Bugun...



Nefsin Aşamaları

Maddî yolculuklarda yol ile yolcu farklı şeylerdir, ama manevi yolculukta yol ile yolcu aynı şeydir.

facebook-paylas
Güncelleme: 20-03-2023 12:23:17 Tarih: 01-03-2023 11:34

Nefsin Aşamaları

Bismillahirrahmanirrahim

Mana ve marifet yolcusu, nefsinin alt aşamasından üst aşamasına doğru hareket eder. Nefs ise, yolculuğun bütün aşamalarına uzanan tek ve aynı surettir.

Manevi yolculukta yolcunun hareket yatağı nefs olduğuna ve yolculuğun konaklarının da nefsin ilmî ve amelî kemalleri olduğuna göre, hareketin başlangıcı yolcunun nefsi olduğu açıktır.

Nefs, bir gonca gibi yetkinlik aşamalarını potansiyel ve yetenek olarak kendinde barındırır ve en yüce hedefe ulaşmak için aşamaların tümünde bu hareketi sürdürür. Gerçekte nefs, soyut ve mücerret bir varlık olduğundan dolayı ilmî ve amelî aşamaların tümünde eylemsellik kazandırmak için fiilî olarak mevcuttur.

Nefsin aşamaları hakkında farklı tabir ve terimler kullanılmıştır. Nefsin aşamalarını tanımlayan tabirler bağlamındaki farklılığın sadece zahirî olduğunu, gerçekte hepsinin aynı gerçekte buluştuğunu ve onun da ilmî ve aynî tevhit makamına ulaşmak olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Kur’an, burhan ve irfan gerçeğinin aynı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu farklılığın zahirî olduğu anlaşılacaktır.

Arif Açısından Nefsin Aşamaları:

Bu konuda arifler arasında görüş ayrılığı vardır ve işin aslına bakılırsa, bu farklılık tümellikten, tikellikten ve genellikten kaynaklanmıştır. Bu nedenle bazı arifler bu mertebeyi, “gaybet” ve “şuhud” olmak üzere iki aşamaya bölmüşlerdir. Bazıları üç, bazıları da dört, beş, on, bin ve hatta daha fazla aşamalara taksim etmişlerdir. Konu hakkındaki en meşhur görüş, nefsin yedi aşaması olduğu görüşüdür. Camî, bunu Attar-ı Nişaburî hakkında söylemiştir. [1]

Aşkın yedi şehrini Attar dolaştı

Biz ise bir sokak kıvrımındayız. [2]

Nefsin yedi aşaması şunlardan ibarettir: Tab', nefs, kalp, ruh, sır, hafi, ahfa.

Nefsin bu isimlerle anılmasının nedeni şöyledir:

– Birinci aşamada nefse "tab'" denmesi, devinim ve dinginliğin kaynağı olması hasebiyledir. Yani nefs, doğası itibariyle bu liyakat ve yeterliliğe sahiptir.

– İkinci aşamada "nefs" denmesi, tikel algıların kaynağı olmasından dolayıdır.

– Üçüncü aşamada "kalp" denmesi, tümel algıların kaynağı olması itibariyledir.

– Dördüncü aşamada "ruh" denmesi, yaratıcılık yetisine sahip olması hasebiyledir. Çünkü nefs, yüce Allah'ın rububiyet makamındandır ve birçok şeylerin de varlık kaynağıdır.

– Beşinci aşamada "sır" denmesi, faal akılda fani olması dolayısıyladır.

– Altıncı aşamada "hafi" denmesi, vahidiyet makamında fani olmasından dolayıdır.

– Yedinci aşamada "ahfa" denmesi, ahadiyet mertebesinde faniliği itibariyledir. [3]

Ariflerin bildirdiğine göre mana ve marifet yolcusunun hareketinin kaynağı "tab'" makamıdır. Yani bu aşamada insan, diğer canlılar gibi sadece devinim ve dinginliğe sahiptir; kemallerden hiçbirine sahip değildir ve gerçekte canlılık aşamasında bulunmaktadır. Daha dakik bir tabirle şöyle diyebiliriz: Bu aşamada insan, eylemsel hayvan ve potansiyel insandır; tedrici olarak himmetle hareket edip bu aşamayı geride bırakmalı; yaratılışının nedeni ve de yüce Allah'ın hekimâne hikmetinin gereği olan aşamalara ulaşmalıdır.

Filozof Açısından Nefsin Aşamaları:

Filozoflar da arifler gibi nefsin yedi aşaması olduğunu, nefsin hareketinin birinci aşamadan başlayıp yedinci aşamada sona erdiğini bildirmişlerdir. Hatırlatılması gerekir ki bu aşamalar, herkesin kendi liyakat ve yeterliliği oranında faydalanabileceği güçlülük ve zayıflık özelliğine sahiptir. Sözü edilen yedi aşama şöyledir: Heyulanî akıl, bilmeleke akıl, bilfiil akıl, bilmüstefad akıl, mahv, tams ve muhik.4

Bu aşamaların bu isimlerle isimlendirilmelerinin nedeni şudur:

Heyulanî akıl: Nefsin her eylemsellik ve yetkinlikten yoksun, aynı zamanda da her yetkinlik ve eylemselliği kabullenme yeteneğine sahip olduğu aşamadır.

Bilmeleke akıl: Nefsin sadece açık-seçik konuları algılamaya kadir olduğu aşamadır.

Bilfiil akıl: Nefsin açık-seçik konulardan faydalanarak nazarî ve kesbî konuları algılama yeteneğine sahip olduğu, algılamış olduğu açık-seçik konuların yardımıyla mantıksal kıyas ve burhanlar oluşturarak nazarî ve meçhul konuları algılayabileceği aşamadır.

Bilmüstefad akıl: Nefsin ilmî konuların -ilmî ve kesbî- tümüne vakıf olduğu, aynî aleme benzeyen ilmî alem suretine dönüştüğü aşamadır.

Mahv: Ef'alî tevhit makamına dönük olup nefsin, kendi fiillerinin Allah'ın fiilinde fani olduğunu gördüğü bir aşamaya ulaşmasıdır.

Tams: Sıfatî tevhit makamıyla ilintili olup nefsin, kendi kemalî sıfatlarını yüce Hakk'ın sıfatlarında fani olduğunu gözlemlediği aşamaya nail olmasıdır.

Muhik: Zatî tevhitle alakalı olup nefsin kemal aşamalarının en yücesidir. Nefs bu aşamada, yüce Hakk'ın zatında fanidir; kendisi için bağımsız bir zat görmemekte ve kendini yüce Hakk'ın vücuduna bağımlı bir bağ ve bağımlılık sureti olarak görür. Nefs bu aşamada, sadece kendisinin değil, Allah'tan başka hiçbir şeyin bağımsız vücudu olmadığını görmektedir ve hatta bunun bile ötesinde, Allah'tan başka hiçbir şeyin gerçek anlamıyla vücudu olmadığına inanmaktadır.

Biz, varlık gösteren yoklarız

Sensin mutlak vücut ve varlığımız. [5]

Kur’an Açısından Nefsin Aşamaları:

Kur’an-ı Kerim, nefsin bazı mertebe ve aşamaları olduğunu şöyle açıklamıştır: Müsevvile nefs, emmare nefs, levvame nefs, mülheme nefs, mutmainne nefs, raziye nefs, merziyye nefs.

Dikkat etmek gerekir ki nefsin sadece bir hakikat ve gerçeği vardır. Bu haller ise, nefsin birden fazla olduğunu değil, olumlu ve olumsuz tezahürlerini kanıtlar.

Müsevvile nefs: Başlangıç (bedene bağımlı olması) itibariyle nefs, şehevî olgulara ve cismanî lezzetlere eğilimli olduğundan dolayı, kötüyü iyi ve güzel gösterir. Bu aşamada nefsin insan üzerinde hiçbir sultası yoktur ve istekleri de ancak bir davet şeklinde ortaya çıkar. Yani nefs başlangıçta kötü şeyleri iyi gösterir ve insanı da onu gerçekleştirmeye çağırır. Bu aşamada nefse "müsevvile nefs" denir. Nefsin bu aşamada bu isimle anılması şu ayetlere dayandırılmıştır:

“Bilakis nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi.” [6]

“Bunu böyle nefsim bana hoş gösterdi, dedi.” [7]

Birinci ayetin bahsettiği konu şudur: oğulları Hz. Yusuf'un (a.s) kanlı gömleğini getirdiklerinde, Hz. Yakup (a.s) onlara şöyle dedi: Sizin nefsleriniz bu çirkin işi (Yusuf'u kuyuya atmayı) sizin için süsledi ve siz, nefsanî isteğinize uygun olarak onu güzel bir iş bilip gerçekleştirdiniz.

İkinci ayetin konusu ise kısaca şöyledir: Hz. Musa (a.s), Samiri'ye şöyle buyurmuştu: Neden buzağı heykeli yaparak insanları ona tapmaya çağırdın ve onları doğru yoldan çıkardın? Samiri, Hz. Musa'ya (a.s) cevap olarak şöyle demişti: Bu, nefsimin bana güzel gösterdiği ve onu yapmak için beni teşvik ettiği bir işti.

Emmare nefs: Nefs, nefsanî davet ve isteklere olumlu cevap verme cesareti bulduktan sonra, çirkin işleri yapmaya emredecek bir aşamaya gelir. Bu aşamada da nefsin hiçbir şekilde bedene iyelik ve malikiyeti yoktur. Ama eğer nefsin emrettiği çirkin işler insan için normalleşecek olsa, artık onu kötü ve çirkin işlere sevk etmesi yönünde hiçbir engel kalmayacaktır. İşte bu, insanî yoldan sapmanın kendisidir; insanı hayvanlar grubuna dahil eder ve insanlık yolundan çıkarır. Hz. Yusuf (a.s), bu nefsten yüce Allah'a sığınmış ve şöyle yakarmıştır:

“(Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.” [8]

Nefsin bu aşaması insanın doğal özüyle alakalıdır; aklın tedbir ve sultasına boyun eğmemiş olmasıdır. Bu nefs, tikel aklın etkisi altında kalması ve aklın da ona yardım etmesi durumunda çok daha güçlü hareket edecek ve çok tehlikeli olacaktır. Söndürülmesi hiç de kolay olmayan ihtilaf ve anlaşmazlık alevleri işte bu nefsten kaynaklanır.

Bu nefs cehennemdir, ejderha gibidir

Denizler bile onu zayıflatamaz.

Yedi denizi yutar da henüz

Boğaz yakan ateşi azalmaz. [9]

***

Putların anası, sizin nefs putunuzdur

Çünkü o put yılan, bu put ejderhadır. [10]

İnsan böyle bir durumda yüce Allah'a sığınmalı, bu putla savaşmak ve galip gelmek için yüce Allah'tan güç ve yardım dilemelidir.

Denizi yaran Haktan güç isterim

Ki tırnağımla Kaf dağını yarayım

Safları yarmasını kolay bil aslanın

Aslan odur ki kendisini yarsın-yıksın. [11]

Levvame nefs: Bu aşamada nefsin sahip olduğu hal ve sıfat, insanı kötü ahlâktan ve çirkin işlerden sakındırır; kötülük yapmak istediğinde insanı kınar. Bu nedenle daha işin başında nefsin düşmanlığından gaflet etmemek gerekir. Onu yavaş yavaş ram etmeye ve arındırmaya çalışmak lazım.

Nefsi, ibadete, kulluğa ve riyazete alıştırmak, ahlâkî rezilliklerin çirkinliği ve erdemlerin güzelliği hakkında aydınlatmak bir zarurettir. Kuşkusuz ki bu davranış ve hal, insanın yüzüne açılan bir ümit penceresidir. İnsan bu halini korumalı ve devam ettirmelidir. Merhum Allame Tabatabaî (r.a), Levvame nefs hakkında şöyle buyurmuştur: Levvame nefs ile kastedilen, dünyada günahlarından ve ibadetlere teslimiyetsizliğinden dolayı insanı kınayan ve kıyamette de insana fayda ulaştıran nefstir. [12]

Yüce Allah, Levvame nefs hakkında şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet gününe yemin ederim. Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim.” [13]

Levvame nefs, günah işlemesi ve kötülük yapması durumunda insanı kınayan ahlâkî vicdandır. İnsanın ahlâkî vicdanı öyle bir öneme sahiptir ki Kant gibileri, onu ahlâkî erdemin tek ölçüsü olarak benimsemişlerdir. [14]

Kant'ın mezarına şöyle yazılmıştır: İki şey vardır ki insanı, asla azalmaz bir hayrete düşürür. Bunlardan biri, başımızın üzerinde duran yıldızlarla dolu gökyüzüdür ve diğeri ise, içimizde bulunan vicdandır. [15]

Mülheme nefs: İnsan, sürekli gözetim ve denetimleri sonrasında çirkin sıfatları kendinden uzaklaştırdığında ve güzel sıfatları kuşandığında, uykuda veya uyanıklıkta ilham alma yeterliliği kazanır. Bir ölçüde âlemin sırları ona öğretilir veya en azından iyilik, kötülük, hak ve batıl ona tanıtılır ve böylece insan kendi sorumluluğuna vakıf olur. Mana ve marifet yolcularının bu makama ulaşması mümkün ve olasıdır. Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:

“Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki.” [16]

Mutmainne nefs: Nefs, yetkinlik ve kemal seyrinde öyle bir makama ulaşır ki artık sadece yüce Allah'ın adı ve yâdı ona huzur verir. Kur’an-ı Kerim bu gerçeğe şöyle temas etmiştir:

“Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.” [17]

Bu aşamada bulunun süluk ehli, yüce Allah'ın kutsî huzurunda bulunuşunu yaşamının her şeyi olarak görür. İmam Zeynelabidin (a.s) bu yön ve doğrultuda şöyle yakarmaktadır: “Ey dünyam ve ahiretim ve ey nimet verenim ve cennetim...!” [18]

Nefs bu aşamada, "Allah'ta fani" ve "Allah ile baki" makamına ulaşarak, yüce Allah'ın "Ey mutmainne (huzura kavuşmuş) nefs! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön." [19] teşrifî hitabının tarafı olma liyakatini kazanır.

Raziye nefs: Bu aşamada bulunan mana ve marifet yolcusu, dinin nur kaynağı olan bütün buyruk ve hükümlerinden mutlu olarak yüce Allah'a, "Takdirine razıyım" [20] der.

Mümin insanın ilâhî kaza ve kader karşısında üç hali vardır:

– Bütün buyruklara iman ettiğinden dolayı ilâhî buyruğa itaat edip iyi bir şekilde yerine getirir; bir bela ile karşılaşması durumunda, onun sır ve inceliklerini kavrayamasa bile sabreder. Çünkü o, yüce Allah'ı hikmet sahibi olarak tanımış; buyruğunun abes ve beyhude olamayacağını bilmiş ve de takdir buyurduğu her şeye iman etmiştir.

– İlâhî buyruklara, kaza ve kadere teslim olur. Gerçekte gönlünü ve ruhunu bu buyruğa teslim edip son anına kadar yüce Allah'tan gelen her şeye hamd ve şükreder. Bundan dolayıdır ki yüce Allah müminlere hitapla teslim olmalarını şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Hep birden teslimiyete girin.” [21]

Çünkü kalb-i selimi olan, kusur ve noksanlıktan arınan bir insan, "Selam" vasfıyla vasıflanan Allah'ın davet ve çağrısına cevap verme liyakat ve yeterliliğini kazanmıştır.

– Kulun rıza ve hoşnutluğundan ibaret olan bu en yüce makamda kul, yüce Allah'a şu duyuruda bulunur: "Allah'ım! Hem nimet ve hem de bela halinde benim için takdir buyurduğun her şeye razıyım." Hakikat yolunun yolcusu, bu belanın kendisini de büyük bir nimet gördüğünden dolayı, bu nimete karşılık sürekli hamd ve şükreder. Yüce Allah'ın şu buyruğu bu gerçeğe dikkat çekmektedir:

“Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.” [22]

Merziye nefs: Bu aşamada yüce Allah da kulundan razı ve hoşnut olduğunu kuluna bildirir. Yani bu aşamada hem ihlaslı kul, yüce Allah'ın takdirinden razıdır ve hem de yüce Allah, kulun nimetler ve belalar karşısındaki davranışından razı ve hoşnuttur. Hatta yüce Allah, böyle bir kul ile iftihar eder ve onu özel kullarından kılıp özel cennetinde ona yer verir.

“Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir.” [23]

 

Dr. Rıza Ramazanî

 

---------------

[1]- İmam Humeyni (r.a), Sırru's-Salat.

[2]- Heft şehr-i aşk râ Attâr geşt / Mâ henûz ender ham-i yek kûçeîm.

[3]- Şeyh Muhammed Taki Amulî, Dürerü'l-Fevâid, c. 1, s. 131; Habibullah Tahirî, Dershayî Ez Ahlâk-ı İslâmî veya Adab-i Seyr ve Suluk, (İslâm Ahlâkından Dersler veya Seyir ve Sülukun Adabı), s. 108.

[4]- Şeyh Muhammed Taki Amulî, Dürerü'l-Fevâid, c. 1, s. 132. Mahv, tams ve muhik aşamaları, fena aşamaları olup arifler tarafından bu tabirlerle anılmıştır ve belki de filozoflar bu tabirleri ariflerden almışlardır.

[5]- Mevlâna, Mesnevi, c. 1, s. 38, birinci defter.

Mâ ademhâyîm ve hestîhâ nemâ / To vucûd-i mutlak ve hestiy-i mâ.

[6]- Yusuf, 18.

[7]- Tâ-Hâ, 96.

[8]- Yusuf, 53.

[9]- Mevlâna, Mesnevi:

Dûzeh est în nefs ve hem çûn ejdehâst / Kû be-deryâhâ negîred kem o kâst

Heft deryâ râ der âşâmed henûz / Kem negerded sûziş-i ân helgsûz.

[10]- Mevlâna, Mesnevi:

Mâder-i bothâ bot-i nes-i şumâst / Zan ki ân bot mâr, în bot ejdehâst.

[11]- Mevlâna, Mesnevi:

Kuvvetî hâhem zi Hak deryâ şikâf / Tâ be nâhun berkenem în kûh-i kâf

Sehl şîrî dân ki sefhâ beşikened / Şîr ân râ dân ki hod râ beşikened.

[12]- el-Mizan tefsiri, c. 20, s. 103.

[13]- Kıyâmet, 1-2.

[14]- İmam Humeyni (r.a) Eğitim Kurumu, Felsefey-i Ahlâk (Ahlâk Felsefesi), s. 98.

[15]- Murtaza Mutahharî, Ta'lim ve Terbiyet Der İslâm (İslâm'da Eğitim ve Öğretim), s. 91.

[16]- Şems, 8.

[17]- Ra'd, 28.

[18]- Mefatihu'l-Cinan, Ebu Hamza Somali Duası.

[19]- Fecr, 27-28.

[20]- İmam Hüseyin'in (a.s) Aşura günü secde halindeki yakarışının bir cümlesi.

[21]- Bakara, 208.

[22]- Fecr, 28.

[23]- Fecr, 28-30.




Bu haber 1199 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAŞAM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI