Bugun...


Fahrettin Güngör

facebook-paylas
Hz. Mûsâ (a.s) - 9
Tarih: 05-01-2023 10:22:00 Güncelleme: 05-01-2023 12:40:00


Kur’ân’da, Hz. Şuayb (a.s) ve Hz. Mûsâ (a.s) kıssaları dolayısıyla on yerde geçen Medyen kelimesi, Hz. Şuayb’ın (a.s) peygamber olarak gönderildiği [1]  ve Hz. Mûsâ’nın (a.s) Mısır’dan çıktıktan sonra evlenip yıllarca aralarında kaldığı kavmin yaşadığı [2] bölgeyi ifade etmekte ve bu kavimden de Ashâb-ı Medyen [3] diye bahsedilmektedir.

Medyen toprakları, Hicaz'ın kuzeybatısında, oradan Kızıldeniz'in doğu sahiline, güney Filistin'e, Akebe Körfezi'ne ve Sinâ Yarımadası'nın bir bölümüne kadar uzanan bölgelerde yer alır. [4]

Kur’ân’da verilen bilgiye göre, Medyen halkına mensup olan ve bu halka peygamber olarak gönderilen Hz. Şuayb (a.s) kavmini çok tanrıcılıktan uzaklaştırıp yüce Allah’a tapmaya çağırmış; ölçü ve tartıda, alışverişte haksızlık yapmak; ülkede bozgunculuk çıkarmak ve tehditle insanları yüce Allah’ın yolundan alıkoymak gibi tutum ve davranışlara son vermelerini istemiştir. [5]

Ancak kavminin önde gelenleri Hz. Şuayb’ı (a.s) yalancılıkla itham etmiş; isteklerine karşı çıkmış; ona inananları tehdit etmiş; kendisini ve ümmetini ülkeden sürme tehdidinde bulunmuştur. Bunun üzerine Hz. Şuayb (a.s) onlara ilâhî azabın geleceğini bildirmiş; nitekim şiddetli deprem ve korkunç bir gürültü onları helâk etmiştir. [6]

Hz. Mûsâ’nın (a.s) bu duası peygamberlik görevi verilmesi sonrasındadır. Hz. Mûsâ (a.s) Medyen’de on sene kalıp mehrini tamamladıktan sonra, Mısır’a dönmeye karar verdi. Ailesiyle birlikte yola koyuldu. Karanlık ve soğuk bir gecede yolu şaşırdı ve dağ geçitinin yolunu bir türlü bulamadı. Çakmak taşıyla birşeyleri tutuşturmaya çalıştı ama başaramadı. Soğuk iyice şiddetlendi. Karısı da hamileydi ve doğum zamanı yaklaşmıştı. Hz. Mûsâ ( a.s) ve ailesinin gerçekten yardıma ihtiyacı vardı.

Kur’ân-ı Kerîm’de bu olay şöyle anlatılır:

“Böylelikle Mûsâ, vaktâki süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte (Mısır’a doğru) yola koyulunca, Tûr (dağı) tarafında bir ateş görüp (duraklamıştı). Ailesine: ’Durun, gerçekten bir ateş gördüm; umarım ondan ya (hayırlı ve yararlı) bir haber ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm’ deyip (oraya yönelmişti).”

“Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: ‘Ey Mûsâ! Âlemlerin Rabbi olan Allah Ben’im’ diye seslenilmişti.”

Ve (bu dediklerimin gerçekliğine alâmet olmak üzere) Asânı bırak! (‘O, canlanıp hareket edecektir’ şeklinde vahyedilmişti. Hz. Mûsâ asâsını yere attıktan hemen sonra) Onun aniden bir yılan gibi kıvrılıp hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksızın kaçmaya yeltenmişti. (Kendisine) “Ey Mûsâ! (geri) dön ve korkuya kapılma. Şüphesiz (artık) sen (tarafımızdan) güvenliğe eriştirilenlerdensin” (denilmişti).

“Şimdi elini koynuna sok; kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşet ve tehlike durumunda (rakiplerini ürkütmek ve dizginlemek üzere) kanatlarını (kollarını) koltuklarının altına sok (ki bembeyaz olarak ve ışıklar saçarak çıkarasın). İşte bunlar, senin Rabbinden Firâvun ve önde gelen adamlarına (yönelik) iki kanıt (mûcize)dir.” Gerçekten onlar, fâsıklardan olan bir kavimdir.” [7]

Âyetlerde Hz. Mûsâ’ya (a.s) açıkça Firâvun’a gitmesi için emir verilmemiş olmasına rağmen, ifadelerde, “Firâvun’a mûcizelerle git ve kendini yüce Allah’ın Resûl’u olarak takdim et. Sonra onu ve ileri gelenleri Âlemlerin Rabbi olan yüce Allah’a ibadet ve itaâte çağır” anlamı çıkmaktadır. Nitekim bu emir açıkça şöyle belirtilmiştir:

“Firâvun’a git, çünkü o iyice azgınlaştı!” [8]

“Hâni senin Rabbin, o vakit Mûsâ’ya seslenmişti: Zulmetmekte olan kavme git (ve gerçeği bildir). [9]

İşte bu görev verilişin sorumluluğunun ağırlığından olacak ki Hz. Mûsâ (a.s), Rabbine şöyle seslenir:

رَبِّ اِنّ۪ي قَتَلْتُ مِنْهُمْ نَفْسًا فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِ

“Rabbim! Doğrusu (ben hataen) onlardan bir kişi öldürdüm; (onların da) beni öldürmelerinden korkuyorum” (diyerek mazeret belirtmişti).” [10]

Bu âyet onun korktuğu için gitmeye tereddüd ettiği anlamına gelmez. İfadeden kasıt şudur: Öyle düzenlemeler yap ki, onlara senin mesajını iletmeden önce tutuklanmayayım; zira böyle bir durum gönderiliş gayemi inkiraza uğratacak hedefine ulaştırmayacaktır. Nitekim bir sonraki âyet Hz. Mûsâ'nın (a.s) kastını açıklığa kavuşturmaktadır.

Hz. Mûsâ (a.s)’nın yukarıda verdiğimiz duasının detayına Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle rastlamaktayız:

رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ

وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ

وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ

يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ

وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يرًا مِنْ اَهْل۪يۙ

                             هٰرُونَ اَخ۪يۚ

اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ

وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ

كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يرًاۙ

وَنَذْكُرَكَ كَث۪يرًاۜ

اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يرًا

“Rabbim! Yüreğime genişlik ver.”

“İşimi bana kolaylaştır.”

“Dilimden (şu) bağını çöz.”

“Ki sözümü anlasınlar.”

“Bana ailemden bir de vezir ver.”

“Kardeşim Hârûn’u.”

“Onun sayesinde arkamı kuvvetlendir.”

“Ve onu işime ortak kıl.”

“Böylece Sen’i çokça tesbih edelim.”

“Ve çok analım Sen’i.”

“Şüphesiz Sen bizi görmektesin.” [11]

Hz. Mûsâ (a.s) yüce Allah’tan yardım dileyerek, ey Rabbim! Yüreğime genişlik ver. Kalbime genişlik ver ki, inatçıların sefihliğinden ve yüz çevirmelerinden daralmasın. Onların çokluğundan, güç ve kuvvetlerinden korkmasın. Tebliğ görevimi bana kolay kıl. Dilimdeki ağırlığı ve ifade zorluğunu at. Âyet metninde ukde (bağ) kelimesinin harfi tarifsiz (nekire) getirilmesi aslında bunun az olduğuna delalet etmektedir. Peygamberlik görevimi tebliğ ederken Firâvun ve kavmi benim ifademi anlasınlar. Tebliğ, ancak çok güzel konuşabilen kimse tarafından yapılırsa güzel olur. Bana ailemden Hârûn’u yardımcı ver. Onun sayesinde arkamı kuvvetlendir. Âyette yer alan ezr kelimesi güç, kuvvet ve sırt demektir. Buna göre âyetin manası “Hârûn’la kuvvetimi sağlamlaştır ya da onunla arkamı kuvvetlendir.” demek olur. Böylece Sen’i lâyık olduğun kemâl, cemâl ve celâl sıfatlarıyla vasıflandırayım.

Bütün bu dualar Hz. Mûsâ’daki (a.s) sorumluluk bilincinin bir yansımasıdır. Çünkü o, Firâvun’a gidecektir ve almış olduğu görevi yerine getirebilmesi için cesaret ve güvenle dolu bir kalp ile akıcı ve etkileyici bir dile ihtiyacı vardır. Hz. Mûsâ’nın (a.s) bu dualarının kabul olduğunu şu âyetle öğreniyoruz:

قَالَ قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى

(Yüce Allah) "Ey Musa!” dedi. İstediğin sana verildi." [12]

Hz. Mûsâ (a.s), Tûr’da yüce Allah tarafından peygamberlikle görevlendirilmiş ve aynı zamanda mûcizelerle desteklenmiş bir peygamberdir. Artık Mısır’a gidip tebliğine başlamasının zamanı gelmiştir. Bu sırada kardeşi Hz. Hârûn’a (a.s) da vahiy gelmiş ve peygamber olduğu Hz. Mûsâ (a.s) ile birlikte ne gibi işler yapacağı kendisine bildirilmişti. Kur’ân-ı Kerîm bu gerçeği şöyle anlatmaktadır:

"(Ey Mûsâ!) Seni kendim için yerleştirdim-seçtim (peygamberlikle şereflendirdim).”

"Sen ve kardeşin (Hârûn) âyetlerimle (Tevrât hükümleriyle ve mûcizelerimle) gidin ve beni zikretmede (emirlerimi tebliğ etmede ve Firâvun güçlerine karşı bana güvenmede) gevşeklik göstermeyin."

"(Artık) İkiniz (birlikte) Firâvun’a gidin; çünkü o iyice azmış vaziyettedir."

(Her şeye rağmen) Ona yumuşak söz söyleyin; belki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar (siz görevinizi yerine getirin ve sorumluluğu ona yükleyin)." [13]

Nihayet iki peygamber şöyle dua ettiler:

رَبَّنَٓا اِنَّنَا نَخَافُ اَنْ يَفْرُطَ عَلَيْنَٓا اَوْ اَنْ يَطْغٰى

“Rabbimiz! Gerçekten onun (Firâvun’un) bize karşı ‘taşkın bir tutum takınmasından’ ya da ’azgın davranmasından’ korkuyoruz.”

“Allah buyurdu ki: Korkmayın, çünkü ben sizinle birlikteyim;  işitiyorum ve görüyorum.” [14]

Nasıl davranacaklarını ve ne söyleyeceklerini vahiy ile öğrenen Hz. Mûsâ (a.s) ile kardeşi Hz. Hârûn (a.s), Firâvun’un yanına giderek yüce Allah’ın kendilerinden istediği şekilde tebliğlerini yaptılar. Kur’ân-ı Kerîm bu hadiseyi şöyle aktarmaktadır:

“Sonra bunların ardından Firâvun’a ve onun önde gelen yakın adamlarına Mûsâ’yı ve Hârûn’u âyetlerimizle gönderdik. Fakat onlar kibirlenip büyüklendiler. (Zaten) Onlar suçlu-günahkâr (fâcir ve zalim) bir kavimdi.”

“Nitekim onlara katımızdan hak geldiği zaman: ‘Bu, kuşkusuz apaçık bir büyüdür’ demişlerdi.”

“Mûsâ (onlara): ‘Size hak geldiğinde (hep böyle) mi söylersiniz? Bu (benim tebliğim ve mûcizelerim) bir büyü müdür? (Hiç akıl erdirmez misiniz?) Oysa büyücüler, kurtuluşa ermezler’ deyip (uyarıvermişti.)

(Onlar ise:) ‘Siz bizi, babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden (sistemden) çeviresiniz de, bu memlekette (kuracağınız yeni düzenle) büyüklük (ve üstünlük) siz ikinize kalsın diye mi bize geldiniz? Biz sizin ikinize de inanacak (getirdiğiniz dine ve düzene uyacak) değiliz’ demiş (zulüm ve zillet üzerinde inat etmiş)lerdi.”

“Firâvun ise (yakın ve yetkili çevresine): ‘Bana bütün bilgin (ve seçkin) büyücüleri getirin’ diye (emretti).”

Büyücüler (gösteri alanına) geldiğinde Mûsâ onlara: ‘Atacağınız şeyleri atın (marifetinizi kanıtlayın)’ dedi.”

“Onlar (sihirlerini ortaya) atınca, Mûsâ dedi ki: ‘Sizlerin (meydana) getirdikleriniz (sadece göz boyama) büyüdür, sihirdir. Doğrusu Allah onu geçersiz kılacak (oyunlarınızı bozacak)tır. Şüphesiz Allah, bozgunculuk çıkaranların işini düzeltmeyecek (ve başarıya erdirmeyecektir)."

“Allah, mücrim olanlar (utanmaz günahkârlar) istemese de, hakkı (hak olarak) kendi kelimeleriyle (adalet düzenini zuhur ettirip) gerçekleştirecektir.”

“Sonunda Mûsâ’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (bazı gençlerinden) başka -Firâvun’un ve önde gelen adamlarının kendilerini belâlara uğratmaları korkusuyla- iman eden (kimse) olmadı. Çünkü Firâvun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorbaydı ve o gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.”

“Mûsâ (kendisine tâbi olanlara): ‘Ey kavmim! Eğer siz Allah’a iman edip Müslüman olmuşsanız, artık yalnızca O’na tevekkül edin. (Mademki her şey O’nun elinde ve emrindedir, öyleyse sadece O’na güvenin ve teslimiyet gösterin) demiş (ve uyarmıştı).”

Dediler ki: ‘Biz Allah’a tevekkül ettik; Rabbimiz! Bizi zulmeden kavim için bir fitne (aleti) kılma, (zalimlerin baskısı ve haklarımızdan mahrum bırakması sebebiyle iman yolumuzdan ayırma!)

“Ve bizi kâfirler topluluğunun (hile ve hakaretlerinden) rahmetinle kurtar!”

“Biz de Mûsâ ve kardeşine (şöyle) vahyettik: ‘Mısır’da kavminiz için (kâfirlerin semtinden ayrı yerlerde) evler hazırlayın; evlerinizi namaz kılınan yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri de (zafer ve galibiyetle) müjdele(yip çeşitli saldırı ve sıkıntılara hazırlayın ki, Allah’ın inayeti ve nusreti onlarladır).” [15]

رَبَّنَٓا اِنَّكَ اٰتَيْتَ فِرْعَوْنَ وَمَلَاَهُ ز۪ينَةً وَاَمْوَالًا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۙ

 رَبَّنَا لِيُضِلُّوا عَنْ سَب۪يلِكَۚ رَبَّنَا اطْمِسْ عَلٰٓى اَمْوَالِهِمْ

 وَاشْدُدْ عَلٰى قُلُوبِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُوا حَتّٰى يَرَوُا الْعَذَابَ الْاَل۪يمَ

“Mûsa şöyle dedi: Ey Rabbimiz! Hakikaten sen, Firâvun ve yakın çevresine, dünya hayatında çok çekici gelen (bir imkân, iktidar ve ihtişam) gibi ziynetler, mal (ve servetler) verdin. Rabbimiz! (Onlar bu nimetleri, halkı) senin yolundan saptırmak için (kullanmaya girişti!) Ey Rabbimiz! Bunların servetlerini (mali ve ekonomik dengelerini) çökert ve batır. Onların kalplerini de (çeşitli) şiddet (ve dehşetle) sıkıştır.(Çünkü) Onlar (bu) acı azabı (ekonomik ve psikolojik bunalımı) görünceye kadar imana yanaşmayacaklardır.”

(Yüce Allah da Mûsâ’ya) Dedi ki: ‘İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin (hak ve hukuk bilmezlerin) yoluna uymayın." [16]

Bu dua Kur’ân’da, Hz. Mûsâ’ya (a.s) ait olan dualar içinde en ilginç ve en çarpıcı olma özelliğini taşımaktadır. İsrâîloğullarını denizden geçirip, Firâvun hanedanından kurtulduktan sonra Hz. Mûsâ (a.s) ilâhî çağrı üzerine Tevrât’ı almak üzere Tûr dağı istikâmetinde yola çıktı. Giderken de kardeşi Hz. Hârûn’u(a.s) yerine vekil bırakmıştır.

Kur’ân, bu sahneyi şöyle anlatmaktadır:

“İsrâîloğullarını (Firâvun zulmünden kurtarıp) denizden geçirdik. (Derken) Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. (Bunu görünce) Mûsâ’ya dediler ki: ‘Ey Musa! Onların ilâhları (putları var; onlarınki) gibi, sen de bize bir ilâh yap.’ O ise: ‘Siz gerçekten câhillik etmekte olan bir kavimsiniz’ diye (azarladı).”

“Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolup gidicidir ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de bâtıl ve geçersizdir (diye uyardı).”

“O sizi âlemlere üstün kılmışken (iman hidayetine kavuşturmuşken bir de kalkıp hâşâ), ben size Allah’tan başka bir ilâh mı arayacağım? (Bana nasıl böyle şaşkın ve sapkın bir teklif yapılır?)

“Hâni bir zamanlar size dayanılmaz azap ve işkenceler revâ gören, kadınlarınızı sağ bırakıp, erkek çocuklarınızı öldüren Firâvun ailesinden (ve zulmünden) sizi kurtarmıştık. Bunda Rabbinizden sizin için büyük bir belâ ve imtihan vardı.” [17]

 

----------

[1]- 7/A‘râf: 85; 11/Hûd: 84; 29/Ankebût: 36

[2]- 20/Tâ-Hâ: 40; 28/Kasas: 22-28

[3]- 9/Tevbe: 70; 22/Hac: 44

[4]- Kur'ân yolu tefsîri, c. 4, s. 223

[5]- 7/A‘râf: 85-86; 11/Hûd: 84-87

[6]- 7/A‘râf: 85-92; 11/Hûd: 84-95

[7]- 28/Kasas: 29-32

[8]- 20/Tâ-Hâ: 24

[9]- 26/Şu’arâ: 10

[10]- 28/Kasas: 33

[11]- 20/Tâ-Hâ: 25-35

[12]- 20/Tâ-Hâ: 36

[13]- 20/Tâ-Hâ: 41-44

[14]- 20/Tâ-Hâ: 45-46

[15]- 10/Yûnus: 75-87

[16]- 10/Yûnus: 88-89

[17]- 7/A’râf: 138-141



Bu yazı 5001 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI