Bugun...



Allah'ı kim yaratmıştır?

Soru: Her şeyi Allah yarattığına göre, Allah'ı kim yaratmıştır?

facebook-paylas
Güncelleme: 15-06-2020 14:03:40 Tarih: 13-11-2019 09:21

Allah'ı kim yaratmıştır?

Bismillahirrahmanirrahim

Cevap: Öteden beri materyalistlerin (doğa ötesine inanmayan maddeci ateistlerin) ileriye sürüp inançlı insanların, özellikle genç kesimin kafasını bulandırmaya çalıştıkları meşhur soruların birisi de yukarıda aktardığımız sorudur.  Onlar zannediyorlar ki bu sorunun cevabı yoktur. Yine zannediyorlar ki bu soru Allah'a inananlar için söz konusudur sadece. İnşallah vereceğimiz cevapta göreceğiniz gibi, Allah'ın izniyle hem inananlar bu sorunun cevabından aciz değillerdir, hem de bu sorunun aynısı bizzat materyalistlerin kendisi için de söz konusudur. Biz sorunun cevabına geçmeden önce, bu soruyu soran materyalistlere diyoruz ki, siz demiyor musunuz ki evrenin ana kaynağı maddedir ve her şey maddeden meydana gelmiştir. Peki, size göre maddenin kaynağı nedir ve maddeyi meydana getiren etken hangi şeydir?

Siz bu soruya hangi cevabı verirseniz, biz de size aynı cevabı vereceğiz.  Gördüğünüz gibi böyle bir soru sadece Allah'a inananlar için söz konusu değildir ve materyalistler de benzer bir soruyla karşı karşıyadırlar. Şimdi sorunun cevabına geçelim. Vereceğimiz cevaba yardımcı olacağı için önce birkaç örneği baz alarak bazı sorular sormak istiyoruz:

"Her şeyin rutubet ve ıslaklığı sudan veya sıvı olan şeylerdendir; peki suyun rutubeti neden veya neredendir acaba?"

"Bütün yemeklerin mesela yağlılığı yağdandır.  Peki, yağın yağlılığı nedendir acaba?"

"Her şeyin tuzluluğunun tuzdan olduğunu hepimiz biliyoruz. Peki, tuzun tuzluluğu neden ve neredendir?"

Evet, bildiğimiz gibi suyun rutubeti, yağın yağlılığı ve tuzun tuzluluğu başka bir yerden veya şeyden değil, bizzat kendisindendir.  Bu onun zati özelliğidir.[1]

Görüldüğü gibi her olgu ve eser kendi kaynağına dayanır; ancak onun kaynağının artık neden ve nereden olduğu sorulmaz. Böyle bir soru yersizdir.

Varlık konusu da aynen böyledir, Evrendeki varlıkların vücudu onların kendisinden değil ve onların kendi zatından kaynaklanmamaktadır. Bu yüzden de "nedensellik" ilkesi gereği onların varlığı bir kaynağa dayanmalıdır. İşte burada Allah'a inananlar, bu varlıkların kaynağının "Allah" olduğuna, Allah'ın kendi varlığının ise zati olduğuna ve başka bir şeyden kaynaklanmadığına inanmaktadırlar; zira eğer "Allah" da diğer varlıklar gibi bir olgu olsaydı ve vücudu başka bir şeyden kaynaklansaydı, o zaman evrendeki bütün varlıkların, nedensiz birer olgu olmaları gerekirdi ki bu da imkânsızdır. Çünkü nedensiz olgu asla düşünülemez.

O halde böyle bir mahzurla karşılaşmamamız için, varlıkların nedensiz olan ve varlığı başka hiçbir şeyden kaynaklanmayan bir kaynağa ve etkene dayanması gerekir.

Böyle bir soru her halde şundan kaynaklanmaktadır ki materyalistler Allah'a inananların "Her şeyin bir nedeni olduğuna" inandıklarını zannederek "O halde Allah'ın varlığının nedeni ve kaynağı nedir?" diye sormaktadırlar. Oysa Allah'a inananlar, "Her şeyin bir nedeni olduğunu" değil, sonradan meydana gelen her olgunun ve varlığı zati olmayan her varlığın, mutlaka bir yaratıcısı olması gerektiğini" söylemektedirler. Bu görüş ve tutum bir taraftan evrenin varlık kaynağını ve bütün olguların meydana geliş nedenini bulmamızı sağladığı gibi,  diğer taraftan bu kaynağın artık başka bir kaynağa ve nedene dayanmaması ve varlığının zati olduğu gerektiğini ortaya koymaktadır. Büyük filozoflar bu görüşü kısa bir cümlede özetlemiş ve şöyle demişlerdir: "Arazi (zati olmayan) her varlık mutlaka zati olan bir varlığa dayanır."

Yahudi'nin birisi Hz. Emir-ül Müminin Ali’ye (a.s), "Allah ne zamandan beri vardır?" diye sorunca, İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Yok olduğu bir zaman var mı ki, ne zamandan beri diye sorulsun? Böyle bir soru her yerde doğru değildir. Bir şey önceden olmayıp da sonradan meydana gelirse, o zaman böyle bir sorunun anlamı olur. Allah'ın ise evveli ve sonu olmadığı için, her şeyden önce vardı ve her şeyden sonra da var olacaktır. Yaratıcı Allah hakkında böyle bir soru yersizdir."[2]

 Şimdi burada şöyle bir soru aklımıza gelebilir: Evet akli ve mantıki olarak evrendeki varlığı zati olmayan mümkün varlıkların bilahare, varlığı kendisinden olan "vacip" bir varlığa dayanıp varlıklarını ondan almaları gerektiğini kabul etmekten başka bir çare yoktur. Ancak esasen böyle bir şeyi tasavvur etmek ve varlığı kendisinden olan bir varlık gerçeğini idrak etmek nasıl mümkün olabilir?

Bu soruya cevabımız şudur ki, evet gerçekten böyle bir hakikatin tasavvuru ve idraki oldukça zor, hatta gayri mümkündür. Zira biz, sürekli kendimiz gibi "mümkün" olan ve önceden olmayıp da sonradan meydana gelen varlıklarla haşir neşir olduğumuz için, doğal olarak ancak kendimiz gibi gördüğümüz şeyleri veya benzerlerini tasavvur edebiliyor ve bu çerçevenin dışında kalan ve Kur'an'ın tabiriyle "eşi benzeri bulunmayan" bir varlığı idrak ve tasavvur edebilmemiz tabi ki mümkün olmayacaktır. Ancak bizim onu algılayamamamız, onun var olduğu gerçeğine bir halel getirmez. Önceden de dediğimiz gibi birçok akli ve mantıki delil böyle bir varlık kaynağının olması gerektiğini ve olmazsa olmaz gerçeğini kesin bir şekilde kanıtlamaktadır; biz de bunu biliyor ve kabul ediyoruz. Bunu bildiğimiz halde, sırf hakikatini algılayamadığımız için onu kabul etmezsek, kendimiz kendimizle çelişmiş oluruz. Evet, bir şeyin hakikatini bilmemek, idrak etmemek hiçbir zaman o şeyin yokluğuna delil olamaz. Evrende nice bildiğimiz, kabul ettiğimiz gerçekler vardır ki onların hakikatinden haberdar değiliz. Ama bundan dolayı da hiçbir zaman onları inkâr yoluna da gitmiyoruz. Bu gün teknolojinin ilerlemesiyle icat edilen nice cihazlar, aletler vardır ki insanların kahir çoğunluğu onların nicelik ve niteliklerine akıl erdiremiyor; ama hiçbir zaman da gerçeğini bilmiyorlar diye onları inkâr yoluna gitmiyorlar. Zira onların bir gerçek olduğunu açıkça görüyor ve hatta onlardan istifade ediyorlar.  Kaldı ki âlemde henüz keşfedilmemiş nice sırlar ve muammalar vardır ki daha asırlar geçmesi gerekir ki onlar keşfedilsin; belki de asla keşfedilemeyecektir,  ama buna rağmen hiçbir akıl, insaf sahibi bilim adamı onları inkâr yoluna gitmemiştir.    

 

[1]- Elbette bu sözden maksadımız, onlar zatidir derken, bir yaratıcıya muhtaç değillerdir demek değildir tabi. Maksadımız şudur ki yaratıcı onları zaten böyle yaratmıştır. Yani suyun mesela zatında rutubetliliği koymuş; öyle ki rutubeti ondan alırsan artık su diye bir şey söz konusu olamaz.

[2]- Bihârü’l-Envar, c.3,  s.285.




Bu haber 3171 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SORU-CEVAP Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI