, peygamberler ve semavi kitaplar da yollamıştır. Ama insan, özel mekan, zaman ve şartlar altında ortamdan etkilenmeye yatkın olması nedeniyle yolunu tayin ederken hata yapabilir; saadet ve tekamül için ilerleme kaydetmesi yerine, gerileme ve zulüm yolunda ilerleyebilir.
Toplumu sapkınlıklardan ancak masum imam koruyabilir. Masum imamın varlığı mukemmel olan peygamberin varlıgı gibi, yaratılışın hedefidir. Kısacası masum imam, müslümanların önderi, dini, siyasi ve toplumsal lideri; insan için, insaniyetin engin doruklarına ulaşabilmede örnektir. Onun varlığı sayesinde maddi ve manevi ilerleme söz konusu olarak, dünya ve ahiret saadeti vuku bulur. Zira o ilahi feyzin vasıtasıdır.
İmamı Tayin Etmek Kimin Görevidir?
Müslümanların imametten anladıkları mana, onların inanç bazında “Şia” ve “Sünni” diye iki gruba ayrılmalarına neden olmuştur. Şia inancına göre, (Kur’an, peygamber ve Ehl-i beytinden nakledilen hadislerde olduğu gibi) imamet, nübüvvet risalet yolunun bir devamıdır. Peygamber, Allah’ın emriyle kendisinden sonraki halifeyi tanıtır ve tayin eder. Toplumun dini ve içtimai yönetim ve sorumluluğu imama verilir. İmam, Müslümanların toplumsal idaresi görevine ilave olarak, ilahi emir ve yasakları her türlü yozlaşma ve tahrif karşısında koruma ve görünüm itibarıyla karışık olan İslami konuları açıklama görevine sahiptir.
Bu esasa göre Şia, “İmamet” konusunu usul-u dinden, yani dinin inanç esaslarından bir esas olarak kabul etmektedir. “Nübüvvet” konusunda insanların nasıl araştırma yapması gerekiyorsa, “imamet” konusunda da aynı hüküm geçerlidir. Bu nedenle de imamet konusunda taklit etmeyi caiz bilmemekle beraber, herkese imameti delil üzere kabul etmelerini vacip bilmektedir.
Evet, nübüvvet ve imamet bir biriyle ayrılmaz ikilidir. Bu ikili dini konuların büyük bir bölümünde ortak bir yere sahiptirler. Ama aralarında ki şu fark unutulmamalıdır: Peygamber dinin getiricisi; ilahi buyrukların tebliğcisi; vahiy ile direk irtibatı olan taraftır. Ama masum imam, ortamın ve şartların müsait olmaması nedeniyle peygamberin şeraitinde net olarak açıklanmamış konuları aydınlatan, beyan ve tefsir edendir.
Masum imam, İslam devletinin yönetimine ilave olarak, kanunların icra edilmesi ve mektebin her türlü tahrif, sapkınlık ve düşmanların kötü telkinlerine karşı korunması görevini de yürütür. Toplumun yönetilmesi gibi ağır bir sorumluluğu taşıyan peygamber halifesi olmanın gereği olarak bu şahsın da imamet makamının güçlü olabilmesi için peygamber gibi yüce sıfatlar sahibi olması gerekir. Aynı şekilde hata ve günahlardan arınmış ve ismet makamında; her türlü beğenilmeyen şeylerden uzak; din ve dünya işlerinde engin bir ilme sahip olması gerekir.
Gözardı Edilemeyecek Bir Konu
Masum İmam için zikredilen ağır şartlar ve ehemmiyet dikkate alındığı takdirde, peygamberden sonraki halifelik ve İslam aleminin kader belirleyici en önemli konusu olan ümmetin önderliği meselesini görmezden gelmek mümkün olabilir mi?
Kesinlikle hayır! Buna göre masum imamın tayin edilmesi Allah’a ait bir konudur ve O, bu makamı alelade bir kimseye bırakmaz.
Diğer taraftan Hz. Peygamber (s.a.a) kendi dinini kaim kılabilmek için bir çok zorluk ve zahmetlere tahammül etti. Buna göre akıl ve hikmet, Hz. Peygamberin (s.a.a), kendi ümmetini lider tayin etmeden başı boş bırakmasını kabul eder mi? Akıl, Hz. Peygamberin (s.a.a) kader belirleyici bu önemli meselede ilgisiz kalarak, susmayı tercih etmesini kabullenebilir mi? Hz. Peygamber (s.a.a) birkaç günlüğüne gazve için Medine dışına çıktığında kendi yerine bir halife ve vekil tayin ederken, büyüyen ve genişleyen İslam devleti ve Müslümanlar için kendisinden sonra bir halife tayin etmemesi, Müslümanları kendi başlarına terk etmesi ne denli kabul edilebilir? Evrensel ve hiçbir zaman ve mekanla sınırlı olmayan bir dinin peygamberinin bu dinin devamı ve bekası için hiçbir girişimde bulunmadan bu önemli meseleyi öylesine başı boş bırakması ne denli makuldür?
Az bir miktar düşünüldüğü takdirde, imamın tayin edilmesi ve halifenin gerekliliği açıkça ortaya çıkacaktır. Tarih ve hadis kitaplarına müracaat edildiği takdirde bu konu oldukça net bir şekilde görülecektir. Zira Hz. Peygamber (s.a.a) tam bir açıklıkla şöyle buyurmaktadır: “Kim kendi zamanının imamını tanımadan ölürse, cahiliyet ölümü üzere ölmüştür.” Bu hadiste masum imamı tanımanın gerekliliği ve sorumluluğu öyle bir şiddetli öneme sahiptir ki, insanı küfür ve cahiliye sınırıyla karşı karşıya koymaktadır. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.a), İslam ümmetinin gerisin geriye cahiliyet dönemine dönmesine nasıl razı olabilir?
Evet, Hz. Peygamber (s.a.a) kendi risaletinin ilk tebliğinde Allah’ın emriyle akrabalarını uyarırken, onları amcası Ebu Talib’in evine davet etti ve şöyle buyurdu:
“…Allah, sizi onun dinine davet etmem için bana emir verdi. Kim bana yardım ederse, benim kardeşim, vasim ve halifem olacaktır.” Hz. Ali’den (a.s) başka hiç kimse cevap vermedi ve Hz. Peygamber (s.a.a) de onu kendisinden sonraki imam ve halife olarak tayin etti.
gaziantep escort,mersin escort,gaziantep escort,seks hikayeleri
yatırımsız deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024
tesettürlü escort ,fatih escort ,türbanlı escort ,travesti escort ,taksim escort ,beylikdüzü escort ,çapa escort