Bugun...


Musa Aydın

facebook-paylas
İmam Rıza’dan (a.s) Önemli Diyaloglar
Tarih: 02-06-2023 16:09:00 Güncelleme: 02-06-2023 16:09:00


Bismillahirrahmanirrahim

1- Hepimizin Rabbi birdir:

Belh ahalisinden birisi şöyle nakleder: “Medine’den Horasan’a giderken ben İmam ARıza (a.s) ile birlikteydim. Bir gün sofranın açılmasını emrettiğinde bütün hizmetçilerin de sofraya oturmasını emretti. Ben “Kurbanın olayım, bunlar için ayrı bir sofra açtırsaydınız daha iyi olmaz mıydı?” dediğimde şöyle buyurdu: “Yavaş ol, Yüce Rabbimiz birdir, anamız babamız birdir; verilecek karşılık ise amellere bağlıdır!” [1]

2- Allah katında en değerli, en takvalı olandır:

Adamın birisi İmam Rıza’ya (a.s) “Vallahi sen insanların en hayırlısısın.” dediğinde şöyle buyurdu: “Yemin etme ey adam! Benden daha hayırlısı Allah Azze ve Celle’ye karşı inanların en takvalı olanı ve ona en çok itaat edenidir. Vallahi şu ayet henüz nesh edilmemiştir: “Ben sizi gruplar ve kabilelere ayırdım ki tanınasınız. Şüphesiz ki Allah katında en değerli olanınız en takvalı olanınızdır!” [2]

3- İyilik yapmanın adabı:

Yesa’ bin Hamza ismindeki ravi der ki: “İmam Rıza’nın (a.s) meclisinde onunla konuşuyordum. Mecliste birçok insan toplanmış ve helal ve haramdan soruyorlardı. O sırada esmer bir adam içeriye girdi ve şöyle dedi: ‘Selam olsun sana ey Resulullah’ın oğlu, ben senin ve babalarının, dedelerinin sevenlerindenim; Allah’ın selamı onların üzerine olsun. Ben hacdan geliyorum ve yol harcımı kaybettim; beni gideceğim yere ulaştıracak bir şey yok elimde. Eğer uygun görürseniz, beni vatanıma ulaştıracak kadar bana yardımda bulunun. Vallahi benim (vatanımda) imkanlarım iyidir. Oraya vardığımda yaptığınız yardımı sizden taraf sadaka vereyim. Çünkü ben sadaka alacak kişi değilim.”

İmam (a.s) ona şöyle buyurdu: “Otur, Allah sana merhamet eylesin.” Sonra İmam oradakilerle sohbetini sürdürdü ve bilahare hepsi dağılıp gittiler. Sadece o adam, Süleyman Caferi ve ben kaldık İmam’ın yanında. İmam “İçeri girmeme izin veriyor musunuz?” diye sordu. Süleyman da Allah işine kolaylık versin.” dedi. İmam kalktı ve bir odaya girdi ve bir miktar kaldıktan sonra dışarı çıktı. Sonra kapının ardına geçip elini kapının üzerinden uzatarak “Horasanlı nerede?” diye sordu. Adam “Buradayım.” diye cevap verdi. İmam şöyle buyurdu “Al şu iki yüz dinarı ve ihtiyaçlarına kullan ve onunla teberrük et. Benden taraf sadaka vermene de gerek yoktur. Şimdi çık git ki ne ben seni göreyim ne de sen beni!”

Adam çıkıp gidince Süleyman İmam’a dönerek şöyle dedi: “Bol bağışta bulundun ve ona merhamet ettin. Peki neden yüzünü ona göstermedin?” İmam şu ilginç cevabı verdi: “Hacetini giderdiğim için el açmanın ezikliğini onun yüzünde görmek istemedim. Resulullah’ın şu hadisini duymadın mı? “İyiliği saklayanın sevabı yetmiş hacca eş değerdir. Yaptığı iyiliği yayan zelil olur, ama iyiliğini saklayan kimse bağışlanır.” [3]

4- Biz misafiri çalıştırmayız:

Ravi şöyle naklediyor: “Bir gün İmam Rıza’ya (a.s) bir misafir geldi. Gece onunla konuşurken bir ara odadaki kandilde sıkıntı meydana geldi. Adam onu düzeltmek için elini uzatınca İmam daha erken davranarak bizzat kendisi onu tamir etti ve ardından şöyle buyurdu: Biz öyle bir topluluğuz ki misafirlerimizi çalıştırmayız.” [4]

5- Nimete karşı hamd:

Di’bel bin Ali (meşhur şair) der ki: “Bir ara İmam Rıza’nın yanına gitmiştim. Bana bir şey (hediye) verilmesini emretti ama ben hamd etmeyi ihmal ettim. Bunun üzerine İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Neden hamd etmedin?!” Sonra bir ara İmam Rıza’nın oğlu İmam Muhammed Taki’nin (a.s) yanına gittiğimde, o da bana bir hediye verilmesini emredince, bu sefer hamd etmeyi ihmal etmedim. İmam (a.s) bunu görünce “Terbiyeni almışsın beli olan!” buyurdu.” [5]

6- Mertliğin kadar bağışta bulun:

Fakirin birisi İmam Rıza’ya (a.s) “Bana mertliğin kadar bağışta bulun!” deyince, İmam (a.s) “Hayır, yapamam!” buyurdu. Fakir hatasını anlayınca, bu sefer, benim mertliğim kadar bağışta bulunun!” dedi ve İmam (a.s) bu sefer güler yüzle “Öyleyse tamam!” cevabını verdi ve hizmetçisine “iki yüz dinar” vermesini emretti. [6]

7- Tevekkül ve tevazuun sınırı:

Hasan bin Cehm şöyle der: İmam Rıza’ya (a.s) “Tevekkülün sınırı nedir?” diye sordum. Şöyle buyurdu: “Allah ile birlikte kimseden kokmaman.” Bu sefer “Tevazuun sınırı nedir?” diye sorduğumda şöyle buyurdu: “İnanların sana vermesini (senin için yapmasını) istediğin şeyleri, senin de başkasına vermen/yapmandır.” Devamında dedim ki: “Canım sana feda olsun, senin yanında/gözünde nasıl birisi olduğumu bilmek istiyorum!” Şöyle buyurdu: “Benim senin yanında nasıl olduğuma bak!” [7]

8- En seçkin kullar:

İmam Rıza’ya (a.s) “En seçkin kullar kimlerdir?” diye sorulunca şöyle buyurdu: “İyilik yaptıklarında sevinen, kötülük yaptıklarında istiğfar eden (Allah’tan bağışlanma dileyen), nimet verildiklerinde şükreden, belaya uğradıklarında sabreden ve öfkelendiklerinde affedenlerdir.” [8]

9- Horasan Diyarı:

Hasan bin Ali bin Fezzâl der ki: “Horasanlı birisi İmam Rıza’ya (a.s) dedi ki: “Ey Resulullah’ın oğlu! Ben Resulullah’ı (s.a.a) rüyamda gördüm; sanki bana şöyle buyuruyordu: ‘Benim vücudumun bir parçası sizin bölgenizde defnedildiğinde ve benim yıldızım sizin toprağınızda battığında ne yapacaksınız ve benim emanetimi nasıl koruyacaksınız?’ Bunu duyduğunda İmam Rıza (a.s) ona şöyle buyurdu: “Sizin bölgenizde defnedilecek olan benim; peygamberinizin vücudunun parçası, emaneti ve yıldızı benim. Şunu bilin ki kim, bana ait olan Allah’ın farz kıldığı hakkımı tanıdığı halde beni ziyaret ederse, ben ve babalarım kıyamet günü onun şefaatçisi olacağız ve biz kime şefaatçi olursak kurtulacaktır…

Babam bana dedemden, o da babasından, Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Kim rüyasında beni görürse, beni görmüştür. Zira şeytan benim ve vasilerimden herhangi birisinin veya (gerçek) Şialarının şekline giremez. Doğru rüya nübüvvetin yetmiş cüzünden birisidir.” [9]

 

-----------

[1]- Kuleyni, Ravzatü’l-Kâfi, s. 230.

[2]- Meclisi, Bihârü’l-Envâr, c. 49, s. 95.

[3]- Kuleyni, Furuü’l-Kâfi, c. 2, s. 23-24.

[4]- Kuleyni, Furuü’l-Kâfi, c. 4, s. 283.

[5]- Kuleyni, Usûlü’l-Kâfi, c. 1, s. 496.

[6]- İbn-i Şehrâşûb, Menâkıbu Âl-i Ebi Tâlib, c. 4, s. 390.

[7]- Sadûk, Uyûn-u Ahbâri’r-Rıza, c. 2, s. 49-50.

[8]- Harrâni, Tuhefü’l-Ukûl, s. 445.

[9]- Sadûk, el-Emâli, s. 333.



Bu yazı 2983 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI