Bugun...



Ramazan Ayından Sonra Orucun Manevî Etkilerini Koruma

Mübarek Ramazan ayı her yıl, Cenab-ı Hakk'ın maddi dünyamızın yakıcı cehennemine soktuğu bir cennet parçasıdır ve bize bu ayda kendimizi bu ilahi sofraya davet ederek cennete girmek için bir fırsat verir. Bazıları sadece o otuz günlüğüne cennete girer. Bazıları o otuz günün bereketiyle tüm yılı, bazıları da tüm ömrü boyunca cennette kalır. Bazıları da bundan gafil olarak geçip giderler ki bu da teessüf ve kayıp nedenidir.

facebook-paylas
Tarih: 27-03-2025 16:06

Ramazan Ayından Sonra Orucun Manevî Etkilerini Koruma

Bismillahirrahmanirrahim

 

Mübarek Ramazan ayı, insanın kendisini geliştirme, kemale erme ve maneviyata yükselme fırsatının en güzel şekilde olduğu aydır. Peygamber Efendimizin (s.a.a) buyurduğuna göre: "Bu ay, Allah'ın ayı, bereket, rahmet, mağfiret ve Allah'ın misafirliği ayıdır. Müminler, Allah'ın ikram ettiği kullar olmuşlardır. Nefesler, tesbih ve zikir sevabı; uyku ise, ibadet sevabı taşır".

 

Ameller kabul edilir ve dualar müstecap olur. [1] İslam inkılabı Lideri'nin tabiriyle, "Ramazan ayı her sene, Allah'ın maddi dünyanın yakan cehenneminde açtığı cennetin bir parçasıdır ve bize bu ilahi sofrada kendimizi cennete sokma fırsatı verir. Bazıları o otuz günü cennete girer. Bazıları o otuz günün bereketinden dolayı tüm seneyi, bazıları ise tüm ömrü. Bazıları ise onun yanından gafil geçer ki bu da üzüntü ve ziyan sebebidir." [2]

 

Ramazan ayının ürünü takvadır ve takva daha yüksek makamlara ulaşmak için bir vasıtadır. İlim, hidayet ve ilahi rahmet, takva sayesinde Allah tarafından insana bahşedilir. En önemlisi, kurtuluş ve selamet takva ile elde edilir. Dolayısıyla hepimiz bu çok değerli ürünü ve azığı korumak için çaba sarf etmeliyiz. Bu önemli hususa dikkat ederek, orucun manevî etkilerini korumanın en önemli yollarına değineceğiz.

1- Etki Oluşturma:

Öncelikle gerçek bir oruçlu olmalıyız ki orucun etkileri oluşsun. Orucun dereceleri vardır ve bu derecelere bağlı olarak etkileri de oruçluya gelecektir. Dolayısıyla ilk aşamada orucumuzun tam ve gerçek olması için çalışmalıyız. O zaman onun etkilerini korumaya bakmalıyız.

 

İmam Cafer-i Sadık (a.s), bir rivayette gerçek orucun en önemli adabını şöyle belirtmektedir: "Şüphesiz oruç, sadece yemekten ve içmekten el çekmek değildir. Onun için bir şart vardır ki ancak onun gözetilmesiyle oruç gerçekleşir. O şart da manevî ve içsel muhafazadır."

İmam (a.s), Hz. Meryem’in susma orucunu hatırlatarak şöyle buyurur:

“Oruç tuttuğunuzda:

  1. Dilinizi yalandan koruyun.
  2. Gözlerinizi indirin.
  3. Birbirinizle çekişmeyin.
  4. Birbirinize haset etmeyin.
  5. Birbirinizin gıybetini yapmayın.
  6. Birbirinizle mantıksız ve saldırgan tartışmalar yapmayın.
  7. Yalan söylemeyin.
  8. Eşlerinizle cinsel ilişkiye girmeyin.
  9. İhtilaflardan kaçının.
  10. Birbirinize öfkelenmeyin.
  11. Birbirinize çirkin sıfatlar vermeyin.
  1. Küfür ve hakaret etmeyin.
  2. Başkalarına iftira atmayın.
  3. Birbirinize çirkin lakaplar koymayın.
  4. Birbirinizle mücadele etmeyin.
  5. Birbirinize zulmetmeyin.
  6. Akılsızlık yapmayın.
  7. Birbirinizi incitmeyin.
  8. Allah'ı anmaktan ve namazdan gaflet etmeyin.
  9. Suskunluk, hoşgörü, sabır ve doğrulukla birlikte olun.
  10. Kötülerden, şer odaklarından, batıl sözlerden ve yalandan kaçının ve ...” [3]

 

Zikredilen rivayetin yanı sıra, başka birçok rivayette de vurgulanmıştır ki sadece yemek ve içmekten kaçınmak bizi orucun tüm etkilerine ulaştıramaz. Dolayısıyla oruç etkilerini korumanın ilk şartı, Ramazan ayında etki oluşturmaktır.

 

2- Oruç İçin Hazırlık:

Orucun manevî etkilerini korumak için diğer bir şart, kişinin Ramazan ayına hazırlıklı girmesidir. Ayetullah Hamanei'nin buyurduğu gibi: "Biz dikkat etmeliyiz. Ramazan ayından önceki on bir ay boyunca kendimizi hazırlamalıyız. Eğer gerekli hazırlıkla Ramazan ayına girebilirsek, ilahî ziyafetten daha fazla pay alacak ve gelecek yıl bir derece, bir seviye ve bir sınıf yukarı çıkacağız. O zaman hem kendi nefsiniz ve kalbinizde; hem de sosyal yaşam çevrenizde sizi memnun ve razı edecek olanı göreceksiniz. İslam'daki eğitim programının ve tüm yaşam programlarının esası bunlardır. [4]

 

3- İmanı Güçlendirme:

Kişinin imanı ne kadar güçlü olursa, takvası o kadar artar ve günahlardan, hatalardan daha iyi korunabilir. Aksine, imanın zayıflığı insanları günaha sürükler ki bunun sonucu hayırlı amellerin yok olmasıdır. Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

"Ve kim imanı inkâr ederse, şüphesiz ameli boşa çıkmıştır ve ahirette ziyan edenlerdendir." [5]

 

Allame Tabatabai, "küfrü, imana sürekli olarak bağlı olmamak" şeklinde anlamlandırmış ve şöyle demiştir: "Eğer insan bir iki kez iman gereğinin aksine hareket ederse, fasık olur ama eğer bunu sürekli yaparsa, küfür imana sadık olacak ve onun hayırlı amelleri yok olacaktır". [6] Bu anlam, ayeti tefsir eden rivayetlerle de teyit edilir. İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "...İmana küfrü olan, Allah'ın emrettiğine amel etmeyen ve ona razı olmayandır". [7]

Muhammed b. Müslim, İmam Bakır’dan (a.s) veya İmam Cafer-i Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet ediyor: "İmana küfür, Allah'ın emirlerine tamamen terk edilecek bir şekilde amel etmemektir". Sonra şöyle buyurmuştur: "Bunlardan biri de namazı kasıtlı olarak terk edendir; uyumak veya başka bir iş onu namazdan alıkoymaması kaydıyla". [8] Aynı imanın zayıflamasının hayırlı amellerin etkilerini yok etmesi gibi, imanın güçlendirilmesi de hayırlı amellerin devamını ve insanın mutluluğunu sağlayacaktır.

 

4- Günahtan Kaçınma:

Orucun nihai amacı "takva"ya ulaşmak ve günahtan uzak durmaktır. Yüce Allah öyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Sizden öncekilere yazıldığı gibi size de oruç yazıldı. Umulur ki takva sahibi olursunuz." [9]

 

Orucun çeşitli boyutları vardır ve insanın varlığında maddi ve manevi pek çok etki bırakır ki bunların en önemlisi onun ahlaki boyutu ve eğitsel felsefesi, yani ilahi takvadır. [10]

"Takva" lügatte "ve-ka-ye" kökünden ve “kendini koruma”, “nefse hâkim olma” anlamındadır. [11] Dini terimde ise, “mutlak yasaklardan kendini koruma” anlamındadır. Takvanın dereceleri vardır. Takvanın en alt derecesi ilahi haramlardan kendini alıkoymadır. Ancak üst derecelerde mekruhların yanı sıra bazı mübah olan şeylerden de kaçınma takvanın gerçekleşmesi için gerekli olur. [12] Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a), muttaki (takva sahibi) isminin verilmesini haramlardan kaçınmak için bazı mübah olan şeylerden uzak durmak olarak açıklamıştır. [13]

 

Kur'an-ı Kerim’in bakış açısına göre, Allah katında en değerli müminler en takvalı olanlardır:

"Şüphesiz Allah katında sizin en değerliniz, en çok takva sahibi olanınızdır." [14]

Hz. Resulullah (s.a.a) Şaban ayı hutbesinde, Ramazan ayının başlıca amellerinin ve bu ayda en iyi amelin "günahın terk edilmesi" olduğunu bildiriyor. Hz. Peygamber (s.a.a) bu hutbede ayın faziletlerinden ve ibadetlerinden bahsediyor. Ancak sonunda Hz. Ali'nin (a.s) "Ya Resulullah! Bu ayda en hayırlı amel nedir?" sorusuna "Bu ayda en faziletli amel, Allah'ın yasaklarından sakınmaktır" [15] buyuruyor.

Bu itibarla orucun etkilerini korumanın en önemli adımlarından biri, günahtan kaçınmaktır. Her günah insanın kalbine konan siyah bir nokta gibidir. Bu noktalar çoğalırsa, kalp kararmaya başlar ve artık ıslahına umut kalmaz. Nitekim İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir adam günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer tövbe ederse, o nokta silinir. Ama günahına devam ederse, o nokta büyür ve kalbine hâkim olur. Artık ebediyen kurtuluşa eremez." [16]

 

5- Şartlaşma, Murakabe ve Muhasebe:

Ahlak alimleri, salâh ve emniyet yolunda yükselişe geçmek, sapkınlık vadisinde yavaş yavaş sapmaktan ve düşmekten korunmak için yukarıdaki üç aşamalı süreci tavsiye etmişlerdir. [17]

Orucun etkilerini korumak için de bu kapsamlı kendini geliştirme programı işe yaramaktadır. Ayetullah Hamanei, kendini geliştirmeye vurgu yaparak şöyle buyuruyor: "Ramazan ayının en büyük dersi, kendini geliştirmektir. Kendini geliştirmenin ilk ve en önemli adımı da insanın kendisine, ahlakına ve davranışlarına eleştirel bir gözle bakması; kusurlarını net ve dikkatli bir şekilde görmesi ve onları gidermeye çalışmasıdır. Bu bizim kendi gücümüz dahilindedir ve bu omuzlarımızdaki bir yüktür." [18]

 

İmam Humeyni (r.a), üçlü "müşarata, murakabe ve muhasebe" kendini geliştirme programını şu şekilde açıklıyor: "Müşarata, örneğin günün başında, Yüce Tanrı'nın buyruklarına aykırı davranmamaya kendi kendine şart koşmak ve bu konuda karar kılmaktır. Bellidir ki bir gün hilaf etmemek çok kolay bir iştir. İnsan kolaylıkla bunun üstesinden gelebilir. Sen azmet ve şartlan ve dene, ne kadar kolay olduğunu gör.

Bu şartlaşmadan sonra, "murakabe"ye girmelisin ve bu, şart süresince geçerli olacaktır. Şartın yerine getirilmesine dikkat etmeli ve onu yerine getirmekle kendini yükümlü hissetmelisin. Eğer Allah korusun, kalbine, Allah'ın emrine aykırı bir iş yapma düşüncesi gelirse, bil ki bu, seni yaptığın şarttan vazgeçirmek isteyen şeytan ve ordusundandır. Onlara lanet et ve onların şerrinden Allah'a sığın ve o boş hayali kalbinden çıkar... Ve "muhasebe" zamanı olan geceye kadar bu halde ol. Bu, nefsin hesabını çekmekten ibarettir. Allah'ınla yaptığın bu şartta acaba yerine getirdin mi ve nimet sahibine bu küçük işlemde ihanet etmedin mi?

Eğer doğru şekilde vefa gösterdiysen, bu başarı için Allah'a şükret. Bil ki bir adım öne geçtin ve İlahi nazarla karşılaştın... Eğer Allah korusun, hesap zamanında yaptığın şartta bir gevşeklik ve üşengeçlik görürsen, Yüce Allah'tan özür dile ve yarın şartı yerine getirmek için kalkışmaya karar ver. Yüce Allah, başarı ve mutluluk kapılarını sana açıncaya ve seni insanlığın dosdoğru yoluna ulaştırıncaya kadar bu halde ol". [19]

 

6- Kulluk Egzersizi:

Mübarek Ramazan ayı, kulluk egzersizi ayıdır. Kulluk etkilerini korumak için, egzersizi sürdürmek ve devam ettirmek çok önemlidir. Dini metinlerde de iyi amellere devam etmeye vurgu yapılmıştır. Örneğin İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah katında en sevilesi amel, kulun az da olsa onu devam ettirdiği ameldir." [20]

Bilimsel ve tecrübî olarak da sabit olmuştur ki ahlaki ve manevi vasıfların yerleşmesi için “Oluşum ve tespit” olan iki aşamalı bir süreç geçirilmelidir. Nitekim insanın edindiği maharetlerde de böyledir. Sporcular, Kur'an hafızları ve özel mahareti olan diğer kişiler, eğer bir süre egzersizi bırakırlarsa, maharetlerini kaybederler.

Kim Ramazan ayının etkilerinin sadece gelecek Ramazan ayına değil, bir manevi sermaye olarak sonsuza dek kalmasını istiyorsa, Ramazan ayıyla bağını korumalıdır. Bu bağı korumak mümkün değildir; ancak Ramazan ayında yaptığı amelleri yapmakla olur.

O, Kur'an'la bağını kesmemelidir. Her gün, az da olsa birkaç ayet Kur'an okumalı, özel günlerde oruç tutmalı ve gece ibadetini ne kadar az olursa olsun devam ettirmelidir. Rivayetlerde de buna vurgu yapılmıştır. Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: “Ayda üç gün oruç tutmak, bir ömür boyu oruç tutmaya denktir. Biz ayın ilk perşembesi, son perşembesi ve ayın ortasındaki çarşamba gününde oruç tutarız”. [21]

Kur'an kıraatinin sürekliliği hakkında İmam Bakır (a.s), Hz. Peygamber'den (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: “Kim bu ayın bir gecesinde on ayet okursa, onu gafillerden yazmayacaklardır. Kim elli ayet okursa, zikir ehlinden sayılır. Kim yüz ayet okursa, itaat ehlinden sayılır”. [22]

 

7- İradenin Güçlendirilmesi:

Orucun önemli faydalarından biri insanın ruhunu yumuşatması, iradesini güçlendirmesi ve içgüdülerini düzenlemesidir. [23] Dolayısıyla zikredilen etkileri korumak için kişi kendi iradesini daha da pekiştirmeye, şeytani vesveseler karşısında direnmeye çalışmalıdır. İşte bundan dolayıdır ki Hz. Peygamber Efendimizden (s.a.a) gelen sahih rivayetlerde oruç ateşten kalkan olarak tanımlanmıştır: "Oruç ateşten bir kalkan/siperdir." [24]

 

--------------

[1]- Biharu'l Envar, c. 96, s. 157; Uyun-u Ahbaru'r-Rıza, c. 1, s. 295.

[2]- Ayetullah Hamanei’nin 14 Şubat 1994’deki konuşması.

[3]- Biharu'l Envar, c. 93, s. 293.

[4]- Ayetullah Hamanei'nin 22 Şubat 1996’daki konuşması.

[5]- Maide, 5.

[6]- El-Mizan, c. 5, s. 206-207.

[7]- Tefsir-i Ayyaşi, c. 1, s. 297.

[8]- Tefsir-i Ayyaşi, c. 1, s. 297; Nuru's-Sakaleyn, c. 1, s. 595.

[9]- Bakara, 183.

[10]- Tefsir-i Numune, c. 1, s. 629.

[11]- Lisanu'l-Arab, c. 15, s. 378; El-Misbah, s. 669, "Vaki" maddesinin zeyli.

[12]- Müfredat-ı Rağıb, s. 881.

[13]- Mecmau'l-Beyan, c. 1, s. 119; Müstedreku'l-Vesail, c. 11, s. 267.

[14]- Hucurat, 13.

[15]- Vesailu'ş-Şia, c. 10, s. 314.

[16]- Vesailu'ş-Şia, c. 15, s. 302.

[17]- Cami'u's-Saadat, c. 3, s. 91-102; Kırk Hadis, s. 9-10.

[18]- Ayetullah Hamanei'nin 16 Aralık 2001’deki konuşması.

[19]- Kırk Hadis Şerhi, s. 10.

[20]- Usul-u Kâfi, c. 3, s. 129.

[21]- Tuhafu'l-Ukul an Âl-i Resul, s. 113.

[22]- Sevabü'l-A'mal ve İkabü'l-A'mal, s. 103.

[23]- Tefsir-i Numune, c. 1, s. 629.

[24]- Kâfi, c. 2, s. 19.




Bu haber 591 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI