Bugun...



Hz. Peygamber’in (s.a.a) Zamanında Kur'an'ın Yazımı

Kur'an-ı Kerim'in yazım tarihinin incelenmesi, Kur'an bilimlerinin önemli konularından biridir.

facebook-paylas
Tarih: 27-05-2024 16:49

Hz. Peygamber’in (s.a.a) Zamanında Kur'an'ın Yazımı

Bismillahirrahmanirrahim

 

Her Müslüman, dini kitabının tarihçesini tanımak ve mevcut belgeler ve kaynaklar arasından İslam'ın ilk dönemlerindeki Müslümanların ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) sahabelerinin bu kutsal kitaba ne kadar önem ve özen gösterdiğini öğrenmek ister. Müslümanların, şu anda ellerinde hiçbir değişiklik ve tahrifat olmadan bulunan Kur'an-ı Kerim’in tarihin akışı içinde hangi zorlukları aştığını bilmeleri ilginçtir.

 

Tarih, ilahi vahyin insanlara sunulmasının öyle bir kabul gördüğünü açıkça göstermektedir ki, bu durum herkesi şaşkına çevirmiştir. Müslümanlar, Kur'an-ı Kerim’i "Hafızlık" ve "Yazım" alanlarında tüm güç ve imkanlarını seferber etmiş ve öyle bir şevk ve aşkla bu alana girmişlerdir ki, bunu tarif etmeye kelimeler yetmez.

 

Kur'an Yazımında Hıfz Aşaması

Başlangıçta Hz. Peygamber (s.a.a) ve onun değerli yarenleri, Kur'an'ı ezberleme ve hafızalarda tutma konusunda çabalar sarf ettiler. Araplar, Allah'ın verdiği bu güçlü hafıza nimetinden en üst düzeyde yararlanıyorlardı. Onlar, çok fazla oranda mahrumiyetleri olmasına rağmen, zekâ ve hafıza gücünde çağlarının en iyisiydiler. Uzun ve karmaşık kasideleri kolaylıkla ezberler ve hafızalarında şiir divanlarına yer verirlerdi. İslam'ın doğuşu sırasında Araplar, bazen sadece bir kez duyduklarını ömür boyu unutmazlardı. Bu özellik, onları hem halk arasında hem de özelde meşhur kılmıştı.

 

Kur'an büyüleyici anlatımıyla hem biçim ve hem de içerik olarak ruhların derinliklerine nüfuz eden en güzel söz ve mesajı bu gruba sundu. Mekke'de inen ilk ayetler ve sureler, kafiyeli ve neredeyse ritmik bir yapıya sahipti. Ayetlerin ve surelerin melodisi öylesine etkileyici ve çekiciydi ki, onları kendilerinden geçiriyordu.

 

Hz. Peygamber (s.a.a) de yarenlerini ayet ve sureleri ezberlemeye teşvik ediyordu. Risaletin başlangıcında Mekke'de ne çok sayıda yazar vardı ve ne de yazı araçları mevcuttu. Bu nedenle Arap Müslümanlar, hafıza güçlerini en kutsal yolda kullanarak, göğüslerini ve kalplerini Kur'an'ın nur saçan ayetlerine ev sahipliği yapacak bir yer haline getirdiler.

 

Kur'an’ın Yazım Aşaması

Hz. Peygamber (s.a.a) hayatta iken Kur'an-ı Kerim'in yazıya geçirilmesinin gerekliliği tamamen açıktı; çünkü Kur'an'ı sadece hafızada tutmak, onun korunması konusunda güvence sağlayamazdı. Bu nedenle vahyin indiği dönemde okuma-yazma bilenlerin sayısı çok azdı. Öyle ki, Mekke'de o dönemin yazı sistemine aşina olan okur-yazarların sayısının on yedi kişi olduğu belirtilmektedir. Ancak İslam Peygamberi (s.a.a), Kur'an'a olan özel ilgisi nedeniyle, yazı yazmayı bilenleri seçti ve onları, vahyi ve ayetleri titizlikle yazıp kaydetmekle görevlendirdi. Ne zaman Kur'an'dan ayetler indirilse, vahiy katiplerini çağırır ve vahyi yazmalarını emrederdi. Bu grup "Vahiy Katipleri" olarak adlandırılırdı.

 

Kur'an’ın Yazım Araçları

Kur'an'ın nazil olduğu dönemde yazı araçları çok basitti. Müslümanlar, yazı yazmanın mümkün olduğu her şeyi kullanıyorlardı. Kur'an-ı Kerim'in derlenmesi ve yazıya geçirilmesine dair birçok hadiste, bu yazı araçlarından bahsedilmiştir ve tüm Kur'an uzmanları bunlar üzerinde hemfikirdir:

 

Asb (çoğulu Asib): Yaprakları soyulmuş ve geniş kısmına yazı yazılan hurma ağacı.

Lehaf (çoğulu Lehfe): Küçük taşlar ve ince taş plakaları.

Rikā (çoğulu Rik'a): Kâğıt yaprakları, ağaç veya ince kabukları.

Edim (çoğulu Edem veya Udem): İşlenmiş hayvan derisi parçaları.

Ektāf (çoğulu Ketif): Deve veya koyun kemikleri.

Ektab (çoğulu Keteb): Deveye binmek için sırtına konulan ahşap tahtalar.

Ezla (çoğulu Zil’e): Hayvanların düz kaburga kemikleri.

Harir: Bazen Kur'an'ı üzerine yazdıkları ipek kumaş.

Kıratis (çoğulu Kırtas): Kâğıt anlamına gelir.

Şizaz: Bir çeşit ahşap. [1]

 

Dr. Ramyar şöyle yazıyor: Araplar, eskiden beri kâğıdı biliyorlardı. O dönemde kâğıt Hindistan'da üretiliyor ve oradan Yemen'e gönderiliyordu. Yaz ve kış ticaret kervanlarıyla Yemen'den Şam'a, oradan da Roma'ya gidiyordu. O zamanlar Arabistan, güney ve kuzey ticaretinin aracısı konumundaydı. [2]

 

Vahiy Katipleri

İmam Ali (a.s) hakkında neredeyse herkes, onun ilk ve sürekli vahiy katiplerinden biri olduğunu belirtmektedir. [3] Bilmemiz gerekir ki, vahiy katipleri dışında, Hz. Peygamber’in (s.a.a) için antlaşmaları, barış anlaşmalarını ve normal mektuplarını yazan başka yazarlar da vardı; bu kişilerin isimlerinin vahiy katipleri arasında geçmesi ihtimali uzak değildir.

 

Yakubi, kendi tarih kitabında şöyle yazmaktadır: Allah Resulü (s.a.a) için vahiy, mektuplar ve antlaşmaları yazan yazarlar vardı. Bunlar: Ali b. Ebu Talib, Osman b. Affan, Amr b. As b. Ümeyye, Muaviye b. Ebu Süfyan, Şurahbil b. Hasene, Abdullah b. Sa'd b. Ebu Serh, Muğire b. Şu’be, Muaz b. Cebel, Zeyd b. Sabit, Hanzala b. Rebi, Übey b. Kâ'b, Cehim b. Salt ve Husayn b. Numeyr'dir. [4]

 

İbn-i Şehraşub, "Menakıb" adlı eserinde vahiy katiplerini zikrederken şöyle yazmaktadır: Ali (a.s) çoğunlukla vahiy yazıyordu ve vahiy dışındaki yazıları da yazıyordu. Übey b. Kâ'b ve Zeyd b. Sabit vahyi yazıyorlardı. Zeyd ve Abdullah b. Erkam, padişahlara mektup yazıyorlardı. A’la b. Ukbe ve Abdullah b. Erkam belgeleri yazıyordu. Zübeyr b. Avvam ve Cehim b. Salit, sadakaları yazıyordu. Osman, Halid ve Aban (Sa'id b. As'ın iki oğlu), Muğire b. Şube, Husayn b. Numeyr, A’la b. Hazremi, Şurahbil b. Hasene, Hanzala b. Rebi Esedi ve yazımda hainlik ederek Allah Resulü’nün (s.a.a) lanetlediği ve mürted olan Abdullah b. Sa'd b. Ebu Sarh, Hz. Peygamber (s.a.a) için yazı yazıyorlardı. [5]

 

İbn-i Ebi'l-Hadid şöyle diyor: Tarih araştırmacıları, vahyi yazanların Ali (a.s), Zeyd b. Sabit ve Zeyd b. Erkam olduğunu; Hanzala b. Rebi ve Muaviye b. Ebu Süfyan'ın ise, Hz. Peygamber (s.a.a) için krallara ve kabile reislerine mektuplar yazdıklarını belirtmektedirler. [6]

 

Böylece Hz. Peygamber’in (s.a.a) yalnızca sınırlı sayıda sahabesinin “vahiy kâtibi” görevinde olduğunda görüş ittifakı bulunmaktadır ve isimleri vahiy katipleri arasında yer alan birçok kişinin vahiy dışındaki yazıları yazdığı açıkça anlaşılmaktadır.

 

Rafii, vahiy katiplerinin belirlenmesinde görüş ayrılıkları olduğunu belirttikten sonra, şöyle yazmaktadır: Ali b. Ebu Talib, Muaz b. Cebel, Übey b. Kâ'b, Zeyd b. Sabit ve Abdullah b. Mes'ud konusunda görüş ittifakı bulunmaktadır. [7]

 

Kur'an-ı Kerim Ayetlerinin Yazım Şekli

 

Ayetlerin Nüzul Sırasına Göre Kur’an’ın Düzenlenmesi

“Vahiy katipliği” görevinde bulunan katipler, Kur'an ayetlerini ardışık ve nüzul sırasına göre yazıyorlardı. Ne zaman "Besmele" nazil oluyorduysa, önceki surenin sona erdiğini ve yeni bir surenin başladığını anlıyorlardı. İmam Cafer-i Sadık (a.s) bir hadiste şöyle buyurmuştur:

کان یُعرفُ انقضاء سورهٍ بِنُزُولِ بسم الله الرحمن الرحیم ابتداء لأخرى

“Her surenin sonunda “Bismillahirrahmanirrahim”in nazil olması, başka bir surenin başlaması olarak anlaşılır.” [8]

 

İbn-i Abbas şöyle diyor: Hz. Peygamber (s.a.a) “Bismillahirrahmanirrahim”in nazil olmasıyla bir surenin sona erdiğini ve başka bir surenin başladığını biliyordu. [9]

 

Bu şekilde Kur'an ayetleri, nüzul ve iniş sırasına göre sureler halinde düzenlendi; Her ne kadar bazen ayetlerin parça parça inmesi nedeniyle bir surenin tamamlanması zaman alsa da Mekki ayetler Mekki surelerde, Medeni ayetler Medeni surelerde yer aldı.

 

Hz. Peygamber'in (s.a.a) Talimatıyla Nüzul Sırasına Uymadan Yazım

Tarihsel belgeler, bazen bir veya birkaç ayetin nazil olduğunu, ancak Hz. Peygamber'in (s.a.a) vahiy katiplerine o ayet veya ayetleri daha önce inmiş ve tamamlanmış bir surenin içine yerleştirmelerini buyurduğunu göstermektedir. Bu tür ayet düzenlemeleri, nüzul sırasının doğal akışının dışında olup, Hz. Peygamber'in (s.a.a) özel talimatını gerektirir ve şüphesiz bu düzenlemelerin bir hikmeti ve maslahatının olduğu kesindir.

İbn-i Abbas şöyle diyor: Bazen Hz. Peygamber’e (s.a.a) birden fazla sure indirilirdi. Ona ayetler nazil olduğunda, bazı katipleri çağırır ve “Bu ayetleri şu özelliklere sahip surenin içine yerleştirin” diye buyururdu. [10]

 

İbn-i Abbas'tan gelen başka bir rivayette, inen son ayetin

وَاتَّقُوا یَوْماً تُرْجَعُونَ فِیهِ إِلَى الله

"Ve Allah'tan korkun, çünkü O'na döndürüleceğiniz bir gün gelecektir" ayeti olduğunu ve Cebrail'in Hz. Peygamber'e (s.a.a) bu ayeti Bakara suresinin 280. ayeti olarak yerleştirmesini söylediği belirtilir. [11]

Elbette bu şekildeki ayet düzenlemeleri, tarihsel belgelerde nadiren rapor edilmiştir ve ayetlerin büyük çoğunluğu doğal nüzul ve iniş sırasına göre düzenlenmiştir. Bu ayetler başka bir örnek ise şöyledir: Osman b. Ebi’l As şöyle diyor: Hz. Peygamber’in (s.a.a) huzurunda oturmuştuk ve Cebrail nazil oldu. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Cebrail,

إِنَّ اللَّهَ یَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِیتَاءِ ذِی القُربی

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder...” ayetini, Nahl suresinin şu yerine yerleştirmemi emretti'. Ve ayet, Nahl suresinin şahitlik ayetleri ve antlaşma ayetleri arasına yerleştirildi. [12]

 

Sahabenin İçtihadıyla Nüzul Sırasına Uymadan Kur’an’ın Düzenlenmesi

Kur'an-ı Kerim’in bazı surelerinde, ayetlerin tanzim ve tertip edilmesi, doğal nüzul sırasına göre düzenlenmediği ve bu düzenlemenin Hz. Peygamber'e (s.a.a) dayandırılmadığına dair kanıt bulunmadığı görülür.

Allame Meclisi (r.a), "Biharü'l-Envar" adlı eserinde bu surelerden birinin "Mümtehine" suresi olduğunu belirtir. Bu surenin ilk dokuz ayeti, sekizinci hk. yılında Hatib b. Ebi Beltea hakkında inmiştir. [13] Bu ayetlerin ardından iki ayet vardır ki, altıncı hk. yılında Hudeybiye barışından sonra “Sübey'a Eslemiyye” veya “Kulsüm binti Akabe” adlı kadının kaçışı hakkındadır. [14] On ikinci ayetin nazil olması da dokuzuncu hk. yılında kadınların biati ile ilgilidir. [15] Bu surenin son ayeti, içerik açısından ilk ayetlerle tamamen uyumludur. [16]

 

Kur'an'ı Toplayanlar

Her ne kadar bir grup sahabe, Hz. Peygamber (s.a.a) için Kur'an'ın katipliği görevini üstlenmiş olsa da, bu durum bazı sahabelerin Kur'an ayetlerini ve surelerini kendileri için yazmalarına da engel değildi. Kutade, Enes b. Malik'e

مَنْ جَمَعَ القرآنَ عَلَى عَهْدِ رسول الله؟

"Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında Kur'an'ı kimler topladı?" diye sorar ve o da

أربعه کلُّهم من الأنصار: أبی بن کعب، معاذ بن جبل، زید بن ثابت و أبوزید

"Hepsi Ensar'dan olan dört kişi: Übey b. Kâ'b, Muaz b. Cebel, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd" [17] diye cevap verir.

Başka bir rivayette ise, Hz. Peygamber (s.a.a) vefat ettiğinde Kur'an'ı dört kişiden başka kimse toplamamıştı: Ebu'd-Derdâ, Muaz b. Cebel, Zeyd b. Sabit ve Ebu Zeyd. [18]

Ebu Abdullah Zencani şöyle diyor: Bazı sahabeler, Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında Kur'an'ı tamamen topladı ve bazıları ise, bir kısmını toplayıp vefatından sonra tamamladı. Muhammed b. İshak, “el-Fihrist” kitabında Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında Kur'an'ı toplayanları şöyle sıralar: Ali b. Ebu Talib (a.s), Sa'd b. Ubeyd b. Numan b. Amr b. Zeyd, Ebu'd-Derdâ (Evamir b. Zeyd), Muaz b. Cebel, Ebu Zeyd b.Sabit b. Zeyd b. Numan, Übey b. Kâ'b b. Kays, Ubeyd b. Muaviye ve Zeyd b. Sabit. [19]

 

Bazıları, bu rivayetlerdeki "toplamak" ifadesinin, "ezberlemek" anlamına geldiğini söylemişlerdir; çünkü Kur'an'ı ezberleyenlere "cema" da denilmiştir. Ancak bu doğru olsa bile, bu rivayetler için geçerli değildir; zira dediğimiz gibi, Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında Kur'an'ı okuyan ve ezberleyenlerin sayısı bu sayılardan çok daha fazlaydı. “Toplamak” ifadesi “ezberleme” anlamına gelse bile, bu kişilerle sınırlı olmaları için bir sebep yoktur. Hatta bazıları, Kur'an'ı yazanların da bu sayıdan fazla olduğunu düşünmektedir; çünkü birçok rivayette, Kur'an'ın mushaflardan okunması teşvik edilmiştir ki bu da Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında çok sayıda yazılı Kur'an metninin varlığını gösterir. [20]

 

Hâkim “Müstedrek” kitabında şöyle diyor: "Kur'an üç kez toplandı ve bunlardan ilki Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında oldu." [21]

 

Elbette Hz. Peygamber (s.a.a) zamanında Kur'an'ı toplayanların, sureleri düzenleyip sıraladıklarına dair bir delil yoktur. Kesin olan, Hz. Peygamber’in (s.a.a) döneminde Kur'an'ın yazılması ve düzenlenmesidir ve tüm deliller, o hazretin (s.a.a) bu konuya büyük önem verdiğini göstermektedir.

 

----------

[1]- Biharü’l Envar, c.89, s.40.

[2]- Tarihi Kur'an fi-Ulumi’l Kur’an, s.277.

[3]- Mahmud Ramyar, Kur'an Tarihi, s.266.

[4]- Tarihi Yâkûbî, c.2, s.80.

[5]- Medhelü’t-Tefsir, s.240.

[6]- Medhelü’t-Tefsir, s.241.

[7]- İcazu’l Kur'an, s.32.

[8]- el-Temhid fi-Ulumi’l Kur’an, c.1, s.212.

[9]- el-Mîzân fi-Tefsiri’l Kur’an, c.12, s.127-128.

[10]- el-Burhan fi-Ulumi’l Kur’an, c.1, s.334; el-İtkan fi-Ulumi’l Kur’an, c.1, s.190.

[11]- Mecmeü’l Beyân, c.2, s.394.

[12]- el-Mîzân fi-Tefsiri’l Kur’an, c.12, s.127; el-İtkan fi-Ulumi’l Kur’an, c.1, s.190.

[13]- Hatıb b. Ebî Belta' Müslüman oldu ve Medine'ye hicret etti ama eşi Mekke'de kaldı. Kureyş, Hz. Peygamber'in (s.a.a) onlarla savaşa gireceğinden endişeliydi. Bu nedenle Hatıb'ın eşinden, ondan bu konuda bilgi alması için bir mektup yazmasını istediler. Bir mektup yazdılar ve Hatıb da cevaben, hz. Peygamber'in (s.a.a) savaş niyetinde olduğunu bildirdi. Mektubu “Safiye” adlı bir kadına verdi. Kadın mektubu saçının içine sakladı ve yola çıktı. Bu sırada Cebrail nazil oldu ve Hz. Peygamber'i (s.a.a) bilgilendirdi. Hazret, İmam Ali (a.s) ve Zübeyr b. Avam'ı kadını aramaları üzere gönderdi. Onu bulduklarında Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Mektup nerede?" Kadın inkâr etti. Onu aradılar; ancak bir şey bulamadılar. Zübeyr dedi ki: "Biz onunla bir şey görmedik". Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Allah'a andolsun ki, Peygamber (s.a.a) bize yalan söylememiştir... " Sonra kadına dönüp şöyle buyurdu: "Allah'a yemin ederim ki ya mektubu verirsin ya da başını Hz. Peygamber'in (s.a.a) huzuruna götürürüm!" Kadın mektubu verdi ve Hz. Ali (a.s) mektubu Hz. Peygamber'e (s.a.a) getirdi. Hz. Peygamber (s.a.a), Hatıb'a dönerek "Bu nedir?" diye buyurdu: O da sadece Kureyş'in eşine iyi davranmalarından dolayı onlara bir ödül vermek istediğini, münafık olmadığını söyledi. Bu sırada Allah-u Teâlâ, Hz. Peygamber'e (s.a.a) bu ayetleri nazil etti (el-Mîzân fi-Tefsiri’l Kur’an, c.29, s.235).

[14]- Sebi’a Eslemiye, muhacir Müslüman bir kadındı ve kâfir kocasını terk edip Medine'ye kaçarak Hz. Peygamber'in (s.a.a) yanına geldi. Kocası onu takip ederek Hz. Peygamber'in (s.a.a) huzuruna geldi. Onun gelişi Hudeybiye Antlaşması ile denk gelmiş ve Hz. Peygamber (s.a.a), Kureyş ile “Kureyş’ten kim Müslümanlara sığınacak olursa, onu geri göndermeyi taahhüt eden” bir antlaşma yapmıştı. Bu koşullarda bu iki ayet nazil oldu.

[15]- Mekke’nin fethinde Hz. Peygamber (s.a.a) Safa’da erkeklerin biat etmelerinin bitiminden sonra kadınlar da o hazrete biat etmek için geldiler. (Mecmeü’l Beyân, c.9, s.413).

[16]- Biharü’l Envar, c.89, s.67-70; el-Temhid fi-Ulumi’l Kur’an, c.1, s.214.

[17]- Sahih Buhari, c.9, s.47; El-Burhan, c.1, s.334.

[18]- Biharü’l Envar, c.89, s.77.

[19]- Tarihü’l Kur'an, sekizinci bölüm, s.46.

[20]- Hakaiku Hevlu’l Kur'anu’l Kerim, s.99 ve 100.

[21]- El-Burhan, c.1, s.331; El-İtkân, c.1, s.181.




Bu haber 982 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER NURANİ SÖZLER Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI