Bugun...



Gadir Hutbesi ve Alınan Biat Üzerine Bir İnceleme

Peygamber Efendimiz (s.a.a), hayatının son yılında - hicretin onuncu yılı - ilk kez resmî olarak hac ilanında bulundu ve kendisine hac farz olan tüm Müslümanların bu büyük kongreye katılmasını istedi. Bu hac, tarihte "Veda Haccı" veya "Tebliğ Haccı" olarak bilinir.

facebook-paylas
Tarih: 25-06-2024 15:08

Gadir Hutbesi ve Alınan Biat Üzerine Bir İnceleme

Bismillahirrahmanirrahim

Peygamber Efendimiz (s.a.a) son büyük hac kongresinde yaklaşık 120 bin kişi hazır bulunmuştu. Bu sayıdan yaklaşık 70 bin kişi Medine'den Peygamber Efendimiz (s.a.a) ile birlikte hareket etmişti.

 

Peygamber Efendimiz (s.a.a), Zilhicce'nin birkaç günü kala Medine'den ayrıldı ve Şecere Mescidinde ihram giydikten sonra Mekke'ye doğru yola çıktı. Hz. Ali (a.s) da Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) emriyle Yemen'e gitmişti ve Mekke'de 12 bin kişiyle Peygamber Efendimize (s.a.a) katıldı. Müslümanlar bu hacda Peygamber Efendimiz'den (s.a.a) hac ibadetlerini öğrendiler. Bu yolculukta Peygamber Efendimiz (s.a.a) üç önemli hutbe irad etti.

 

Birinci Hutbe:

Mina'da Gadir’in birinci hutbesi, gerçekte Gadir Hutbesinin ve hilafet ilanının bir ön hazırlığıydı. Peygamber Efendimiz (s.a.a) bu hutbede [1] Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Söylediklerimi dinleyin ve üzerinde düşünün. Bilmiyorum, belki de bu yıldan sonra sizi bir daha görmem." Daha sonra, "Cahiliye döneminde alınan her türlü faiz ve haksız yere dökülen her kan resmi olarak affedilmiştir; böylece kin ve düşmanlıklar sona erer" dedi. Sonra insanları ihtilaflardan sakındırdı. Peygamber Efendimiz (s.a.a) "Eğer ben yoksam, Ali b. Ebu Talib, muhaliflere karşı duracaktır" diye belirtti. Sonra “Sakaleyn” hadisine işaret ederek şöyle buyurdu: "Aranızda iki değerli şey bırakıyorum. Onlara sarıldığınız sürece asla sapmazsınız. Bu iki şey, Allah'ın Kitabı ve itretim, yani Ehl-i Beytimdir."

 

İkinci Hutbe:

Gadir hutbesinin ikincisini Mina'daki 3. gün ve Hiyf mescidinde irat etti. Bu hutbede Müslümanlar arasında tefrika çıkarmamaları konusunda tavsiyede bulundu; hilafet meselesini yeniden hatırlattı ve Sekaleyn hadisini tekrar etti.

 

Süleym'in Kitabı [2] ve Biharu’l Envar'da [3] şu şekilde geçer: "Bu dönemde, münafıklar tehlike hissettiler ve kendi aralarında 'Lanetli Senet' adıyla bilinen bir anlaşma imzaladılar. Bu anlaşmada, 'Muhammed vefat eder veya öldürülürse, onun halifeliği ve yerine geçmesi Ehl-i Beytinde kalmasına izin vermeyelim' diye yazdılar. Bu anlaşmayı Kâbe'nin yanında imzalayıp, birbirlerine yemin ettiler. Daha sonra bunu Kâbe'nin içinde toprağa gömdüler ki, kendi aralarında bağlayıcı bir belge olsun." Allah-u Teala, bu noktada Peygamber Efendimize (s.a.a) şu ayetleri indirdi:

أم أبرموا أمراً فإنّا مبرمون. أم یحسبون أنّا لا نسمع سرَّهُم و نجویهم بلی و رسلنا لدیهِم یکتبون.

 

“Yoksa işi sağlama mı aldılar? Biz (de işi) sağlama alanız. Yoksa onlar, içlerinde gizlediklerini ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır (duyuyoruz)! Yanlarındaki elçilerimiz de yazıyorlar.” [4] Bu ayetlerle sırları Peygamber Efendimize (s.a.a) ifşa oldu.

 

Bu yolculuğun önemli bir noktası da Cebrail Emin'in, "Emirü’l Müminin" unvanını, Hz. Ali (a.s) için Allah tarafından getirmesidir. Peygamber Efendimiz (s.a.a) de ashabına tek tek Hz. Ali'ye (a.s) gidip "Emir'ül Müminin" olarak selam vermelerini; "Selam olsun sana, ey Emirü’l Müminin" demelerini emretti ve böylece onların Hz. Ali'nin (a.s) emirliğini kabul etmelerini sağladı. [5]

 

Hac ibadetinin sona ermesinden sonra, Peygamber Efendimizin (s.a.a) Mekke'de bir süre kalması beklenirken, o, hareket emri verdi ve herkesin kutsal şehirden çıkarak Gadir-i Hum'a doğru yola çıkmalarını istedi.

 

Hacılar, Mekke ve Medine yolu üzerindeki, Medine, Mısır ve Iraklıların yollarının ayrıldığı ve ihram bağlanılan yerlerden biri olan Cuhfa'nın üç mil uzağındaki "Rabığ" bölgesine ulaştıklarında, Cebrail Emin Gadir-i Hum'da Peygamber Efendimize (s.a.a) indi ve Maide Suresinin şu ayetiyle onu hitap etti:

يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ

“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni (halka) ilet. Eğer bunu yapmazsan, O’nun mesajını iletmemiş olursun (elçilik görevini yerine getirmemiş olursun). Allah seni insanlardan korur. Kuşkusuz, Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” [6]

Ayetteki hitap şekli, Allah-u Teala'nın, Peygamber Efendimize (s.a.a) önemli ve ciddi bir görevi üstlendiğini göstermektedir ki, bu görev yerine getirilmezse, risalet tamamlanmamış sayılacaktır. Yaklaşık 120 bin kişinin önünde, Hz. Ali'nin (a.s) resmen halife ve vasisi olarak tanıtılması ve bu göreve atanmasından daha önemli ne olabilir ki? Bu nedenle durma emri verildi ve hacılar burada durdular.

 

Peygamber Efendimiz (s.a.a) öğle namazını cemaatle kıldıktan sonra, insanların arasında, deve semerleri ve diğer mevcut malzemelerden oluşturulan yüksek bir noktada durarak, gür bir sesle Gadir Hutbesini irad etti. Gadir Hutbesi'ne kısa bir bakışla, onu on bir bölümde tasvir edebiliriz.

 

Gadir Hutbesinden Bölümler

1. Allah'a Hamd ve Sena

Hz. Peygamber (s.a.a) ilk bölümde Allah'a hamd ve senada bulunarak, Allah'ın kudreti, adaleti, ilmi, cömertliği, lütfu ve merhametini zikretti. Allah'ın eşi ve benzeri, ortağı olmadığını, temiz ve kutsal olduğunu belirtti. Daha sonra Allah'a olan kulluğunu ve O'nun yüce zatı karşısındaki tevazusunu ifade etti. Bu bölümde bir tevhit dersi ve Allah'ın zatî ve sübutî sıfatlarını dile getirdi.

 

2. İlahi Emri Bildirmek

Hz. Peygamber (s.a.a) asıl meseleyi açıkça dile getirerek, Allah tarafından Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) imamet ve velayetinin ilan edilmesi için kesin ve net bir emir geldiğini söyledi. Allah'ın kendisinden, Hz. Ali (a.s) ile ilgili emri iletmedikçe razı olmayacağını belirtti. Daha sonra Maide Suresi'nin 67. ayetini okudu ve şöyle dedi:

"Ey insanlar! Allah'ın bana indirdiğini tebliğ etmede kusur etmedim. Bu ayetin neden indirildiğini size açıklıyorum: Cebrail üç kez bana indi ve selam veren Rabbimden -ki O selamdır- beni bu toplantıda ayağa kalkıp, beyaz ve siyah herkese ilan etmekle görevlendirdi: Ali b. Ebu Talib benim kardeşim, vasim ve ümmetim üzerinde halifem ve benden sonra imamdır. O'nun bana olan nispeti, Harun'un Musa'ya olan nispeti gibidir; ancak benden sonra peygamberlik yoktur. O, Allah ve Resulü'nden sonra sizin velinizdir."

 

3. On İki İmamın (a.s) İmametinin Resmi İlanı

Hz. Peygamber (s.a.a) konuşmasının bu bölümünde, kendisinden sonra gelen on iki imamın imametini resmi olarak ilan etti. Bu şekilde tamahkârların ümitlerini bir anda kesti ve şu şekilde belirtti ki, onların velayeti tüm insanlar üzerinde, tüm zamanlarda, mekanlarda ve durumlarda geçerlidir. Onlar, tüm fiil ve davranışlarında, helal ile haramın açıklanmasında Allah ve Resulü'nden (s.a.a) tam bir vekalete sahiptirler ve bu konuda şüphe eden kişi kafirdir. Bu ifadenin bir bölümü şöyle devam etmektedir:  

"Ey insanlar! Onun sizin üzerinizdeki velayetini ve imametini bilin ve anlayın. Allah, onu size veli ve imam olarak atamıştır. O'nun itaatini Muhacirler ve Ensar, onları takip eden iyilik sahipleri, köylüler ve şehir halkı, acemler ve Araplar, hür ve köleler, büyük ve küçükler, siyah ve beyaz herkes için farz kılmıştır.

O'nun hükmü, her mümin ve her yaratık üzerinde geçerlidir. Onu takip eden ve onu tasdik eden, Allah'ın rahmetine nail olur. Allah onu ve ondan işitip itaat eden herkesi affeder.

Ey insanlar! Bu, böyle bir toplantıda son kez toplanışımdır; o halde dinleyin ve itaat edin ve Allah'ın emri karşısında teslimiyet gösterin. Zira Allah sizin veliniz ve ma'budunuzdur.

Allah ve Resulü’nden sonra sizin veliniz ve imamınız Ali'dir ve ondan sonra imamet benim soyumdan onun evlatlarında, kıyamet gününe kadar devam edecektir."

 

Devamında şöyle buyurdu:

"Allah ve Resulü ile onların (imamların) helal kıldıklarından başka helal yoktur ve Allah ve Resulü ile onların (imamların) haram kıldıklarından başka haram yoktur. Allah Azze ve Celle bana helal ve haramı tanıttı ve Rabbimin kitabından ve helal ve haramlarından bana öğrettiklerini ona (Ali'ye) emanet ettim...

Ey insanlar! O (Ali), Allah'ın emriyle imamdır. Kim onun velayetini inkâr ederse, Allah asla onun tövbesini kabul etmez ve onu affetmez. Allah'ın ona muhalefet eden kimseye böyle yapması ve onu ebediyen ve sonsuza dek şiddetli bir azapla cezalandırması kesin ve kaçınılmazdır. Bu nedenle, ona muhalefet etmekten sakının ve yakıtı insanlar ve taşlar olan ve kafirler için hazırlanmış olan ateşe düşmekten kaçının...

Ey insanlar! Allah'a yemin ederim ki, önceki peygamberler ve resuller bana müjde verdiler ve Allah'a yemin ederim ki, ben peygamberlerin ve resullerin sonuncusuyum. Göklerin ve yerlerin halkının hepsi üzerinde hüccetim.

Kim bu sözlerde şüphe ederse, ilk cahiliye dönemi kafirliği gibi kafir olmuştur ve kim bu sözlerimin herhangi birinde şüphe ederse, bana indirilen her şeyde şüphe etmiş olur. Kim imamlardan birinde şüphe ederse, hepsinde şüphe etmiş olur ve bizim hakkımızda şüphe eden kişi ateştedir...

Ey insanlar! Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım küçük emanettir ve Kur'an büyük emanettir. Bu ikisi birbirinden haber verir ve biri diğeriyle uyumludur. Onlar, Havz-ı Kevser'de bana kavuşana kadar birbirinden ayrılmazlar. Bilin ki, onlar Allah'ın insanlar arasında eminleri ve yeryüzündeki hakimleridir."

 

4. Emirü'l-Müminin Ali’nin (a.s) Elini Kaldırmak

Hz. Resulullah (s.a.a), Hz. Ali'nin (a.s) elini kendi elleriyle kaldırdı ve açıkça şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Bu Ali, benim kardeşim ve vasim, ilmimin derleyicisi ve ümmetim üzerindeki halifemdir. O, Allah'ın kitabını tefsir eden, ona davet eden ve Allah’ın rızası konusunda amel eden benim halefimdir."

 

Sonra şöyle buyurdu:

"O, Resulullah'ın halifesidir; o, Emirü'l-Müminin ve Allah tarafından hidayet eden imamdır. O, Allah'ın emriyle Nakisin, Kasitin ve Marikin'i (ayrılıkçılar, sapkınlar ve isyancılar) öldürecek olandır. Allah’ım! Senin emrinle söylüyorum, ey rabbim! Ali'yi seven herkesi sev ve Ali'ye düşmanlık eden herkesi düşman bil. Ona yardım edenlere yardım et; onu hor görenleri hor gör. Ali'yi inkâr edenlere lanet et ve onun hakkını inkâr edenlere gazap et."

 

Devamında şöyle buyurdu: "Bu söylediklerim Ali ve onun evlatları hakkındadır."

 

Hz. Peygamber (s.a.a) bu sözleriyle hilekâr ve dolandırıcıların tüm şüphe ve tereddütlerini ortadan kaldırdı.

 

5. İmamet Meselesine Vurgu

Hz. Peygamber (s.a.a) bu bölümde şu noktaya vurgu yaptı:

"Ey insanlar! Allah, dininizi onun imametiyle tamamladı. O'na ve onun neslinden olan benim evlatlarımdan halifelerime kıyamet gününe kadar uymayan kimsenin amelleri dünyada ve ahirette boşa gider ve ebedi cehennemde kalır."

 

Sonra Hz. Ali'nin (a.s) faziletlerinden kısa bir bölüm zikrederek, onunla düşmanlığın bedbahtlığın ve onunla dostluğun takvanın bir işareti olduğunu belirtti.

 

6. Münafıkların Entrikaları

Nisa Suresi'nin 47. ayetine işaret ederek şöyle buyurdu:

"Ey Kitap verilenler! Yüzleri silmeden ve onları arkalarına döndürmeden veya Ashab-ı Sebt'i lanetlediğimiz gibi onları da lanetlemeden önce yanınızdakini tasdik eden, indirdiğimize iman edin; Allah'ın emri daima gerçekleşir.

Allah'a yemin ederim ki, bu ayetle bazı sahabelerim kastedilmiştir. Onları isim ve soyadlarıyla biliyorum; ancak bu sırrı ifşa etmem emredilmedi."

Daha sonra dolaylı olarak lanetli senedin sahiplerine işaret ederek şöyle dedi:

"Ey insanlar! Benden sonra cehenneme çağıran önderler olacak ve kıyamet günü onlara yardım edilmeyecek. Ey insanlar! Allah ve ben onlardan uzağız. Ey insanlar! Onlar ve yandaşları, takipçileri ve onlara uyanlar cehennemin en alt katmanında olacaklar; kibirli olanların yeri ne kötüdür. Bilin ki, onlar lanetli senedin sahipleridir. Bu sebeple her biriniz kendi senedine baksın."

 

Rivayetçiye göre, Hz. Peygamber (s.a.a) lanetli senedin sahiplerinden bahsedince, halkın çoğu bu sözlerin anlamını anlayamadı ve onlar için bir soru işareti oldu. Sadece az sayıda, yani o senedi imzalayan münafıklar, kastedilenleri anladı. Hz. Peygamber (s.a.a) devamında şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Ben halifeliği, imamet ve veraset olarak kıyamet gününe kadar kendi neslimde bırakıyorum. Ben, tebliğ etmekle görevlendirildiğim şeyi ilettim ki, bu, burada bulunanlara ve bulunmayanlara, doğmuş olanlara ve henüz doğmamış olanlara hüccet ve delil olsun. Öyleyse burada bulunanlar, bulunmayanlara ve babalar çocuklarına kıyamet gününe kadar iletsinler.

Yakında benden sonra imameti zorla ve saltanat olarak ele geçirecekler. Allah, gasp edenleri ve zulmedenleri lanetlesin."

 

7. Ehlibeyt'in (a.s) Dostları ve Düşmanları

Hz. Peygamber (s.a.a) ilk olarak Fatiha suresine işaret ederek şöyle buyurdu: "Bu surenin ve 'Sırat-ı Mustakim' (doğru yol) sahiplerinin gerçek anlamı Ehlibeyt ve onların Şiileridir."

Sonra müminlerin özelliklerinin yer aldığı [7] ve cennetteki konumlarına işaret eden ayetleri okudu ve bunları Muhammed (s.a.a) ailesinin Şiileri olarak mana etti. Ayrıca münafıklar, cehennem ehli, şeytanın takipçileri ve lanetliler [8] hakkında ayetleri okuyarak, bunları da Muhammed (s.a.a) ailesinin düşmanları olarak tabir etti.

 

8. Hz. Mehdi'nin (a.f) Tanıtımı

Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Bakiyetullahü’l-Azam (Hz. Mehdi) (a.f) hakkında bazı beyanlarda bulundu ve onun niteliklerini anlattı. Bunların özeti şu şekildedir:

“Son imam, Mehdi (a.f) bu ailedendir.

O, tüm dinlere üstün gelecektir.

Kaleleri fetheden ve yok eden odur. Zalimlerden ve haksız yere dökülen kanlardan intikam alacaktır. Müşriklere ve kâfirlere galip gelip, onları doğru yola iletecek ve bütün ilimlerin varisidir.

Önceki peygamberler onun hakkında müjde vermiştir. O, herkese üstün gelecektir. O, Allah'ın yeryüzündeki velisi ve kullar arasındaki hakemidir; gizli ve aşikâr olan her şeyde Allah'ın güvenilir kıldığı kişidir. En faziletli kişilerin derecelerini belirleyen odur.

Ona karşı galip gelebilecek kimse yoktur ve ona karşı kimseye yardım edilmeyecektir. O, Allah'ın yeryüzündeki velisi ve kullar arasındaki hakemidir, gizli ve aşikâr olan her şeyde Allah'ın güvenilir kıldığı kişidir.”

 

9. Halkı Biate Hazırlama

Sonra Hz. Peygamber (s.a.a) hutbenin bitiminden sonra halkı kendisine ve ardından Hz. Ali’ye (a.s) ile biat etmeğe davet ettiğini belirtti. Bu biat, Allah-u Teâlâ'nın emriyle olup, Allah ile yapılan bir biattir. Sonra Fetih suresi 10. ayetini tilavet etti:

اِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ اِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللّٰهَ يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْ فَمَنْ نَكَثَ فَاِنَّمَا يَنْكُثُ عَلٰى نَفْسِهِ وَمَنْ اَوْفٰى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللّٰهَ فَسَيُؤْتِيهِ اَجْرًا عَظِيمًا۟

“Şüphesiz, sana biat edenler, gerçekte Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli (kudreti) onların ellerinin üstündedir. Artık kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozar. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse, (bilsin ki,) Allah ona pek yakında büyük bir mükâfat verecektir.”

 

10. Helal ve Haramlar ile İlahi Emirlerin Bildirilmesi

Hz. Peygamber (s.a.a) bu bölümde önce hac farizasının farz olmasından bahsetti ve hac ile umrenin dünyevi ve uhrevi faziletleri hakkında bazı bilgiler verdi. Daha sonra namaz, zekât, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak gibi konulara değindi ve şu önemli noktaları vurguladı:

"Eğer bir zaman geçer ve Allah’ın helal ve haramları hakkında bir sorunuz olursa veya onları unutursanız, Ali ve ondan sonraki imamlar (a.s) size bunu açıklayacaklardır.

Helal ve haramların sayısı bundan fazladır ve sizden aldığımız bu biat, gerçekte kıyamet gününe kadar onlar tarafından açıklanacak olan bir çeşit helal ve haramlardır.

Belirtilen helal ve haramların değişmez olduğunu unutmayın.

En yüce ve belirgin olan iyiliği emretmek, Gadir’in mesajını iletmektir ve hiçbir iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma, masum bir imam olmadan gerçekleşmez. Başkalarını onlara itaat etmeğe emredin ve onlara muhalefet etmekten sakındırın”.

Hz. Peygamber'in (s.a.a) kastettiği şu olabilir ki, emirleri ve yasakları yalnızca imam tanır ve size tanıtır. Bu yüzden onların size söylediklerini başkalarına iletin ve kendinizden hiçbir şeyi din adına bidat koymayın."

 

11. Resmi Biat Alma

Gadir hutbesinin son aşamasında biat konusu ele alındı. Hz. Peygamber (s.a.a), o büyük kalabalık ve olağanüstü zaman ve mekân koşulları nedeniyle, tek el ile herkesle biat yapmak mümkün değildi. Allah, el ile biat etmeden önce dillerinizden ikrar almayı emretmiştir. Bu nedenle hepiniz şöyle söyleyin:

 

"Bizler, Rabbimiz ve kendin hakkında bize bildirdiğin şeylere, İmamımız Ali Emîrü’l-Müminîn’in ve ondan sonra doğacak olan imamların imameti konusunda söylediklerini duyduk, itaat ettik, razı olduk ve teslim olduk. Bu konu üzerine kalbimizle, canımızla, dilimizle ve ellerimizle sana biat ediyoruz.

Bu inançla yaşarız, bu inançla ölürüz ve (kıyamet günü) bu inançla diriliriz. Bu sözü değiştirmeyiz, dönüştürmeyiz, hakkında şüpheye düşmeyiz, inkâr etmeyiz ve bu sözü reddetmeyiz ve antlaşmamızı bozmayız.

Emîrü’l-Müminîn Ali ve onun neslinden gelecek imamların, senin söylediğin gibi Hasan ve Hüseyin ve Allah'ın belirlediği diğerleri hakkında bize verdiğin öğütleri dinledik.

Onlar için kalbimizle, canımızla, dilimizle ve ellerimizle biat ettik. El ile biat edebilen, el ile; edemeyen, dil ile ikrar eder. Kesinlikle bu sözü değiştirmede değiliz ve Allah, bu konuda içimizde bir değişiklik görmesin.

Bizler, senin sözlerin olan bu konuyu çocuklarımıza ve akrabalarımıza aktaracağız ve Allah'ı bu konuda şahit tutuyoruz. Allah şahit olarak yeter. Sen de bu ikrarımıza şahitsin."

 

Bu sözlü biat almadan sonra, Hz. Peygamber (s.a.a) tekrar şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Size söylediklerimi tekrarlayın ve Ali’ye “Emîrü’l-Müminîn” olarak selam verin ve deyin ki: Duyduk ve itaat ettik. Allah’ım! Bağışlamanı dileriz ve dönüşümüz sanadır. Ve deyin ki: Bizi bu hidayete erdiren Allah’a hamdolsun; eğer O bizi hidayete erdirmeseydi, biz hidayete eremezdik."

 

Gadir hutbesinin sonunda Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

"Allah’ım! Bildirdiğim ve emrettiğim şeyler sebebiyle müminleri bağışla ve inkâr eden kâfirleri için gazaba uğrat. Övgü ve şükür, alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur."

 

-----------

[1]- Meclisi, Biharu’l Envar, c.113, s.37.

[2]- Selim b. Kays, s.154, 203 ve 260.

[3]- Meclisi, Biharu’l Envar, c.114, s.37.

[4]- Zuhruf, 79 ve 80.

[5]- Meclisi, Biharu’l Envar, c.37, s.111 ve 120; Kuleyni, Kâfi, c.1, s.293 ve 411; Şeyh Saduk, Hisal, s.464.

[6]- Maide, 67.

[7]- Mücadele, 22 ve En’am, 82.

[8]- A’raf, 38; Mülk, 8-11.




Bu haber 915 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI