Bugun...


Yakup Kumak

facebook-paylas
Kur’an-ı Kerim’de ve İslam Dininde Mümaselet (Misliyle Mukabele Yasası)’nın Hükmü - 1
Tarih: 21-10-2025 10:52:00 Güncelleme: 21-10-2025 10:54:00


İslam dininde misliyle karşılık vermek kesin bir kural olarak kabul edilmektedir. Bu konu ister kısas gibi ferdi meselelerde olsun isterse de toplumsal, siyasi, nizami ve askeri konularda olsun kesin bir emir olarak kabul edilmiştir.

Ferdi ve şahsi meselelerde Maide suresinin 45. ayeti bu konuya değinilmiştir. Bu ayet tamamı ile misliyle karşılık konusuna değinmektedir.

“Biz onda (Tevrat’ta) onlara yazdık ki, can karşılığında can, göz karşılığında göz, burun karşılığında burun, kulak karşı lığında kulak ve diş karşılığında diş kısas edilir ve yaraların da kısası vardır. Kim ondan (kısastan) vazgeçerse, bu onun (günahları) için bir kefaret olur. Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenler, işte onlar, (gerçek) zalimlerdir.” [1]

 

Misliyle mukabele konusu Kur’an-ı Kerim’de defalarca tekrar edilmiştir. Şöyle ki bazı olumlu veya olumsuz davranışlar karşısında uygun cevabın verilmesi öngörülmüştür.

 

Kur’an-ı Kerim’de Misliyle Mukabelenin Bazı Örnekleri

  1. Saldırıya misliyle saldırıp cevap vermek

Yüce Allah Kur’an-ı Kerim bu konuda şöyle buyurmuştur:

“O hâlde, size saldırana siz de saldırısının misliyle saldırın.” [2]

 

İslam düşmanları kendilerince Müslümanlar muharrem ayında savaş haram olduğu halde onların saldırılarına cevap vermeyeceklerini düşünüyorlardı. Bu ayet onların o kötü düşüncelerine cevap olarak gönderilmiştir. Eğer muhalifler haram olan dört ayda sizlere saldırırlarsa sizde onların karşısında durun ve onlarla bu aylarda savaşın. Çünkü Müslümanın kanının dökülmesi ve İslam devletinin yıkılıp yok edilmesi daha bu ayların hürmetinden daha önemli ve üstün olduğu için onlara bu aylarda cevap verin. Sınırları aşıp taarruzda bulunan kısasa tabi tutulmalı ve cevap verilmelidir. Yüce Allah genel kural olarak “herkes size taarruz ederse o miktarca ona cevap verin ve takva ehli olun misliyle karşılık verin, bilin ki Allah muttakiler beraberdir. Bu ayet gayri Müslümanlara karşı bile adaletli olunması gerektiğine işaret etmektedir.

 

İmam Ali (a.s) kendi katilinin kısası hakkında şöyle buyurdu:

“O bana bir kılıç darbesi vurmuştur sizde ona bir kılıç darbesi vurun. Ali’yi (a.s) şehit etti diye onun azalarını kesmeyin”. [3]

İmam Ali (a.s) kendisine yapılanın karşılığının sadece yapılan ile sınırlı kalması istemiş ve bu sayede adalete riayet ederek toplumun bölünüp parçalanmasını da engellemiştir.

 

  1. Hile ve komplolara karşı çözüm aramak

Kur’an-ı Kerim bu konuda şöyle buyuruyor:

“Onlar (İsa’nın düşmanları) tuzak kurdular, Allah ’da (onlara karşı) tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en iyisidir.” [4]

 

İlahi hileden kasıt nedir?

Günümüz Farsçasındaki mekr ve hile kelimesinin anlamı Arapçadaki anlamından çok farklıdır. Günümüz Farsçasındaki mekr ve hile kelimesi zararlı ve şeytani planlar anlamına gelmektedir, ancak Arapçada iyi veya zararlı sonuç doğuracak şeylere çözüm aramaya denir. Rağıp İsfahani, Lügat kitabında “mekr ve hile birini hedefinden caydırmak” (iyi veya kötü) anlamına geldiğini ifade etmiştir.

 

  1. Rahmetten çıkış karşısında günaha düşme

Allahın azabı kendi yaptıklarımızın sonucudur ki Allah (c.c) Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor:

“Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Fakat siz (suç işlemeye) dönerseniz, biz de (cezalandırmaya) döneriz. Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yaptık.” [5]

Yani ey Yahudiler eğer dünya cezası olarak eğer bir daha eski günlerinize yani fesat yolunu seçer fesat ederseniz cezamız sizin peşinizi bırakmayacaktır ve cezalandırılacaksınız. Zira biz cehennemi kafirler için çetin bir zindan olarak karar kıldık. Yahudilerin ilk fitne ve fesat vakalarında Allah İran padişahı Buhtun-Nasr veya Babil padişahını onlara musallat etti ve Kudüs’ün kapılarını açtı. Bazılarına göre Buhtun-Nas, Nemrud’un yönetici olarak tayin ettiği kişiler ve kötü amelli kadının doğmuş olduğu kişinin yönetiminden sonra Kudüs’ü ele geçirdi. Mescidi yıktı, Tevrat’ı yaktı ölen kişilerinin cesetlerini mescide attı ve Hz. Yahya’nın (a.s) kanına karşılık yetmiş bin kişiyi öldürdü, çocuklarını da esir edip Babil’e götürdü ve yüz yıl boyunca Hristiyanlarının köleleri olarak yaşadılar. Allah Yahudilere merhamet etti. Allah’a inanan İran hükümdarı onları oradan aldı ve Kudüs’e geri getirdi. Yahudiler yüz yıl boyunca dürüst bir şekilde Kudüs’te yaşadılar ve görevlerini yerine getirdiler. Yahudiler yüz yıldan sonra yine fesat etmeye başladılar. Rum padişahlarından Antiyahus onlara saldırdı Kudüs’ü yıktı ve onları esir aldı. Huzeyfe diyor ki: Rum padişahı onlarla savaştı ve onları esir aldı. Muhammed b. İshak ise şöyle diyor: Beni İsrail Allah’a isyan ediyordu. Allah onları içlerinde olan gençlerden dolayı affediyordu. Hz. Zekeriya’dan (a.s) önce onlara gönderdiği ilk bela Şa’ya diye birisi oldu. Şa’ya onlara Hz. İsa (a.s) ve hz. Muhammed’in (s.a.a) geleceğini müjdeliyordu. Şa’ya onların padişahını nasihat ederdi. Padişah hastalandığında “Saharib” altı yüz bin bayrak ile Beytu’l-Mukaddese geldi. Şa’ya padişahın iyileşmesi için Allah’a dua etti ve padişah iyileşti. Saharib’in ordusunda bulunan askerlerin beşi dışında hepsi öldü. Saharib o beş kişiden birisi idi. Saharib ordunun durumunu görünce beş kişi ile birlikte kaçtı ancak Yahudiler onu takip edip yakaladılar. Allah olayın kendi taraflarına aktarılması için Saharib’in serbest bırakılmasını emretti. Onlarda onu serbest bıraktılar ve Saharib yedi yıl sonra öldü. Saharib öldükten sonra kendi torunu olan Bohtun-Nasr’ı kendi yerine tayin etti. On yedi yıl sonra beni İsrail’in padişahı öldüğünde onların durumu bozuldu. Saltanat peşinde olanlar birbirlerinin canına düştüler ve birbirlerini katlettiler. Şa’ya onların arasında konuşma yapıp onlara nasihatlerde bulundu ve bu işin akıbeti konusunda onları uyardı. Yahudiler onu öldürmek istedi, ancak o kaçtı ve bir ağacın içine saklandı. Yahudiler ağacı kestiler ve Şa’ya’yı ikiye ayırdılar. Allah hz. Harun’un oğlu İrmiya’yı onlara gönderdi. İrmiya onların kötü hal ve davranışlarını görünce Yahudileri kendi hallerine bırakarak orayı terk etti. Bohtun-Nasr ve ordusu Beytul-Mukaddes’e girdiler, her şeyi yakıp yıktılar ve Yahudileri esir ederek Babul’e geri döndüler. Bu durum Yahudilerin esir edilişlerinin ilk idi. Bazı tarihçilerde onların esir edilişinin sebebinin Hz. Yahya (a.s) b. Zekeriya’nın (a.s) öldürülmesi olduğunu ifade etmektedirler. Hz. Yahya, Yahudilerin şehvetçi hükümdarını zina etmekten men etti. Bu haber kızın annesine ulaştı. Kızın annesi bu yüzden hz. Yahya’ya kalbinde kin besledi ve padişahı Hz. Yahya’ya öldürmesi için mecbur etti. Henüz Hz. Yahya’nın kanı kaynıyordu, Bohtun-Nasr Yahudilerden yetmiş bin veya yetmiş iki bin öldürdükten sonra o kan kaynamaktan durdu. Bu yüzden Hz. Yahya b. Zekeriya’nın Yahudilerin ikinci karmaşa ve fesat çıkardıkları dönemde öldürüldüğü de söylenmektedir. Makatil birinci karmaşa ve fesadın arasının iki yüz on yıl olduğunu yazmaktadırlar. Bazıları birinci fesat döneminin Bohtun-Nasr, ikincisinin ise Hz. Yahya’nın şehadetinden sonra İran ve Rum padişahlarının savaşından sonra gerçekleştiğini ifade etmişlerdir. Yahudilerden yüz seksen bin kişiyi öldürüldü ve Beytul-Mukaddes harap edildi. Bu durum yani Beytul-Mukaddesin harap edilmesi ikinci halife Ömer b. Hattap dönemine kadar devam etti. İkinci halife onu bir daha imar etti ve hiçbir Rumlu oraya korkusundan giremedi. Bazılarına göre de ilk defasında Calut ikincisinde de Bohtun-Nasr onlar ile savaştı. [6]

  1. Sapkınlık sapkınlığa mukaddime

Her şey bizim kendimizden başlıyor. Eylem ve söylemde sapkınlık kişinin kalben, ruhen, kişisel, kültürel ve fikirsel olarak sebebidir. Kur’an-ı Kerim bu konuda şöyle buyuruyor: “Onlar eğrilip sapınca, Allah da kalplerini eğriltti.” [7]

Bu tabirden her ne kadar insanın hidayete ermesi ve sapmasının Allah’ın elinde olduğu anlaşılsa da sapmasının veya hidayete ermesinin alt yapısının insanın kendisinden kaynaklandığı da anlaşılmaktadır, zira bir taraftan “onlar haktan yoldan saptıklarında yoldan çıktılar, Allah onların kalplerini saptırdı. Yani ilk adımı onlar atmış oldular.

       Bir başka ayette de şöyle buyuruyor:

“Allah, fasık topluluğu hidayete erdirmez.” [8]

“Şüphesiz, Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” [9]

“Kuşkusuz, Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” [10]

“Şüphesiz, Allah yalancı ve çok nankörlük eden kimseyi hidayete erdirmez.” [11] “Kuşkusuz, Allah aşırı giden ve çok yalan söyleyen birini hidayete erdirmez." dedi.” [12]

  1. Dünya ve ahirette dünya ve kalp körlüğü

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Kim de bu dünyada kör olursa, o ahirette de kör olur.” [13]

      İnsanın uhrevi şahsiyeti onun dünyevi şahsiyetinin yansımasıdır ve bu dünyanın basireti öteki dünyanın basireti körlüğü ise ahiretin körlüğüdür.

İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “En kötü körlük kalp körlüğüdür.” [14]

  1. Hileye karşı hile

      Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Gerçekten münafıklar, Allah’ı aldatmak isterler. Oysa Allah onları aldatır.” [15]

Bu durum kendisinin de ipe bağlanmış biri ile piyade ve yürüyerek giden insan ile aynı olduğunun farkında olmayan kişi gibidir. Bazen insan hile ile bir serveti gaflet ederek gasp eder ve cebe indirir, böylece ahiretini heba eder ve kendini cehennem çukuruna atar.

  1. Alay etmeye karşın alaya alınma

     Hilekâr ve münafık insanlar namazı hafife alır ve bu hilelerinin muhatabı da Allah’tır müminler değildir. Allah’ın vereceği ceza ise onların amelleri ile orantılıdır. Onlar müminler ile alay ederken Allah müminlere yardım eder ve onların alayının cevabını verir. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Biz sizinleyiz, biz sadece (onlarla) alay etmekteyiz." derler. (Aslında) Allah onlarla alay etmektedir.” [16]

Diğer bir ayette de şöyle buyuruyor:

“Gemiyi yapmaya koyulmuştu ve kavminin ileri gelenleri yanından geçerken, onunla alay ediyorlardı. O şöyle diyordu: "Bizimle alay ediyorsanız, ama (bilin ki,) bizimle alay ettiğiniz gibi, biz de sizinle alay edeceğiz.” [17]

Hz. İmam Muhammed Bâkır (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir:

"Hz. Nuh (ağaç elde etmek için) tohumları ektiğinde kavmi ona uğrayıp, ‘Artık çiftçi olmuştur’ diye gülüp alay ediyorlardı. Sonra o tohumlar büyüyüp kocaman ağaçlar olunca onları kesip yontunca ‘Artık marangoz olmuştur" diyorlardı. Onları birbirine ekleyip gemi yapınca, ‘Kuru çölde gemici olmuştur’ diye gülüp alay ediyorlardı. Geminin yapımını bitirince Hz. Nuh onlara, bizimle alay ediyorsunuz ama, (şunu bilin ki) bizimle alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz." dedi." [18]

 

Devam Edecek…

------------

[1]- Maide 45.

[2]- Bakara 194.

[3]- Nehcu’l-Belağa 47. Mektup.

[4]- Al-i İmran 54.

[5]- İsra 8.

[6]- Mecmeu’l-Beyan tefsiri, c. 6,s 616.

[7]- Saff 5.

[8]- Tevbe 80.

[9]- Maide 51.

[10]- Maide 67.

[11]- Zumer 3.

[12]- Mu’min (Ğafir) 28. Numune Tefsiri.

[13]- İsra 72.

[14]- Emali, c. 1, s. 487.

[15]- Nisa 142.

[16]- Bakara 14,15.

[17]- Hud 38.

[18]- el-Kâfî. Murtaza Turabi Kur’an-ı Kerim Tercümesi.



Bu yazı 205 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI