Bugun...



İslâm Toplumunun Oluşumu ve Yaşaması - 1

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 07-12-2022 11:01

İslâm Toplumunun Oluşumu ve Yaşaması - 1

Hiç şüphesiz niteliği ne olursa olsun her toplum dağınık fertleri arasında ortak olan bir gayenin varlığı ile gerçekleşir, ortaya çıkar.

Bu gaye, toplumun her tarafına yayılarak ona bir tür birlik kazandıran tek ruhtur. Bu ortak gaye, ortak amaç, dinî olmayan temeller üzerinde kurulmuş toplum türlerinde, sadece insanın dünya hayatı gayesidir. Fakat bu hayat ortaklaşa bir hayat olmalı ve bireyselliğe dayalı olmamalıdır. Ortaklaşa hayat, maddî hayatın ayrıcalıklarından toplu hâlde yararlanmak demektir.

Toplumsal yararlanma ile bireysel yararlanma arasında özellik bakımından şu fark vardır: İnsan eğer tek başına yaşayabilirse, her tür yaralanmada tamamen serbest olur. Karşısında ne karşı çıkan ve ne de denetleyici bulunur. Sadece bazı organik sistemlerinin diğer bazılarına karşı koyduğu sınırlamalarla karşı karşıya kalır. Meselâ böyle bir kişi içinde yaşadığı havanın tümünü soluyamaz. Çünkü istese bile bu hava akciğerlerine sığmaz. Yine bu kişi sınırsız miktarda besin maddesi yiyemez. Çünkü sindirim sistemi buna dayanamaz. Adamın bazı organları ve güçleri diğerleri ile karşılaştırıldığında durumu budur. Kendisi gibi bir başka insana göre durumuna gelince, eğer yararlandığı maddî imkânlar üzerinde bir ortağı olmadığını farz edersek, çalışma alanının daralmasını, herhangi bir eyleminin ya da davranışının daralmasını gerektiren bir sebep olmaz.

Bu durum, toplum içinde ve toplum alanında yaşayan insan için böyle değildir. Çünkü toplum içinde yaşayan insan, eğer iradesinde ve hareketlerinde tamamen serbest olsa, bu durum yaşam kargaşasına ve insan türünün helâk olması ile sonuçlanacak karşılıklı bir iticiliğe ve çatışmaya yol açar.

İşte toplumda kanun hükümetinin iş başında olmasını gerektiren yegâne sebep budur. Fakat barbar toplumlar bu kanun hükümetini ortaya çıkarma gereğinin düşüncesine ve görüşüne varamazlar. O tür toplumların fertleri arasında çatışma ve vuruşma gelenekleri geçerli olur. Bunlar sonucunda bu tür toplumların bütün fertleri, toplumlarını bir dereceye kadar koruyacak bazı tedbirlere uymak zorunda kalırlar. Fakat bu tedbirler sağlam bir temele dayanmadıkları için, çiğnenmeye ve ortadan kalkmaya maruzdurlar. Sık sık değişirler ve yürürlükten kalkarlar.

Fakat uygar toplumlar, uygarlık ve kültür dereceleri oranında sağlam temellere dayanırlar. Bu tür toplumlar bu sağlam yapıları sayesinde toplumdaki iradeler ve davranışlar arasındaki çelişkileri ve çatışmaları ortadan kaldırırlar. Bunun için iradeleri ve davranışları sınırlamalara ve kayıtlara bağlayarak aralarında denge kurarlar. Sonra da kanunun sözünü yürürlüğe koyma teminatı ile donatılan gücü ve iktidarı bir merkezde yoğunlaştırırlar.

Buradan şu üç sonuç çıkıyor:

Birincisi: Gerçek kanun, insanların iradelerini ve davranışlarını dengelemeye yarayan bir tedbirdir. Bu dengeyi ise, getirdiği sınırlamalarla insanlar arasındaki engellemeleri ve çatışmaları ortadan kaldırarak sağlar.

İkincisi: Kanunun egemen olduğu toplumların fertleri kanun ötesinde özgürdürler. İnsanın bilinçle ve irade ile donanmış olması, dengeleme sağlandıktan sonra böyle olmasını gerektirir. Bundan dolayı zamanımızın kanunları ilâhî bilgilere ve ahlâka dokunmaz. Bu iki önemli kurum, kanunun onlara yönelik tasavvuru uyarınca tasavvur ediliyorlar. Bunun sonucu olarak bu iki kurum, bağlılık hükmü çerçevesinde kanunla uyuma ve uzlaşmaya giriyorlar. Bu bağımlılığın gereği olarak er veya geç görünüşte kalan törenlere dönüşerek manevî saflıklarını kaybediyorlar.

Gözlemlediğimiz siyasetin din ile oynamasının sebebi de budur. Bir gün siyaset dine son veriyor, onun başını eziyor; başka bir gün ona yönelerek itibarının yükselmesi konusuna aşırı önem veriyor. Başka bir gün ilişkisini keserek onu kendi hâlinde bırakıyor.

Üçüncüsü: Bu yol kesinlikle eksiklikten ve aksaklıktan kurtulamaz. Çünkü gerçi kanunun icra güvencesi bir ya da bir kaç fertte odaklaşan iktidara yüklenmiştir; ama sonuç itibarı ile onun icra edilme garantisi yoktur. Şu anlamda icra garantisi yok ki, eğer iktidar ve egemenlik kaynağı haktan sapar da türün türe karşı egemenliğini şahsının türe karşı egemenliğine dönüştürürse ve kanun sistemi alt-üst olursa, ortada böyle bir zorbayı zorla frenleyecek ve kendisini tekrar adalet yoluna koyacak bir güç yoktur.

Bu söylediklerimizin zamanımızda gördüğümüz birçok örnekleri vardır. Zamanımız kültür ve uygarlık zamanı olduğu hâlde bu olumsuz örnekler görülüyor. Tarihte yaşanan bu tür örnekler ise sayısızdır. Bu aksaklığa bir başka aksaklığı da eklemek gerekir ki, o da zaman zaman kanunun icra gücünden gizli olarak çiğnenmesi veya kanunun çiğnenmesi olayının icranın güç alanı dışına çıkmasıdır.

Sözün kısası, uygar toplumları tek bir gaye birleştirir. Bu gaye dünya hayatının ayrıcalıklarından yararlanmaktır. Onlara göre mutluluk budur.

Fakat İslâm'a gelince, onun görüşüne göre insanlığın hayatı, maddî dünya hayatından daha geniş çerçevelidir. Onun hayat çerçevesine asıl hayat olan ahiret hayatı da dâhildir. Yine İslâm'ın görüşüne göre bu hayatta sadece ilâhî marifet işe yarar ki bu, bütünü ile tevhit ilkesine havale edilmiştir. Yine İslâm'a göre bu ilâhî marifet sadece iyi ahlâkla ve insan benliğinin her türlü rezillikten arındırılması ile korunabilir.

Yine İslâm'a göre bu iyi ahlâkın tam ve kâmil anlamda gerçekleşmesi, Allah'a kulluk etmeye, O'nun rübubiyetinin gereklerine boyun eğilmesine ve insanlar arası ilişkilerin toplumsal adalet ilkesine dayandırılmasına bağlıdır. İslâm, bu görüşte olduğu için insan toplumunun oluşum temeli olan ve tevhit dininin bütünleşmesini sağlayan gayeyi ele aldı ve sonra da tevhit esasına dayalı olan kanunu ortaya koydu. Bunları yaparken sadece fertlerin iradeleri ve hareketleri arasında denge kurmakla yetinmedi. Bu dengeleme çabasını ibadetlerle tamama erdirdi ve bunlara hak bilgilerle erdemli ahlâkı ekledi.

Sonra bunların yürütme güvencesini, birinci derecede İslâm hükümetinin omuzlarına, ikinci derecede de toplumun omuzlarına yükledi. Toplum bu yükümlülüğünü, ilim ve davranış bakımından sağlıklı eğitim vererek ve iyiliği emredip kötülükten sakındırarak yerine getirecektir.

Bu dinin göze çarpan en önemli özelliklerinden biri, bütün unsurları arasında tam bir birliğe varan bir ilişkinin bulunmasıdır. Şu anlamda ki, tevhit ruhu bu dinin benimsemeye çağırdığı iyi ahlâka yayılmış ve ahlâkın ruhu, toplumdaki fertlerin yapmakla yükümlü oldukları hareketlere dağılmıştır. İslâm dininin bütün unsurları tahlil yolu ile tevhit ilkesine varıp dayanır. Tevhit ilkesi de sentez yolu ile ahlâk ve amel (hareket) olur. Eğer tevhit aşağı inerse, ahlâk ve amel olur; ahlâk ve amel de yukarı çıktığında tevhit olur.

"Güzel söz O'na yükselir ve iyi amel de onu yükseltir." [1]

Şöyle denilebilir: Uygar ülkelerde kanunların karşılaşacakları aksaklıklar, meselâ yürütme gücünün bu kanunları işletmemesinden veya bu gücün farkında olmayacağı kanun çiğneme olaylarından doğan aksaklıklar aynen İslâm için de geçerlidir. Bunun en açık delili, hepimizin gördüğü din zayıflığı ve onun İslâm toplumu üzerindeki egemenliğinin kaybolmasıdır. Bu da bir gün için bile olsa kanunlarını insanlara dayatabilecek bir kimsenin yokluğunu gösterir.

Buna cevap olarak şöyle diyoruz: İster ilâhî ve ister beşerî olsunlar, gerçekten bütün kanunlar sadece insanların kafalarında var olan zihnî tasarılardan ve kalplerde saklanan bilgilerden başka bir şey değildir. Kanunlar, ancak onlara yönelik iradeler sayesinde uygulama alanına yansıyabilir ve somut görünürlük kazanabilirler. Açıktır ki, eğer iradeler kanunlara karşı gelirse, dış dünyada onlar uygulanma ortamı bulamazlar. Kanunların uygulama ortamı bulabilmeleri için, o ortamın hazırlanmasına yönelik iradelere görev düşer. Kanunlar ancak böylece ayak-üstü durabilirler.

 

--------------

[1]- Fâtır, 10.




Bu haber 254 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER YAŞAM Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI