Tweet | Tarih: 22-04-2024 19:44 |
Soru: Selamün aleyküm!
Hocam, peygamberimizden bir hadis aktarıyorlar. Etrafımdaki insanlar sürekli dillendiriyorlar. "Eğer bir insanın bir insana secde etmesini isteseydim, kadının eşine secde etmesini emrederdim." Bu hadisin doğruluğu nedir? Doğruysa da sınırları nedir?
Cevap: Evvela bazı muhakkik alimler bu hadisin senedi ve edebi açıdan bazı kavramları konusunda eleştirel yaklaşmış ve olumsuz görüş bildirmişlerdir ki biz şimdilik konunun bu yönüne girmiyoruz. Fakat diğer bazı alimler de hadisi sahih addettikleri için, biz de doğru olduğu varsayımı üzerinden soruyu cevaplamaya çalışacağız.
Bu konuda aşağıdaki noktalara dikkat ederseniz sorunun cevabını almış olursunuz:
1- Bazen bazı hadislerde beyan edilen bazı ifadeler, konunun önemini vurgulamak içindir. Bu yüzden onlardan başka bir anlam çıkarmak doğru değildir.
2- Secde etmek her yerde aşağılanma anlamı taşımaz. Örneğin Allah-u Teala meleklere Hz. Adem’e secde etmelerini emrettiğinde ve onlar da secde ettiğinde aşağılandılar mı? Tam tersine secdeden kaçınan şeytan aşağılandı ve Allah katından kovuldu. Veya kendisi de bir peygamber ve aynı zamanda baba olan Hz. Yakup ve oğlanları Hz. Yusuf’a secde ettiklerinde aşağılandılar mı? Elbette öyle değil.
3- Bu hadiste kastedilen kadın erkek arasında değer farkını beyan etmek değil, aile düzenindeki hiyerarşiyi belirlemek ve bunun önemini beyan edip pekiştirmektir. Yani her kurumda olduğu gibi aile kurumunda da yönetimi elinde bulunduran ve son ve belirleyici sözü söyleyen birisinin olması gerektiğini ortaya koymak ve ona itaatin ve sözünün dinlenilmesi gerektiğinin önemini vurgulamaktır. Çünkü bu, ailenin ayakta kalması, sağlıklı ilişkilerin sağlanması ve mutlu bir aile olabilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Aslında saygının ifadesi olan secde kavramı, burada ve benzerinde itaati ve verilen kararlara saygıyı ve kabullenmeyi ifade etmek içindir.
Bu çıkarımı şuradan anlıyoruz ki başka hiçbir hadiste kadınların, örneğin babalarına, abi ve kardeşlerine secdesinden bahsedilmez. Oysa eğer maksat erkeğin kadından üstünlüğünü beyan etmek olsaydı, kızların babalarına ve erkek kardeşlerine de aynı statü tanınmış olurdu.
Aslında başka bir hadiste Allah Resulü (s.a.a) başka bir ifadeyle olası bu tür yanlış anlamaların önünü de kesmiş ve kadın erkek arasında şöyle bir denge kurmuştur:
“Kadının üzerinde en büyük hak sahibi, kocasıdır; erkeğin üzerinde en büyük hak sahibi ise annesidir.” (Muttaki Hindi, Kenzü’l-Ummâl, Hadis: 44771)
Eğer Allah Resulü (s.a.a) sorudaki hadisten erkeğin zati olarak kadından daha üstün ve daha değerli olduğunu kastetmiş olsaydı, biraz önce verdiğimiz hadisi söyler miydi? Çünkü öyle bir kastı olsaydı bu hadiste de anne yerine babayı koymalıydı.
Allah Resulü’nden (s.a.a) bir başka hadis: “Saliha bir kadın, bin tane salih olmayan erkekten daha hayırlı ve üstündür." (Âmili, el-Vesâil, c. 14, s. 123)
Eğer erkeğin kadına zati bir üstünlüğü söz konusu olsaydı, bu hadisin de hiçbir anlamı olmazdı.
4- Esasen ne erkeğin erkekliği bizatihi üstünlük ve övünç kaynağıdır, ne de kadının kadınlığı. Dolayısıyla ailede yönetim yetkisi erkeğin üzerine yüklenen ağır ve yıpratıcı bir sorumluluktur aslında, manevi değer ve üstünlük vesilesi değildir.
Nitekim İmam Ali (a.s) bir sözünde oğluna hitaben şöyle buyuruyor:
“Kadınları güçlerini aşan şeylere koşma (kaldıramayacakları bir sorumluluk yükleme onlara); zira kadın zarif bir gül gibidir, güçlü bir kahraman değil.” (Razi, Nehcü’l-Belâğa, Mektup: 31)
Kısacası Kur’an’da da Hucurat Suresi’nin 13. ayetinde açık bir şekilde vurgulandığı üzere, İslam açısından üstünlük ve değer sadece takva ve maneviyatla ölçülür; maneviyat da ruhla alakalıdır ve ruh ne kadındır ne de erkek. Dolayısıyla manevi ilerlemede hiç birisine bir sınır konulmamıştır ve herkes çabası ölçüsünde ilerleme ve tekâmül etme imkânına sahiptir. Bu konuda şu ayet yeteri kadar açıktır:
"Şüphe yok ki Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazı erkeklerle mütevazı kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzab, 35)
Görüldüğü gibi Kur'an-ı Kerim, Allah katında manevi hususlarda kadın ve erkeğe eşit bir muamelenin söz konusu olduğunu çok net bir ifadeyle ortaya koymuştur.
5- Peki, bu yönetim ve müdüriyet yetkisi neden erkeğe verilmiştir?
Zira, yöneticilik hususunda erkekteki tabii ve yaratılıştan gelen özellikler, daha elverişli ve uygundur. Evet, yöneticilik tedbir isteyen bir sorumluluktur ve duygusallıkla bağdaşmaz. Yaratılış itibariyle hayatın düzene girmesi için ve kadının üzerindeki sorumlulukları (ki bunların da başında annelik ve çocuk eğitimi geliyor) daha iyi yerine getirebilmesi için onda duygusallık, şefkat ve merhamet boyutunun daha güçlü olması gerekirdi. Eğer kadınlar da erkekler gibi olsaydı hayat çekilmez olurdu. Öbür taraftan erkekler de kadınlar kadar duygusal olsalardı, yönetim işini layıkıyla yürütemezlerdi. Yine Allah-u Teala aileyi geçindirme sorumluluğunu da erkeğin üzerine yüklediği için, yönetimde nihai söz sahibi olmayı erkeğe vermiştir, zira bu ikisi birbirine daha uygun düşmektedir.
6- Bir diğer önemli husus, şudur ki henüz rüşt ve kemaline ermemiş çocukların aile reisine tabi olmaları ve onun direktiflerini kale almaları, onların güzel eğitimi ve yetiştirilmesinde çok önemli ve etkilidir. İşte bu noktada evin reisine annenin itaat etmesinin, çocuklara güzel örnek olması ve bu işi kolaylaştırması açısından ne kadar önemli olduğunu herhalde anlatmaya bile gerek yoktur.
7- Şunu da unutmamak gerekir ki masumlar hariç, aile reisi de dahil dünyada hiçbir kişiye mutlak itaat ve teslimiyet hakkı tanınmamıştır. Dolayısıyla Allah’a isyan sayılan, günah ve haram olan şeylerde ve haksızlık ve zulüm sayılan şeylerde kadının kocasına itaat zorunluluğu yoktur, hatta caiz bile değildir.
8- Bir diğer husus, psikolojik açıdan da baktığımızda erkeği en çok motive eden, saygı görmesi ve zahmetlerinin takdir edilip emeğinin yitirilmemesidir. Kadını ise en çok mutlu edip motive eden şey; sevgi, samimiyet ve muhabbettir. İşte aslında bu ve benzeri hadislerde olayın bu boyutuna da zarif göndermeler söz konusudur. Zira bu secde tabiriyle bir taraftan erkeğe gösterilmesi gereken saygı ve itaat vurgulanırken, diğer yandan kadının da erkeğe yakınlık ve bağlılığını ve bu ihtiyacının giderilmesinin bir ön vesilesi olarak erkeğe göstereceği saygı ön plana çıkarılmıştır. Yani bir başka deyimle kadın kocasına göstereceği saygı ve tevazuyla eşinin sevgi ve muhabbetini kazanarak kendi ruhi ihtiyacını da gidermiş olmakta ve böylece, saygı, samimiyet ve muhabbetin hâkim olduğu bir yuvanın oluşması ve korunmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Bu yüzden bu iki unsurun ikisi veya birisinin bulunmadığı ailelerde, zamanla huzur ve mutluluk, yerini şiddete, anlaşmazlıklara ve kavgalara bırakmaktadır.
9- Elbette erkeği ailenin reisi olarak tanıyan ve eşine ve evladına ona itaat etme emri veren İslam, erkeğe de eşine ve ailesine değer vermesi ve onlara haksızlık ve zulmetmemesi ve adil davranması, onları ilgilendiren konularda mümkün mertebe onlarla istişareli ve koordineli hareket etmesi gerektiğini de bir görev olarak onun üzerine yüklemiştir. Bu konuda nakledilen hadislerden birkaçını örnek olarak vermekle yetiniyoruz:
Resulullah (s.a.a): "Kadınlara ancak değerli kimse saygı gösterir ve onları ancak âdi kimseler aşağılar." (Pâyende, Nehcü’l-Fesâha, s. 318, Hadis: 1520)
Resulullah (s.a.a): “Sizden birisi bir kadını eş olarak seçer (onunla evlenirse, mutlaka ona değer versin-saygı göstersin.” (Meclisi, Bihârü’l-Envâr, c. 100, s. 224)
Resulullah (s.a.a): "Sizin en iyiniz hanımına karşı en iyi olanınızdır. Hanımlarına karşı en iyi olanınız da benim." (Kâşâni, el-Vâfi, c. 3, s. 117)
Resulullah (s.a.a): “İmanı en kâmil olan mümin, ahlakı en güzel olan ve ailesine en yumuşak davranandır; sizin en iyiniz hanımlarına karşı en iyi olanlarınızdır." (Meclisi, Bihârü’l-Envâr, c. 100, s. 224)
Resulullah (s.a.a): "En iyi erkeklerinizden olanlar, takvalı, (içi ve dışı) temiz, eli açık, hain gözlere sahip olmayan, anne babasına iyilik eden ve ailesini başkalarının umuduna bırakmayan kimselerdir. En kötü erkeklerinizden olanlar ise yalancı, cimri, küfürbaz, (kazandığını) yalnız başına yiyen, misafiri reddeden, eşini ve hizmetçisini döven, ailesini başkalarının umuduna bırakan ve anne babasına haksızlık edenlerdir." (Âmili, el-Vesâil, c. 14, s.18)
Resulullah (s.a.a): "Herhangi bir erkek hanımına (haksız yere) bir tokat atarsa, Allah azap meleği olan Mâlik'e cehennemde ona yetmiş tokat atmasını emreder..." (Tabi ki bunların hepsi tevbe etmeyip de helâllik almayan kimseler içindir.) (Nuri, Müstedrekü’l- Vesâil, c. 2, s.55)
Resulullah (s.a.a): “Kendisi dövülmeye daha müstahak olduğu halde, hanımını döven kimseye şaşarım.” (Nuri, Müstedrekü’l-Vesâil, c. 14, s.225)
Resulullah (s.a.a): “Bir erkek eşine vurduğu elle nasıl ona sarılabiliyor?!” (Tabatabai, el-Mizân, c. 4, s. 350)
Resulullah (s.a.a): “Sizden birisi eşine vurduğu halde, nasıl olur da ona sarılabiliyor (böyle bir yüzsüzlüğü gösterebiliyor)?!” (Tabatabai, el-Mizan, c.4, s. 350-351)
İmam Musa Kâzım (a.s): “Şüphesiz Yüce ve Aziz Allah kadınlar ve çocuklar için (onlara yapılan haksızlık ve zulüm için) öfkelendiği kadar hiçbir şey için öfkelenmez!” (Kuleyni, el-Kâfi, c. 6, s. 50)
Özetlemek gerekirse, bir ailede sarsılmaz bir düzen hâkim olur, bir taraftan (aile reisine karşı) sevgi, saygı, tevazu ve itaat, diğer taraftan (aile fertlerine reisten taraf) sevgi, merhamet, adalet ve fedakârlık söz konusu olursa ve hepsi bunu Allah rızası için gerçekleştirirse, işte o aile gerçek anlamda hem dünya saadet ve mutluluğunu yakalamış olur, hem de ahiret.
Rabbim öyle aileleri hepimize nasip buyursun. Âmin.