Bugun...



İslam Kültüründe Şehitlik ve Şehidin Yeri ve Önemi

İslam kültüründe şehitlik ve şehidin yeri oldukça yüce ve değerlidir; Kur’ân-ı Kerîm ve İslami rivayetler bu konu üzerinde büyük bir önemle durmuştur. Bu kültürde şehit, yalnızca cansız bir beden değil, bilakis Rabb’inin katında diri olup rızıklanan bir varlıktır.

facebook-paylas
Tarih: 09-07-2025 16:39

İslam Kültüründe Şehitlik ve Şehidin Yeri ve Önemi

Bismillahirrahmanirrahim

 

İslam’da şehitlik, “Allah yolunda ve din ile ilahî değerleri savunmak uğruna canını feda etmek” anlamına gelir ve en yüce fedakârlık mertebesi olarak kabul edilir.

 

Kur’ân’da şehidin konumu özel bir şekilde ele alınmış ve “şehitler, zulüm ve fesada karşı direnen, canlarını dinin esasları uğruna feda eden kimseler” olarak tanıtılmıştır. Bu önemli anlayış, İslam tarihi boyunca şehitlerin, iman sahipleri için cihat ve zulme karşı direniş yolunda daima birer örnek ve önder olmalarına vesile olmuştur. Bu nedenle, İslam toplumlarında şehitlere duyulan saygı ve onların yüce makamını yâd etme geleneği her zaman önemli görülmüş ve bu yüksek insanî makamı onurlandırmak amacıyla çeşitli törenler düzenlene gelmiştir.

 

Şehitlik ve Şehit Kavramının Tanımı

“Şehit” kelimesi, sözlükte "tanık" ve "şahit" anlamlarına gelirken, İslami terminolojide Allah yolunda öldürülen kimseye verilen bir unvandır. “Şehitlik” ise, yüce dinî ve insanî değerler uğruna canı feda etme anlamına gelmektedir. [1] “Şühedâ” kelimesi, “şehit”in çoğuludur ve “ş-h-d” kökünden türemiştir. Bu kök, aslen “hazır bulunma” ve “bilinçli olma” anlamlarını taşır ve bu anlam, kelimenin tüm kullanım alanlarında mevcuttur. [2]

 

Farsçada “şehit” kelimesi, “tanık”, “güvenilir kişi” ve “bilgisi gizli olan kimse” anlamlarında kullanılmakla birlikte [3], “Allah yolunda öldürülen kişi” manasında da kullanılmıştır. [4] İslami kaynaklarda “şehitler” ifadesi, Allah yolunda öldürülen kimseler [5] ve masum bir imam (a.s) ya da onun naibiyle birlikte savaşta öldürülen kişiler için geçmektedir. [6]

 

Hak yolunda can veren kimseye “şehit” denmesinin çeşitli yönleri olduğu belirtilmiştir. Bunlar arasında: Şehidin canını verene dek sürdürdüğü kıyamı ve hakka olan samimi tanıklığı; insanları hakka davet etmesi; ahirette insanlara karşı şahitlik yapacak olması [7]; Rabbin huzurunda hazır bulunması; Allah ve meleklerin onun cennetlik olduğuna tanıklık etmesi; melekleri görmesi ve ilahî mülk ve melekût âlemini müşahede etmesi [8] gibi hususlar sayılabilir.

 

Kur’ân-ı Kerîm’de Şehidin Yeri

Kur’ân-ı Kerîm, şehidin makamına yüce bir değer atfetmekte ve onları Rablerinin katında diri olup rızıklanan kimseler olarak tanıtmaktadır. Kur’an’ın birçok ayetinde, şehadetin fazileti ve şehitlerin yüce konumu açıkça vurgulanmaktadır.

 

Kur’ân-ı Kerîm’de, şehidin makamını açıklamak üzere, Allah yolunda öldürülen kimseler hakkında doğrudan ve açık bir biçimde birçok ayet yer almaktadır. Bu ayetlerde öne çıkan bazı hususlar şunlardır: Şehidin makamının tanıtılması, şehidin diri oluşu, onun rızıklanması, günahlarının bağışlanması, amellerinin boşa gitmemesi, sevinç ve mutluluğu, Allah’ın rahmetine nail oluşu ve nihayetinde kurtuluşa ermesi. Kur’an, şehidin Allah katındaki makamının en büyük makamlardan biri olduğunu ve hiçbir zaman bu değerin zayi olmayacağını açıkça belirtir.

 

Kur’ân’daki ayetler, şehitliğin yalnızca bir yok oluş olmadığını, aksine Allah yolunda verilen bu can fedakârlığının, şehide izzet ve yüce bir mertebe kazandırdığını ortaya koymaktadır. Bu ayetlerde, şehidin rızıklanması ve ilahî rahmete kavuşması açıkça dile getirilmiş ve bu durum, şehidin Allah katındaki değerinin bir göstergesi olarak sunulmuştur. Aşağıda, Kur’ân’da şehidin makamına işaret eden bazı ayetlere yer verilmiş olup, her biri şehitliğin yüceliğini ve önemini farklı yönlerden ortaya koymaktadır.

 

Yüce Allah, Bakara Suresinde şöyle buyuruyor:

“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; bilakis onlar diridirler, fakat siz bunu bilemezsiniz.” [9]

 

Ayrıca Âl-i İmrân Suresinde şöyle buyurmaktadır:

“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer inanmış kimselerseniz, üstün olan sizsiniz. Size bir yara isabet ettiyse, o kavme de benzeri bir yara isabet etmiştir. İşte Biz, bu (galibiyet ve mağlubiyet) günlerini insanlar arasında döndürür dururuz. Bu da, Allah’ın iman edenleri ortaya çıkarması ve içinizden şehitler seçmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.” [10]

Bu ayet, Uhud Savaşı'nda Müslümanların uğradığı yenilginin ardından nazil olmuştur. Ayette müminlere, sağlam bir iman üzere oldukları takdirde daima üstün olacakları ve toplum içinde tanıklık ve önderlik makamına sahip bulundukları hatırlatılmaktadır.

 

Tövbe suresinde ise, şöyle buyrulmaktadır:

“İman eden, hicret eden ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad eden kimseler; işte onlar, Allah katında en yüce derecelere sahip olanlardır. İşte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” [11]

Bu ayette, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihat eden kimseler, kurtuluşa erenler olarak tanıtılmış; onların saadeti teminat altına alınmıştır. Zira Allah katındaki makamları yücedir. Yani zorbalara karşı kayıtsız kalmayan ve kâfirlere karşı direniş gösterenlerin teşvik edildiğini ve onların mükâfatının saadet, yüksek makam ve kurtuluş olarak tanımlandığını ortaya koymaktadır.

 

Yine Yüce Allah, Nisa suresinde şöyle buyuruyor:

“O hâlde, dünya hayatını âhirete tercih eden kimseler Allah yolunda savaşsınlar! Kim Allah yolunda savaşır da öldürülürse veya galip gelirse, ona büyük bir mükâfat vereceğiz.” [12]

Bu ayette önce müminlerin görevi belirtilmiş ve dünya nimetlerini ahirete tercih edenlere karşı cihat etmeleri gerektiği bildirilmiştir. Bu cihatta, ister şehit olsun ve ister zafer kazansın her iki durumda da galip sayılır ve büyük bir mükâfata nail olur.

 

Kur’ân-ı Kerîm’de, şehitlik ve şehitlerin makamına dair birçok ayet, bu konunun önemini açıkça ortaya koymaktadır: Âl-i İmrân suresinde şehidin makamını açıklamak üzere şöyle buyrulmuştur:

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilakis, onlar diridirler, Rableri katında rızıklanmaktadırlar.” [13]

Bu ayette, şehitler Allah’ın huzurunda yaşayan kimseler olarak tanıtılmıştır. Bu ayette, sıradan bir ölüm ile Allah yolunda şehit düşen kimseler arasındaki fark açık bir biçimde ortaya konmuş ve bu zümre için büyük bir ödül öngörülmüştür. Bu ödül, Yüce Allah’ın katında rızıklanmaktır ki, bu da şehitlik makamının yüceliğine işaret eder.

 

Bu ayet, şehitlerin canlı ve hayat sahibi olduğunu ortaya koymaktadır. Hayatın temel niteliklerinden biri olan rızıklanma, şehitler için en güzel şekilde gerçekleşmekte ve onlar bu nimetlerden tam anlamıyla yararlanmaktadırlar.

 

Bakara suresinde ise, şöyle buyrulmuştur:

“Allah yolunda öldürülenlere ‘ölü’ demeyin! Hayır, onlar diridirler; ancak siz bunu anlayamazsınız.” [14]

Bu ayet, şehitler hakkında insanlara üç önemli uyarı sunmaktadır:

1- Şehitler hakkında konuşurken veya onları anarken, “ölüm” ifadesi kullanılmamalıdır.

2- Şehitlerin, şehadetlerinden sonra hayatları ebedîdir ve bu yaşam sonsuzdur.

3- Biz insanlar, şehitlerin bu özel yaşam biçimini idrak edemeyiz.

Gerçekte bu ayet, şehitlerin makamını o kadar yüce bir biçimde tasvir eder ki, insanlık bu yüce mertebeyi tam anlamıyla kavrayamaz.

 

Yukarıdaki ayetlerde şehitler, “seçkin”, “uyanık” ve “bilinçli bireyler” olarak tanıtılmakta, hem bu dünyada ve hem de ahirette gerçek zaferin sahipleri olarak görülmektedirler. Onlar, Allah katında rızıklandırılan, bahtiyar, muzaffer, yüksek makam sahibi ve diğer ümmetlere şahitlik edecek kimseler olarak tanıtılmıştır. Allah-u Teâlâ, onların mükâfatını bizzat kendi üzerine almış ve bu ayetler aracılığıyla şehitliğin konumunu açık biçimde beyan etmiştir.

 

Hadis ve Rivayetlerde Şehidin Makamı

İslami rivayetler ve hadislerde, şehitler için son derece yüce ve değerli bir makam tanımlanmıştır. Bu hadislerde “şehadet” en üstün ölüm biçimi ve “şehit” ise, Allah katında en sevgili kul olarak takdim edilmiştir. Ayrıca çok sayıda rivayette, şehitlerin dünya ve ahirette sahip oldukları faziletler ve kendilerine lütfedilen özel mükâfatlara yer verilmiştir. Bu durum, şehitliğin İslam kültüründeki yüce konumunu açıkça ortaya koymaktadır. Aşağıda bu hadislerden bazılarına yer verilmiştir:

1. Allah yolunda şehitliğin yüce değeri

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Her iyiliğin üstünde bir başka iyilik vardır. Ta ki bir kimse Allah yolunda öldürülene kadar. Ne zaman ki bir kimse Allah yolunda öldürülürse, artık onun üzerinde başka bir iyilik yoktur.” [15]

 

2. Tekrar şehit olmak için dünyaya dönme arzusu

Yine Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Hiçbir nefis, Allah katında kendisine hayır eriştikten sonra, dünya ve içindekiler kendisine verilse bile tekrar dünyaya dönmeyi arzu etmez; ancak şehit olan kimse müstesnadır. Çünkü o, şehitliğin faziletini gördüğü için tekrar dönüp bu dünyada bir kez daha şehit olmayı temenni eder.” [16]

 

3. Şehadet, en şerefli ölüm biçimidir

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“En şerefli ölüm, şehitliktir.” [17]

 

4. Hz. Peygamberin, defalarca şehit olma arzusu

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Ne kadar isterdim ki Allah yolunda savaşayım ve şehit olayım, sonra tekrar savaşayım ve yine şehit olayım, sonra tekrar savaşayım ve yine şehit olayım.” [18]

 

5. Zafer ya da şehitliğe kadar savaşta sebat etmek

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Kim düşmanla karşılaşır, sabrederek savaşır ve bu esnada ya şehit olur ya da zafer kazanırsa, kabirde fitneye (azaba) uğramaz.” [19]

 

6. Şehidin makamı, hatta döşeğinde vefat edenler için bile geçerlidir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Kim Allah’tan içtenlikle şehadet isterse, Allah onu, yatağında ölse bile şehitlerin makamına ulaştırır.” [20]

 

7. Hakkı savunmak ve zulmü ortadan kaldırmak uğruna şehit olmak

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Kim zulme uğradığında kendini savunurken öldürülürse, o şehittir.” [21]

 

8. Ehl-i Beyt (a.s) ile dostluk ve şehit sevabı

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Kim, Muhammed’in ailesine (Ehl-i Beyt) olan sevgisi üzere ölürse, şehit olarak ölmüştür.” [22]

 

9. Şehadeti Samimiyetle Arzulayan Kimseye Şehit Sevabı

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Kim Allah yolunda yaralanırsa, kıyamet gününde kokusu misk gibi, rengi ise safran gibi olur. Üzerinde şehitlik mührü bulunur. Kim de Allah’tan samimiyetle şehadeti isterse, yatağında ölse bile Allah ona şehit sevabı verir.” [23]

 

10. Onurlu Ölüm, Yatakta Ölmekten Üstündür

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Eğer öldürülmezseniz bile öleceksiniz. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, başa indirilen bin kılıç darbesi, yatakta ölümden daha kolaydır.” [24]

 

11. Şehadetle Son Bulan Hayat, Gerçek Saadettir

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Rahmetinin genişliği ve her dileği yerine getirme kudretiyle Allah’tan diliyorum ki, benim ve senin hayatımızın sonunu saadet ve şehadetle tamamlasın.” [25]

 

12. Şehidin Kanının Değeri

İmam Zeynelabidin (a.s.), sürekli olarak Hz. Resûlullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklederdi:

“Allah katında, O’nun yolunda dökülen bir damla kandan daha sevimli bir damla yoktur.” [26]

 

13. Şehitlerin Ziyareti Hac Sevabına Eştir

Fazl b. Yesar, İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) şöyle nakletmiştir:

“Hz. Resûlullah’ın (s.a.a) kabrini, şehitlerin kabirlerini ve Hz. Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyaret etmek, Hz. Resûlullah (s.a.a) ile birlikte yapılan bir hacca denktir.” [27]

 

14. Şehit, Cennete İlk Giren Kimse

İmam Rıza’dan (a.s) şöyle nakledilmiştir:

“Hz. Resûlullah (s.a.a) ‘Cennete ilk giren kimse, şehittir’ buyurmuştur.” [28]

 

Şii Kültüründe Şehitlik ve Şehidin Konumu

Şii kültüründe “Şehadet”, hak ve yüce insani değerler uğruna yapılan bir fedakârlığın sembolü olarak kabul edilir. Bu kavram, Kerbelâ olayı ve İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamından derin bir etkilenme taşır. Zira İmam Hüseyin (a.s) ve yarenleri, adalet uğruna ve zulme karşı koymak adına canlarını feda etmişlerdir. Bu nedenle “şehadet”, Şii kültüründe zulme karşı direnişin ve adaletsizlikler karşısında sebatkâr duruşun örneği ve simgesi olarak özel bir konuma sahiptir.

 

Şii düşüncesinde şehidin yeri ve konumu şu şekilde tanımlanır: En yüce başarı, en büyük zafer, en yüksek makam, en üstün imtiyaz, en muazzam kurtuluş, en güzel iyilik, en erişilmez mertebe ve en değerli rütbe; hepsi, yüce şehadet nimetinde vücut bulur. Şehidin bu konumu, Yüce Allah katında her şeyden üstündür.

 

Şehit için en kıymetli vakitler ve en görkemli anlar, düşmanların eliyle şerefli bir ölümle zafere ulaştığı anlardır. Bu anlar, hayatın en güzel zamanları olarak değerlendirilir; zira şehit, o anda şehadet kadehini eline alır ve onu canı pahasına içmeyi seçer.

 

Şehidin makamı, maddi bir makam değil, şehidin ilahi yakınlığa eriştiği manevi bir mertebedir. Gerçekte şehidin konumu, Şii anlayışında insanın ulaşabileceği en yüksek zirve olarak kabul edilir. Bu makamda, insanın en derin ve en yüce tecrübeleri yaşanır. Dolayısıyla toplum, şehidin konumunu doğru bir şekilde idrak etmeli ve ona gereken değeri vermelidir. Zira şehidin bu konumu, toplumun fedakârlık ve özveri yoluyla ilerleyip yücelmesini mümkün kılar.

 

Sonuç

Kur’an-ı Kerim ve İslami hadislerde şehidin konumu, yüce ve şerefli bir makam olarak takdim edilmiştir. Bu durum, şehitliğin önemini ve yüceliğini açıkça ortaya koyar. Şehit, toplumda sadece bir fedakârlık ve özveri örneği olmakla kalmaz, aynı zamanda direnç ruhunun ve toplumsal dayanışmanın güçlenmesine de vesile olur. Şehadet kültürü ve şehitliğe gösterilen ilgi, toplumu ilahî ve ahlaki değerlere yöneltir. Şehitlerin adını ve hatırasını yaşatmak, onların sadakat ve imanla örülü yollarını sürdürmeyi sağlar. Bu nedenle şehitlik makamına gereken önemin verilmesi, her bireyin ve toplumun ortak sorumluluğudur. Bu makama sahip çıkmak, kutsal bir vazife olarak görülmelidir.

 

---------

[1]- Seyyide Zehra Pur Kazım, Kur’an ve Sünnet Perspektifinden Şehidin Konumu, s. 23-26.

[2]- İbn Fâris, Mu’cem Makâyîsü’l-Luğat, c. 3, s. 221.

[3]- Umid, Farsça Sözlük, c. 2, s. 1335.

[4]- Dehhudâ, Lügatnâme, c. 9, s. 12896.

[5]- Nisâ, 69; Tabersî, Mecmau’l-Beyân, c. 3, s. 111; Tırahî, Mecmau’l-Bahreyn, c. 3, s. 81.

[6]- Necefî, Cevâhiru’l-Kelâm, c. 4, s. 86.

[7]- Tabersî, Mecmau’l-Beyân, c. 3, s. 111; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsü’l-Muḥît, c. 1, s. 423-424.

[8]- Sâhib b. Abâd, el-Muḥît fi’l-Luğat, c. 3, s. 388; Tırahî, Mecmau’l-Bahreyn, c. 3, s. 81.

[9]- Bakara, 154.

[10]- Âl-i İmrân, 139-140.

[11]- Tövbe, 20.

[12]- Nisâ, 74.

[13]- Âl-i İmrân, 169 ve 170.

[14]- Bakara, 154.

[15]- Hürr Âmulî, Vesâilü’ş-Şîa, c. 11, s. 10.

[16]- Müslim, Sahîh-i Müslim, c. 108, s. 1498, h. 3.

[17]- Meclisî, Bihârü’l-Envâr, c. 100, s. 8.

[18]- Sahîh-i Müslim, c. 103, s. 1496, h. 3.

[19]- Muttakî Hindî, Kenzü’l-Ummâl, s. 10662.

[20]- Şeyh Müfîd, el-İrşâd, c. 1, s. 238.

[21]- Muttakî Hindî, Kenzü’l-Ummâl, s. 11205.

[22]- Meclisî, Bihârü’l-Envâr, c. 68, s. 76, 137.

[23]- Muttakî Hindî, Kenzü’l-Ummâl, s. 11144.

[24]- Şeyh Müfîd, el-İrşâd, c. 1, s. 238.

[25]- Nehcü’l-Belâğa, Mektup 53.

[26]- Hürr Âmulî, Vesâilü’ş-Şîa, c. 11, s. 8, h 11.

[27]- Kuleynî, el-Kâfî, c. 4, s. 548; Hürr Âmulî, el-Vesâil, c. 10, s. 255.

[28]- Meclisî, Bihârü’l-Envâr, c. 71, s. 272.




Bu haber 602 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAŞAM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI