Bugun...



Zuhur Asrında İranlılar - 4

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 02-12-2022 17:07

Zuhur Asrında İranlılar - 4

Horasan'dan Kudüs'e Uzanacak Siyah Bayraklarla İlgili Rivayet

Bu rivayeti Tirmizî kendi Sünen'i, c. 3, s. 362'de, Ahmed b. Hanbel kendi Müsned'inde, İbn Kesîr “en-Nihâye” adlı eserinde ve Beyhakî “ed-Delâil” adlı eserinde nakletmiştir. İbn Sıddık Mağribî İbn Haldûn'a yazdığı reddiyesinde bu hadisi sahih bilmiştir.

Hadisin ibaresi şöyledir: Siyah bayraklar Horasan'dan çıkacak; hiçbir şey önlerini alamayacak ve İlyâ'da (Kudüs'te) dalgalanacaktır. Bu hadisin benzeri Şiî kaynaklarda da rivayet edilmiştir ve bu rivayetin, önceki rivayetin bir kısmı olması muhtemeldir.[1]

Hadisin manası gayet açıktır. Hadis, İran'dan çıkacak güçlerin ve askerî hareketin, “Beyt-i Îl” ve “İlyâ” diye de adlandırılan Kudüs'e doğru ilerleyeceğini anlatmaktadır.

“Mecmau'l-Bahreyn” adlı eserin yazarı şöyle diyor: “Îl”, İbranice veya Süryanicede Allah'ın isimlerinden biridir. “Cebrail”, “Mikail” ve “İsrafil” gibi kelimeler, Abdullah, Teymullah (Allah'ın kulu) ve benzeri anlamdadır. Îl, Beytu'l-Mukaddes'tir. Beyt-i Îl'in, Allah'ın Evi manasına geldiği söylenmiştir. Çünkü İbranicede “Îl”, Allah demektir. “Şerh-i Kâmûs” adlı kitapta şöyle deniyor: "Îlyâ, Beytu'l-Mukaddes'in ismidir."

Muhaddisler, vadedilen bayraklardan maksadın, Abbasîlerin bayrakları olmadığını vurgulamışlardır. (Abbasî devletinin şiarı/simgesi siyah elbise ve bayraklardı.) İbn Kesîr, “en-Nihâye” adlı eserinde, bu rivayete açıklama getirerek şöyle diyor: Bu bayraklar, Ebu Müslim Horasanî aracılığıyla dalgalandırılıp Benî Ümeyye hükümetini devirdiği bayraklar değildir. Bunlar, İmam Mehdi'yle (a.f) beraber gelecek olan başka bayraklardır.[2]

Hz. Resulullah'tan (s.a.a) nakledilen bazı rivayetler, güzergâhları ve hedefleri Dımışk olan Abbasî bayraklarıyla, güzergâh ve hedefleri Kudüs olan İmam Mehdi (a.f) yârenlerinin bayraklarını birbirinden ayırmışlardır. Bu rivayetlerden biri İbn Hammâd'ın Muhammed b. Hanefiyye ve Saîd b. Museyyib'den naklettiği şu rivayettir: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Doğudan Abbasîlere ait bayraklar dalgalanacak ve Allah'ın istediği zamana kadar da baki kalacaktır. Sonra doğu tarafından küçük siyah bayraklar çıkacak; Ebu Süfyan soyundan biri ve ordusuyla savaşacak; insanları Mehdi'ye (a.f) itaat etmeye yönlendirecektir.[3]

Abbasîler, kendi ayaklanmalarında, siyah bayraklar hakkındaki rivayetleri kendi lehlerine ve Emevîlerin aleyhlerine olacak şekilde yorumlamaya çalıştılar. Böylece halka, kendi hareketlerinin, hükümet ve dalgalanan bayraklarının, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) rivayetlerinde müjdesi verilenler olduklarını, İmam Mehdi'nin (a.f) de kendi hanedanlıklarına mensup olduğunu kabul ettirmeye çalıştılar. Bu yüzden Ebu Cafer Mansur el-Abbasî, oğluna “Mehdi” ismini verdi. Kadıların ve ravilerin, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) İmam Mehdi'ye (a.f) ait buyurduğu sıfatların, oğlunda bulunduğuna tanıklık etmelerini sağlamak için büyük çabalar sarf etti.

Abbasîlerin “Mehdilik” iddiası, siyah bayrak ve siyah elbiseleri seçme serüvenlerini tarih kitapları kayda geçmiştir. Abbasîlerin bu yöntemi ilk başlarda onların lehine olduysa da bu hileleri, bilginler, raviler ve Ehlibeyt İmamları (a.s) tarafından deşifre edilerek, işin hakikati ortaya konuldu. Çünkü onların hiçbiri İmam Mehdi'nin (a.f) sıfatlarını taşımıyordu. Hz. Resulullah'ın (s.a.a) vaadi onların eliyle gerçekleşmediği gibi, kendi saraylarında bile adaleti sağlayamadılar.

Bazı rivayetlerde yer aldığına göre, son Abbasî halifesi, atalarının Mehdilik ile ilgili iddialarının, esastan uydurma ve yalan olduğunu itiraf etmiştir.

Anlaşılan o ki, hicrî birinci asrın sonlarına doğru gelişen olaylar, Mehdilik iddiası için uygun zemin oluşturmuştu. Çünkü Müslümanlar, Benî Ümeyye'nin sultası altında pek çok zorluk ve sıkıntıyla karşı karşıya kalmış, Ehlibeyt'e (a.s) yapılan zulümleri yakından görmüşlerdi. Bu yüzden Ehlibeyt'in (a.s) zulme uğrayacağına ve Hz. Mehdi'nin (a.s) zuhur müjdesine dair rivayetleri Resulullah'tan (s.a.a) nakletmek yaygınlaşmıştı. Bu durum bazısı Benî Haşim'e, bazısı diğer kabilelere mensup kişilerin Mehdilik iddiasında bulunmaları için müsait bir ortam hazırladı. Musa b. Talha b. Ubeydullah bunlardan biridir. Zahiren bu tür insanların içinde, Abdullah b. Hasan el-Musennâ, kendi oğlu için Mehdilik iddiasında bulunan en uyanık şahıstı. O, oğlu için, dünyaya geldiği andan itibaren Mehdilik rolünü biçmiş, bu program gereği ismini de Muhammed koymuştu. Çünkü Hz. Mehdi'nin (a.s), Resulullah'la (s.a.a) aynı ismi paylaşacağını biliyordu. Sonra oğlunu özel bir terbiye, koruma ve kollamaya tâbi tutmuştu. Onu insanlardan gizleyerek, hakkında uydurduğu efsanelerle, beklenen Mehdi gibi tanıtmaya başlamıştı.

“Mekatilu't-Tâlibîyyîn” adlı eserde şöyle gelmiştir: Küçük yaştan beri gözlerden uzak tutulan Muhammed b. Abdullah b. Hasan, insanları kendine davet etti ve kendisini “Mehdi” olarak tanıttı. (Sonra şöyle diyor:) İnsanlar “Muhammed'i Mehdi” diye dillendirmeye başladılar.(4)

Abbasîler, müttefik oldukları İmam Hasan'ın (a.s) evlatlarından yüz çevirene kadar, bu iddiayı yaymışlardır.

Umeyr b. Fazl el-Has'amî'den şöyle nakledilmiştir: Bir gün Muhammed b. Abdullah b. Hasan el-Musennâ babasının evinden çıkarken, Mansur Abbasî'yi siyah kölesi ve atıyla beraber kapının önünde dururken gördüm. Mansur, Muhammed'i bekliyordu. Çıkar çıkmaz ayağa kalktı ve ata binmesi için abasını tuttu. Ardından atın eyerine yayılan elbisesini düzeltti ve Muhammed oradan uzaklaştı. Ben, Mansur'u tanıyor, ancak Muhammed'i tanımıyordum. Mansur'a şöyle sordum: "Bu kadar ihtiram ettiğin, (atının) yularını tutup elbisesini düzelttiğin şahıs kimdi?" Şöyle dedi: "Sen onu tanımıyor musun?" Ben, "Hayır" dediğimde şöyle dedi: "O, Muhammed b. Abdullah b. Hasan b. Hasan, biz Ehlibeyt'in Mehdi'sidir."(5)

Büyük bir olasılıkla Abbasîler, Mehdilik iddiasını, Hasanî (İmam Hasan'ın bazı evlatlarından olan) müttefik ve ortaklarından öğrenmişlerdi ki, Benî Ümeyye karşısındaki mücadelelerinde kullansınlar. Ancak burası, bu konunun açılacağı yer değildir.

Ancak her hâlükârda, ravilere ve tarihçilere göre bu ve buna benzer rivayetlerde geçen siyah bayraklılardan kasıt, İmam Mehdi'nin (a.s) zuhuruna zemin hazırlayanlardır. Abbasîlerle ilgili rivayetleri sahih bilsek dahi durum bundan ibarettir. Çünkü önceden de değindiğimiz gibi rivayetler, bu iki bayrağı birbirinden ayırmıştır. Gerçek olan şu ki, Abbasîler ve diğerlerinin iddia ettiği Mehdi, İmam Mehdi'nin (a.s) özellikleriyle örtüşmemektedir. Diğer yandan önceden dile getirdiğimiz gibi, Abbasî bayraklarının güzergâh ve hedefi Dımışk, İmam Mehdi'nin (a.s) yârenleri ve bayraklarının hedefi ise, Kudüs'tür.

Her ne kadar bu rivayet özetle siyah bayraklara değinse bile yine de hedefe ulaşılacağını müjdelemiştir. Kudüs'e ulaşana kadar önlerinde pek çok sıkıntı ve zorluk olsa dahi hedefe ulaşacaklardır.

Bu rivayette, bu bayrakların ne zaman çıkacağına dair bir bilgi verilmemiştir. Ama başka rivayetler, bu bayrakların liderinin, vadedilen Salih b. Şuayb olduğunu kaydetmiştir.

Muhammed b. Hanefiyye'den şöyle nakledilmiştir: Abbasîlere ait siyah bayraklar dalgalanacaktır. Sonra Horasan'dan başka bayraklar çıkacaktır ki bu bayrakları taşıyanlar, siyah başlık ve beyaz elbiseler giyinecektir. Onların önünde, Benî Temîm kabilesinden Salih isimli biri olacaktır. Onlar, Süfyanî taraftarlarını yenilgiye uğratacaktır. Sonunda Beytu'l-Mukaddes'e girecek ve İmam Mehdi (a.s) hükümetinin temellerini oluşturmaya başlayacaklardır.(6)

Görünüşe göre Kudüs'e yapılacak bu hareketten, İmam Mehdi'nin (a.s) Filistin ve Kudüs'ü azat etmek için gerçekleştireceği hamle kastedilmiştir. Ancak zuhurdan önce gerçekleşecek olan Horasanlıların başlatacağı harekâtın başlangıcı kastedilmiş olması da muhtemeldir.

Tâlikan'daki Hazinelerle İlgili Rivayet

Bu konuyla ilgili olarak Ehlisünnet kaynaklarında İmam Ali'den (a.s) nakledilen hadis şöyledir: Aferin Tâlikan'a! Allah'ın orada hazineleri bulunmaktadır. Ancak altın ve gümüş cinsinden değildir. Orada öyle erler vardır ki, Allah'ı hakkıyla tanımışlardır. Onlar, ahir zamanda gelecek Mehdi'nin (a.s) yârenleridir.(7)

Farklı bir rivayette de şöyle gelmiştir: Tâlikan kendisiyle çok iftihar etsin.(8) Bu bilgilerin aynısı Ehlibeyt Mektebi kaynaklarında ve farklı lafızlarla yer almıştır.(9)

İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Allah'ın Tâlikan'da hazineleri vardır ki ne altındır ne de gümüş. (Onlar) Henüz dalgalanmayan bayraklardır. O diyarda öyle erler vardır ki, kalpleri aynı demir parçaları gibi sağlam ve dayanıklıdır. Bıkmak usanmak bilmezler.

Allah'ın zatı mukaddesi hakkında zerre kadar kuşkuları yoktur. Ateşten daha yakıcı ve yıkıcıdırlar. Eğer dağa hücum ederlerse, yerinden sökerler. Hangi diyara yönelseler kartal gibi dalarak yok ederler. Onlar, İmam'ın (a.s) mübarek vücudunu kelebekler gibi çepeçevre sarar ve tehlike anında canlarını onun mukaddes bedenine siper ederler. Geceleri namaz ve münacatla geçirirler. Gündüzleri savaş meydanı erleridirler. Akşamın zahitleri, gündüzün aslanlarıdırlar. Onların İmam'a (a.s) itaatkârlığı, cariyelerin sahipleri karşısındaki itaatkârlığından daha çoktur. Nurları, ışık saçan lambalar gibidir. Kalplerine kristal avizeler asmış gibidirler. Allah'ın korkusundan kaygılı, ama şehadeti isterler. Allah yolunda öldürülmeyi arzularlar. Şiarları, şehitlerin efendisi Hüseyin'in (a.s) kanını talep etmektir. İleriye doğru saldırıya geçtiklerinde, büyük bir korku ve dehşet, fersahlarca öteden, düşmanın kalbine yerleşir. Grup grup hakka doğru koşarlar. Bu yiğitler aracılığıyla Allah, hak üzere olan İmam'ına (a.s) yardım eder.(10)

İran'da Horasanî ve Şuayb'ın Zuhuru

Rivayetlerde, bu iki şahsiyetin Hz. Mehdi'nin (a.s) ashabından olduğu ve onun zuhuruyla birlikte İran'da huruç edip kıyamına katılacakları geçmektedir. Ancak İranlı güçlerin Medine veya Hicaz'ın diğer şehirlerine gönderilmesi hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Görünüşe göre bu güçlerin gönderilmesine gereksinim duyulmayacaktır. Bundan dolayı Irak'a giren İranlı güçler, İmam Mehdi'ye (a.s) sevgilerini dile getirip ona biatle yetineceklerdir:

Horasan'da başkaldıran siyah bayraklılar Kûfe'ye girecekler. İmam Mehdi (a.s) zuhur edince de, onunla biat etmek için yanına (bir temsilci) gönderecekler.(11)

Diğer yandan, bazı Ehlisünnet rivayetlerinde, İranlıların hareketlerinden ve İran'ın güneyinde toplanmalarından haber verilmektedir. Bu hareket muhtemelen Hicaz'a ve İmam Mehdi'ye (a.s) doğru gerçekleşen genel bir ilerlemedir: Süfyanî'nin süvarileri Kûfe'ye doğru ilerlediklerinde, bir grubu Horasanlılara gönderecekler ve Horasanlılar da Mehdi'yi (a.s) aramaya koyulacaklar.(12)

İran halkının bu ülkenin güneyindeki toplanması, Ahvaz şehrine yakın olan “Kuh-ı Sefid” adlı yerde ve Seyit Horasanî'nin liderliğinde gerçekleşecektir. İmam Zaman (a.s) Hicaz ülkesini özgürleştirdikten sonra bu bölgeye (Kuh-ı Sefid'e) yönelecek ve Horasanî'nin yâranı ve ordularıyla görüşecektir. Bu bölgede, İmam Zaman (a.s) komutanlığındaki bu güçlerle, Süfyanî'nin askerleri arasında çok şiddetli bir savaş meydana gelecektir.

Bu savaşın, Süfyanî'yi destekleyen Romalı deniz kuvvetlerine karşı gerçekleşme ihtimali de bulunmaktadır. "Zuhur İnkılabı" başlığı altında bu konu hakkında bahsedeceğiz. Süfyanî ile İmam Mehdi (a.s) arasındaki savaşın kader belirleyici olması ve geniş halk kitlelerinin İmam Mehdi'nin (a.s) yardımına koşmasına sebep olması da bu konuyu teyit etmektedir: O zamanlarda halk İmam Mehdi'yle (a.s) görüşmeyi arzulayacak ve onu arayacaklardır.(13)

O andan sonra Horasanî ve Şuayb, İmam Mehdi'nin (a.s) yarenlerinden olacaklar ve Şuayb, İmam Mehdi'nin (a.s) kuvvetlerinin hepsine komutan olarak atanacaktır. Horasanî'nin güçleri ise, İmam Mehdi'nin (a.s) ordusunun merkezî bölümünün önemli bir kısmını oluşturacaktır. İmam Mehdi (a.s) de muhaliflere ve isyancılara karşı Irak'ın iç işlerini düzene sokmada, Türklerle yaşanacak çatışmada ve son olarak Kudüs'ü işgalden kurtarıp özgür etmede bu ordudan yararlanacaktır.

Bu okuduklarınız, iki İranlı şahsiyet hakkındaki rivayetlerden anlaşılan rollerinin özetidir. Ancak bu rivayetlerin kaynağı genelde Ehlisünnet kitaplarında ve çok azı Ehlibeyt Mektebi kitaplarında yer almaktadır. Bu durum beni, Ehlibeyt Mektebi kaynaklarındaki Horasanî ve Şuayb hakkındaki rivayetler üzerinde daha fazla araştırma yapmaya yönlendirdi. Çünkü Seyit Horasanî hakkında söylenenlerin, Abbasî Hükümeti'nin Ebu Müslim Horasanî hususundaki uydurmalarından ibaret olabileceğine ihtimal verdim. Ancak kaynaklarda araştırma yapınca, Horasanî hakkında sahih senetli rivayetler gördüm.

Ebu Basîr'in İmam Cafer Sadık'tan (a.s) Yemânî hakkındaki rivayetiyle, Ebu Müslim'in ayaklanmasından ve Abbasîlerin İmam Mehdi (a.s) hakkındaki rivayetleri suiistimal etmelerinden önce, vaat edilmiş Horasanî'nin Ehlibeyt İmamları'nın ve ashabının yanında tanınmış ve bilinen bir şahsiyet olduğunu beyan eden rivayetler, sahih senetli rivayetlerin örneğidir.

Dolayısıyla Horasanî'nin olayı Şia kaynaklarında kesindir ve Şia kaynaklı rivayetlerde onun rolüyle ilgili olan bilgiler, Sünnî kaynaklarda da yer almaktadır. Şuayb b. Salih'in olayı da bizim kaynaklarda aynıdır. Ancak Seyit Horasanî hakkındaki rivayetler Şuayb hakkındaki rivayetlerden daha güçlüdür.

Horasanî ve Şuayb hakkında pek çok soru bulunmaktadır. Bu soruların en belirginlerinden bazıları şöyledir: Acaba bu rivayetlerdeki Horasanî'den maksat belirli bir kişi midir? Yoksa İmam Mehdi'nin (a.s) zuhuru döneminde görevini yerine getirecek İranlı rehber midir? Onun asıl adının başka bir ad olma ihtimali de vardır.

Horasanî hakkında Ehlisünnet kanalıyla gelen ve yine son dönem Şiî yazarların kitaplarından elimize ulaşan rivayetler açık bir şekilde şunu göstermektedir ki Horasanî, İmam Hasan'ın (a.s) veya İmam Hüseyin'in (a.s) soyundandır. Bazen ondan "Haşimî Horasanî" unvanıyla bahsedilmiş ve bedensel özellikleri bakımından ise nur yüzlü ve sağ yanağında veya sağ elinde bir benin bulunduğuna değinilmiştir.

Ancak Şia'nın, Gaybet-i Nu'mânî ve Gaybet-i Tûsî gibi ilk dönem hadis kaynaklarındaki rivayetlere baktığımızda "Haşimî" unvanının geçmediğini, sadece "Horasanî" unvanının bulunduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla Horasanî'den kasıt, Horasanlı yaver veya Horasanlıların rehberi ya da Horasan ordusunun komutanı olabilir. Ancak Horasanî'nin şahsiyeti hakkında bulunan verilerin tamamı göz önüne alındığında, Süfyanî ve Yemânî'nin çıkışıyla ortaya çıkacağı ve askerlerini Irak'a göndererek Süfyanî'nin ordusunu yeneceği anlaşılmaktadır.

Bu iki şahsiyet hakkındaki bir diğer soru da şudur: Acaba Horasanî ve Şuayb'ın isimleri sembolik ve gerçek dışı olabilir mi? Cevabı ise şöyledir: Horasanî isminin sembolik ve simgesel olması anlamsızdır. Çünkü bu şahsın ismi rivayetlerde hiç geçmemiştir. Bu şahsın Horasan'a olan nispeti, onun mutlaka şimdiki Horasan bölgesinden olduğu anlamını taşımaz. Çünkü sadr-ı İslam'da doğu kesimlere Horasan denirdi ve İran'ın tamamıyla etrafındaki toprakların hepsini kapsamaktaydı. Dolayısıyla Horasanî, bu sınırların tamamının kapsadığı kesimlerin ahalisinden olabilir. Aynı şekilde Sünnî kaynaklarda açıkça belirtilmesine rağmen, güvenilir Şia kaynaklarından, onun Seyyid-i Hasanî veya Seyyid-i Hüseynî olduğu anlaşılmamaktadır.

Şuayb b. Salih veya Salih b. Şuayb hakkındaki rivayetler onun özelliklerini açıklamıştır. Rivayetlere göre o; buğday tenli, zayıf, seyrek sakallı, yakin ehli, basiretli, sağlam iradeli, seçkin ve yenilmez bir savaşçıdır. Dağları aşarak aralarından kendine yol açabilecek biridir... Elbette canını korumak için ve ilahî vadenin gerçekleşmesine kadar, kullandığı ismin takma olma ihtimali bulunmaktadır. Ayrıca onun ve babasının isimlerinin Şuayb ve Salih isimlerine benzemesi veya bu ikisinin manasında olması da imkân dâhilindedir. Bazı rivayetlerde onun Semerkantlı olduğu yer almaktadır. Ancak rivayetlerin çoğuna göre Rey şehri ahalisindendir ve Benî Temim kabilesiyle yakınlığı vardır veya Benî Temim kabilesinin "Mahrûm" adlı boyunun ırkındandır ya da Benî Temim kabilesinin kölesidir. Dolayısıyla eğer bu konu sahihse o, İran'ın kuzey ahalisinden olabilir. Çünkü buralarda henüz Benî Temim kabilelerinden bazı aşiretler bulunmaktadır. Veya sadr-ı İslam'da Horasan bölgesine hicret ederek İran halkına karışan ve Meşhet şehri yakınlarında onlardan birkaç köy bulunan ve Arapça konuşan Benî Temim kabilesinden olabilir. Ya da onlarla akrabalık bağı kurmuş olabilir.

Diğer bir soru ise bu iki şahsın ne zaman ortaya çıkacağı hakkındadır. Bu bölümün başında, bu iki şahsiyetin, İmam Mehdi'nin (a.s) zuhur edeceği yılda ve Süfyanî ile Yemânî'nin çıkışıyla beraber ortaya çıkacağına değinmiştik. Elbette bu konu hakkında şu rivayet sahih olabilir: Şuayb'ın çıkışıyla yönetimin İmam Mehdi'ye (a.s) teslim edilmesi arasındaki zaman yetmiş iki aydır.

Dolayısıyla Horasanî ve Şuayb'ın çıkışı, İmam Mehdi'nin (a.s) zuhurundan altı yıl önce gerçekleşecektir.

Fakat rivayetlerde zuhura zemin hazırlayan İranlılarla, Horasanî ve Şuayb'ın zuhuru arasındaki zamanın ne kadar olduğu belli değildir. Ancak bu süreyi belirleyen üstü kapalı ve tahminî bazı belirti ve ipuçları bulunmaktadır. Bu belirtilerden biri, Kum şehri ve burada gerçekleşecek olaylar hakkındaki elimize ulaşan rivayetlerdir. Bihâru'l-Envâr, c. 60, s. 213'den naklettiğimiz ve Kum şehrinin, İmam Mehdi'nin (a.s) zuhurunun yaklaşacağı zamanda dünya üzerindeki seçkin konumuna değinen rivayetler bunun bir örneğidir. "Eğer o zamanı görürsem kendimi bu emrin sahibi için korurum"(14) diyen İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s) bu sözünden, doğuluların hükümetiyle İmam Mehdi'nin (a.s) zuhuru arasının, bir insan ömründen daha fazla olmayacağı anlaşılmaktadır.

Bu konuyla ilgili olarak önceden naklettiğimiz rivayette şöyle geçmişti: Allah onu Ehlibeyt'ten olan birine verecektir. Yöntemi takva üzeredir ve ameli insanları hidayete erdiricidir. İnsanlar arasında hüküm ederken rüşvet almaz. Vallahi ben onu, kendisinin ve babasının ismiyle tanıyorum. Sonra güçlü, kısa boylu, yüzünde bir ben bulunan ve bedeninde iki ayrı alamet daha olan o kişi gelecektir. O, kendine verilen emanetin koruyucusudur. Dünyayı adaletle dolduracaktır.(15)

Bu rivayetten, İmam Mehdi (a.s) yâranı hükümetinin, ilk başlangıçta Ehlibeyt soyundan gelen yüce bir Seyit aracılığıyla kurulacağı ve ondan sonra da bir veya birkaç kişinin kudreti elinde tutacağı anlaşılmaktadır. Önceden de değindiğimiz gibi bu rivayette bazı eksiklikler vardır. Ancak Seyyid-i Horasanî, İmam Mehdi'nin (a.s) zuhurundan önce İran'a hükümet edecek son insandır. Gerçeği bilense Allah'tır.

Seyyid-i Horasanî hakkındaki son soru şudur: Acaba o, halkın taklit ettiği merci makamına mı sahiptir yoksa bir merci yanında ve cumhurbaşkanı gibi bir siyasî önderliği mi üstlenmiştir? Rivayetlerden anlaşıldığına göre o, doğudaki hükümetin rehberliğini üstlenmiştir. Ancak onun, büyük bir merci ve rehberin emriyle, siyasî yönetime rehberlik ettiği ihtimali de bulunmaktadır. Gerçeği bilense Allah'tır.

 

----------------

[1]- İbn Tâvûs, Melâhim ve Fiten, s. 43, 58.

[2]- Mu'cemu Ehâdîsi'l-İmami'l-Mehdi, c. 1, s. 415, hadis: 277.

[3]- İbn Hammâd Nüshası, s. 84-85.

[4]- Mekâtilu't-Tâlibiyyîn, s. 244.

[5]- Mekâtilu't-Tâlibiyyîn, s. 239.

[6]- İbn Hammâd Nüshası, s. 84.

[7]- Suyûtî, el-Hâvî, c. 2, s. 82; Kenzu'l-Ummâl, c. 7, s. 262.

[8]- Kundûzî, Yenâbîu'l-Mevedde, s. 449.

[9]- Bihâr, "Server-i Ehl-i İman" adlı Ali b. Abdulhamid'in eserinden ve onun senediyle.

[10]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 307.

[11]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 217.

[12]- İbn Hammâd Nüshası, s. 86.

[13]- İbn Hammâd Nüshası, s. 86.

[14]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 243.

[15]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 269.




Bu haber 331 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MEHDEVİYET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI