Bugun...



Sahibu’l Emr’in (a.f) Annesi

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 23-02-2024 15:30

Sahibu’l Emr’in (a.f) Annesi

Hazreti Mehdi’nin (a.f) annesini çeşitli isimlerle tanıtmışlardır. Örneğin “Nercis” veya “Nergis”, “Saykal”, “Reyhane”, “Süsen”, “Hekime”, “Meryem” …

 

Aşağıdaki noktalara dikkat edilirse, tanıtılan bu isimler konusundaki ihtilafın nedenleri anlaşılacaktır:

1- İmam Hasan Askeri’nin (a.s) farklı isimlerde olan bazı cariyeleri vardı. Hekime Hatun, cariyelerin sayısı hususunda iki açıklamada bulunmuştur. Hekime Hatun bir yerde şöyle diyor: "Bir gün İmam Hasan Askeri’nin (a.s) huzuruna vardım. Bahçede oturduğunu ve cariyelerin etrafında toplandığını gördüm. ‘Sana feda olayım! Vasin, hangi cariyenden doğacaktır?’ dedim. İmam (a.s) "Susen’den" buyurdular. " [1]

 

Hekime Hatun bir başka yerde şöyle diyor: "Bir gün İmam’ın (a.s) evine gitmiştim. Geri dönmek isterken, İmam (a.s) "İftara bizimle kal; zira Allah bu gece bana bir evlat nasip edecektir" diye buyurdu. "Hangi cariyenden" diye sordum ve o da "Nercis’ten" buyurdu. Ben, "Efendim ben de Nercis Hatun’u diğer cariyelerinden daha çok seviyorum" dedim. [2]

 

Bu iki hadisten de anlaşılmaktadır ki İmam Hasan Askeri’nin (a.s) birden fazla cariyesi vardı.

 

2- İmam Hasan Askeri’nin (a.s) çocuğu, baskı ve zulmün yoğun olduğu bir dönemdi doğdu.  Abbasî halifeleri ve hatta Haşimoğulları’ndan bazıları dünyayı adaletle dolduracak olan Mehdi’nin (a.f), yani zalim hükümetlere karşı kıyam edecek olan imamın doğum zamanının yaklaştığını sezmek için tedirgin idiler. Bu sebeple açık ve gizli görevlileri vasıtasıyla İmam Hasan’ın (a.s) evini ve hatta bütün alevilerin (Hz. Ali’nin soyundan olanların) evlerini kontrol altında tutuyorlardı. Abbasoğulları’nın casusları o evlerde bir çocuk bulmağa ve bunu halifeye teslim etmeye çalışıyorlardı.

 

Bu iki mukaddemenin hatırlatılmasından sonra şunu söylemek gerekir ki, Allah-u Teâlâ böyle korkunç şartlarda ve herkesin kontrol altına alındığı bir evde İmam Hasan Askeri’nin (a.s) oğlunun dünyaya gelmesini ve onun her türlü tehlikelerden korunmasını takdir etmişti. Bu sebeple gerekli bütün şartlar temin edildi:

  • Evvela, rivayette de yer aldığı üzere annesinde hamilelik eserleri görülmedi.
  • İkincisi, İmam Hasan Askeri (a.s) ihtiyat ederek Hz. Mehdi’nin (a.f) annesinin adını kimseye söylemedi.
  • Üçüncüsü, doğum anında İmam Hasan Askeri’nin (a.s) halası Hekime Hatun ve belki de cariyelerden bazısı dışında hiç kimse yoktu. Halbuki normal şartlarda doğum için bir ebe ve birkaç yardımcıya ihtiyaç duyulurdu.

Aslında hiç kimse İmam Hasan Askeri’nin (a.s) evlenip evlenmediğini ve evlenmişse de eşinin hangisi olduğunu bilmiyordu.

 

Şaban ayının 15. gecesi her yeri karanlık bastırdığı bir anda müthiş bir korku ortamında İmam Hasan Askeri’nin (a.s) bir çocuğu dünyaya geldi. O evde birçok cariye vardı ve hiçbirinde hamilelik alametleri görülmüyordu. Üstelik doğum yaparken de Hekime Hatun’un dışında hiç kimse yoktu ve hiç kimse bu olayı açıklamaya cesaret edemezdi.

 

Bu şartlar altında hadise bir süre tamamıyla gizli kaldı. Sonradan İmam Hasan Askeri’nin (a.s) yakın ashabı arasında birtakım tartışmalar ortaya çıktı. Bazıları Allah’ın, İmam Hasan Askeri’ye (a.s) bir çocuk ihsan ettiğini söylüyor ve bazıları ise, inkâr ediyordu. Zira cariyelerin hiçbirinde hamilelik alameti görülmüyordu. Dolayısıyla annesinin kim olduğu hususunda ihtilaf oldu. Bazıları Saykal, bazıları Susen, bazıları Reyhane… vb. şeyler söylüyordu ama olayı bilen ve gizli tutmaları emredilen bir avuç insan dışında hiç kimse hakikati bilmiyordu. Hatta Hz. Mehdi’nin (a.f) doğumuna şahit olan Hekime Hatun bile ihtiyat ederek annesinin bazen Nercis ve bazen de Susen olduğunu söylüyor, hatta bazen de birtakım maslahatlar yüzünden, bu haberi İmam Hasan Askeri’nin (a.s) annesine isnat ediyordu.

 

Ahmed b. İbrahim şöyle diyor: "H. 262 yılında İmam Cevad’ın (a.s) kızı Hekime Hatun’un yanına vardım. Perde arkasından onunla sohbet ettim ve bazı hususlarda inançlarını sordum. O da imamlarını teker teker saydı ve son olarak Muhammed b. Hasan’ı söyledi. ‘Sen olaya bizzat şahit oldun mu? Yoksa rivayetler vasıtasıyla mı naklediyorsun?’ diye sordum. ‘Olayı İmam Hasan Askeri (a.s) kendi annesine yazmıştır’ diye cevap verdi. ‘O halde Şiiler kime müracaat etmelidir?’ diye sorunca ‘İmam Hasan Askeri’nin annesine’ diye cevap verdi. ‘Bu vasiyette bir kadına mı uymak gerekir?’ şeklindeki bir soruyu da ‘Evet, İmam Hasan Askeri bu vasiyetinde ceddi Hüseyin b. Ali’ye uydu. Zira İmam Hüseyin (a.s) da Kerbela’da bacısı Hz. Zeyneb’i (s.a) vasi kıldı ve Ali b. Hüseyin’in (a.s) ilimleri Hz. Zeyneb’e (s.a) isnat edilmektedir. İmam Hüseyin (a.s) bunu sadece “Ali b. Hüseyin’in (a.s) imamlık konusu gizli kalsın” diye yaptı’ şeklinde cevaplayarak ‘Siz hadis ve rivayet ehlisiniz. İmam Hüseyin’in (a.s) dokuzuncu evladı hayatta olduğu zaman mirasının taksim edileceği sizlere rivayet edilmedi mi?’ demiştir." [3]

 

Görüldüğü gibi, Hekime Hatun bu hadiste sarih bir şekilde cevap vermekten çekinmiş ve çocuk olayını İmam Hasan Askeri’nin (a.s) annesine isnat etmiştir. Bunu ya muhatabından korktuğu ve takiyye ettiği için yapmıştır ya da olayın belirsiz kalmasını ve duyulmamasını istemiştir. Ama yine Hekime Hatun bir başka yerde İmam Hasan Askeri’nin (a.s) Nercis ile evliliğini detaylı bir şekilde beyan eder ve şöyle der: "Ben şu anda sürekli olarak İmam'ı görüyor ve onunla sohbet ediyorum."[4]

 

Velhasıl Sahibu’l Emr’in (Hz. Mehdi) (a.f) annesinin adı hakkındaki ihtilaf garipsenecek bir olay değildir. Aksine, bu ihtilaf o zamanın korkunç durumu, baskı yönetimi ve İmam Hasan Askeri’nin (a.s) maslahat gereği birçok cariyesinin olmasından kaynaklanmıştır. Kim bilir belki de İmam Hasan Askeri’nin (a.s) mirası hususunda Hz. Mehdi'nin (a.f) annesi ve kardeşi "Cafer-i Kezzab" arasında baş gösteren ihtilaf da zamanın halifesi tarafından düzenlenmiş bir komploydu. Bu vesileyle belki de İmam Hasan Askeri’nin (a.s) çocuğu hakkında bir bilgi edinmek istiyorlardı.

 

Şeyh Saduk, "Kemalu’d-Din" kitabında şöyle diyor: "İmam’ın (a.f) annesi ile Cafer arasında miras üzerinde ortaya çıkan ihtilaf muhakeme için Halifeye iletilince, İmam Hasan Askeri (a.s) (a.s) "Saykal" adındaki cariyesinin hamile olduğunu iddia etti. O cariyeyi zamanın halifesi Mutemed’e götürdüler. Halifenin ve Muvaffak’ın eşleri ve hizmetçileri, cariyeyi sürekli kontrol altında tutuyor ve onun hamile olup olmadığını öğrenmeye çalışıyorlardı. İşte o günlerde “Saffar ile Sahib-i Zenc’in kıyamı” ve “Abdullah b. Yahya’nın ölümü” gibi bir takım korkunç olaylar baş gösterdi. Bu olaylar Samerra’dan çıkmalarına ve netice olarak da kendileriyle meşgul olup Saykal olayının neticesini öğrenme fırsatı bulamamalarına sebep oldu." [5]

 

İsimlerin ihtilaf ve çeşitliliği hususunda başka birtakım ihtimaller de vardır. Bazıları şöyle de diyebilir: Bütün bu isimler gerçekte bir cariyenin isimleriydi. Yani Sahibu’l Emr’in (Hz. Mehdi) (a.f) annesi olan cariyenin çeşitli isimleri vardı. Bu da uzak bir ihtimal değildir. Zira Araplarda ilgi duyulan birinin çeşitli isimlerle çağrılması eski bir gelenekti.

 

Bu ihtimalin şahidi de “Kemalu’d-Din” kitabında yer alan bir rivayettir. Şeyh Saduk, kendi senediyle Ğıyas’ın şöyle dediğini rivayet eder: "İmam Hasan Askeri’nin (a.s) vasisi cuma günü dünyaya geldi. Annesinin adı Reyhane idi ki ‘Nercis’, ‘Saykal’ ve ‘Susen’ diye de anılırdı. Hamileliği zamanında özel bir nuraniyeti olduğu için ona ‘Saykal’ diyorlardı." [6]

 

Son olarak şu noktayı hatırlatmakta fayda var: Her ne kadar Sahibu’l Emr’in (Hz. Mehdi) (a.f) annesinin adını belirleme hususunda çeşitli şıklar varsa da bu Hz. Mehdi'nin (a.f) varlığı hakkındaki kesin delillere gölge düşüremez. Nitekim hem Ehl-i Beyt İmanları (a.s) ve hem de İmam Hasan Askeri (a.s), oğlunun varlığını haber vermişlerdir. Ayrıca Hz. Cevad’ın (a.s) kızı ve güvenilir bir mümine olan Hekime Hatun da onun doğumunu açıklamıştır. Üstelik İmam Hasan Askeri’nin (a.s) bazı hizmetçileri ve güvenilir ashabı da o çocuğu görmüş ve varlığına şehadet etmişlerdir. Binaenaleyh annesi için şu veya bu adın kullanılmış olması neticeyi değiştirmez.

 

------------

[1]- Biharu’l Envar, c.51, s.17.     

[2]- Biharu’l Envar, c.51, s.25.     

[3]- Kemalu’d-Din, c.2, s.178.                

[4]- Kemalu’d-Din, c.2, s.99-103.                

[5]- Kemalu’d-Din, c.2, s.149              

[6]- Kemalu’d-Din, c.2, s.106.                    




Bu haber 550 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MEHDEVİYET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI