IV. Bölüm: En Mutlu İnsan
(Üstat Mesud Âli'nin "Belaların Sırrı" Adlı Sohbetinden Uyarlanmıştır)
Bir anne olur olmaz yerde çocuğunu azarlayabiliyor, dövebiliyor, cezalandırabiliyor; bir bardağı bile yanlışlıkla kırsa "Bir daha yapmasın!" diyerek pataklayabiliyor. Sonra da pişkin pişkin "En şefkatli benim" diyebiliyor. Ama Allah azıcık bela gönderse; ruhunu, içini, geleceğini bildiği halde azıcık zorluklarla sınasa ve bunun neticesinde ona sonsuz nimetlerin kapısını aralayacak olsa, "Bu ne biçim merhamet?" diyebiliyor. Üstelik Allah olur olmaz yerde kimseyi cezalandırmıyor da. Samimi bir kalple tövbe eden, "Özür dilerim, bir daha yapmayacağım" diyen herkesi affedebiliyor, onu tertemiz sayabiliyor. O halde anne, hangi hakla kendisini daha merhametli görebilir?
Allah, insanı seviyor. Bu yüzden de onun geleceği, mutluluğu ve saadeti için önündeki engelleri kaldırmak istiyor. Ona çeşitli kapılar açıyor. Ama bu kapılar öyle cennet gibi kapılar değil. Çünkü burası cennet değil. Biz, dünyada yaşıyoruz. Dünya ise zorluk yurdudur. Zorlukları aşmalısınız ki rahatlığa ulaşasınız. Yoksa başlı başına rahatlık, sadece cennete özgü bir yerdir.
Ama biz ne yapıyoruz? En ufak bir zorlukla karşılaştığımızda "Bu ne biçim merhamet?" diyoruz. Nereden biliyorsun? O zorluğu aş da neticesine bak! Bacak bacak üstüne atıp arkasına yaslanan insanı kim ödüllendirir? Rahat bir hayatla kim mükafat toplayabilir? Mükafat, tıpkı futbol karşılaşması örneğinde olduğu gibi riskleri, sakatlıkları ve yorgunlukları aştıktan sonra galip gelen insanın hakkıdır. Ama siz kalenin dibinde oturup topun size gelmesini bekler ve boş kaleye gol atarsanız, hakem de size ofsayt cezası verirse, artık onu suçlamaya dahi hakkınız olmaz. Dünya, işte böyle bir yerdir.
Bütün belalar, zorluklar ve sıkıntılar bu dünyada belirli bir hikmet üzeredir ve eğer sıralamaya koyacak olursak, bu belalar, en üstün nimetlerdendir.
Doğrudur; irfan ehli büyük şahsiyetler, Allah'a dua ettikleri zaman daima afiyet, genişlik ve rahatlık dilerler; bela istemezler. Kimse de bela istemez. Ama onların en önemli özelliği şu ki; bir belayla karşılaşacak olduklarında da asla isyan etmez, onu en güzel şekilde atlatmaya çalışırlar. Feleğe, kadere ve talihe küfretmezler. Güzel bir sabırla karşılar ve hatta şükrederler.
Merhum Ayetullah Tahranî, Ayetullah Seyyid Cemaleddin Gulpayganî ile Necef'teki bir karşılaşmasını şöyle anlatır:
Bir gün kendisini ziyarete gittiğimde gözyaşları içinde Sahife-i Seccadiye'yi okuduğunu gördüm. Kenarda oturup duasını bitirmesini bekledim. Bir müddet sonra dua sona ermişti. Yanıma gelip gelip dedi ki:
- Ağa Tahranî! Biliyorsun, dünyadan yana çok sıkıntılarım var...
(Merhum, o zamanlar risale sahibi büyük bir taklit mercii olmasına rağmen gerçekten de çeşitli sıkıntılar yaşıyordu. Borçları vardı, ödemekte zorlanıyordu. Sağlık durumu da iyi değildi. Bir yandan prostatı, bir yandan da bedenindeki üreleriyle cebelleşiyordu. Yaşlılıktan kaynaklı bazı rahatsızlıkları daha vardı.)
Dedi ki:
- Ağa Tahranî! Biliyorsun, dünyadan yana çok sıkıntılarım var. Ama tüm bunlara rağmen "Dünyadaki en mutlu insan kimdir?" diye soracak olsan, "Benim" derim.
Evet, Merhum Gulpaygani'nin hayatında sorunları vardı ama hayatla sorunu yoktu. İşte hüner budur ve bunu da herkes başaramaz. Tabii bunun yolu var...
Devam Edecek
AHLAK KÜTÜPHANESİ
gaziantep escort,mersin escort,gaziantep escort,seks hikayeleri
yatırımsız deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024