Bugun...



Maneviyatın Yaygınlaşmasının Engel ve Sebepleri-1

Maneviyat, insanın en temel ihtiyaçlarından biridir. Öyle ki insanı doğası gereği manevi olarak tanımlayabiliriz.

facebook-paylas
Güncelleme: 30-05-2024 10:56:59 Tarih: 23-05-2024 14:22

Maneviyatın Yaygınlaşmasının Engel ve Sebepleri-1

Bismillahirrahmanirrahim

 

Doğal maneviyat, sürekli olarak insanlarla birliktedir ve hiçbir zaman doğasından ayrılmaz. Ancak her şeyden önce, maneviyatın ne olduğu ve bu alandaki önemli sorular hakkında konuşmamız gerekmektedir. Maneviyat söylemi, şunlar gibi birçok soruyla karşı karşıyadır:

Maneviyat nedir? Acaba insan maneviyata ihtiyaç duyar mı? İnsanların maneviyata olan ihtiyacı ne yöndedir? İnsanların maneviyata olan ihtiyacı sürekli midir, yani her zaman diliminde, her düşüncede ve her çağda maneviyata ihtiyaç duyar mı? Geleneksel insanın maneviyata olan ihtiyacının yanı sıra, modern ve postmodern insanın da maneviyata ihtiyaç duyduğundan bahsedebilir miyiz? Acaba maneviyata olan ihtiyaç, gerçekleştirilebilir mi? Manevi insanın, marifet tanıma, dünya tanıma, insan tanıma ve görev tanıma açısından hangi işlevleri vardır? Maneviyatın gerçekleşme ve yayılma etkenleri ve engelleri nelerdir?

 

Manevi İnsanın Doğası

Konunun başında kısaca “manevi insanın doğası” ve “maneviyat” hakkında konuşmamız gerekmektedir.

1- Manevi insan, her zaman kendisini tanımaya çalışır. İslam'ın dini metinleri de insanın marifet ve tanımasını vurgulayarak, şöyle buyurur:

ولاتکونوا کالّذین نَسوا اللّه فانساهم انفسهم اولئک هم الفاسقون

"Allah'ı unutanlar gibi olmayın; çünkü Allah da onlara kendilerini unutturmuştur. İşte onlar, fasıkların ta kendileridir". [1]

2- Manevi insan, soyut varlığından ziyade somut varlığına daha fazla dikkat eder. Kur'an da sürekli olarak insanı nefsine, yani somut varlığına karşı uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır:

یا ایها الذین آمنوا علیکم انفسکم

"Ey iman edenler! Kendinizi koruyun" [2]

3- Manevi insan, kendini başkalarının tasavvur ettiği veya tanıdığı gibi değil, bilinçli ve vicdani ilmiyle tanır.

4- Manevi insan, başkalarının onu tanıdığı ve tarif ettiği gibi değil, kendi tanıdığı somut varlığıyla yaşar.

5- Manevi insan, ilahi dinden faydalanarak ve doğal fıtratıyla varlığın boylamsal mertebelerine inanır ve bütüncül bir dünya görüşünü seçici bir dünya görüşüne tercih eder. Ahireti de dünyayla birlikte görür ve ahiret menfaatlerini dünyevi zevklerin önüne koyar:

الدنیا مزرعةُ الاخرة

 "Dünya, ahiretin tarlasıdır."

6- Manevi insan, somut benliğiyle kendi varlığının boyutlarının farkındadır ve acılarını, sıkıntılarını, zevklerini, güçlerini, zayıflıklarını, hünerlerini ve davranışlarını başkalarından daha iyi tanır.

7- Manevi insan, gerçekte olduğu gibi kendisini gösterir; batın ve zahiri birdir ve riyakarlıktan uzak durur.

8- Kur'an, nefsi “nefsi emmare”, “nefsi levvame”, “nefsi akıla”, “nefsi mülhime”, “nefsi mutmainne”, “nefsi raziye” ve “nefsi marziye” gibi mertebelerle tanıtarak şöyle buyurur:

و ما ابـرئ نـفسی ان النفس لاماره بالسوء الا ما رحم ربی ان ربی غفور رحیم

"Nefsim kötülüğü emreder, ancak Rabbimin merhamet ettikleri hariç" [3]

ولا اقـسـم بـالنـفـس اللوامـه

"Levvame nefse yemin ederim" [4]

یـا ایـتها النفس المطمئنه ارجعی الی ربک راضـیه مرضیه

"Ey mutmainne nefis! Rabbine dön, razı olmuş ve razı bulunmuş olarak" [5] Manevi insan da kendisi için boylamsal mertebeler ve ardışık benliklere inanır.

9- Bağlı insanlar, benlikler ve nefsin mertebeleri arasında ciddi bir rekabetin varlığına dikkat eder; aynı ekonomik rekabet, ilmi rekabet, sanatsal rekabet vb. dünyevi insanlar arasında olduğu gibi.

10- Manevi insan, kendisinden olan gerçek tanımayla sürekli olarak kendi mükemmelliği ve yükseliş seyrindedir. Manevi insan, gerçek kendisi ile sahip olduğu şeyler arasında ayrım yapar. O, şöhret, güç, siyaset, servet ve diğer şeyleri kendi sahip oldukları olarak görür, gerçek kendisi olarak değil. Öyle ki birçok insan ise, bu ikisini karıştırır ve sahip olduklarını gerçek kendisi zanneder.

 

Üstat Mutahhari, bu durumu Mevlâna’nın sözleriyle güzel bir şekilde ifade eder: "Diyelim ki bir kişinin bir arsası var ve orada bir ev inşa etmeye başlıyor. Tuğla, alçı, çimento ve diğer malzemeleri taşıyor ve çok lüks bir ev yapıyor. Ancak bir gün fark ediyor ki evi yanlışlıkla komşusunun arsasına inşa etmiş. Kendi arsası başka bir yerdeymiş. Tüm emeğini yanlış yerde harcamış. Bu durumda kanun gereği komşusundan hiçbir hak talep edemez; çünkü komşusu 'ben sana inşa et demedim, sen kendin yaptın' diyebilir. Bu nedenle evini bırakmak zorunda kalır ve harcadığı tüm emeği kaybeder."

Kur'an da şöyle buyuruyor:

و لا تـکـونـوا کـالذیـن نـسـوا الله فـانـسـیـهم انفسهم

"Allah'ı unutanlar gibi olmayın, çünkü Allah da onlara kendilerini unutturmuştur" [6] Kur'an, "kendisini bulma" ile "Allah'ı bulma" arasında bir bağlantı kurar. Kur'an, sadece Allah'ı bulanların kendilerini bulduğunu ve kendilerini bulanların Allah'ı bulduğunu söyler.

من عرف نفسه عرف ربـه

"Kendisini tanıyan, Rabbini tanır" ve bil-mukabil  

من عرف ربه عرف نفسه

"Rabbini tanıyan, kendini tanır". Kur'an mantığında, bu iki unsur ayrılmaz bir bütündür.

11- Manevi insan, Allah'ın varlığında yok olma mertebesine ulaşıncaya kadar sürekli hakiki kendisine dikkat eder, kendini hesaba çeker ve gözetir. İmam Ali'nin (a.s) “Şabaniye” münacatında buyurduğu gibi:

الهی هب لی کمال الانقطاع الیک واَنِر اَبصار قلوبنا بضیاء نظرها الیـک حـتـی تـخـرق ابـصـار القـلوب حـجـب النـور فتصل الی معدن العظمه فَتصیر اَرواحنا معلّقه بعز قدسک

"Allah'ım! Bana kendine tam bir bağlılık ver ve kalplerimizin gözlerini sana bakışın ışığıyla aydınlat ki kalplerimizin gözleri nur perdelerini yırtarak azamet kaynağına ulaşsın ve ruhlarımız senin kutsal izzetine bağlansın".

 

Kur'an'ın ifadesiyle:

یا ایها الانسان انک کادح الی ربک کدحا فملاقیه

"Ey insan! Gerçekten sen Rabbine doğru büyük bir çaba gösteriyorsun ve O'na kavuşacaksın" [7]

12- Manevi insan, dünyaya değil, ahirete yöneliktir. Batılı stoacı ve varoluşçu filozoflar, insanların dünyevi acılardan ve ıstıraplardan kurtulması için çaba gösterirler. Oysa ki ahiretin acısı dünya acısından çok daha kötüdür ve daha fazla acı verir. Manevi, dindar ve gerçekçi bir insan, varlığın tüm mertebelerine dikkat eder. Dindar maneviyat ile ateist maneviyat arasındaki temel fark, dindar maneviyatın ölümden sonraki hayata ve ahiret hayatına inanmasıdır. Dindar maneviyat, dünyadaki benlik ve ahiret benliği arasında bir bağ kurar ve anlamlılığı bu şekilde genişletir. Böylece, dünyevi üzüntülerden ve pişmanlıklardan korunmuş olur ve aynı zamanda ahiret azabından da korunmuş olur. Başka bir deyişle manevi insan, gerçekçi bir şahsiyettir ve sadece psikolojik bir maneviyat arayışında değil, aynı zamanda ahiret odaklı bir maneviyatı takip eder.

 

...

 

 

 

------------

[1]- Haşr, 19.

[2]- Maide, 105.

[3]- Yusuf, 53.

[4]- Kıyamet, 2.

[5]- Fecr, 27.

[6]- Haşr, 19.

[7]- İnşikak, 6.




Bu haber 552 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI