Bugun...


Metin Atam

facebook-paylas
DURDUĞUN YERE BAK!
Tarih: 21-06-2022 21:02:00 Güncelleme: 21-06-2022 21:02:00


Dinin birtakım şiarları vardır. O şiarlar seni, inancını, ideolojini, durduğun yeri ve yolunu sembolize eder. Zaman içerisinde bazen öyle anlar gelir ki onları gizlemek zorunda kalırsın. Buna “takiye” denir. Ama takiye demek, davayı bir kenara bırakmak dinden tavizler vermek ve böylece geniş-refah bir yaşam sürmek demek değildir. Bir tür kamuflajdır, bir tür askıya almaktır. Davayı sürdürmek, yola devam etmek ve hedefe ulaşmak için başka çıkış kapıları aramaktır.

Velhasıl planın, projen bu olmalıdır. Eğer her şeyi refah bir yaşama feda eder, adını da takiye koyarsan o zaman senin yaşantın Zühri’nin yaşamına döner. “Din” sandığın şey, aslında tağut olur. Din adına bütün değerlerin bir bir erir, yok olur ve tağutla birlikte dımdızlak ortada kalırsın. O tağut ayakta olduğu sürece kendini rahat, huzurlu ve mutlu zannedersin, ama yok olup gittiğinde senden de iki şey gider: Hem dünyan hem de ahiretin!.. İşte bu, en büyük hüsrandır.

Diyeceksin ki “Ben İmam Hüseyin’i seviyorum, onun bayrağını da seviyorum ve hayatta olduğum sürece de bu bayrağı taşıyacağım, taşıyorum da…”

Ben de sana şunu söyleyeyim: Sen aslında o bayrağı taşımıyorsun, sadece yüklenmişsin ve üzerine ağırlık ediyorsun. “Neden?” diye soracaksan, bir kardeş gibi sana şöyle izah edeyim:

Zühri, İmam Zeynelabidin (a.s) döneminde yaşayan Ehlibeyt dostu bir âlimdi. Tarih kitapları da yazar; gerçekten İmam Zeynelabidin’i çok seviyordu. Yer yer onu övmüş, hakkında methiyeler de düzmüştür. Ama bununla birlikte Emeviler’in çok yönlü bir saray mollasıydı.

Emevi sultanları onu çok sağdılar, çok kullandılar. Sana onun linkini de veriyorum. Fazla zahmet etme diye. Diyanet Ansiklopedisi onun hakkında bak neler neler yazmış… https://islamansiklopedisi.org.tr/zuhri

Daha önceki yazılarımda da mevcuttur: İmam Zeynelabidin (a.s) ona bir mektup yazmıştı. Hem de ne mektup. Onu yerden yere vuruyor, azarlıyor, aklını başına alsın diye uyarıyordu. Ama ne fayda! O, ölünceye dek hep kendi bildiğini okudu. Aklı sıra İmam (a.s) onun ne denli bir hizmet içerisinde olduğunu anlayamamıştı (haşa).

Bir gün Emevi halifesi, eli-kolu bağlı bir şekilde İmam’ı (a.s) sarayına getirttiğinde aklı sıra o, İmam’a ihtiram göstererek ve hatta kendi aklınca ona hizmet ettiğini düşünerek askerlere “Onun ellerini çözün!” diye çıkışmıştı.

Emevi sarayında çalışıyordu, sultanlara hizmet ediyordu, hadis yazıyordu, tarih yazıyordu, yeri geldiğinde fetva veriyordu vs. vs. Yani düşünün: Bu adam, Emevi siyasetlerine aykırı bir fetva verebilir mi? Emevilere ters gelen bir adım atabilir mi? Peki, neden hadis yazıyordu? Ya da Emeviler neden onun hadis yazmasına izin veriyorlardı? Çünkü “Emevilerin siyasetine aykırı gelebilecek” şeyler yazmıyordu, yazamazdı! Dolayısıyla da sarayda beslenmeli, desteklenmeli, ülkenin en ünlü din adamı haline getirilmeli ve onun bu konumundan olabildiğince istifade edilmeliydi.

Böyle bir insan İmam’ın ellerini çözdürmüş de noolmuş? Hizmet mi etmiş? Babasının, yani İmam Hüseyin’in (a.s) başını kesenlerin merkezinde, onların sarayında ve onların hizmetinde olduğu halde İmam’ı sevse ne olacak, sevmese ne olacak?

O halde ey kardeşim, Ehlibeyt sevgisi, sana her zaman durduğun yeri hatırlatmalı. Neredesin? Kimlerle birliktesin? Sen toplamasan da kimler senin etrafında toplanıyor yahut sen kimlerle oturup kalkmaktan hoşlanıyorsun? Zamane Yezit’lerine karşı hangi mesafedesin? İç içe misin, fersah fersah uzak mısın? Onlardan bir menfaatin var mı? Onların senden bir menfaati var mı? Sana neler söylettiriyor, neler yaptırıyorlar? Kimlerle görüşmek için can atıyor ve kimlerden uzak kaçıyorsun? Bunlara bir bak! Bak da anla! Neden anlamıyorsun?

Bu, takiye değil, düpedüz hayat felsefesi olmuş sende: Refah yaşam her şeyin önüne geçmiş. O yüzden ilkeli duruş sergileyen, inancından taviz vermeyen ve dinî şiarlarına sahip çıkan kimselerin yaptığı her şey sana ters geliyor, boş geliyor, anlamsız geliyor. Sahip olduğun inadın, kibrin ve egon onları anlamanı engelliyor. Düşman kesilmenin, her itiraza gözü kapalı atlamanın sebebi işte bunlardır. Bu da artık senin onlardan olduğunun kanıtıdır. Sen, Zührî’leşmişsin. “İmam’ı seviyorum” diyorsun ama Emevilere hizmet ediyorsun. Kelepçesini çözünce “görevini” yaptığını zannediyorsun, ama durduğun yer öyle demiyor! “Ehlibeyt’ten uzaksın!” diyor.

Attığın her adım, yazdığın her satır ve konuştuğun her cümlede onların izi var çünkü. Artık sen başkalaşmışsın, asimile olmaya yüz tutmuşsun ve üç vakte kalmaz öyle de olacaksın!

Muharremlerde dalgalandırdığın şu “Ya Hüseyin!” bayraklarına bak da ibret al… Onlar bu bayrağa bile tahammül edemiyorlar. Küfrediyorlar, hakaret ediyorlar, “İçi boş şeyler” diyorlar. Şimdi sen de kalkmış “Bu bayraklara ne gerek var?” diyorsun. Haa, evet… Şimdilik öyle demiyorsun… Ama üç vakte kadar emin ol ki öyle diyeceksin!

Şimdi gönlünü hoş tut: “Öldüğümde kıyamette 12 İmamlarla (a.s) haşrolacağım” de… “Muaviyeci değilim” de… Ne fayda? Nerede duruyorsan Allah seni oradan sayacak. Akıl da mantık da ayet de hadis de böyle der. Kime yakınsan, kimle olmak istiyorsan ve kimin yaptıklarına rıza gösteriyorsan onlarlasın; kimden kaçıyorsan, kimi sevmiyorsan ve kimden nefret ediyorsan onlardan değilsindir. O halde dilin tıpkı Zühri gibi “Ehlibeyt’i seviyorum” derken şu adımlarına bir bak: Nerede duruyor, nereye gidiyor, nerelerden güç ve menfaat devşiriyorsun? Bak da daha kıyamet olmadan ahiretteki konumunu şimdiden bir gör. Umarım ki görürsün…



Bu yazı 2112 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI