Bugun...



Zuhur Asrında İranlılar - 2

İmam Mehdi'nin (a.f) kıyamı doğudan başlayacaktır.

facebook-paylas
Tarih: 04-11-2022 12:48

Zuhur Asrında İranlılar - 2

Bismillahirrahmanirrahim

İmam Mehdi'nin (a.f) Hükümetinin İran'dan Başlaması

İmam Mehdi'nin (a.f) kıyamı doğudan başlayacaktır. Emirü'l-Müminin'den (a.s) şöyle naklediliyor: Onun çalışmaları doğudan başlayacaktır. Bu (çalışmalar) başladığı sırada, Süfyanî ortaya çıkacaktır.[1]

Diğer yandan, ulemanın ortak görüşü ve mütevatir[2] rivayetler teyit etmektedir ki, İmam Mehdi'nin (a.s) zuhuru Mekke'de gerçekleşecektir. Dolayısıyla İmam Emirü'l-Müminin'in (a.s) buyurduğu, "Onun çalışmaları doğudan başlayacaktır" sözünden kasıt, İmam Mehdi'nin (a.f) kıyamının ön hazırlıkları ve ön işlerinin doğudan başlayacağıdır. Ayrıca şu da anlaşılmaktadır ki, İmam Mehdi'nin (a.f) kıyamı için yapılacak ön hazırlıklar, Süfyanî'nin çıkışından önce başlayacak ve bu ön hazırlıklarla Süfyanî'nin çıkışı arasındaki zaman dilimi ne az ve ne de çok olacaktır. Ayrıca rivayetin şu noktaya işaret ettiği de söylenebilir: İmam Mehdi'nin (a.f) zuhurunun zeminini hazırlayan İran'daki hareket, Süfyanî'nin çıkışının sebebi olacaktır. Çünkü Süfyanî'nin çıkışı, İmam Mehdi'nin (a.f) kıyamının zeminini hazırlayan İslami hareket ve inkılap karşısında ortaya çıkacak bir aksülameldir.

Ehlibeyt'ten Olan Birinin Hz. Muhammed (s.a.a) Ümmetini Desteklediğine Dair Rivayet

Ebu Basîr, İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: Ey Ebu Basîr! Hz. Peygamber'in (s.a.a) ümmetine falan hanedan hükümet edene ve hükümdarlıkları çökene kadar, onları rahatlık içinde göremeyeceksin. Onların hükümeti sona erince, Allah onu biz Ehlibeyt'ten birine sunacaktır. Onun yöntemi takva üzere olacak ve ameli insanları hidayete erdirecektir. O, hükmederken rüşvet almaz. Allah'a andolsun ki ben onu hem kendi ismiyle ve hem de babasının ismiyle tanıyorum. Ondan sonra güçlü, kısa boylu, yüzünde ben ve bedeninde iki nişane olan bir kişi gelecektir. O, adil bir önder ve ilahî emanetlerin muhafızıdır. Dünyayı kötülerin zulüm ve cefayla doldurduğunun aksine adalet ve insafla dolduracaktır.[3]

Bu rivayet dikkate alınması gereken, ancak maalesef eksik bir rivayettir. Allame Meclisî bu rivayeti Seyyid b. Tâvûs'tan şöyle naklediyor: Ravi bu hadisi 662 hicrî kamerî yılında Betâinî'nin “el-Melâhim” adlı kitabında görmüş ve bu kitaptan eksik bir şekilde nakletmiştir. Betâinî, İmam Cafer Sadık'ın (a.s) yârenlerindendi ve şu anda onun kitabının nüshası bulunmamaktadır. Elbette İslam ülkelerinin köşe bucaklarında bulunan el yazması ve yazarı bilinmeyen kitapların arasında olma ihtimali vardır.[4]

Bu rivayete göre, Ehlibeyt soyundan yüce şahsiyetli bir seyit, İmam Mehdi'nin (a.f) kıyamından önce hükümet edecek ve onun devletinin ön hazırlıklarını yapacaktır. Ama İmam'ın (a.s) sözündeki "falan hanedan" ibaresinden kastın, Seyyid b. Tâvûs'un anladığı gibi Benî Abbas olması gerekmez. Çünkü Ehlibeyt İmamlarının (a.s) tabirlerinde geçen "falan" ve "falan hanedan" gibi ibarelerden maksat, kimi zaman Benî Abbas ve kimi zaman da İmam Mehdi'nin (a.f) zuhurundan önce hüküm sürecek hanedanlardır. Örneğin pek çok rivayette şöyle geçmektedir: "Hicaz devlet adamlarından falan hanedan ve filan hanedan arasında hükümdar ve kral seçme hususunda ihtilaf meydana gelecek ve ihtilaf Hicaz'daki kabilelere de sıçrayacaktır. İmam Mehdi (a.f) bu sırada zuhur edecektir." Sonuç itibariyle bu hadisteki "Benî Falan"dan kasıt Benî Abbas değil, İmam Mehdi'nin (a.f) zuhurundan önce Hicaz'a hükümet eden hanedandır.

İmam Ali'den (a.s) nakledilen şu hadis bunun bir örneğidir: "Falan hanedanın son hâkiminin kim olduğunu size haber vermemi ister misiniz?" Dedik ki: "Evet, ey Emire'l-Müminin!" İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Harem bölgesinde Kureyş kabilesinden günahsız birinin öldürülmesi... Tohumu yarıp varlıkları yaratan Allah'a andolsun ki, bu olayın ardından saltanatlarından geriye on beş gece kalacaktır.[5]

Bu rivayet dışında başka rivayetler de bulunmakta ve falan hanedanın veya onlardan zalim bir hükümdarın helak olmasını beyan etmektedir. Bunun ardından da Süfyanî'nin çıkacağını veya İmam Mehdi'nin (a.f) zuhurunun gerçekleşeceğini ya da zuhura yakın zamandaki olayları ve alametleri beyan etmektedir. Dolayısıyla bu rivayetteki "Benî Falan" ibaresini, Benî Abbas dışındakilere yorumlamak gerekir. Çünkü onların hükümeti yüzlerce yıl önce sona ermiştir. Bu rivayette konu edilen ise, İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuruna yakın bir zamanda gerçekleşeceğidir.

Anlaşılan o ki, Benî Abbas'ı net bir şekilde dile getiren rivayetler mutlaka dikkatle incelenmelidir. Çünkü bu rivayetlerin Ehlibeyt İmamlarından (a.s), "falanın evlatları" ve "falan hanedan" şeklinde nakledilmiş olması, sadece ravinin bunlardan Benî Abbas'ın kastedildiğini sanıp bu lafzı gerçek ibarenin yerine kullanmış olması ile muhtemeldir.

Aynı şekilde zuhurla ilgili rivayetlerdeki "Benî Falan" ibaresini "Benî Abbas" diye tefsir etmek de doğru olabilir. Çünkü Benî Abbas'ın adını zikretmenin amacı, onların Ehlibeyt İmamlarının (a.s) karşısındaki düşmanca mücadele yöntemi olabilir. Dolayısıyla hedef onların şahısları, evlatları veya soyları olmayabilir. Fakat böylesi bir açıklamaya olan ihtiyaç oldukça azdır. Çünkü rivayetlerin genelinde bulunan tabir, "Falan Hanedan" tabiridir; "Benî Abbas Hanedanı" tabiri değil. Sonuçta söz konusu "Falan hanedan hükümet edene ve hükümdarlıkları çökene kadar, onları rahatlık içinde göremeyeceksin. Onların hükümeti sona erince, Allah onu biz Ehlibeyt'ten birine sunacaktır…" rivayetindeki "Falan Hanedan" tabirinden maksat, Benî Abbas dışındaki zalim ve insafsız yöneticilerdir ki, bunların hükümetinin çöküşü İmam Mehdi'nin (a.f) zuhur zamanına yakın olacaktır.

Rivayette geçen, "Sonra güçlü, kısa boylu, yüzünde ben ve bedeninde iki nişane olan bir kişi gelecektir. O, adil bir önderdir…" cümlesine gelince… Bu cümle vadedilen seyyitten sonra gelecek olan şahsın sıfatlarını aktarmaktadır. Bu cümlenin içeriği, o nişaneleri kendisinde taşıyan şahsın İmam Mehdi (a.f) olduğunu ima etmektedir.

Oysa "Güçlü ve kısa boylu" sıfatı, İmam Mehdi'yle (a.f) örtüşmemektedir. Çünkü rivayetlerin hepsi İmam Mehdi'yi (a.f) ölçülü, eksiksiz ve boylu boslu olarak sıfatlandırmıştır. Bu rivayetin bazı bölümlerinin, Seyyid b. Tâvûs veya diğerlerinin naklinden düşmüş olması veya yerinin değişmiş olması ve bu sıfatın zikredilen seyyide ait olması uzak bir ihtimal değildir. Dolayısıyla bu rivayetten yola çıkarak bu seyyidin ortaya çıkacağı zamanı İmam Mehdi'nin (a.f) zuhur zamanıyla birleştiremeyiz.

Kum Şehri ve Buradan Çıkacağı Vadedilen Şahısla İlgili Hadisler

Zuhurla ilgili olan rivayetlerden biri, Kum şehrinden bir kişinin kıyamıdır. İmam Musa Kazım (a.s) bununla ilgili olarak şöyle buyuruyor: Kum'dan [6] bir şahıs insanları hakka davet edecektir. Öyle insanlar onun etrafında toplanacaktır ki kalpleri aynı demir gibidir (sağlamdır). Olayların sert esintisi onları etkilemeyecektir. Savaştan yorulmaz ve korkmazlar. Allah'a güvenip dayanırlar. İşlerin sonu takva sahiplerinindir.[7]

Rivayet, onun kıyamının zamanını belirlememiştir. Ancak Kum şehri ve İran'ın tarihine bakıldığında, İmam Humeyni ve yâranının yapmış olduğu inkılap dışında, bu özelliklere sahip bir hareket görülmemektedir. Elbette bu rivayetin eksik olması veya İmam Musa Kazım'ın (a.s) özel bir münasebetten dolayı böyle buyurmuş olması da muhtemeldir. Allame Meclisî, “Bihâru'l-Envâr” kitabında bu hadisi, Hasan b. Muhammed b. Hasan b. Kummî'nin “Tarih-i Kum” adlı eserinden nakletmektedir. Bu eser yaklaşık bin yıl önce yazılmıştır; ancak üzülerek söylemek gerekir ki bu eserin asıl nüshası elimizde bulunmamaktadır.

Şöyle söylenebilir: Kum şehri ve İran'ın tarihine bakıldığında, böyle seçkin bir şahsiyetin bu özelliklerle ortaya çıkması görülmese dahi, bu rivayetin, İmam Humeyni ve yârenlerini gösterdiğine dair elimizde herhangi bir delil bulunmamaktadır. Dolayısıyla belki de maksat, günümüzde veya gelecek asırlarda ortaya çıkacak farklı bir şahıs olabilir.

Bu sözün cevabı şudur: Gerçekleşecek bu önemli olayın zamanı her ne kadar bu rivayette belirlenmemişse de rivayette geçen sıfatların geneline bakıldığında ve buna ilaveten, İran ve Kum şehriyle ilgili pek çok rivayet göz önünde bulundurulduğunda, onlardan maksadın İmam Humeyni ve yârenleri olduğu görüşü güçlenmektedir.

Kum Şehrinin Hadislerdeki Seçkin Konumu

Kum şehrinin seçkin özellikleri ve geleceğine dair Ehlibeyt kanalıyla gelen rivayetlere baktığımızda görmekteyiz ki bu şehir İran'ın merkezinde, hicrî 73 (692/693) yılında İmam Muhammed Bâkır (a.s) tarafından düzenlenen bir plan sonucunda kurulmuş ve sonrasında da devamlı diğer Ehlibeyt İmamlarının (a.s) özel ilgisine mazhar olmuştur.

Onlar, yüce dedeleri Hz. Resulullah'tan (s.a.a) aldıkları ilim ve bilgiye dayanarak, bu şehrin gelecekte çok önemli bir konuma sahip olacağını ve ahalisinin de İmam Mehdi'nin (a.f) en vefalı yârenleri olacağını haber vermişlerdir.

Bazı rivayetler, bu şehre "Kum" isminin verilmesinin felsefesini açıklarken, İmam Mehdi'nin (a.f) ismi ve lakabı olan Kaim'le, yani hak için kıyam eden sıfatıyla uyumlu olduğunu, Kum şehri ahalisinin İmam Mehdi'ye (a.f) yardım etmeleri ve kıyamına zemin hazırlamalarıyla irtibatlı olduğunu beyan etmektedir.[8]

Affân el-Basrî, İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet ediyor: İmam Cafer Sadık (a.s) bana şöyle buyurdu: "Acaba bu şehre neden 'Kum' denildiğini biliyor musun?" ki: "Allah, Resulü ve siz daha doğrusunu bilirsiniz." Dedim. Şöyle buyurdu: "Çünkü Kum ahalisi, Ehlibeyt Kaim'inin (a.s) etrafında toplanacak; onunla beraber kıyam edecek; onun yanında sabitkadem kalacak ve ona yardım edeceklerdir."[9]

Ehlibeyt İmamları (a.s), Kum'a bir şehirden daha çok anlam ve değer vermişler; bu şehrin ismini, Ehlibeyt'in velayetini kabul etme ve Peygamber Ehlibeyti'nin Mehdi'siyle (a.f) beraber kıyam etmekle özdeşleştirerek, bunu, bu şehir ahalisinin yöntemi bilmişlerdir.

Rey şehrinin ileri gelen bazı şahsiyetleri, İmam Cafer Sadık'ın (a.s) huzuruna gelerek şöyle dediler: "Biz Rey ahalisindeniz." İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Bizim Kumlu kardeşlerimiz hoş geldiler." Dediler ki: "Bizler Rey ahalisindeniz." İmam (a.s) buyurdu ki: "Bizim Kumlu kardeşlerimiz hoş geldiler." Onlar tekrar, "Bizler Rey ahalisindeniz" deyince İmam Cafer Sadık (a.s) da sözlerini yineledi. Onlar sözlerini kaç defa tekrar etti ve İmam (a.s) da ilk sözünü tekrarlayarak cevap verdi ve şöyle buyurdu: "Allah'ın Haremi vardır ve orası Mekke'dir. Peygamber'in (a.s) Haremi vardır ve orası Medine'dir. Emirü'l-Müminin'in (a.s) Haremi vardır ve orası Necef'tir. Biz Ehlibeyt'in de bir Haremi vardır ve orası Kum'dur. Çok yakında benim soyumdan “Fatıma” isminde bir hanımefendi bu şehirde defnedilecektir. Kim o hanımefendiyi Kum şehrinde ziyaret ederse, cennet ehlinden olacaktır."

Bu rivayetin ravisi şöyle diyor: İmam Cafer Sadık (a.s) bu sözü buyurduğunda, henüz İmam Musa Kazım (a.s) dünyaya gelmemişti.

İmam Caferi Sadık'ın (a.s) bu hadisinden anlaşılmaktadır ki, İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuruna kadar Kum şehri, Ehlibeyt İmamlarının (a.s) Haremi, velayetin merkezi ve Ehlibeyt (a.s) yaverlerinin bulunduğu yer olacaktır. Ayrıca Rey şehri ahalisi ve başkaları da Kum ahalisinden sayılmaktadır. Çünkü onlar da Kum şehri ahalisi gibi Ehlibeyt'in (a.s) yol ve yordamının takipçileridir. Bundan dolayı, rivayetlerde geçen İmam Mehdi (a.f) yârenlerinin Kum şehri ahalisinden olmasından kasıt, Ehlibeyt İmamlarının (a.s) sevgi ve velayetini taşıyan, onların yanında savaşıp mücadele eden İranlıların tamamı olabilir. Hatta belki de bu tabir, İranlılar dışındaki Müslümanları bile kapsayabilir.

Ravinin dediği, "İmam Caferi Sadık (a.s) bu sözü buyurduğunda, henüz İmam Musa Kazım (a.s) dünyaya gelmemişti" sözünün manası ise, İmam Caferi Sadık'ın (a.s), oğlu İmam Musa Kazım (a.s) dünyaya gelemeden, yani hicrî 128 yılından önce, onun kızı ve kendi torunu olan Kum şehrinde defnedilecek Hz. Fatıma-i Masume'den (s.a) haber vermesidir. Bu hadiste, bu yüce hanımefendinin bu şehre defnedileceği bildirilmiştir. Bu olay, İmam Caferi Sadık'ın (a.s) buyurmasından 70 yıl sonra gerçekleşmiştir.

Kum şehrinin büyük hadis âlimleri, Abbasî Halifesi Memun'un, İmam Rıza'yı (a.s) hicrî 200 yılında Medine'den çıkararak, Merv'e doğru yolladığını nakletmişlerdir. Hicrî 201 yılında İmam Rıza'nın (a.s) kız kardeşi Hz. Fatıma-i Masume (s.a), Medine'den ayrılarak, ağabeyinin yanına varmak için İran'a doğru yola koyuldu. Sâve şehrine ulaşınca hastalanıp şöyle sordu: "Buranın Kum şehriyle arası ne kadardır?" On fersah (yaklaşık 55 km) olduğunu söylediler. Hz. Masume'nin (s.a) Sâve şehrine girişi Sa'd b. Malik Eş'arî'nin Kum şehrindeki evlatlarına ulaşınca, o yüce hanımefendiyi Kum şehrine getirmek için hep beraber Sâve şehrine doğru hareket ettiler. Hz. Masume'nin (s.a) yanına ulaşınca, Musa b. Hazrec, topluluğun arasından çıkıp o hanımefendiye doğru ilerledi ve devesinin yularını tutarak, Kum şehrine girene kadar devam etti. Hz. Masume'yi (s.a) kendi evinde misafir olarak ağırladı. On altı veya on yedi gün Kum şehrindeki ikametinin sonunda, o yüce hanımefendi (s.a) fani dünyadan göçerek, ilahî rızaya ve melekût âlemine yükseldi. Musa b. Hazrec, kendisine ait olan ve şu anda da Hz. Masume'nin (s.a) türbesinin bulunduğu yere onun pak bedenini defnetti. Mezarının üstüne de hasırdan bir çatı yaptı. Sonraları İmam Muhammed Taki'nin (a.s) kızı Zeynep tarafından, Hz. Masume'nin (s.a) kabrine kümbet ve türbe inşa edildi.[10]

Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Hz. Masume (s.a), büyük annesi Hz. Fatıma'ya (s.a) benziyor, onun gibi ibadet ve takva ehli, mukaddes biri ve hayır vesilesiydi. O yüce hanımefendi, yaşının fazla olmamasına rağmen Ehlibeyt'in (a.s) yanında oldukça önemli, değerli ve yüce bir makama sahipti. Hz. Masume'nin (s.a) bu yüce makamı, Kum şehrinin âlimleri ve ileri gelenleri tarafından da bilinmekteydi. Bundan dolayı onlar, Hz. Masume'nin (a.s) gelişinden haberdar olunca onu karşılamak için Sâve şehrine doğru yola koyuldular. Vefat edince ihtiramla defnedip, kabrine kümbet ve bina inşa ettiler. Hz. Masume'nin (s.a) türbesini Ehlibeyt (a.s) sevdalılarının ziyaret mekânı hâline getirdiler. Hatta bazıları, öldüklerinde cenazelerinin o yüce hanımefendinin mezarının etrafında defnedilmesi için vasiyet ettiler.

Rivayetlerde geldiği üzere, Hz. Fatıma-i Masume'nin (s.a) yaşı yirmiden daha azdı. Belki de İranlıların o yüce hanımefendiye "Fatıma-i Masume" veya "Kum'un Masumesi" demelerinin nedeni, yaşının küçük ve günahlardan uzak birisi olmasından dolayıdır. Çünkü "masum" kelimesi Farsçada günahsız manasına gelmektedir. Küçük çocuklara da masum denilmesinin sebebi budur.

İmam Rıza'dan (a.s) nakledilen bir sonraki rivayetten anlaşılmaktadır ki, Ehlibeyt İmamları (a.s) bu şehrin ilk kuruluşundan beri buranın halkını İmam Mehdi'nin (a.f) yârenlerinden bilmişlerdir. Kum ahalisinin İmam Mehdi'ye (a.f) duydukları sevgi, ilgi ve bağlılık onun dünyaya gelmesinden önce bile meşhurdu.

Safvân b. Yahya'dan şöyle nakledilmiştir: Bir gün İmam Rıza'nın (a.s) yanındaydım. Kum şehri ahalisinden ve onların İmam Mehdi'ye (a.f) olan ilgisinden söz açıldı. İmam Rıza (a.s) onlar için bağışlanma diledi ve şöyle buyurdu: "Allah onlardan razı olsun." Sonra şöyle buyurdu: "Cennetin sekiz kapısı vardır ki bunlardan biri Kum ahalisine hastır. Onlar (Kum şehri ahalisi), cihandaki Şialar arasında, bizlerin en iyi takipçileridir. Allah bizim velayetimizi onların yaradılış ve mayasına yerleştirmiştir."[11]

Burada üzerinde durulması gereken hususlardan birisi, Kum halkının İmam Mehdi'ye (a.f) olan sevgi, ilgi ve bağlılıklarının günümüze kadar süregelmesidir. Bu gerçeği onların imanları, amelleri ve güncel hayatlarında çocukları, camileri ve kurumlarına verdikleri isimlerde görebiliriz. Kum şehri ahalisinden “Mehdi” ismiyle süslenmeyen ev bulmak oldukça az rastlanan bir durumdur.

Allame Meclisî'nin “Bihâru'l-Envâr” adlı kitabında İmam Caferi Sadık'tan (a.s) naklettiği iki rivayet, Kum şehrinin geleceği ve İmam Mehdi'nin (a.f) zuhurundan önceki üstlendiği rolünü göstermektedir. Bu rivayetlerden ilki şöyledir: Allah, Kûfe şehrini diğer şehirlere, müminlerini diğer müminlere, Kum şehrini diğer şehirlere ve Kum ahalisini de dünyadaki insan ve cinlere delil ve kanıt gösterecektir. Allah, Kum ahalisini fikrî yönden mahrum ve zayıf bırakmamış, onlara devamlı başarı vermiş ve onları teyit etmiştir.

Sonra şöyle buyurdu: Dindarlar bu şehirde sıkıntı içindedir. Eğer böyle olmasaydı, insanlar hızla bu şehre gelir ve burayı tahrip ederlerdi. Böyle olsaydı bu şehir diğer şehirlere delil ve hüccet gösterilemezdi. Eğer böyle olursa gökyüzü ve yeryüzünün düzeni bozulur, yaşayanları bir an bile baki kalmaz. Bela ve sıkıntılar Kum şehri ve ahalisinden uzaklaştırılmıştır. Yakında öyle bir zaman gelecektir ki Kum ve ahalisi, insanlara delil ve hüccet olacaktır. Bu ise, Kaim'imizin (a.f) gaybetiyle zuhuru arasında gerçekleşecektir. Eğer böyle olmazsa, yer ehlini batırarak içine alır. Allah'ın melekleri, bu şehirden ve ahalisinden belaları uzaklaştırmakla görevlidir. Hangi zalim bu şehir hakkında kötü bir düşünceye sahip olursa, zulümde öncülük edenleri yok eden Allah, onu yok edecek veya bela ve sıkıntıya düşürecek ya da güçlü bir düşmanla karşı karşıya getirecektir. Zalim hükümdarlar Allah'ı anmayı nasıl unutmuşlarsa, Allah da onlara yönetimleri sırasında, Kum şehri ve ahalisinin ismini unutturacaktır.

Bu rivayetlerden ikincisi de şöyledir: Çok yakında Kûfe şehri müminlerden boşalacak, yılanın kendi yuvasına girdiği gibi ilim Kûfe'den uzaklaşacak ve Kum adındaki bir şehirde ortaya çıkacaktır. Orası ilim ve irfanın madeni olacaktır. Öyle ki yeryüzündeki hiç kimse, hatta gerdek odasındaki yeni gelinler bile fikrî mahrumiyet içinde yer almayacaktır. Bunlar, bizim Kaim'imizin (a.f) zuhuruna yakın bir zamanda gerçekleşecektir. Allah, Kum şehri ve ahalisini, İslam'ın mesajını ulaştırmak için İmam Mehdi'nin (a.f) halefi edecektir. Eğer böyle olmazsa, yeryüzü ehlini batırarak içine alır ve yerde hüccet baki kalmaz. İlim bu şehirden doğu ve batıya yayılacaktır. Böylece insanlara delil tamamlanacak, kendisine din ve bilginin ulaşmadığı hiç kimse kalmayacaktır. O zaman Kaim (a.f) zuhur edecek, onun zuhuruyla Allah'ın kullarına olan öfke ve gazabı ortaya çıkacaktır. Çünkü Allah, kulları onun hüccetini inkâr etmedikçe onlardan intikam almaz.[12]

Bu iki rivayet kaç konuya açıklık kazandırmaktadır:

1- Kûfe şehrinin ilmî rolü ve konumu, İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuru eşiğindeki Şia'nın yayılması ve Ehlibeyt'i takip etmesi sırasında yok olacaktır. Elbette Kûfe, Necef'i de kapsamaktadır. Çünkü onun asıl ismi Kûfe'nin Necef'idir. Daha önce de değindiğimiz gibi kimi zaman Kûfe'den kasıt Irak'ın tamamıdır. Ancak Kum şehri konumunu olduğu gibi koruyacak ve zuhurun yaklaştığı sıralarda, daha da azametli ve görkemli bir hâle bürünecektir. Nitekim bu rivayetteki şu iki yerde buna değinilmiştir: "Bu ise Kaim'imizin (a.f) gaybetiyle zuhuru arasında gerçekleşecektir.", "Bunlar, bizim Kaim'imizin (a.f) zuhuruna yakın bir zamanda gerçekleşecektir."

2- Mukaddes Kum şehrinin inanç yönündeki etkin ve seçkin rolü, yalnızca İran veya Şiîlerle sınırlı kalmayacak, bütün dünyayı, hatta gayrimüslimleri bile etkisi altına alacaktır. "Yakında öyle bir zaman gelecektir ki Kum ve ahalisi, insanlara delil ve hüccet olacaktır.", "Kendisine din ve bilginin ulaşmadığı hiç kimse kalmayacaktır." Rivayette geçen bu cümleler, ilim ve dinin, Kum şehrinden dünyadaki herkese tek tek ulaşacağı manasını taşımamaktadır. Bu cümlelerin anlamı, İslam dininin bilgi, emir ve kurallarına, herkes tarafından kolaylıkla erişilebileceğidir.

 

 

-------------

[1]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 252.

[2]- Mütevatir hadis: Bir hadisin senedindeki ravilerin çokluğu, hadisi uydurmak ve yalan söylemek için bir araya gelmiş olmalarını imkânsız kılacak düzeydeyse ve bu durum bütün ravi tabakalarında korunmuşsa, mütevatir hadistir.

[3]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 269.

[4]- Seyyid b. Tâvûs, Kitab-i İkbâl, s. 599.

[5]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 234.

[6]- Kum, İran'ın şehirlerinden birisidir. Başkent Tahran'a yaklaşık 120 km mesafededir. Kum şehri, Ehlibeyt Mektebinin en önemli ilmî havzaları, ilmî şahsiyetleri ve kütüphanelerini; Hz. Masume'nin (s.a) haremi ve Cemkeran Mescidi gibi onlarca mukaddes mekânı içinde barındıran, ilim ve maneviyat nurunun İran'a ve dünyanın dört bir yanına yayılmasını sağlayan bereketli bir beldedir.

[7]- Bihâru'l-Envâr, c. 60, s. 216, İran baskısı.

[8]- "Kum" kelimesi Arapçada, "ayağa kalk" manasına gelmektedir.

[9]- Bihâru'l-Envâr, c. 60, s. 216.

[10]- Bihâru'l-Envâr, c. 60, s. 219.

[11]- Bihâru'l-Envâr, c. 60, s. 216.

[12]- Bihâru'l-Envâr, c. 60, s. 213.




Bu haber 423 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MEHDEVİYET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI