Tweet |
"Mükemmel bir insan bul; onu sev; emrine itaat et. Bu yol akıl ve mantık yolundan hem daha az tehlikelidir ve hem de daha hızlıdır." Kaba bir kıyasla bu ikisi eskiden elle kullanılan araçlarla şimdiki modern makinelere benzemektedirler.
Kalbin ahlaki çirkinliklerden temizlenmesi konusunda sevgi ve saygının etkinlik derecesi, tıpkı kimyasal maddelerin metaller üzerindeki etkisi gibidir. Mesela bir klişeci, klişedeki harflerin kenarlarını nitrik asitle temizler, tırnağının ucu veya çakı vb. şeylerle değil. Ahlaki bozulmalar karşısında aklın etkinliği, tıpkı yere dökülen demir tozlarını teker teker eliyle toplamak isteyen insanın etkinliği kadardır; fevkalade zor ve zahmetli bir iştir bu. Ama bir mıknatıs olursa, yerdeki bütün demir tozlarını bir anda toplayabilmek kolaylıkla mümkündür!
Sevgi ve saygı gücü ahlaki bozulmaları temizleyip giderme hususunda tıpkı mıknatıs gibidir. Bütün ahlaki bozukluk ve çirkinlikleri bir çırpıda siler süpürür. İrfan ehline göre iyilerle salihlere duyulan sevgi ve bağlılık otomatik bir sistem gibi bütün kötülük ve çirkin hasletleri siler süpürür. Bu anlamda ilahi cezbeye kapılıp iyilik potasında erime hadisesi, bireyin ruhunu ve ahlakını temizleyip arıtan ve insancıl yeteneklerinin işlerlik kazanmasını sağlayan en mükemmel durumdur.
Evet, bu yolu katetmiş olanlar, ahlaki ıslahın sevgiyle, saygıyla ve gönülden bağlılık duymayla mümkün olabileceği inancındadırlar. İyilerle oturup kalkmanın insan ruhunda yarattığı olumlu etkilerinin, yüzlerce cilt kitap okumaktan daha fazla ve yapıcı olduğu bilfiil tecrübe edilip, görülmüştür.
Mevlana sevginin verdiği mesajı Mesnevi’de "ney"in hüzünlü inleyişine benzetir:
Ney gibi panzehiri kim gördü?
Ney gibi cana yakın dost kim gördü?
Aşkın ateşiyle sinesi yananlar
Her nevi hırs ve kusurdan kurtuluverdiler.
Ne mutlu sana ey sevgili aşkımız
Ey bütün hastalıklarımızın tabibi!
Kimi zaman iyi ve nurlu insanların sevenleri, onların müritleri, onların konuşma üslubuyla yürüyüşünü, hatta giyim tarzlarını bile taklit eder, her sahada onlara benzemeye çalışırlar. Bireyin ihtiyari ve iradi olarak yaptığı bir taklit değildir bu. Tamamen tabii ve kendiliğinden gerçekleşen bir durumdur. Sevgi, sevenin bütün benliğini etkileyen, onu her şeyiyle sevdiğine benzetip onunla bütünleştiren bir güçtür. Bu nedenledir ki herkes kendisini ıslah edip yetiştirmek için bir hakikat ehline bağlanıp onu sevmeli, onun müridi olmalı, böylece ahlakını ve nefsini arıtmaya başlamalıdır. Hafız'ın da dediği gibi:
Eğer visal sevdasındaysan, ey Hafız!
Hüner ehlinin dergahının tozu kesilmelisin.
Daha önce bir hayırlı iş veya ibadet etmek için niyetlendiği halde, sürekli gevşeklik ve iradesizlik gösterip kararını bir türlü uygulayamayan nice kimseler, bu sevgi ve aşk potasına düştüklerinde iradeli olmakta, gevşeklik ve tembellikten eser kalmamaktadır. Allame Tabatabai'nin de deyişiyle:
İyilerin sevgisi gönül ve dini herkesten pervasızca aldı
Güzel yüzün aldığını satrancın yüzü alamadı
Mecnun kendi başına Mecnun olmadı ya!
Bu alemden yıldızlara götüren Leyla cezbesiydi
Güneş pınarına kendiliğimden ulaşmış değilim ben
Bir zerreydim nihayet; senin sevgin yüceltti beni.
Bu alemde aklımızı başımızdan alan
Senin cilven oldu, sana vurulduk öylece.
Mükemmel bir insanla karşılaşınca ruhunda ve düşüncelerinde köklü değişimler yaşayan nice büyük insanlar vardır. Ünlü Mevlana da bu büyük insanlardan biridir işte. Bilindiği gibi Mevlana önceleri sevgi ve aşkla dolu birisi değildi. Bilge ve alim bir zattı, ama yaşadığı şehrin medresesinde kendi dünyasına çekilmişti. Ders vermekten başka bir şey yaptığı yoktu. Soğuktu; ruhsuzdu; heyecansızdı. Şems-i Tebrizi ile tanışınca ve onun sevgisi bütün varlığını sarıp kuşatınca, dünyası değişti. İç dünyasında büyük inkılaplar oldu. Şems hazretlerinin sevgisi barut dolu fıçıya düşen bir kıvılcım gibiydi. Mevlana tutuşmuştu artık; yıldızlar misali ışık saçmadaydı. Muhtemelen Eş'ari olduğu halde onun Mesnevi'si dünyanın en seçkin eserleri arasındadır bugün. Mevlana'nın bütün şiirleri heyecan, hareket ve aksiyondur. Şems'i çok sevdiği ve onu kutup kabul ederek kendisine bağlandığı için kitabına "Divan-ı Şems" adı vermiştir. Mesnevi'sinde de Şems'ten sık sık söz eder.
Mesnevi'de Mevlana'nın bir konunun peşinde olduğu, bir şeyler söylemek istediği ve Şems'i hatırlar hatırlamaz ruhunda hemen fırtınalar koptuğu görülür:
Bana değen o nefes canımı tutuşturdu
Yusuf'un gömleğinin kokusunu alıyorum.
Yıllarca ettiğimiz sohbetin hürmetine
O mesutları an, hatırla ki,
Yerler gökler sevinsin
Aklın ve basiretin yüzlerce kat güçlensin
Derim ki: "Ey dosttan uzak düşen
Ey tabibinden ayrı düşen hasta
Ne diyebilirim ki? Bir tek damarım bile ayık değil
O yarsiz yari nasıl anlatayım sana?"
Bu hicranı, bu hasret derdini
Başka zaman anlatırım sana
Fitne ve anarşi çıkar yoksa, kan dökülür;
Şems-i Tebrizi'yi daha fazla anlatırsam eğer...
Mesnevi'deki bu gerçeğe Hafız da değinmekte ve şöyle demektedir:
Bülbül gülden öğrendi tatlı konuşmasını
Yoksa gagasında ne gezerdi bunca söz, bunca gazel?
Hareket yoksa, bereket de yoktur. Sevenin gayret ve fedakarlığı olmadıkça, sevilenin cazibesi hiçbir işe yaramayacağı gibi; sevilenin cazibesi olmadıkça, sevenin bütün telaşı da boşuna gidecektir. Sevgiyle kapasite orantılıdır. Kapasite arttıkça, sevgi artar. Sevilenin cazibesi arttıkça, sevenin de sevgisi artar.
gaziantep escort,gaziantep rus escort,gaziantep escort,seks hikayeleri