Bugun...



“Kıyamet Günüyle İlgili Kur’an’da Bulunan İki Ayetin Uyuşmama” Sorusu

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 18-07-2023 14:28

“Kıyamet Günüyle İlgili Kur’an’da Bulunan İki Ayetin Uyuşmama” Sorusu

Soru:

“Gökten yere kadar olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na yükselir.” [1]

“Melekler ve ruh, miktarı elli bin yıl süren bir gün içinde O'na yükselir.” [2]

Neden bu iki surede verilen rakamlar birbiriyle uyuşmamakta ve Allah’ın katına yükselmek farklılık göstermektedir?

Cevap:

Bu şüphede verilen rakamları dikkate alarak, yüce Allah’ın vermiş olduğu bu iki rakam karşılaştırılmış ve Allah’ın ayetlerinin uyuşmadığı iddia edilmiştir. Bu şüphenin cevabı için öncelikle iki konunun bilinmesi gerekir:

1-Kur’an’da gün

2-“Ye’ricu” Yükselme ve onun kısımlarından maksat nedir?

Kur’an’da Gün: “Gün” mutlak ve sınırlı bir zamandır. Gün, Kur’an-ı Kerim’de türemiş kelimeleriyle birlikte 475 defa tekrarlanmıştır:

  1. Gecenin karşısında olan gündüz manasına,
  2. Gece ve gündüzün birlikte olduğu mana,
  3. Mutlak olan dünya zamanına,
  4. Kıyamet günü manasına,
  5. Kademe ve aşama manasına,

Şüphede söz konusu olan ayetler kıyamet gününe işaret etmektedir ama kıyametin değişik şekil ve merhaleleri vardır ve doğal olarak o günde olan özel merhaleye işaret etmektedir.

“Uruc” Yükselme nedir?

Lügat bilimcilerinin geneli “uruc” için iki şeyi şart bilmektedirler. Biri gitmek ve diğeri ise, “Su’ud” yükselmedir. [3] Eğer bu ikisinden biri olmazsa, uruc etme gerçekleşmez. Ama bazıları urucu, yükselmenin ilk ve orta merhalesi değil, son merhalesi olarak bilmektedirler. [4]

Şüpheye verilen cevaplar:

  1. Allame Tahrani “Uruc” ayetlerinin açıklamasında şöyle diyor: Bin yıl süresi, madde aleminin işlerini yürüten küçük meleklerin uruc etmesidir. Ama elli bin yıl süresi büyük melekler ve Ruh-u Azam’ın uruc etme süresidir. 

Bu ayet gereğince bu melekler (yer ve gök aleminin işlerini düzenleyen küçük melekler) vasıtasıyla emrin, emir aleminden dünya alemine nazil olması ve görevlerini yerine getirmeleri ve sonra tekrar rableri katına yükselmeleri bizim saydığımız olan bu bin yılladır. 

يُدَبِّرُ الامْرَ مِنَ السَّمَآءِ إِلَى الارْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ فِى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ و أَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ

“Gökten yere kadar olan bütün işleri Allah düzenler, sonra, işler sizin hesabınıza göre bin yıl kadar tutan bir gün içinde O'na yükselir.” [5]

Bu, görevlerini yapmaları için dünyaya indikleri ve tekrar Allah-u Teâlâ’nın tarafına gitmeleri olan meleklerin nüzulüdür. Yani, nüzul ve aşağı inmeleri beş yüz yıl çeker ve onların geri dönmesi ve yükselmeleri de beş yüz yıl süre alır. Toplam olarak bin yıl olur.

Bu durumda küçük meleklerin nüzul (inme) ve yükselme dairesi bin yıl ve Ruh ve Mukarreb meleklerin inme ve yükselme daireleri yüz bin yıl olacaktır. [6]

Bu konuda Allame Tabatabai şöyle diyor:  

Geçen bu süre, acaba iniş, durma ve yükselme süreleri midir veya durma süresi olmadan iniş ve çıkış süreleri midir? Veya bu ikisinden her biri ya da sadece çıkış süresi midir? Elbette “fi yevm” (gününde) kelimesi kendi başına “Ye’rucun ileyh” (O’na doğru uruc ediyor) a şart ve bağlı olması gerekir. [7]

Bu açıklamayla, beş yüz yılın “Uruc”a mahsus olması delil gerektirir. Aslında ayet, urucun kaç yıl sürdüğünü beyan etmek için değil, bu uruc kıyametin gerçekleştiği vakitte olacağını açıklamak istiyor. Yani “Fi yevmin kane miktaruhu elfe sene” [8] ibareti, urucun alacağı süre değil, urucun zamanının beyanı içindir. Öyle ki bir sonraki ayet de kıyamet gününü bin yıl bildiğinden uruca işaret etmemiştir:

وَ يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذابِ وَ لَنْ يُخْلِفَ اللَّهُ وَعْدَهُ وَ إِنَّ يَوْماً عِنْدَ رَبِّكَ كَأَلْفِ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ

Bir de senden acele azap istiyorlar. Hâlbuki Allah asla va’dinden caymaz. Şüphesiz Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir. [9]

  1. Bazıları da “bu tür ayetlerde olan rakamlardan maksat, kesret ve çokluğun açıklanmasıdır” diyorlar. Öyle ki bu açıklamayı Numune tefsirinde olanak dışı saymamıştır: “Elbette bu tabirlerin (bin sayısı ve elli bin sayısının rakam olarak olmamasının) konuyla uyumsuzluğu yoktur ve her biri kesret ve fazlalığın açıklanması içindir. Yani kıyamette elli durak vardır ki her durakta insan çok fazla bir süre duracaktır. [10]

Bu konu da doğru değildir; çünkü “elli bin” değil de “bin” lafzı kesretin açıklaması kullanılır. Eğer bizler Kur’an’da kesretin olduğuna da inanırsak, yine de bu ikisi arasında sayı vardır. Eğer Allah’ın maksadı kesret idiyse, iki değişik sayıyı konu etmezdi. Allame Tabatabai de bu farizayı, ayetin siyakından uzak sayıyor. [11]

  1. Bir grup müfessirler de Tebersi’nin “Mecmeü’l Beyan” kitabında Allah Resulü’nden (s.a.a) nakledilen rivayetten şu rivayetten faydalanmışlardır: Muhammed’in canının elinde olan Allah’a andolsun ki doğrusu mümin için dünyada kılmış olduğu farz namazdan daha kısa ve hafif oluncaya kadar hafif olur. [12] Dediler ki kıyamet gününün uzun ve kısa olması, insanların ahval ve durumlarının farklı olmasındadır. Allame Tabatabai de urucun süresini elli bin yıl olarak açıkladığı Mearic suresinin ayetinin kafirlere mahsus olduğunu söylüyor: “Eğer Mearic suresinde onun süresini elli bin yıl söylemişse, küfürleri sebebiyle daha fazla zorluk çekmeleri için kafirlerle ilgilidir.” [13]

Bu konu da gerçi doğrudur ama bu ayetlerle ilgili değildir. Zira eğer bu sayıları uruc zamanı olarak alırsak ki halk arasında, urucları bütün kısımlardan daha uzun olan büyük meleklerden daha yücesi yoktur. Eğer sayıları kıyametin vasfı olarak alırsak, onun en az zamanı bin yıldır ki yine de fazladır.

Diğer Cevaplar:

Kur’an-ı Kerim’deki ayetler arasında ters bir durum olduğu ve normal bir insanın cevaplayamayacağı bir konu olduğu vakit, kendi sözleriyle Kur’an’ın gerçek müfessirleri olan Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’ine [14] rücu etmekten başka çare yoktur. Rivayetlere müracaat ettiğimizde bütün bu ayetler arasında bir yol vardır: 

Şüpheye Cevap:

Rivayetlerin toplamında İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: 

أَلَا فَحَاسِبُوا أَنْفُسَكُمْ قَبْلَ أَنْ تُحَاسَبُوا فَإِنَّ أَمْكِنَةَ الْقِيَامَةِ خَمْسُونَ مَوْقِفاً كُلُّ مَوْقِفٍ مُقَامُ أَلْفِ سَنَةٍ ثُمَّ تَلَا هَذِهِ الْآيَةَ- فِي يَوْمٍ كانَ مِقْدارُهُ خَمْسِينَ أَلْفَ سَنَة. ۳۵

Bilin; sizi hesaba çekmelerinden önce siz kendinizi hesaba çekin ki elli yerde kıyametin durakları ve hesap sorulan yerler vardır. Durulan her durağın süresi bin yıldır.” [15] Daha sonra hazret şu ayet okudular: “O gün ki onun miktarı elli bin yıldır.”  

Bu rivayet gereğince “elli bin yıl” rakamı, kıyamet gününün süresidir ve “elli” sayısı, kıyametin her duraklarından birinde durulan süre miktarıdır.

Öyle ki Allame Tabatabai bu yol ve görüşün sonunda şöyle onaylamıştır: “Gördüğünüz gibi ayet-i şerife çok sayıda ihtimale tahammül ediyor ve onların hepsiyle uyum sağlıyor. Lakin bunların hepsinden akla daha yakın olanı şudur: “fi yevm” (gününde) kelimesi, “summe ye’rucu ileyhi” (sonra onun tarafına uruc ediyor)a şart olmalı ve emrin uruc gününden maksat, kıyamet gününün elli duraklarından bir durak olmasıdır. Ve Allah en iyi bilendir. [16]

Kummi tefsirinde, Secde suresinin ayeti konusunda şöyle gelmiştir: Allah’a doğru emrin uruc etmesinden maksat, düzenlemesi Allah’ın üzerine olan işler, Allah’ın koymuş olduğu emir ve yasaklar ve kulların amellerinin hepsi kıyamet gününde dünya günlerinden bin yıl olan bir sürede zahir olacaktır. [17]

Ayetullah Marifet, Tefsir-i Kummi ve İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) kıyamet durakları konusundan istidlal ederek “Şüpheler ve Reddiyeler” kitabında şöyle yazıyor: Bahis konusu olan ayetler arasında bir ayrılık yoktur. Zira kulların bütün hayır ve şer amelleri, ilahi emir ve yasaklar ve halkın işlerinin düzenlenmesinin hepsinin hesabı, dünya yılıyla bin yıl süresinde olan kıyametin duraklarından ilk durakta yapılacak, ama bütün varlık aleminin işlerinin düzenlenmesi, kıyamet gününde ve elli bin yıl süresince ve elli durakta yapılacaktır. [18]

 

----------

[1]- Secde, 5.

[2]- Mearic, 4.

[3]- el-Müfredat fi Rağıbi’l Kur’an, s.557.

[4]- el-Tahkik, c.8, s.76.

[5]- Secde, 5.

[6]- Mead’ı Tanımak, c.6, s.239.

[7]- El-Mizan Tefsiri, c.16, s.371.

[8]- Secde, 5.

[9]- Hac, 47.

[10]- Tefsir-i Numune, c.17, s.117.

[11]- El-Mizan Tefsiri, c.16, s.371.

[12]- Mecmeu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an, c.25, s.300.

[13]- El-Mizan Tefsiri, c.16, s.371.

[14]- Nahl, 44. “Sana da zikri (Kur'an'ı) insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler diye indirdik.”

[15]- Şeyh Tusi, Emali, s.36, 111 ve Şeyh Müfid, Emali, s.329 ve 330.

[16]- El-Mizan Tefsiri, c.16, s.372.

[17]- Tefsiri Kummi, c.2, s.168. 

[18]- Şübehat ve Rudud Hevlu’l Kur’anu’l Kerim (Kur’an’daki Şüpheler ve Reddiyeler, s.257 ve 258.      




Bu haber 1147 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER SORU-CEVAP Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI