Bismillahirrahmanirrahim
İngiliz Gazetesi İndependent’te 7 Şubat 2025 tarihinde “Sünni-Şii ihtilafının temeli hilafet ve imamet konusudur!” başlıklı bir yazı yayınlanmıştır.
Bu yazıda imametle ilgili çeşitli tutarsız iddia ve eleştirilere yer verilmiştir. Biz önceki yazımızda yazarın eleştiri ve şüphelerinin ilkine cevap verdik. Şimdi Allah'ın izniyle onun diğer iddia ve şüphelerine cevap vereceğiz. İlk önce onun şüphesini -kendi kalemiyle- aktaralım ve sonra cevabına geçelim:
2. Şüphe:
"Şayet vardırsa, peki neden Kur'an'ı Kerim ona değinmemiştir?
Yani Şiilerin iddia ettikleri gibi "imamet", şayet dinin esaslarından (Usul-ü Din'den) biri olsaydı, peki neden bu konu Kur'an'da gündem edilmemiştir?
Ya da neden apaçık bir şekilde her iki kesimce sahih ve mütevatir kabul edilen hadislerde dillendirilmemiştir?"
Cevap:
1) Kur’an, “velayet ve imamet” konusunu açıkça beyan etmiş ve detaylarını, diğer farzlar (örneğin namaz ve zekât) gibi, Hz. Peygamber’e (s.a.a) bırakmıştır. Kur’an’da velayetin esasını açıklayan ayet şu şekildedir:
"Allah’a itaat edin, Resul’e ve sizden olan 'Ulü’l-Emr’e' de itaat edin." (Nisa, 59)
Ancak "Ulü’l-Emr" kimlerdir? Bu konu, diğer dini farzlar gibi, Hz. Peygamber’in (s.a.a) hadislerinde açıklanmıştır.
Bu şüphe yeni bir iddia değildir ve geçmişten beri bazı kimseler bunu gündeme getirmiştir. Ehlibeyt’in (a.s) sözlerinde bu şüphenin cevabı açıkça bulunmaktadır. İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) nakledilen aşağıdaki rivayet konuyu yeterince aydınlatmaktadır:
İmam Sadık’ın (a.s.) Açıklaması
Ebu Basir şöyle anlatıyor: İmam Sadık’a (a.s), şu ayet hakkında sordum:
"Allah’a itaat edin, Resul’e ve sizden olan 'Ulü’l-Emr’e' de itaat edin."
İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Bu ayet, Ali b. Ebu Talib, Hasan ve Hüseyin (a.s) hakkında nazil olmuştur."
Ben de ona, "İnsanlar neden Allah’ın Kur’an’da Ali ve ailesinin adını açıkça zikretmediğini söylüyorlar?" diye sordum. Bunun üzerine İmam (a.s) şöyle buyurdu:
"Onlara şöyle cevap verin: Allah, namaz hakkında bir ayet indirdi ama orada üç veya dört rekât olduğu belirtilmedi; bunu açıklayan Resulullah (s.a.a) oldu. Allah, zekât hakkında bir ayet indirdi ama kırk dirhemden bir dirhem verilmesi gerektiğini belirtmedi; bunu açıklayan Resulullah (s.a.a.) oldu. Allah, hac hakkında ayet indirdi ama yedi defa tavaf edilmesi gerektiğini söylemedi; bunu açıklayan Resulullah (s.a.a) oldu.
Aynı şekilde, 'Allah’a itaat edin, Resul’e ve sizden olan Ulü’l-Emr’e de itaat edin' ayeti de Ali, Hasan ve Hüseyin (a.s) hakkında nazil oldu. Resulullah (s.a.a) de buyurdu ki 'Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır.'
Ve yine şöyle buyurdu:
Size Allah’ın kitabı ve Ehlibeyt’im hakkında vasiyet ediyorum. Ben, Allah’tan ‘onların birbirlerinden ayrılmamalarını ve onların, Kevser havuzu başında bana ulaşıncaya kadar birlikte olmalarını’ istedim. Allah, benim bu isteğimi kabul etti ve şöyle buyurdu: 'Onlara bir şey öğretmeyin; çünkü onlar sizden daha bilgilidirler.'
Ve yine buyurdu:
'Ehlibeytim sizi asla hidayet kapısından çıkarmaz ve asla sizi sapkınlık kapısına yönlendirmezler.'
Eğer Peygamber (s.a.a) bu konuyu açıklamadan suskun kalsaydı, falan ve filan aileleri bu makamı kendilerine iddia ederlerdi. Ancak Allah, Resulü’nü doğrulamak için Kur’an’da şu ayeti nazil etti:
'Şüphesiz Allah, sadece siz Ehlibeyt’ten her türlü kötülük ve pisliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister.' (Ahzab, 33)
Bu ayet, Ali, Hasan, Hüseyin ve Fatıma (a.s) hakkında nazil oldu. Resulullah (s.a.a.), onları Ümmü Seleme’nin evinde bir örtü (aba) altına alarak şöyle buyurdu: 'Allah’ım! Her peygamberin bir ailesi ve bir hanedanı vardır. İşte bunlar da benim Ehlibeytim ve hanedanımdır.'
Ümmü Seleme (r.a) dedi ki: "Ey Allah’ın Resulü! Ben de Ehlibeyt’ten değil miyim?"
Resulullah (s.a.a) buyurdu:
'Sen hayır üzeresin; ancak bunlar benim Ehlibeytim ve hanedanımdır.'
“Kur’an’da imamet inancını açıkça ifade eden bir ayet bulunmamaktadır” sözünün cevabı şudur ki:
İslam’ın farzlarının detayları Kur’an’da belirtilmemiştir. İslam’ın hiçbir farzı (namaz, oruç, hac vb.) tüm detaylarıyla Kur’an’da belirtilmemiştir. Örneğin, Kur’an’da "Namaz kılın" denir; ancak namazın kaç rekât olduğu ve nasıl kılınacağı belirtilmez. Tüm Müslümanlar namazın en büyük farzlardan biri olduğunu kabul eder. Eğer sadece Kur’an’a dayanacak olursak, ne imamet'in ayrıntıları ve ne de İslam’ın diğer farzlarının ayrıntıları ispat edilemez. Bu yüzden Hz. Peygamber’in (s.a.a) sünnetine başvurulmalı ve namazın nasıl kılınacağı, zekâtın hangi mallardan verileceği ve Hz. Peygamber'den (s.a.a) sonra kimin imam ve önder olduğu öğrenilmelidir.
Başka bir ifadeyle, eğer biri sadece Kur’an’da geçen farzlara bağlı kalacağını iddia ederse, İslam tamamen değişir ve ortadan kalkar. Bu iş sapkınların yöntemidir. Örneğin, beş vakit namazı kılmak yerine sadece birkaç dua etmekle yetinirler ve şöyle derler: "Kur’an’da “salat” emredilmiş ama “salat” kelimesi “dua” anlamına da gelir. O halde biz de dua ediyoruz!"
Hiçbir Müslüman, bu görüşü kabul edemez ve sadece Kur’an’da namazın nasıl kılınacağı belirtilmedi diye namazı reddedemez!
“İmamet” meselesinde de aynısı geçerlidir. Kur’an’da imamet ve velayetin esası beyan edilmiş ve detaylarının açıklaması ise, Hz. Peygamber'e (s.a.a) bırakılmış ve Hz. Peygamber (s.a.a) de açıklanmıştır.
“İmamet” ile ilgili hadisler mütevatirdir ve “imamların sayısı” ile “kimler” oldukları konusunda İslami kaynaklarda hiçbir şüphe yoktur. Bu kaynakları inkâr etmek, namaz, zekât, hac gibi tüm farzları inkâr etmekle eşdeğerdir.
2) Kur'an'da imamların isimlerinin açıklanmamasının sırrı, Allah-u Teâlâ'nın, Kur'an'ın tahrife uğramasını önlemesini istemesi içindir. Yüce Allah biliyordu ki eğer imamların ismi Kur’an’da açıklanacak olursa, birçok insan makama düşkünlüğünden Kur’an’a açıkça karşı çıkacaktır. Böylece İslam yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelecekti. Nitekim Hz. Resulullah'ın (s.a.a) kâğıt ve kalem istemesi üzerine ona karşı çıkmışlar, hatta "Peygamber'e hastalık galip gelmiş, sayıklıyor" demişlerdir.
3) Kur'an'da imamların isimlerinin açıkça yer almayışının diğer bir hikmeti de “imamet” konusunun da imtihan konusu kılınmasıdır. Eğer imamların ismi açıkça Kur'an'da gelseydi, artık “imamet” konusuna iman etmek imtihan olmaktan çıkardı.
Örneğin dinin temelini oluşturan "tevhit" konusunda Allah’ın varlığına ve onun ortağının olmadığına dair deliller açıktır; ancak bu deliller kaçamak yolu arayan insanlara engel olmaz; işte bu yüzden insanlığın yarıdan çoğu putperesttir, yani puta tapıyor. Eğer tevhit konusu "iki kere iki dört yapar" şeklinde hiçbir kaçamağı olmayan bir konu şeklinde olsaydı, bu kadar puta tapan ve ateist kimse elbette olmazdı. Bir kalbi kör insanın bütün varlık alemini saran Allah’ın nişanelerini görmezlikten gelerek “Eğer Allah var ise, bu kibrit çöpünü ben yakıyorum o söndürsün” diyerek inkara yuvarlanmak için bahane getirmesi gibi kaçamaklar elbette vardır ve olacaktır. Allah isteseydi bütün bu kaçamakların yolunu kapatır ve herkese anında ona inanması için özel deliller sunardı. Ama Allah bunu istememiş ve inkara yuvarlananlar için kaçamak yolunu açık bırakmıştır.
Yine Son Peygamber’e (s.a.a) inanmak konusunun delilleri de açık olmasına rağmen kaçamak arayan kimsenin yolunu kapayacak şekilde değildir. Bu yüzden olsa gerek dünyada Ehl-i kitabın sayısı Müslümanlardan daha fazladır.
Yine “imamet” konusu da bundan müstesna değildir. Delilleri yeterli ve açık olmasına ve Hz. Resulullah’ın (s.a.a) vefatından yaklaşık iki ay önce Gadir-i Hum’da Hz. Ali’nin (a.s) imametini açıkça beyan etmesine rağmen, bu açıklamalar kaçamak arayan insanlara kaçamak yolunu kapayacak şekilde değildir.
Niçin Yüce Allah kaçamak ve Behane Yolunu Açık Bırakmıştır?
Bunun asıl sebebi, tevhitten tutun nübüvvete ve imamete kadar her konunun bir imtihan vesilesi kılınmış olmasıdır. Yani insanlar amelde sınandıkları gibi, akide ve inanç konusunda da sınanmaktadırlar ki cevherleri ortaya çıksın ve hakka boyun eğenler bu imtihanda başarıya erdikleri ve hakkı görüp kabullendikleri için imtihanı geçerek kemale ersinler. Bu hakikatleri reddedenler de bu sınavlardan geçemedikleri için hakkettikleri aşamada kalsın veya layık oldukları kerteye yuvarlansınlar.
Mütevatir hadise gelince, bu, herkesin kabul ettiği açık bir şekilde mevcuttur. Şu cümle, hilafet konusunda açık ve sarihtir ve şöyle diyor:
"Ölümüm yaklaştı. Ben kimin mevlası ben isem, Ali de onun mevlasıdır."
Bunun açık anlamı, kendisinden sonra halife ve imamın tayin edilmesidir. Nitekim bunu başka vesilelerle de defalarca açıklamıştır. Tevil ve tahrif ise, inatçı insanın başvurduğu bir şeydir ve bunun kapısı kapatılamaz.
Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Eğer onlara gökten bir kapı açsak da ondan sürekli yükselseler, ‘Gözlerimize perde çekilmiş, daha doğrusu biz büyülenmiş bir topluluğuz’ derler. (Hicr: 14-15)
3. Şüphe:
İmamet konusu itikat esaslarından biri ise, o takdirde Uhud ve Bedir'de şehit olanların, Hamza, Cafer-i Tayyar, Yasir, Sümeyye ve diğer şehitlerin durumu ne olacaktır? Çünkü bunlar Ehl-i Beyt'in imametine kesin olarak iman etmeden şehit olmuşlardır!
Acaba onlar cehenneme mi gideceklerdir? Ve yine acaba onların dinleri eksik mi kalmıştır? Çünkü bunlar kesin olarak "imametin" ne olduğunu bilmeden dünyadan ayrılıp gitmişlerdir!
Cevap:
Bir iman konusunun ayrıntıları geldikten sonra ayrıntılara iman etmek elbette farz olur. Ancak bir imanın ayrıntıları gelmeden önce genel ve icmali olarak iman etmek yeterlidir. Hz. Nuh (a.s) zamanında yaşayan biri için Hz. İbrahim'in (a.s) risaletine ayrıntılı bir şekilde iman etmek veya Hz. İbrahim (a.s) zamanında yaşayan birinin Hz. Musa (a.s) ve Hz. İsa'nın (a.s) risaletine ayrıntılı şekilde iman etmesi gerekmez; icmali şekilde yeterlidir. Yine aynı şey Hz. İsa'nın (a.s) döneminde yaşayan birinin Hz. Muhammed'e (s.a.a) iman etmesi için de geçerlidir. Yani şöyle iman etmesi yeterlidir: "Allah'ım! Senden gelen ve gelecek olan her şeye ben iman ediyorum; ayrıntısını bilmesem bile." Bu konu imamet konusuna da aynen tatbik edilir. Buna göre Cafer-i Tayyar, Yasir ve Sümeyye'nin, "Allah tarafından gelen her şeye ayrıntısını bilmesek bile "Biz ona iman ediyoruz" şeklinde iman etmeleri, onların iman ehli olmaları için yeterlidir. Sonradan belirlenecek imamın kim olduğunu bilmeseler bile.
Devam Edecek…
tesettürlü escort ,fatih escort ,türbanlı escort ,travesti escort ,taksim escort ,beylikdüzü escort ,çapa escort
halkalı escort ,avrupa yakası escort ,şişli escort ,avcılar escort ,esenyurt escort ,beylikdüzü escort ,mecidiyeköy escort ,istanbul escort ,şirinevler escort ,avcılar escort
