Bugun...



Özü Tanımak ve Nefse Karşı Cihat

Özü tanımakla kastedilen şey nedir ve nefse karşı cihadın yolları nelerdir?

facebook-paylas
Tarih: 05-04-2023 15:09

Özü Tanımak ve Nefse Karşı Cihat

Bismillahirrahmanirrahim

Özü tanımakla kastedilen şey, yüce Allah tarafından insana bahşedilen yetenekleri, eğilimleri, sermayeleri, emanetleri ve donanımları tanımaktır. Gerçekte bu, insanın öz gerçek ve hüviyetini tanımasıdır. Daha özlü bir ifadeyle, insan öz gerçeğini tanıma bağlamında şu konulara yoğunlaşmalıdır: Ne idi, ne oldu ve ne olacaktır.[1] İnsan işte bu marifette, gerçek özünü sanal özünden ayırt edebilecek, [2] kendisinde mevcut olan bilfiil yeteneksel kemallerine vakıf olacak ve sonrasında onları eğitme ve filizlendirme düşüncesine koyulacaktır. Bu nedenledir ki, insanî varlığın melekutî boyutundan ibaret olup ilâhî nağme ile yaratılmış olan nefsi tanımak, yüce Allah'ı tanımaktan sonraki en yüce, en üstün ve en faydalı marifettir. İmam Ali (a.s) bu gerçeğe şöyle vurgu yapmıştır: En üstün marifet, insanın kendini tanımasıdır. [3]

Yüce Allah Resulü (s.a.a) de şöyle buyurmuştur: Özünü en iyi tanıyanınız, Rabbini en iyi tanıyanınızdır. [4]

Özü Tanımanın Zarureti:

Özü tanımanın en önemli eseri, insanın bu yolla Rabbini tanıması, [5] kendi değer ve kerametini anlamasıdır. Çünkü özü tanıma alanında insan kendi batınî güçleriyle, bu güçlerin önem ve konumuyla, aynı zamanda da nefsinin batınî güçleriyle [6] aşina olacak ve sonra da onlardan nasıl yararlanabileceğini, onları nasıl geliştirip olgunlaştırabileceğini anlayacaktır.

Bu marifetin doğru bir şekilde ve olması gerektiği gibi gerçekleşmemesi durumunda ise, insan helak olacaktır. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Öz kadrini bilmeyen helak olur. [7]

Böyle biri doğruluk ve kurtuluş caddesinden uzaklaşacak, cehalet ve inhirafa sürüklenecektir. [8]

Özünü tanımadı miskin insan

Bolluktan geldi de kıtlığa düştü

Ucuza sattı özünü insan

Öz atlasını götürüp değmezine dikti. [9]

Öz gerçeğini tanıyan insan, zahir itibariyle küçük olan varlığına bütün âlemlerin sığdırıldığını anlayacaktır. İmam Ali (a.s), kendisine nispet verilen şiirinde şöyle buyurmuştur:

İlacın sendedir ve sen anlamıyorsun

Hastalığın sendendir ve sen görmüyorsun

Zannediyorsun ki sen küçük bir parçasın

Halbuki en büyük âlem sana sığdırılmıştır

Ve sensin o apaçık kitap ki

Harfleriyle, gizliler ortaya çıkar

Öyleyse senin dışında olana ihtiyacın yok

Ki alın yazından sana haber versinler. [10]

Büyük şair Şehriyar (r.a), İmam Ali'nin (a.s) bu dizelerini şöyle şerh etmiştir:

Bütün dertler senden ve sen görmezsin

Bütün nüshalar sende ve sen okumazsın

Sen bir sözsün, ama ilginçlikler tılsımı,

İki cihanın; ki anlamını sen bilmezsin

Bu zerrede saklı en yüce âlem

Muganni tarının telindeki şarkılar gibi

Sensin o kutsal kitap ki onda

Birikmiştir bütün gizli sırlar

Yaratılış hazinesini düşün

Bu liyakatte hazine var mıdır?

Zemin ve zaman senin dışındadır, haşa

Sen cihanın canısın ve ebedisin

Sen insansın ve Allah sende saklıdır

Melek sende mahıv ve felek sende fani. [11]

Buna göre insanın mahiyetini tanımlayan ve belirleyen "gerçek öz"ü tanımanın zarureti açıkça ortadadır. Benim yemem, benim uykum, benim yiyeceğim, benim gülüşüm, benim düşüncem, benim hayalim, benim sevgim... gibi gerek maddî ve gerekse manevi her şeyin kendisine ulandığı "öz"ü her insan tanımalıdır. İnsan bu tanıma sonrasında varlıksal konum ve sermayelerini algılayabilecek ve "öz"ü eğitmek için gerekeni yapacaktır.

Nefsin vahdet eğilimi: İnsanın özü, her ne kadar farklı mertebelere sahip olsa da tek bir olgudur. Gerçekte tek bir olgudur, ancak farklı konum ve mertebelere göre sınıflandırılabilir.

Nefs, bu soyut ve basit hakikati vasıtasıyla Allah'a yakınlık makamına nail olur ve kendi vücudunun çokluklarını yüce Allah'a yakınlaştırır. Buna göre onun gayreti, çokluktan vahdete dönüş ekseninde olmalıdır. Çünkü vahdete eğilim zeminini yüce Allah insanın vücuduna işlemiştir. O halde zahirî ve batınî güçlerin tümü insanın nefsine, gerçek ve aslî özüne döndüğüne göre, nefsi arındırmak ve olgunlaştırmak için bu güçleri, her birinin işlevini, her birinden nasıl faydalanılabileceğini bilmek ve tanımak gereklidir.

Bu tek hakikat farklı mazharlarda cilve eder ve bu cilvelerin tümü mütecelli ile, yani insan nefsi ile fani ve müttehit olur. [12]

Nefsin şuunatı: Bazen olur ki bir zamanda bu tek hakikatten farklı cilveler zuhur eder. Mesela bir zaman görür ve aynı zamanda duyar, dokunur, koklar, düşünür ve hatta tasarruf bile edebilir. Bütün bunlar nefsin şuunat ve tezahürlerinden olup insan nefsinin yüceliğini yansıtır.

Nefsle Cihadın Yolları:

Ahlâk üstatları, ahlâkî hastalıkların her biri için genel olarak iki yol belirtmişlerdir: İlmî yol ve amelî yol.

1- İlmî yol: Bununla kastedilen şey, insanın heva ve hevesinden kaynaklanan her şeyin kötü akıbet ve sonuçlarını düşünmesidir.

Genellikle insanlar, bir tehlike ve zararın varlığını öğrendiklerinde, onu önlemeye çalışırlar. Böyle bir durumda, ya kötülük yapma düşüncesinde olmayacak, ya da eğer kötülüğe bulaşmış iseler onun kökünü kazımaya koyulacaklardır.

Bu yüzden ahlâkî hastalıkların hasar ve zararı hakkında bilgi sahibi olmak, hastalığı -tamamen ortadan kaldırmasa da- önlemede ve tedavi etmede çok etkilidir. Mesela size, "Şu yolda vahşi ve yırtıcı hayvanlar var." deseler, kesinlikle siz o yoldan hareket etmeyeceksiniz veya kendinizi savunmada ihtiyaç duyduğunuz her şeyi yanınıza aldıktan ve yolun durumuna göre hazırlıklarınızı yaptıktan sonra yola çıkacaksınız. Bütün ahlâkî hastalıklar ve nefsanî hevesler alanında bu ilmî yol, iki aşamalı olarak önerilmiştir:

a) Genel şekliyle: Mana ve marifet yolcusu bilmelidir ki, ahlâkî hastalıklar, insanı ilâhî sevgi ve yakınlıktan mahrum ettiği gibi vicdan azabına ve ilâhî azaba da duçar edecektir.

Aynı şekilde insan şunu da bilmelidir ki, günah işlemekle, insan için en samimi ve en vefalı bir dost olan âlemlerin Rabbinden uzaklaşacak ve onun nimetlerinden mahrum kalacaktır.

Ayrıca şu gerçeği de gözden ırak tutmamak gerekir ki, insanın işlediği günahın bütün sahneleri kıyamet günü insanın kendisine seyrettirilecek ve böylece bütün varlığını utanç kaplayacaktır.

b) Özel olarak: Bu aşamada insan, özel bir günahın kötü sonuçları hakkında gerekli bilgiye sahip olmalı ve onun zararlarından kendini korumalıdır. [13]

2- Amelî yol: Ahlâkî ve ruhsal hastalıkları önlemenin veya tedavi etmenin amelî yolu şudur: Hasta olan bir insan, bir süre bazı meşru riyazetler yapmalı, nefsindeki ahlâkî rezillikleri ortadan kaldırmak için kendisine biraz zahmet vermeli, o rezilliklerin karşıtı olan güzel sıfatlara yönelerek onları güçlendirmelidir.

Hemen hatırlatmalıyım ki amelî yolun icrası, hastalığın türüne göre bazen kısa ve bazen de uzun bir zamanı gerektirebilir. İnsan her iki yoldan gereken faydayı alabilmek ve tedavinin bütün aşamalarında başarılı olabilmek için yüce Allah'tan tevfik ve yardım dilemelidir.

 

Dr. Rıza Ramazanî

 

-------------

[1]- Muhammed Şucaî, Makalat (Makaleler), c. 1, s. 21.

[2]- Muhammed Beheştî, Beden ve Ruh Sağlığı, s. 30-52.

[3]- Fihrist-i Gureru'l-Hikem ve Dürerü'l-Kelim, s. 387, 2935. hadis

[4]- el-Cevahiru's-Seniyye, s. 94.

[5]- Gureru'l-Hikem ve Dürerü'l-Kelim, c. 5, s. 195.

[6]- Mücteba Tahranî, Seyir ve Süluka Giriş, s. 44.

[7]- Nehcü'l-Belağa, Süphi Salih Tahkiki İle, 149. hadis.

[8]- Fihrist-i Gureru'l-Hikem ve Dürerü'l-Kelim, s. 387.

[9]- Mesnevi, Mevlâna, 3. defter, s. 420.

Hîşten neşinâht miskîn âdemî / Ez fuzûnî amed o şod der kemî

Hîşten râ âdemî erzân furûht / Bord etles-i hîş ber delkî be-dûht.

[10]- İmam Ali'ye (a.s) Nisbet Verilen Divan, s. 39.

Devâuke fîke ve mâ teş'uru / Ve dâuke minke ve mâ tubsiru

Ve tehsebu enneke cirmun sağîrun / Ve fîke'nteve'l-âlemu'l-ekberu

Ve ente'l-kitâbu'l-mubînullezî / Bi-ehrufihi yez2emuhu'l-muzmeru

Felâ hâcete leke fî hâricin / Yuhabbiru anke bimâ suttirû.

[11]- Kulliyyat-i Divan (Şehriyar Divanı), c. 5, s. 264.

Heme derdhâ ez to ve hûd nebînî / Heme nushahâ der to ve hûd nehânî

To yek lafzî emmâ tilism-i acâyib / Do dunyâ ki manay-i hûd râ nedânî

Der în zerre benehofte keyhân-i a'zam / Çû der sîm- i târ-i muğannî, eğânî

Toyî ân kitab-i mukaddes ki der vey / Nebeşte heme râzhây-i nehânî

Be gencîney-i âferîniş biyendîş / Kudâm est gencî be-dîn şâygânî

Zemîn o zemânî burûn ez to, hâşâ / To cân-i cehânestî ve câvdânî

To insâniy o hod-i Huda der tu mehfî / Melek der to mahv o felek der to fânî.

[12]- Muhammed Şucai, Makalat (Makaleler), c. 3, s. 123.

[13]- Molla Mehdi Neraki, Camiu's-Saâdât; Destiğayb Şirazi, Büyük Günahlar.




Bu haber 877 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAŞAM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI