Tweet |
Soru: Sevgili Ehl-i Beyt dostları, sizlere bazı sorularım olacak; bu soruları mı cevaplandırırsanız çok sevinirim. Saygılarımla.
1- Ramazan'da bazı Şii ve Alevi arkadaşlarımın oruç tutmadıklarını görüyorum; benim sorum şudur: Alevilik'de ve Şiilik'de ne zaman ve kaç gün oruç tutulur?
2- 12 imam Orucu ne zamandan beri tutuluyor?
3- Kur'an'da Muharrem'de tutulan 12 imam orucu ile ilgile açık ayetler var mı?
4- Tevrat ve İncil'de 12 imam orucu ile ilgili ayetler var mı?
5- Kerbela olayı miladi olarak hangi tarihte gerçekleşmiştir?
6. Dünyanın başka herhangi bir yerinde Türkiye'deki Aleviler gibi diğer dünya Alevileri namaz kılmıyorlar ve sadece cem ayiniyle mi yetiniyorlar veya onlarda da cem ayini diye bir uygulama var mı?
7. İmam Cafer Buyruğu olarak addedilen "Buyruk kitapları" İmam Cafer Sadık (a.s) hazretlerine mi aittir veya menşei nedir?
8. Kur'an'da cem ayini ile ilgili bir ayet var mı?
9. Cem ayininin menşei nedir?
10. Kur'an'da namaz kelimesine karşılık gelen Arapça kelime nedir? Bu kelime Kur'an'da kaç kere geçiyor?
11. Neden Sünnilere Ehl-i Sünnet ismi veriliyor? Bizler Sünnet ehli değil miyiz?
Muhterem kardeşim, Sorularınızı sırasıyla cevaplandırmaya çalışacağız:
Soru 1: Ramazan'da bazı Şii ve Alevi arkadaşlarımın oruç tutmadıklarını görüyorum. Benim sorum şudur: Alevilik ve Şiilik'de ne zaman ve kaç gün oruç tutulur?
Cevap: Evvela evvela siz de biliyorsunuz ki bir dini veya mezhebi hiçbir zaman o dine veya mektebe mensup olanların icraatı dikkate alınarak değerlendirmek doğru olmaz. Örneğin Müslüman olmayan bir kimse bugünkü Müslümanların durumuna bakarak İslam hakkında bir kanaat sahibi olmaya çalışırsa, belki bir kişi bile Müslüman olmaya rağbet etmez.
Şimdi gelelim sorunuza; aziz kardeşim, sorunuzun cevabını anlamamız için Gerçek Şiilik ve Alevilik olan Ehl-i Beyt mezhebinin ana kaynakları olarak kabul edilen Kur'an-ı Kerim ve Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'inin hadislerine (ki, aslında onlar da Hz. Resulullah'tan (s.a.a) miras aldıkları hadislerdir) müracaat etmek gerekir. Bu konuda asırlar öncesinden (bizzat On iki İmamların hayatları zamanından beri) yazılan ciltler dolusu geniş kitaplar yazılmıştır. İsteyen herkes o kaynaklara müracaat edebilir.
Evet, bizim bu konudaki delilimiz Kur'an-ı Kerim’in, Bakara Suresinin 183 ila 185. ayetlerdir ki sözü uzatmamak için ayetlerin metnini vermiyoruz. İsteyenler Kur'an'a müracaat edebilir. Hz. Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'inden nakledilen hadislerden ise, birkaç tanesini örnek olarak vermekle yetiniyoruz:
Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a): "Bu Ramazan ayı öyle bir aydır ki onun orucunu Allah farz kılmıştır. Cennet kapıları onda açılır. Şeytanlar onda bağlanır. Onda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır (Kadir gecesi). Kim o geceyi (ibadet, tövbe ve.. ile) idrak etmezse, (İlahi lütüflardan) mahrum kalır." Allah Resulü (s.a.a) bu cümleyi üç defa tekrar etti." [1]
Hz. Emirü’l Mu'minin Ali (a.s): "Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'a yönelenlerin yapıştıkları en büyük vesile, O’na ve Rasûlü'ne inanmak, yolunda cihad etmektir. Cihad, İslâm'ın en yüce rüknüdür. Aynı zamanda Allah'ın birliğini ikrar etmek de bu vesîlelerdendir; çünkü bu ikrar, yaratılışa uymak ve namaz kılmaktır; çünkü bu dînin esâsıdır. Zekât vermektir; çünkü bu, gerekli bir farzdır. Ramazan ayının orucunu tutmaktır; bu da azaptan bir kalkandır. Kâbe'yi ziyaret etmektir; hacdır, umredir; bunlar da yoksulluğu giderir; günahları yıkar, arıtır. Akrabâdan kesilmemek ve onları görüp gözetmektir; bu, malın, ahvalin genişlemesine, ecelin gecikmesine sebeptir. Gizli sadaka vermektir ki bu suçları bağışlatır. Açıkça sadaka vermektir; bu da kötü ölümleri defender. İyi işlerde bulunmaktır; bu ise, kötülüklere, kötü çağlara düşmekten korur insanı..." [2]
İmam Cafer-i Sadık (a.s): "Allah-u Teâlâ bizden önce hiç bir ümmete Ramazan orucunu farz kılmamıştır." Ravi şöyle sordu: "O zaman "Allah size orucu farz kıldı; sizden öncekilere farz kılındığı gibi..." ayetine ne diyorsunuz? İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "Allah-u Teâlâ Ramazan orucunu geçmiş ümmetlere değil, sadece peygamberlere farz kılmıştı. Ama Allah-u Teâlâ bu (İslam) ümmete Ramazan ile lütfedip onun orucunu hem Resulullah'a ve hem de ümmetine farz kıldı." [3]
İşte gördüğünüz gibi aziz kardeşim, hem Kur'an ayetleri ve hem de Hz.Resulullah'ın (s.a.a) ve Ehl-i Beyti'nin hadisleri Ramazan orucunu İslam ümmetine İlahi bir lütuf olarak farz kılındığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Artık bu delillerden sonra, Kur'an'a, Hz. Resulullah'a (s.a.a) ve onun tertemiz Ehl-i Beyti'ne inanan bir kimsenin bu İlahi farizayı ihmal etmesi düşünülemez.
Soru 2: “12 İmam Orucu” ne zamandan beri tutuluyor?
Cevap: “12 imam orucundan” maksadınız Muharrem ayının birinci gününden başlayarak Alevi geleneği olarak tutulan oruçtur herhalde. Bu orucun ne zamandan beri bir dini görev olarak Aleviliğe girdiği hakkında bir bilgiye sahip değiliz.
Soru 3: Kur'an'da Muharrem'de tutulan “12 imam orucu” ile ilgile açık ayetler var mı?
Cevap: Muharrem ayının orucu hakkında Kur’an’da bir ayet yoktur.
Ehl-i Beyt İmamlarından Muharrem ayının birinci günün orucunun farz değil ama müstehap olduğu hakkında hadis vardır. Örneğin şu hadise dikkat ediniz:
Merhum Şeyh Abbas Kummî, “Nefesu’l Mehmum” adlı eserinde kendi senediyle Reyyan İbn-i Şebib'den rivayet etmiştir ki o şöyle dedi:
"Muharrem ayının ilk gününde Ebü’l Hasan (İmam) Rıza'nın (a.s) yanına vardım. O, bana "Ey İbn-i Şebib! Oruca niyetli misin?” dedi. "Hayır" dedim. İmam Rıza (a.s) "Bu gün Hz. Zekeriyya'nın "Ey Rabbim! Kendi indinden bana pak (temiz) bir soy ver, sen dua'yı işitensin" diyerek Rabbi (Azze ve Celleye) dua ettiği gündür. Allah onun duasını kabul buyurdu ve meleklere emretti ki Zekeriyya mihrapta durup namaz kılarken şöyle nida ettiler: "Allah seni Yahya ile müjdeliyor." Kim bugün oruç tutar sonra Allah Azze ve Celle'ye dua ederse, Allah onun duâsını kabul eder, nasıl ki Zekeriyya'nın duasını kabul buyurdu.
Sonra şöyle buyurdu: Ey Şebib oğlu! Cahiliyet dönemindeki Araplar bile Muharrem ayının hürmetine riayet ederek bu ayda savaş ve zulmü yasak bilirlerdi. Oysa, bu ümmet ne bu ayın saygısını ve ne de kendi Peygamberlerinin hürmetini gözettiler. Bu ayda Hz. Peygamber'in soyunu öldürdüler ve bu ailenin hanımlarını esir aldılar; varlıklarını yağmaladılar; Allah, bu günahlarını affetmesin!
Ey Şebib oğlu! Bir şeye ağlayacak olursan, Ali İbn-i Ebi Talib oğlu Hüseyin'e (a.s) ağla! Onun başını bir koçu keser gibi kestiler ve bunun yanı sıra ailesinden dünyada benzerleri olmayan 18 yiğidi öldürdüler. Yedi kat gök ve yedi kat yer onun ölümüne ağladı; dört bin melek gökten ona yardım etmek için indiler ama (ilahî takdir gereği) Hz. Hüseyin'in (a.s) şehit olduğunu gördüler. Bu melekler Hz. Mehdi (a.f) kıyam edinceye kadar mahzun ve üzgün bir halde Hz. Hüseyin'in (a.s) kabri etrafında bulunacaklar. Bunlar Hz. Mehdi (a.f) kıyam edince, onun yaranı arasında yer alırlar. Bunların sloganları "Ya le-Sarati’l Hüseyin, (Ey Hüseyn’in kanının davacıları)" olacaktır.
Ey Şebib oğlu! Babam kendi babasından ve o da büyük babası Zeyne’l Abidin’den (a.s) rivayet etmiştir ki Hz. Hüseyin (a.s) şehit düştüğünde gökten kan ve kırmızı toprak yağdı.
Ey Şebib oğlu! Hüseyin (a.s) gözünün yaşı yanaklarına sarkacak şekilde ağlarsan, Allah senin büyük olsun küçük olsun, az olsun çok olsun bütün günahlarını bağışlar.
Ey Şebib oğlu! Eğer Allah'ın huzuruna hiç bir günahın olmadan çıkmak istiyorsan, Hz. Hüseyin’i (a.s) ziyaret eyle.
Ey Şebib oğlu, Peygamber sallallahu aleyhi ve alihi ile cennette bina edilmiş olan odalarda yerleşmek istiyorsan Hüseyin aleyhis selam'ın katillerine la'net oku!
Ey Şebib oğlu! Hüseyin (a.s) ile birlikte şehit düşenlerin sevabı kadar sevab elde etmek istiyorsan, ne zaman Hüseyin’i (a.s) hatırlasan "Keşke onlarla birlikte olaydım da yüce makama erişeydim" de.
Ey Şebib oğlu! Cennetin yüce derecelerinde bizimle birlikte olmak istiyorsan, bizim üzüntümüzde sen de mahzun ol ve bizim sevincimizde sen de sevin. Bizim velayetimize sarıl (bizi kendine veli ve imam bil). Zira bir adam eğer bir taşa bile bağlı olursa, Allah onu kıyamet günü o taşla birlikte mahşere getirtir.
Muharrem ayının onuncu gününün, yani Aşura gününün orucu bazı hadislerde yasaklandığı ve bunun Umeyye Oğulları tarafından uydurulan hadislere dayandığı ve Hz. Hüseyin’in (a.s) şehadetine şükretmek mahiyetinde böyle bir oruç uydurdukları nakledildiği için, bu günün orucu Ehl-i Beyt mektebinin mercilerince mekruh bilinmiştir. Yani Aşura günü Ehl-i Beyt mektebine bağlı olan bir Şia-Alevi oruç tutmamalıdır. Sadece oruca niyet etmeden Aşura günü ikindi vaktine kadar bir şey yememesi; bu sure içerisinde yaslı bir insan gibi Hz. Hüseyin’in (a.s) mazlumluğuna ağlaması; Hz. Hüseyin (a.s) için düzenlenen yas merasimlerine katılması ve ikindi olduğunda az bir su içmesi gerekir. Bu konularla ilgili İmam Cafer Sadık’tan (a.s) bir takım hadisler nakledilmiştir. [4]
Muharrem ayının birinci gününden dokuzuncu gününe kadar Allah için oruç tutup, bunların sevabını Ehl-i Beyt’e hediye etmekte bir sakınca yoktur. Ancak bunu yaparken bu oruçların dinde farz olmadığını ve sadece müstehap oruç olarak tuttuğumuzun farkında olmalıyız. İkincisi bu gibi oruçlar farz olan Ramazan ayının orucunun yerine asla geçmez ve her Ehl-i Beyt dostu mutlaka gerçek anlamda Ehl-i Beyt imamlarını hoşnut etmek istiyorsa, o masum imamlara uyarak her yıl Ramazan ayının orucunu eksiksiz tutmalıdır. Bu konuda herhangi bir ihmalkarlığa yer vermemelidir. Aksi taktirde Ehl-i Beyt İmamlarının yolunu gerçek anlamda takip edenlerden sayılmaz.
Soru 4: Tevrat ve İncil'de 12 imam orucu ile ilgili ayetler var mı?
Cevap: Tevrat ve İncil’de “on iki imam orucu” ile ilgili bir şey olduğu hakkında bir bilgimiz yoktur. Ancak bazı rivayetlerde yer aldığına göre Aşura gününün orucu Yahudilikte olan bir gelenektir. Bu gelenek Ramazan Ayının orucunun gelmesiyle İslam dinince kaldırılmıştır. [5]
Soru 5: Kerbela olayı miladi olarak hangi tarihte gerçekleşmiştir?
Cevap: Kerbela olayı, kameri takvimle Hz. Peygamber’in (s.a.a) hicretinin 61. yılının Muharrem ayında gerçekleşmiştir.
Hz. Hüseyin (s.a) Kerbela çölüne Muharrem ayının ikinci günü inmiştir ve Muharrem ayının onuncu günü yani Aşura günü şehit edilmiştir. Ehl-i Beyt mektebinin kaynaklarında yer alan bazı rivayetlere göre, Aşura günü Cuma günü olduğu kaydedilmiştir.
Ancak bugün miladi şemsi takvimle hangi aya denk geldiğini dakik olarak tespit etmek zordur; çünkü kameri aylar hilali görmeğe dayalıdır. Bu yüzden hesapla çıkarılan kameri ayla gerçek kameri ay arasında fark olabilir. Biz elimizde olan bir bilgisayar programıyla Aşura gününün miladi şemsi takvimle hangi tarihe denk geldiğini tespit etmek istediğimizde şöyle bir tarih karşımıza çıktı: 9 Ekim 680 Salı Günü. Bu tarihin, yanlış olduğu yukarıda da işaret edildiği üzere açıktır. Çünkü Aşura gününün Salı günü olduğu olan bir nakile kitaplarda rastlamadık.
Kerbela vakıasını anmada kameri takvimin esas oluşunun sebebi açıktır. Çünkü bu sırf normal bir tören değildir. Bu bir dini görevdir. Bu görevi biz Ehl-i Beyt İmamlarının emri üzere yapıyoruz. Aşağıda bunu ispatlayan bazı hadislere yer vereceğiz. Ehl-i Beyt İmamları da kendi dost ve Şialarına sürekli olarak Hicri Kameri takvime göre Muharrem ayının birinci gününden başlayarak on gün Hz. Hüseyin’in (a.s) yasını canlı tutmaya her yıl aynı tarihte bu hadiseyi göz yaşlarıyla ve ağıtlarla anmaya emretmişlerdir.
Özellikle “Muharrem ayının onuncu günü” anlamına gelen Aşura gününün yas ve hüzün günü olarak anılmasını emretmişlerdir. Öyle ki Muharrem ayında Hz. Hüseyin’in (a.s) yasını anmak her Ehl-i Beyt dostunun bir kimlik ve özelliği durumuna gelmiştir. Bu vakıa 1400 yıl boyunca her yıl ve dünyanın her yerinde bulunan Şialar tarafından anılmakta; Hz. Hüseyin’in (a.s) yolu ve mesajı tekrarlanmakta; o yola bağlılık kalpten gelen bir aşk ve muhabbet ve gözden akan yaşlarla ortaya konularak, Yezid’in yolu lanetlenmektedir. Bu, Şia kültürünün en belirgin can noktasıdır. Bu olmadan zaten Şia kendisini asla yaşatamazdı.
Bir de Muharrem ayında Kerbela vakıasının anılmasın diğer bir nedeni de belki, Yezid ve takipçilerinin ne kadar cinayetçi ve zalim olduklarını göstermektir. Çünkü İslam dininde Muharrem ayında savaşmak haram olduğu kesindir. Ancak Yezit ve ordusu (Allah kıyamet kadar onlara lanet etsin) bu ayda Hz. Hüseyin’i (a.s) katletmekten geri durmadılar.
Soru 6: Dünyanın başka herhangi bir yerinde Türkiye'deki Aleviler gibi diğer dünya Alevileri namaz kılmıyorlar ve sadece cem ayiniyle mi yetiniyorlar veya onlarda da “Cem Ayini” diye bir uygulama var mı?
Cevap: Alevilikten maksat “Şiilik” ise, şunu bilmelisiniz ki, dünyada var olan Şia'nın mutlak çoğunluğu namaz kılmaktadır. Bunun için nüfusunun çoğunluğunu veya önemli bir kesimini Şia oluşturan ülkelerin durumunu incelemek yeterlidir. Örneğin İran, Irak, Azerbaycan, Lübnan, Pakistan, Afganistan, Bahreyn ve diğer ülkelerde yaşayan Şia kitleleri Ehl-i Beyt mektebinin fıkhı, yani İmam Ca’feri Sadık (a.s) mezhebi üzere namazlarını sürekli kılmaktadırlar. Ehl-i Beyt mektebinde namazın kılınış şeklini ve hükümlerini öğrenmek için bu sitede https://kevser.com.tr/video-detay/ehlibeyte-gore-sabah-namazi/782/ bakabilirsiniz.
Ama maksadınız Şia gruplarından bir kol sayılan Bektaşilik vb. gruplar ise, bunların da temelinde namaz olmasına rağmen (bunun için Hacı Bektaş’ın “Makalat” kitabındaki şeriatın marifete göre konumunu ağacın kökünün meyvesine göre konumuna benzetmesinden ve ağacın meyve verebilmesi için sürekli kökün sağlam olması gerektiğini vurgulamasından ve hem de Hacı Bektaş’ın bağlı olduğu İran’daki Horasan seyitlerinin durumundan anlamak mümkündür) ancak bu kolların bugünkü halinde maalesef Ehl-i Beyt’in en çok önem verdiği namaz konusu unutulmuş ve yerine bazı cahilce efsaneler veya namaz adında bazı uyduruk merasimler örneğin yüz-yüze namaz gibi şeyler geçirilmek istenmiştir.
Bizce bu, Osmanlının Alevilere her türlü saldırı ve baskıyı caiz göstermek için çeşitli oyunlarla Alevilerin bilgin ve alimlerini öldürerek onları bilgisizlik içerisinde bırakması, onları bilinçli olarak dinden uzaklaştırmaya çalışması ve bunun için onların Türkiye’nin güneyinde yer alan Aliyullahiliğin (Gulatın) etkisi altında kalmalarına zemin hazırlaması sonucu oluşan bir durumdur. Bu oyunlar gerçek Aleviliğin saptırılması ve yıkımı için düzenlenmiştir. Türkiye’deki Aleviliği Horasan erenlerinin ve İmam Rıza’nın (a.s) soyundan gelen seyitlerin oluşturduğu bir akım olarak değerlendirdiğimizde ve özellikle Aleviliğin fikir olarak esinlendiği İran’daki Şah İsmail dönemi Şialığa baktığımızda, namazın ve diğer şer’i hükümlerin temel bir unsur olarak bu Alevilikte var olduğunu görmekteyiz.
Soru 7: İmam Cafer Buyruğu olarak addedilen "Buyruk kitapları" İmam Cafer Sadık (a.s) hazretlerine mi aittir veya menşei nedir?
Cevap: Genelde Türkçe olarak “İmam Ca’fer Sadık buyruğu” olarak yayınlanan kitaplar hak ile batılın karışımıdır. Başka bir ifadeyle İmam Ca’fer Sadık’tan (a.s) nekledilen sahih hadislerle zayıf hadisler ve bazen bu kitabi oluşturanların kendi hatalı yorumları bir arada bu kitaplarda yer almaktadır. Bu ise söz konusu kitapları Ehl-i Beyt mektebini açıklayan bir güvenilir kaynak olmaktan çıkarır. Sadece bizim bilgimiz çerçevesinde “İmam Cafer Sadık buyruğu” adı altında yayınlan kitaplar arasında Sabri Hamedani’nin yazdığı kitap içerik olarak sağlamdır.
Soru 8: Kur'an'da “cem ayini” ile ilgili bir ayet var mı?
Cevap: Kur’an Kerim’de “cem ayini” ile ilgili bir ayet mevcut değildir. Hatta hiçbir sahih Ehl-i Beyt hadisinde de bu ayin ile ilgili bir hadis yoktur. Bu sadece bir tasavvuf geleneği olarak aleviliğe geçmiştir ve şer’i sağlam bir dayanağı yoktur. Böyle ayinleri yaparken Ehl-i Beyt imamlarını rencide edecek Allah’ın haram kıldığı işlerden uzak durmaya özen göstermek gerekir. Eğer bir araya gelip şer’i ölçüler çerçevesinde Ehl-i Beyt İmamlarının faziletleriyle ilgili olarak şiir, hadis veya İmam Hüseyin ile ilgili ağıtlar okunursa, bunun sakıncası yoktur.
Soru 9: Cem ayininin menşei nedir?
Cevap: Cem ayinin menşei hakkında geniş bir bilgiye sahip değiliz. Ancak tasavvuf akımlarında görünen bir çeşit ayin olduğu ortadadır.
Soru 10: Kur'an'da “Namaz” kelimesine karşılık gelen Arapça kelime nedir? Bu kelime Kur'an'da kaç kere geçiyor?
Cevap: “Namaz” kelimesinin karşılığı olan "Salat" kelimesi isim kipinde 62 defa (tekil ve çoğul olarak) Kur’an-ı Kerim’de kullanılmıştır. “Salat” Salave kökünden türeyen fiil ve mekan kipi sözcükleri de buna eklersek, toplam olarak yaklaşık 90 defa “namaz” kelimesinin karşılığı olan “salat” kelimesi Kur’an’da kullanılmıştır.
Soru 11: Neden Sünnilere Ehl-i Sünnet ismi veriliyor? Bizler Sünnet ehli değil miyiz?
Cevap: Sünnetten maksat Hz. Peygamber’in (s.a.a) sünnetine uymak ise, gerçek anlamda sünnete uyanlar Hz. Ali (a.s) ve onun Şiasıdır. Hz. Ali’nin (a.s) ve Şialarının en belirgin özellikleri Hz. Peygamber’in (s.a.a) sünnetine tam teslimiyet iken, Ehl-i Beyt’ten ayrı düşen çoğunluğun önderleri “Bize Allah’ın kitabı yeter diyerek” açıkça Hz. Peygamber’e (s.a.a) ve sünnetine karşı çıkmış ve en azından sünnete kapsamlı bir şekilde bağlı olmadıklarını, ister Hz. Peygamber’in (s.a.a) hayatı döneminde ve isterse Hz. Peygamber’in (s.a.a) vefatından sonra ortaya koymuşlardır. Bu bağlamda Hz. Peygamber’den (s.a.a) sonra da sünnetin yazılmasını yaklaşık yüzyıl yasaklamışlardır.
Bu yüzden, Ehl-i Sünnet’ten maksat Hz. Peygamber’in (s.a.a) sünnetinden çok, sahabenin sünnetini temel alan ve özellikle Ehl-i Beyt’in ortaya koydukları gerçek sünneti reddeden akım anlaşılır. Biz Ehl-i Beyt’in takipçisi olarak Hz. Peygamber’in (s.a.a) sünnetini bırakıp, sahabenin sünnetine değer vermemiz düşünülemez ve biz bu manadaki sünneti kabul etmiyoruz.
--------------
[1]- Biharü’l Envar, c.97, s.17.
[2]- Nehcü’l Belağa, Hutbe: 110.
[3]- Men La Yahzurhu’l Fakih, c.2, s.99.
[4]- Şeyh Tusi, Misbahu’l-Müteheccidin, s.724; Vesaiu’ş-Şia, c.7, s.339.
[5]- Vesailu’ş-Şia, c.7 s.340.
gaziantep escort,mersin escort,gaziantep escort,seks hikayeleri
yatırımsız deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024