Bugun...



İmam Hüseyin’in (a.s) Maneviyat ve İrfanı - 1

İmam Hüseyin (a.s.), insanları kalp yoluyla hidayete erdirir. Bu da son derece kısa bir sürede gerçekleşir; öyle ki Hurr gibi kimseler, yüz yıllık yolu bir gecede katederek menzile ulaşırlar.

facebook-paylas
Tarih: 03-07-2025 16:05

İmam Hüseyin’in (a.s) Maneviyat ve İrfanı - 1

Bismillahirrahmanirrahim

 

İmam Hüseyin’in (a.s.) İrfanının Hakikati

İrfan, sözlükte “bilgisizlikten sonra bilmek” anlamına gelir. Arif ise “bilen, tanıyan ve sabırlı kimse” demektir. Mutasavvıflar, çeşitli tasavvuf kitaplarında seyr ü sülûk için birtakım merhaleler zikretmişlerdir ki, bu aşamalar tamamlandığında kişi marifet ve irfana ulaşır.

Ancak İmam Hüseyin (a.s.), insanları kalp yoluyla hidayete erdirir. Bu da son derece kısa bir sürede gerçekleşir; öyle ki Hurr gibi kimseler, yüz yıllık yolu bir gecede katederek menzile ulaşırlar. Peki, İmam Hüseyin’in (a.s.) kendi maneviyatı ve irfanı ne düzeydedir? O İmam ki, Allah onun hakkında şöyle buyurmuştur:

“Ey itminana ermiş nefis! Rabbine razı olmuş ve hoşnut edilmiş olarak dön!” [1]

 

Henüz bir sokağın başında bile yol alamamış olan bizim gibi biri için, onun irfanının hakikatine vakıf olmak mümkün değildir.

 

Deniz suyunu çekip almak mümkün değilse de,

Hiç değilse susuzluğu giderecek kadar içmek gerekir.

 

İmam Hüseyin’in (a.s.) Sözleri Yoluyla Onu Tanımak

İmam Hüseyin’in (a.s) irfanını ve maneviyatını anlamak için en önemli kaynaklardan biri, onun “Arefe Duası”dır. İmam (a.s) bu yüce duada, akıl sahiplerinin ötesinde bir marifet anlayışı ortaya koyar. Ancak aynı zamanda aklî bilginin varlığını da onaylar. Nitekim şöyle buyurur:

“Senin eserlerin üzerinde tefekkürüm, beni Senin zatını müşahede etmekten uzaklaştırmaktadır...

Varlık bakımından sana muhtaç olan (eserler), senin varlığına nasıl delil olabilirler?

Senin zatından daha açık bir şey var mıdır ki o seni açığa çıkarabilsin?!

Ne zaman gizli oldun da, seni gösteren bir delile ihtiyaç duyulsun?

Ne zaman uzak oldun da, eserlerin aracılığıyla sana ulaşılmak istensin?!”

 

Başka bir yerde ise şöyle buyurur:

“Sen, dostlarının kalplerine marifet nurlarını saçtın ki, Seni tanıyıp birlediler.”

 

Yine şöyle buyuruyor:

“Sen, her şeyde kendini bana tanıttın. Ben de her şeyde Seni açıkça gördüm. Sen her şeyde tecelli edensin.”

Yani Senin velîlerin Seni tanıyabildilerse, bu ancak Senin yardımın ve hidayetin sayesinde olmuştur; yoksa kendi güç ve kudretleriyle Seni tanımaya güç yetiremezlerdi.

 

“Ey Allah’ım! Sen, bana eserlerine yönelmemi emrettin ki, onlardan Senin varlığına ulaşayım. Çünkü Sen, kendi isteğinle bizim Seni bu yoldan tanımamızı murat ettin. Yoksa eserler nasıl olur da, Yaratıcılarını tanıtabilirler?!

Biz, denizdeki balıklar gibi Senin nurunun içinde o kadar sarılmışız ki, tıpkı balığın suya dikkat etmemesi gibi, biz de o nurun şiddetli tecellisinden dolayı, ona dikkat kesilemiyoruz.”

Ancak Sen öyle bir lütuf, şefkat ve rahmet sahibisin ki, bu derece tecelli içinde bile bizi eserlerin aracılığıyla kendine yöneltiyor ve hidayet ediyorsun. Hatta biz daha Senden bir şey talep etmeden Sen bizim için düşünmektesin; biz henüz Seni hatırlamadan Sen bizi anmaktasın.

Benim Sana olan iştiyakım ve Seni arzulamam bile, ancak Senin, kalbimden başkalarını çıkararak yalnızca Seni istememi sağlamandır. Bu arzuma ulaşmak için elimde başka hiçbir imkân yoktur; sadece Senin kendini bana bahşetmeni dileyebilirim. Zira bu arzuma ulaşmak için yegâne yol, Senin bizzat lütfunla bana yönelmen ve beni Sana ulaştırmandır. Bu nedenle kendi irade ve planımı da çözümleyici olarak görmüyorum."

Hakk Teâlâ’ya karşı bundan daha yüksek bir marifet ve irfan olabilir mi?

 

İmam Hüseyin’in (a.s) İrfanına Amelleri Yoluyla Vâkıf Olmak

İmam Hüseyin’in (a.s) irfan derecesini kavrayabilmenin bir diğer yolu da onun fiilî örnekliğidir. Zira o sadece söz söyleyen biri değildir. Bazı sahte sûfîler gibi, yalnızca güzel sözlerle, toplumdan uzak bir hayat sürerek dindarlık ve Allah sevgisi iddiasında bulunmaz. Onun hayatı, “İnsanlara sadece dillerinizle değil, davranışlarınızla da davetçi olun” [2] ilkesinin ete kemiğe bürünmüş halidir.

 

İmam Hüseyin (a.s), halkı bilinçlendirmek ve Allah’ın dinini muhafaza edebilmek uğruna sadece kendi hayatını değil, evlatlarını, Ehlibeyti’ni ve sadık dostlarını da Allah yolunda feda etti. Nitekim onların hakkında şöyle buyurmuştur:

“Ben, ashabım gibi vefalı ve hayırlı ashabı olan bir kimse tanımıyorum ve benim Ehlibeytimden daha üstün bir aileye de rastlamadım.”

 

Öyle ki, mübarek bedeninden takat tamamen çekilmiş, göğsüne ok saplanmış ve yere yığılmış olduğu o son anlarında bile şöyle niyaz etmiştir:

“Senin hükmüne razıyım, emrine teslimim. Senden başka mabud yoktur! Ey yardım isteyenlerin yardımcısı!”

Gerçekten de bu derece bir rıza ve teslimiyet hangi derin irfandan kaynaklanmaktadır?!

 

İmam Hüseyin’in Yolu, Kalp Yoludur

Bu nasıl bir marifet ve irfandır ki, çağlar boyunca insanlara rehberlik etmiş, onları hakikate ulaştırmıştır? Sûfîlerin irfanı, çoğu zaman sadece kendilerini ve çağdaşlarını kurtarabilmiştir; onlardan sonra da geriye, sadece kitaplarda yer alan birtakım talimatnameler kalmıştır. Bu tür yazılı metinlerle, ilahî bir rehber ve mürşid olmadan, insanlar bir yere varamazlar. Oysa Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz Hüseyin, hidayet kandili ve kurtuluş gemisidir.”

 

Aradan 1400 yıl geçmiş olmasına rağmen, onun ismi, hatırası ve çekilen musibetlerinin zikri hâlâ gönüllerde yangınlar yakmakta, aşkla coşku meydana getirmekte ve insanları hakikate yöneltmektedir.

 

İmam Hüseyin’in (a.s) yolu, kalbin yoludur. O, kalplere hitap ederek, kalbin kırılması ve mahviyeti aracılığıyla insanları hidayete erdirir. Kırılmış bir kalp, İmam Hüseyin’in (a.s) nurunun tecelli ettiği bir menzile dönüşür. “Onun kabri, sevenlerinin kalbindedir.”

İmam Hüseyin’i (a.s) seven kimseler, varlıklarının kapasitesi ölçüsünde onun kemâlâtına ulaşır ve onun yüce sıfatları kendi benliklerinde açığa çıkar.

Hz. İbrahim (a.s.), Allah’ın dostu ve Halil’idir. Allah onu denemek için oğlunu (İsmail) kurban etmesini emretmiş, fakat bu kurban gerçekte gerçekleşmemiştir. Ancak İmam Hüseyin (a.s), yalnızca İsmail’ini değil, sahip olduğu her şeyi ve herkesi, gerçek anlamda, Allah yolunda feda etmiştir. Allah da onun bu fedakârlığının ve sevgisinin eserini hem dünyada ve hem de ahirette yüceltti. Hz. Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz ki Hüseyin için müminlerin kalplerinde saklı bir muhabbet vardır.” [3]

 

Mahşer çölünde bazı kimseler, İmam Hüseyin’in (a.s) yanında, Rahmet Arşının gölgesinde bulunurlar. Onların kalpleri öylesine Hüseyin (a.s) sevgisiyle dolmuştur ve onunla birlikte olmaktan öyle bir haz duyarlar ki, cennet hurileri kendilerine mesaj gönderip, “Biz sizi bekliyoruz, neden gelmiyorsunuz?” dediklerinde, şu cevabı verirler: “Biz, İmam Hüseyin’in (a.s) sohbetinden ve onunla birlikte olmaktan, sizden daha fazla lezzet alıyoruz.”

Ayrıca Yüce Allah, Hz. Hüseyin’in (a.s) kapısını “Rahmetin enginliği” olarak belirlemiştir. Şeyh Şuşteri'nin “Hususi Nitelikler” adlı eserinin girişinde dediği gibi, insan ömrünü değerlendirdiğinde, iflas etmiş bir tüccar gibi sermayesini boşa harcadığını ve nice sıkıntılar çektiğini fark eder. Ancak bu süreçte, Yüce Allah katında kabul edilecek düzeyde bir iman ya da salih amele sahip olmadığını görür. Çünkü gerçek imanın eserlerinden biri, yalnızca Allah’a tevekkül etmek, yalnızca O’ndan korkmak ve O’na umut bağlamak, yine yalnızca O’nun emrine sabır ve teslimiyet göstermektir. Acaba biz bu eserlerden herhangi birine sahip miyiz?

 

Amel bakımından ise, kabul edilebilirliğin şartı ihlastır. Yani kim bilebilir ki bizim amellerimiz ihlasla yapılmış ve kabulü engelleyen unsurlardan arındırılmıştır? Ayrıca, Nehcü’l-Belağa’da, İmam Ali’nin (a.s) Hemmam hutbesinde zikrettiği Şiilerin nitelikleri, bizde bulunmamaktadır. Bu nitelikler oldukça fazladır. Ancak İmam Hüseyin’in (a.s) kapısı daha geniştir. İmam Ali'nin (a.s) gerçek Şiisi olmak zordur ve büyük fedakârlıklar ister. Oysa İmam Hüseyin’in (a.s) sevdiği ve onun için yas tutan biri olmak, onun için ağlamak kolaydır. Çok fazla şart gerektirmez; yumuşak bir kalp ve kırık bir gönül yeterlidir.

 

Bir rivayette şöyle buyrulmuştur: “Allah bir kuluna hayır murat ettiğinde, İmam Hüseyin’in (a.s) sevgisini onun kalbine yerleştirir.”

İnşallah, cennetin diğer kapıları eksikliklerimiz sebebiyle bize kapanmış olsa da, Yüce Allah ümidimizi Babü’l-Hüseyin’den kesmesin. Zira bu kapı öylesine geniştir ki, bizim gibi günahkâr ve ilahî huzurda yüzü kara olanlar bile ona umut bağlamaktadır:

“İlâhî! Hüseyin (a.s) sevgisinden başka her şeyi kalbime acı, gözümden uzak eyle!”

 

İmam Hüseyin’e (a.s) Neden Gözyaşı Dökülür?

Düşmanlar ve bazı cahil dostlar şöyle bir iddiada bulunurlar: “Eğer şehadet, Allah’ın sadece özel kullarına nasip ettiği, en üstün nimetlerden biri ise ve ondan daha üstün bir hayır yoksa; üstelik şehit, ilahî nimetlerin en değerlisiyle nimetlendirilmişse, o hâlde neden İmam Hüseyin’in (a.s), yarenlerinin ve ehl-i beytinin şehadetine bu denli gözyaşı döküp yas tutuyorsunuz?”

Hatta bazı kimseler -örneğin Muhammed Mesud- Hristiyanların yöntemini bizim yöntemimize tercih ettiklerini iddia ederek, “Onlar Hz. Mesih’in (a.s) şehadeti ve fedakârlığını kutlarlar ama biz İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetini yasla anarız” demektedirler. Sonra da şu sonucu çıkarırlar: “Demek ki onlar şehadeti bir başarı olarak görürken, biz onu bir yenilgi olarak kabul ediyoruz.”

 

Bu iddialar tamamen yanlıştır. Çünkü birincisi: Hristiyanlar, meseleyi yalnızca bireysel bir bakış açısıyla değerlendirirler. Oysa İslâm, toplumsal açıdan bakar. Elbette biz de bireysel olarak şehadeti, şehit için bir zafer ve başarı kabul ederiz. Kur’ân’da şöyle buyrulur:

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanma! Bilakis onlar diridirler ve Rablerinin katında rızıklanmaktadırlar.” [4]

 

Fakat toplum açısından bakıldığında, İmam Hüseyin’in (a.s) ve çevresindeki seçkinlerin kaybı, büyük bir felakettir. İmam Cafer-i Sâdık (a.s) şöyle buyurur:

“Âlim bir mümin vefat ettiğinde, İslâm’da bir gedik açılır ki, onu hiçbir şey kapatamaz.”

 

Şimdi, o vefat eden kişi bir masum imam olursa, toplum onun yokluğundan ne denli zarar ve kayıp yaşar, varın siz düşünün!

 

İkincisi: Hristiyanlar kutlama yaparlar, çünkü Hz. İsa’nın (a.s) çarmıha gerildiğini, öldürüldüğünü ve -hâşâ- cehenneme gittiğini, orada üç gün üç gece kaldığını, böylece takipçilerinin cehenneme gitmemesi için kefaret olduğunu düşünürler.

Dolayısıyla hiçbir Hristiyan cehenneme girmez; çünkü Mesih ile bir tür birleşme yaşamışlardır. Bu yüzden kendilerini “Allah’ın oğulları” (Ebnaullâh) ve “Allah’ın dostları” (Ahbâullâh) olarak nitelendirirler. Onlar, Hz. İsa’nın (a.s) şehadetini günahlarının kefareti olarak görür ve Hz. İsa (a.s) öldürüldü, biz de onun ölümüyle günah yükünden kurtulduk diyerek bunu kutlarlar.

 

Oysa hakiki bir Müslüman böyle bir inanca sahip olamaz. Zira Kur’an-ı Kerim ve din büyüklerimiz bize öğretmiştir ki, her birey kendi amelinden sorumludur. Nitekim İbn Şehrâşûb, kendi senediyle Tâvûs el-Fakih’ten rivayet eder: Tâvûs, İmam Seccâd’a (a.s) Allah’a niyazda bulunduğu bir sırada şöyle der: “Ey Allah Resulü’nün evladı! Bu feryat ve hüzün nedendir?!... Baban Hüseyin b. Ali (a.s), annen Fâtıma-i Zehrâ (s.a) ve deden Allah Resulü’dür (s.a.a)!” İmam (a.s) bana yönelerek şöyle buyurdu:

“Tâvûs! Sakın annemden ve babamdan bahsetme! Allah, cenneti, itaatkâr ve salih kulları için yaratmıştır; isterse siyahî bir köle olsun. Ateşi de kendisine isyan eden için yaratmıştır; isterse Kureyş’in seyyidi olsun. Allah’ın şu sözünü işitmedin mi: ‘Sûra üflenince, artık aralarında soy bağları kalmaz ve birbirlerine de sormazlar’ [5] Allah’a andolsun ki, yarın (ahirette) salih amelden başka hiçbir şey sana fayda vermez.”

 

Aynı şekilde Kur’an, sünnet ve akıl da bizim yas tutmamızın ve ağlamamızın doğruluğuna delalet etmektedir.

 

Akıl, Kur’an ve Sünnetin Delaleti

İnsan, doğası gereği nimet vereni sever. Yani biri kendisine bir ihsanda bulunursa, ona karşı muhabbet duyar. Eğer kişi aklî gelişime ulaşırsa, sahip olduğu her şeyin Allah’tan olduğunu anlar:

“Sahip olduğunuz her nimet Allah’tandır”. [6]

Bu nedenle Allah, onun en büyük sevgilisi olur:

“İman edenler, Allah’ı en çok sevenlerdir”. [7]

Eğer bu muhabbet samimi olursa ve kul, Allah’ın da kendisini sevmesini, kendisinden razı olmasını isterse, ona itaat eder ve emrine boyun eğer. Allah da şöyle buyurur:

“Eğer beni seviyorsanız, Resulüme uyun ve onu kendinize örnek alın”. [8]

İşte bu yüzden Allah Resulü’nün (s.a.a) hayat tarzı sünnettir ve tüm Müslümanlar ona uymalı ve onu örnek almalıdır.

 

Allah Resulü (s.a.a) de birçok kez İmam Hüseyin’in (a.s) matemini tutmuş, yasını ilan etmiştir. Hatta onun Aişe, Fâtıma ve Ümmü Seleme’nin evlerinde, mescidde ve sahabe meclislerinde İmam Hüseyin (a.s) için matem tuttuğu Ehli Sünnet kaynaklarında defalarca rivayet edilmiştir.

 

Merhum Âmini’nin “Sîratunâ ve Sünnetunâ” adlı eserinde nakledilen bir rivayette şöyle anlatılır:

Hz. Resulullah (s.a.a), Ümmü Seleme’nin evinde istirahatteydi. Hüseyin (a.s) içeri girdi. Ümmü Seleme, onu durdurmak istedi ve “Deden uyuyor” dedi. Ancak Hüseyin (a.s) aldırmadı, Allah Resulü’nün yanına gitti ve onun göğsüne yaslandı. Ümmü Seleme, ne zaman uyanacağını merakla beklerken birden Resulullah’ın (s.a.a) ağlama sesini işitti. Kendi kendine, “Herhâlde Hüseyin (a.s) zamansız geldiği için Peygamber üzüldü” diye düşündü. Hemen özür dileyerek, “Ya Resulallah! Onu engellemek istedim ama başaramadım” dedi. Resulullah (s.a.a) buyurdu:

“Ümmü Seleme! Ben Hüseyin’in geldiğine ağlamıyorum. Cebrâil bana onun başına gelecekleri haber verdi. Hüseyin’imin Kerbelâsını bana gösterdi. Hatta kabrinin toprağından bir miktar hediye olarak getirdi. İşte elimdedir. Ne zaman onun kana bulandığını görürsen, bil ki Hüseyin öldürülmüştür.”

 

Bu sebeple, Kur’an’ın açık hükmüne dayanarak Müslümanlar, Allah Resulü’ne uymalı ve İmam Hüseyin’in (a.s) yasını tutmalıdır.

 

Devam Edecek…

 

------------

[1]- Fecr, 27–28.

[2]- Nehcü’l-Belâğa.

[3]- Müstedrekü’l Vesail, c.10, s.318.

[4]- Âl-i İmrân, 169.

[5]- Mü’minûn, 101.

[6]- Nahl, 53.

[7]- Bakara, 165.

[8]- Âl-i İmrân, 31.




Bu haber 285 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MANEVİYAT Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI