Bismillahirrahmanirrahim

Zuhur çağı, insanlığın tasavvur edemeyeceği kadar uçsuz bucaksız bir ufuktur. Öyle bir rahmetin inişidir ki, insanlık buna benzer bir deneyim yaşamamıştır. Öyle bir kemal, olgunluk ve terakki devridir ki, insan aklı henüz bu noktaya ulaşabilmiş değildir.

Dolayısıyla ne söylesek, yalnızca işitmiş ve iman etmiş olduğumuz, fakat henüz gözle görmediğimiz bir cennetin taslağını sunmaktan öteye gidemez. Zihinlerde canlanan her tasvir, gerçekleşmedikçe insana gerçek haz ve tat vermeyen yemyeşil bir umut manzarasından ibarettir.

Gadir, yaratılışın başlangıcından zuhur ve kıyamete dek, âlemin kaderini belirleyen bir çizgidir; başlangıcı, devamı ve sonu Gadir ile şekillenir. Bu da, Hz. Muhammed (s.a.a) ve Âl-i Muhammed’in (a.s) sevgisi ve velayetidir. Bu sebeple, peygamberlerin en temel misyonu Gadir mesajını tebliğ etmek olmuştur.

Bizler Gadir’in, insanın Yaratıcısıyla olan bağının devamlılığını sağlayan bir halka olduğuna inanırız. İnsan, yaratıldığı ilk günden beri bu irtibata muhtaçtır ve bu süreç kıyamete dek sürecektir. Gadir, insanlığın kurtarıcı arayışına ve “İhdina’s-Sırate’l-Mustagim” (Bizi dosdoğru yola ilet) niyazına verilmiş ilahî bir cevaptır. Zira insan, ilahî bir plan dâhilinde kemal yolunun yolcusudur. Bu yol, Gadir’de tamamlanmış ve rehberi orada tanıtılmıştır.

Cenab-ı Hak, Kur’an’da hem bi’set, hem Gadir ve hem de zuhur hakkında üç farklı ifade kullanarak bu ilahî süreci tasvir etmiştir. Bi’seti bir “nimet” olarak tanımlayarak şöyle buyurur:

“Andolsun, Allah müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur ki, onlara kendi içlerinden bir peygamber göndermiştir.” [1]

Gadir’i ise, “dinin kemale erdiği gün” olarak ilan eder:

“Bugün sizin dininizi kemale erdirdim.” [2]

Zuhuru ise, “ilahî nurun yeryüzüne yayılması” olarak niteler:

“Ve yer, Rabbinin nuru ile aydınlandı.” [3]

Bu süreç, yaratılıştan bi’sete, oradan Gadir’e ve Gadir’den sonra Hz. Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonraki döneme kadar kesintisiz devam etmiştir.

Gadir, zuhur döneminde kendi hakikatini tam anlamıyla gösterecek olan en büyük temeldir. Nitekim Kur’an şöyle buyuruyor:

“Allah yazmıştır: Elbette ben ve peygamberlerim galip geleceğiz.” [4]

Şu hâlde denilebilir ki Zuhur, Gadir’in dosdoğru yolunun ayrıntılı sonudur ve insanlığın kemalinin tam anlamıyla tezahür ettiği andır.

Gadir’siz bir İslam, zuhur etmez; zuhur olmaksızın da Gadir kemâlini bulamaz. Dindeki o ilan edilmiş kemal, velayetteki o zirve nimet ve Gadir’deki ilahî rızanın mührü, ancak zuhurla birlikte hayata geçebilir.

Gadir’in İmamı, zuhur gününde evrensel risaletin önderi olarak ortaya çıkar. Gadir’de ilahî olarak tasarlanmış ve ilan edilmiş olan program, zuhur çağında onun eliyle uygulanmaya başlanır.

İnsanın, Yaratıcısıyla olan bağının zirve noktası, zuhur çağında gerçekleşecektir. O gün, kâinatın en verimli şekilde değerlendirildiği bir dönem olacaktır. Çünkü o dönemde kâinatın yaratılış sırlarına vakıf olan bir İmamın öncülüğünde yaşanacaktır. O gün, en büyük farz olan imamet gerçeği, pratikte anlamını bulacaktır.

İnsanlar o gün anlayacaklardır ki, uzun zaman önce “İhdina’s-Sırate’l-Mustagim” (Bizi doğru yola ilet)in [5] cevabı kendilerine verilmişti; fakat onlar bunun farkına varmamışlardı.

Zuhura Kadar Gadir’in Önündeki Engel, Sakîfe

Gadir, Allah’ın tüm insanlığa sunduğu ve kullarına hediye ettiği bir ilahî programdı. Ancak bu program, Sakîfe olayıyla ciddi bir darbe aldı. Bu darbe, insanlık için büyük bir bedbahtlık ve gerçek bir hüsran getirmiştir.

“Bize Allah’ın kitabı yeter” [6] cümlesiyle, yani Allah tarafından tayin edilmiş imamın devre dışı bırakılmasıyla, insanlığın Gadir vesilesiyle erişebileceği arzuların tatlı lezzeti, ağızlarında acıya dönüştü.

Gerçek şu ki, insanların Gadir'e dönmekten başka bir çaresi yoktur ve zuhurun asıl gayesi de budur.

Zuhur, Gadir Mesajıyla Gerçekleşir

İmam-ı Zaman (a.f), Gadir mesajıyla kıyam eder, o mesajla yol alır ve o mesajla görevini tamamlar. “Tebliğ” [7] ve “İkmal” [8] ayetleri, şu ayette zuhur bulur:

“Andolsun ki onları yeryüzünde egemen kılacağız.” [9]

Bu da gösteriyor ki Gadir’in tebliğiyle ilgili buyruk, kıyamete kadar geçerlidir ve bu da peygamberlerin yolunun zuhur ve sonrası dâhil olmak üzere sonsuzluğa kadar devam ettiğini ifade eder.

Zuhurda Gadir’in Kıymeti Açığa Çıkacaktır

Zuhur çağında insanlar, Gadir’e ne kadar ihtiyaç duyduklarını ve onu nasıl göz ardı ettiklerini açıkça anlayacaklardır. Hem Gadir’in insan üzerindeki yükümlülüğü ve hem de insanın Gadir’e karşı sorumluluğu, o gün tam anlamıyla ortaya çıkacaktır. İmam-ı Zaman (a.f), insanları Gadir’i unutmuş olmaları ve bu nimeti yitirmiş bulunmaları konusunda uyaracaktır.

Zuhurun Temeli Gadir’de Atılmıştır

Gadir’de zuhurun vaadi verilmişti ve zuhur gününde gerçekleşeceği bildirilen vaatlerin mutlak surette gerçekleşeceği de orada ifade edilmişti. Gadir hutbesinin yirmi ayrı bölümünde beklenen Mehdî’nin (a.f) portresi çizilmiştir ve bu portre, zuhur çağında gerçekleşecektir.

İki Yönetim Modeli Gadir’de Tasarlanmıştır

Gadir’de iki merkezli bir yönetim tasarlanmıştır: Biri İmam Ali’nin (a.s) imametinde şekillenen “Alevî sistem” ve diğeri ise, İmam Mehdî’nin (a.f) önderliğinde kurulacak olan “Mehdevî sistem”. İnsanlar birincisinin kıymetini bilememiştir; ancak Gadir’in oluşturduğu zemin sayesinde ikincisini tanıyacak ve küresel adalet temelli hükümetin anlamını kavrayacaklardır.

Gadir, Gelişen Bir Süreçtir

Bu nedenle denilebilir ki, Gadir vakasından zuhur çağına kadar Gadir bir söylem olarak kalmıştır. Ancak zuhurla birlikte bu söylem, somut bir uygulamaya dönüşecek ve hayata geçirilecektir.

Zuhur Gününde Gadir’in Etkileri

Zuhur çağı, Gadir’in özlemini çekenlerin vuslat günüdür. Asırlardır Sakîfe’nin gölgesinde karanlıklara mahkûm olan müminler, gözlerini zuhurun uzak ufkuna dikmişlerdir. Hatta bu dünyadan göç etmiş olanlar bile dirilerek geri dönecek ve Gadir’in sahibinin huzurunda bu tatlı nimetin gerçek tadını çıkaracaklardır. Bu, onların hakkıdır.

Bu büyük özlemi bekleyişe dönüştüren ise, şudur: İnsanlık, Gadir merkezli zuhur çağını sadece kulakla duymuştur. Oysa görmek, yaşamak ve Gadir İmamı’nın gölgesinde hayat sürmek bambaşka bir hakikattir.

Genel Bir Bakışla Denilebilir ki:

Tüm renklerden, ırklardan, dillerden ve zamanlardan milletlerin kurtuluşu ve saadeti için gerekli olan her yön, Gadir’de mevcuttur ve bunlar, zuhur çağında tam anlamıyla tezahür edecektir. Bu saadeti açıklamak adına söylenecek çok söz, dile getirilecek çok gönül cümlesi vardır:

1-Eğer dersek ki “insanlığın hem maddî hem manevî hayatı teminat altına alınacaktır” abartmış olmayız.

2-Eğer dersek ki “insanlık, kemal ve gelişimde zirveye ulaşacak ve potansiyelini tam anlamıyla ortaya koyacaktır” doğru söylemiş oluruz.

3-Eğer ifade edersek ki “insanlık, dosdoğru yolu bulacak; o yolda ilahî hedeflere doğru yürüyecek ve sapmalardan korunacaktır” yerinde bir tespit yapmış oluruz.

4-Eğer söylersek ki “tüm ilahî dinlerin özü olan İslam, en mükemmel haliyle ortaya çıkacaktır” asla yanılmayız.

5-Ve eğer iddia edersek ki “zulüm, fesat ve kötülük her türüyle yok olacak; bu dünyada, ahiret cennetinden önce bir cennet ortamı kurulacak ve tüm varlıklar tam güvenlik içinde yaşayacak”, gerçeğin ta kendisini dile getirmiş oluruz.

6-Eğer şöyle dersek: “Zuhur çağı, Allah’ın kullarından razı olduğu bir dönemdir ve bu ilahî rıza, insanlığın ulaşabileceği en yüce hedeftir” doğru bir iddiada bulunmuş oluruz.

7-Eğer iddia edersek ki “Gadir İmamı, zuhur çağında varlık âleminden en üstün şekilde nasıl istifade edileceğini bütün insanlığa gösterecektir” hakikati dile getirmiş oluruz.

8-Eğer şöyle dersek: “Masum imamın önderliğiyle yeryüzü nura gark olacak, dünya aydınlıkla kuşatılacak ve tüm varlıklar bu nurla iftihar edecektir” yerinde ve isabetli bir söz söylemiş oluruz.

Kalplerimiz, Rabbin vadettiği Hz. Mehdî (a.f) çağına özlemle bağlıdır. O çağda bütün yeryüzü Gadir’in hakikatiyle bütünleşecek ve bir tek Gadir’e dönüşecektir.

O günün umuduyla…

----------

[1]- Âl-i İmrân, 164.

[2]- Mâide, 3.

[3]- Zümer, 69.

[4]- Mücadele, 21.

[5]- Fâtiha, 6.

[6]- Şeyh Müfid, Emali, s.36.

[7]- Maide, 67.

[8]- Maide, 3.

[9]- Nur, 55.