Bugun...



Nefsi Arınmanın Aşamaları

Nefsi ıslah etmenin ve arındırmanın pratik aşamaları nelerdir?

facebook-paylas
Güncelleme: 20-03-2023 12:32:54 Tarih: 25-01-2023 15:15

Nefsi Arınmanın Aşamaları

Bismillahirrahmanirrahim

Bu bağlamda öncelikle dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Ahlâk ilmi uzmanlarının çoğu, nefsin ıslahı ve ruhun arınması için ahlâk çirkinliklerini tanımanın ilk adım olduğuna dikkat çekmişlerdir.

Buna göre insan, ilk önce ahlâkî çirkinliğe düşmemeye ve bu yolla kendisinde hastalık oluşturmamaya dikkat etmelidir. Çirkinliği işlemesi durumunda ise, en kısa zamanda ve olanca ciddiyetle zahmetlere göğüs gererek onu ortadan kaldırmalıdır. İşin uzmanlarının bildirdiğine göre ahlâkî çirkinlikleri terk etmek ve onlardan uzak durmak, ahlâkî erdemleri sahiplenmekten önce gelir.[1]

Bu, ahlâk güzelliklerini kazanma yönünde gayret edilmesin, anlamına gelmez. Her hangi bir ahlâkî çirkinliği ortadan kaldırabilmek için onun karşıtı olan sıfatın var edilmesi ve güçlendirilmesi gerekir. Mesela ahlâkî rezilliklerden olan “büyüklenme” sıfatına karşı mücadele eden ve kendisini ondan arındırmak isteyen kimse, bu sıfatın sebep olduğu uğursuzluklar ve mahrumiyetler gibi kötü sonuçları göz önünde bulundurmakla birlikte, amelen de buna karşı savaş açmalı ve bu sıfatın karşıtı olan alçak gönüllülük sıfatını güçlendirmeye önem vermelidir.

Önemli Noktalar:

Nefsin ıslahı bağlamında şu noktalara özellikle dikkat edilmelidir:

1- Nefsi tanımak: İnsan, öz gerçeğini tanıyabilmesi, planlı bir program izleyerek ve bu yönde sürekli gayret göstererek onu filizlendirmesi, olgunluk ve yetkinlik aşamalarını tedrici olarak kat edebilmesi için eğilim alanında nefsin özellik ve yeteneklerini tanımalıdır.

Nefsi tanımanın ayetlerde ve hadislerde özel bir yeri ve önemi vardır. Bu yönde edinilecek marifet, yüce Allah'ı tanımaktan sonra gelen en önemli ve en yüce marifettir. Çünkü Allah'ı tanımak ve insanı tanımak bu marifetin önemli sonuçlarındandır.

Yüce Allah Resulü (s.a.a) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: Kendini bilen kimse, şüphesiz ki Rabbini bilmiştir. [2]

Şair şöyle demiştir:

Sen ki kendi özünde hakirsin

Yaradanı, sen nasıl tanırsın?

İnsan, ancak kendini tanıdıktan sonra yetkinlikler kazanma ve nefsi arındırma isteğini kendinde bulacaktır. Kur’an-ı Kerim azarlayıcı bir tonla bu noktaya dikkat çekmiş ve şöyle buyurmuştur: “Kendi nefislerinizde de öyle (ayetler var). Görmüyor musunuz?” [3]

2- Ahlâkî çirkinliklere ve rezilliklere karşı hassasiyet: İnsan, ahlâkî rezilliklerin birçok tehlikeli hastalıklara sebep olabileceğine, insanı türlü türlü afetlerle ve tehditlerle yüz yüze getireceğine dikkat etmelidir. İnsan, bu tür ahlâkî çirkinliklerden nefret etmesi durumunda, ciddiyetle onlardan uzak durmaya ve onları kendinden uzaklaştırmaya çalışacaktır. Bu nedenle İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Kötü sözlerin ve işlerin hiçbiri hakkında nefsine izin verme! [4]

İmam Cafer-i Sadık (a.s) da konu hakkında şöyle buyurmuştur: Her kim günaha rağbet ettiğinde, kulluktan korktuğunda, meşru olmayan bir yemeğe iştah saldığında, öfkelendiğinde ve sevindiğinde nefsine sahip olsa, Allah onun bedenini (cehennem) ateşine yasaklar. [5]

3- Nefsi ıslahın aşamaları: İnsan iki aşamada nefsini arındırmalıdır:

a) Nefsin çirkin sıfatlardan tezkiyesi: Yani gönül kötü ahlâktan ve günahtan temizlenmelidir. Buna, ahlâkî kötülüklerden "tehliye" (boşalım) aşaması denmiştir.

b) Faydalı ve doğru ilimler öğrenerek, ahlâk erdemleri ve güzellikleri kazanarak, güzel işler yaparak nefsi eğitmek ve kâmil kılmaktır. Buna da, "tahliye" (iyiliklerle ve güzelliklerle süslenme) aşaması denmiştir.

Nefsin ıslahı, tezkiyesi ve yüce Allah ile gerçek ilişkisi için bu iki aşama gereklidir. Çünkü insanın can evi pisliklerden arınmadıkça, hak ilim ve öğretileri, ahlâk güzelliklerini kazanamayacak ve hayır ameller işleme yeterliliğine sahip olamayacaktır. Bunu herkes çok iyi bilir.

4- Kötülüklerin yolunu tıkamak: Ahlâkî rezilliklerle mücadele yollarından biri, onların giriş zeminlerini tıkamak ve ortaya çıkmalarına engel olmaktır. Çünkü bu pisliklere bulaşma ortamı mevcut olursa, elbette ki insan onlara bulaşacak ve zamanla da insanın ruhuna işleyecek ve meleke haline gelecektir. Bu durumda onlara karşı mücadele etmek ve onların kökünü kurutmak çok daha zorlaşacaktır. Bunu şöyle örneklendirebiliriz:

Bazı insanların bazı ortamlarda bulunmalarıyla, ahlâkî rezilliklerden olan gıybet gibi bir günahın işlenme olasılığı varsa, insan o ortama girmemelidir. Orada bulunmak zorunda olduğu durumlarda ise, günahın işlenmemesi için konuyu değiştirmeye çalışmalıdır. Bunu da yapamıyor ise, başkalarını üzme pahasına bile olsa orayı terk etmelidir. Çünkü yüce Allah'ın gazap ve öfkesi, başkalarının rahatsız olmasından veya üzülmesinden çok daha önemlidir.

İmam Ali (a.s) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: Nefsinin heva ve hevesi güçlenmeden önce ona galip ol. Çünkü eğer o güçlenecek olsa, o sana galebe edecek ve seni istediği yöne çekecektir. Artık bu durumda ona direnmeye güç yetiremeyeceksin. [6]

Özellikle o iş insanın ikinci doğası olan bir alışkanlığa dönüşecek olsa, bu durumda sultacı bir düşman olacaktır. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki alışkanlık sultacı düşmandır ve alışkanlık ikinci tabiattır." [7]

O halde insan, her türlü kötülük ve rezilliğin kaynağı ve başı olan nefsanî heva ve heveslere galip gelmelidir. İmam Ali (a.s) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: Düşmanın düşmanına galip olduğu gibi nefsanî isteklerine galip ol ve düşmanın düşmanıyla savaştığı gibi onunla savaş ki ona sahip olabilesin. [8]

5- Nefsin tezkiyesi için aklı eğitmenin gerekliliği: Nefsanî meyil ve isteklerin kontrolü için aklı işletmek, ahlâkî erdemleri kazanmanın ve ahlâkî rezilliklere karşı mücadele etmenin en önemli yollarından biridir. Aklı kullanmaksızın bu yolu tanımak ve kat etmek imkânsızdır. Nefsin tehzip ve tezkiyesi için aklın yönlendirilmesi bir zorunluluktur. Yüce Allah'ın bahşettiği en yüce nimet olan akıl, arındırılmış nefis makamına ulaşmaya vesile olabileceği gibi, pekâlâ insanın kendisi ve toplumu için kötüye de kullanılabilecektir. Gerçekte bu, iman etmemiş akıldır ve Muaviye gibi düzenbaz ve şeytan kullar yetiştirir. [9]

6- Önlem alma: Her afet, insan benliğine sızmadan ve giriş yolu bulmadan önce önlenmelidir. Önlem ilkesinin sadece nefsin ıslahı ile ve ahlâkî konularla sınırlı olmadığı açıktır. Aynı durum psikoloji, sosyoloji, siyasal, felsefe ve diğer bilim dallarında geçerli olup çok büyük bir öneme sahiptir. Çünkü ölüm doğuran bir afet ve tümör, bireyin veya toplumun varlığında yer etmişse eğer, artık ona karşı savaşmak çok zor olacak ve hatta bazı durumlarda imkânsızlaşacaktır. Bu yüzden ahlâkî kötülük ve rezillikler de insan varlığında yer bulmadan önce gereken önlemler alınmalı ve hazırlıklar yapılmalıdır.

Nefsi İhya ve Islah Etkenleri:

1- Fıtrî eğilimlerin ihyası: Temin edilmesi durumunda güzel, kalıcı ve sağlam olacak olan insanların fıtrî ihtiyaç ve istekleri, seyir ve süluk ehlinin en öncelikli görevlerinin başında gelmelidir. Manevi olgunluk yolunun yolcuları, öncelikle ilâhî nimet ve emanetleri tanımalı ve sonra da insan olma yönünde onları kullanmalıdırlar. Manevilik, dindarlık, Allah'a kulluk, erdeme taliplik, manevi güzellik... hissi, korunması ve yönlendirilmesi gereken büyük ilâhî nimetlerdendir ve bunlara ihanet etmemek gerekir. Ahlâk erdemleri de diğer dinî olgular gibi insanların fıtrî haslet ve özelliklerindendir. İyi olmak ve güzel ahlâk değerlerine sahip olmak insanın doğal isteklerindendir. Ahlâk güzelliklerini sahiplenme yönünde insana yapılan bir zorlama asla yoktur. İnsan, güzel ve yüce fıtrî istekleri ve eğilimlerinin gereği olarak bu yönde gayret eder ve devinim gösterir. Bu gönüllü ve ülkülü hareket, Kur’an ayetlerinden de anlaşılmaktadır:

(Resulüm! Onlara) de ki: Size bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın.” [10]

Bir başka ayet ise şöyledir:

Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde (semavi) kitabı ve mizanı (hakkı batıldan ayıran ölçüyü ve adalet yasalarını) indirdik.” [11]

Bu iki ayet kıyamdan bahsetmektedir. "Kıyam" dışardan yapılan baskı ve zorlamadan kaynaklanan bir hareket değildir; bilakis içten coşan bir harekettir. Bu çok zarif bir nokta olup bir yandan yetkinlik kazanma yönündeki hareketin doğallığını ve öte yandan da ahlâkî sapkınlıkların sanallığını göstermektedir. Bu nedenle de yüce Allah'ın görevlendirdiği elçilerin en önemli görevleri, hem insanda beliren sanallıkların ortadan kaldırılması ve hem de fıtratın yetkinlik ve olgunluk kazanması için çözümler sunmaktır.

Bu kutsal ve temiz eğilimlere aksiyon ve canlılık kazandıran etkenlerden biri zorluk ve sıkıntılardır. Bu musibetler, insanın duru gönül sayfasındaki ve arı fıtrat levhasındaki karartıları giderir ve erdemlerle süslenme ortamı hazırlar.

Bir rivayette şöyle geçer: Dönemin felsefî ve aklî kargaşalarından ve doğurduğu belirsizliklerden bıkıp gına gelen bir adam, İmam Cafer-i Sadık'ın (a.s) huzuruna varıp kendisini Allah'a kılavuzlamasını ister. İmam (a.s), bir örnek yardımıyla adamı fıtratına yönlendirmek amacıyla şöyle buyurur: ‘Şimdiye kadar bir gemiye binerek su üzerinde yolculuk yaptın mı?’ Adam ‘Evet’ der. İmam (a.s) ‘Yolculuk esnasında fırtınaya yakalanarak geminin hasar gördüğü, bu arada seni kurtaracak ne gemi ve ne de bir aşinanın olmadığı bir durumla karşılaştın mı hiç?’ Adam ‘Evet, böyle bir durumla karşılaşmıştım’ der. İmam (a.s) ‘Öyle bir anda, seni o tehlikeden kurtaracak birinin var olduğu aklına geldi mi hiç?’ Adam ‘Evet’ der. İmam (a.s) şöyle buyurur: ‘İşte o, her şeye güç yetiren Allah'tır. Bütün vesilelerin ortadan kalktığı, kurtarıcının ve imdada gelenin olmadığı bir anda seni kurtarmasını ve imdadına çatmasını beklediğin o zat, yüce Allah'ın kendisidir.’ [12]

2- Erdem ve faziletlerin ihyası: Nefsin erdemlerle süslenebilmesi için kazandığı marifeti beslemek gerekir ki Allah’a yakınlık makamına ulaşabilsin. İnsanın fazileti nihai yetkinliğidir ve nihai yetkinliği ise, Allah'a yakınlık makamına ulaşmasıdır. İslâm dini açısından insanî değer ve erdemlerin ruhu, yüce Allah'a yakın olmaktır.

Bilinmelidir ki ahlâk değer ve erdemleri her insanın yapı ve fıtratında vardır. Bu nedenledir ki her asır ve dönemin insanları adalet, fedakârlık, doğruluk, dürüstlük, hayırseverlik, iyilik, yardımlaşma, emaneti koruma... gibi güzel vasıfları sevmiş ve sahip olmak istemişlerdir.

3- Yüce Allah ile sevgi bağı: Yüce Allah ile sevgi bağı kurmak, insanın iyilik yönünde hareketinde temel rol oynar. Yüce Allah'a ve nimetlerine aşk besleyen, inanan, iman eden bir insan, kendine inanır; kendini korur; kendini bulur ve iyi kalma yönünde harekete koyulur. Öz gerçeğine ulaşan bir insan, anlam dolu bir âleme adım atar; her şeye hak ve adalet gözüyle bakar; minnet sahibi yüce Allah'ın verdiği tevfikten ve de batınî sefasından kaynaklanan bulgularında şüpheye düşmez. Böyle bir halde ve bu bakış tarzıyla, ilâhî nimetlerden yerinde ve en iyi şekilde faydalanmakla yüce Allah'a şükretmesi gerektiğini algılar.

Mana ve marifet yolculuğunun her aşama ve her anında, Allah sevgisiyle itaatsizliğin asla uyuşmadığına dikkat etmek gerekir. Bu bağlamda İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah'a karşı günah işleyen O'nu sevemez. [13]

Allah sevgisi, yüce İslâm Peygamberi'ne (s.a.a), masum Ehlibeyt İmamlarına (a.s) ve evliyaya itaati gerektirir. Bu itaat ise, mana ve marifet yolcusunun ilâhî mağfiretten nasiplenmesiyle sonuçlanır. Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:

(Resulüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” [14]

Bu ayet, sevginin sadece gönül ilgi ve eğilimi olmadığına, bilakis insanın amel ve davranışlarında kendini ve eserlerini göstermesi gerektiğine vurgu yapmaktadır. Yüce Allah'ı sevdiğini iddia eden kimse, Allah'ın Peygamberine (s.a.a) itaat etmelidir.

Bu anlattıklarımızdan anlaşılan sonuç şudur: İnsan amel aşamasında, bütün davranışlarını ve ahlâkını hak ölçü ve eksenine uyarlamalı ve yüce Allah'a kulluğu bir an olsun gözünden uzaklaştırmamalıdır. Çünkü gerçek anlamıyla kul, bütün davranışlarında yüce Allah'ı göz önünde bulundurur; aynen Kâbe'nin mimarı ve tevhit öğretmeni Hz. İbrahim (a.s) gibi hayatını, ölümünü, ibadetlerini ve her şeyini Allah'ın rızasına göre ayarlar. Kur’an-ı Kerim, bu gerçeği Hz. İbrahim'in (a.s) dilinden şöyle nakletmektedir:

De ki: "Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir." [15]

4- Diğer etkenler: İnsan, yüce Allah'a inandıktan, iman ettikten, Allah'ı sevdikten ve nefsini arındırma yönünde azmini biledikten sonra, gerçek anlamıyla bazı etkenlere önem vermeli ve bağlı kalmalıdır. Onlardan bazıları şunlardır: İnanç ve amelde ihlâs, emaneti koruma, ahde vefa, tevekkül, Allah korkusu, namaz, takva, dua ve yakarış, dürüstlük, oruç, Allah'ı zikretme, sabır ve direnç, Allah'ın rızasını kazanmak için Allah'ın kullarına hizmet, insanlarla iyi geçinme, zühd, tövbe ve istiğfar... [16]

Dr. Rıza Ramazanî

 

-----------

[1]- Abdullah Cevadi Amulî, Kur’an-ı Kerim'in Konularına Göre Tefsiri, “Ahlâkın aşamaları” konusu, s. 21.

[2]- Biharu'l-Envar, c. 2, s. 32.

[3]- Zâriyât, 21.

[4]- Gureru'l-Hikem ve Dürerü'l-Kelim.

[5]- Biharu'l-Envar, c. 68, s. 358.

[6]- Gureru'l-Hikem ve Dürerü'l-Kelim, s. 511.

[7]- Gureru'l-Hikem ve Dürerü'l-Kelim, s. 33.

[8]- Gureru'l-Hikem ve Dürerü'l-Kelim, s. 509.

[9]- Şeyh Kuleyni, Usul-u Kafî, c. 1, s. 11.

[10]- Sebe, 46.

[11]- Hadid, 25.

[12]- Allame Meclisi, Biharu'l-Envar, c. 3, s. 41.

[13]- Tefsir-i Numune, c. 2, s. 514.

[14]- Al-i İmran, 31.

[15]- En'am, 162.

[16]- Muhammed Rıza Mehdevi Keni, Amelî Ahlâkın Başlangıç Noktaları; Nefsi Arındırma Yöntemi, Yazarlar: Feride Mustafavi (Humeyni), Fatıma Caferî, Sıddıka Masumî.




Bu haber 1016 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAŞAM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI