Bugun...



Şia’nın Gaybet Dönemi’ne Girişine Ortam Hazırlanması - 3

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 04-08-2023 15:30

Şia’nın Gaybet Dönemi’ne Girişine Ortam Hazırlanması - 3

…..

2. Abbasîlerin Baskı Ortamı Oluşturması ve İmam’ın (a.s) Aracılığıyla Mektebin Korunması

Her ne kadar Abbasîlerin oluşturduğu baskı ortamı “Vekâlet Teşkilatı” nın kurulmasının aslî sebebi bilinmese de bu teşkilatın faaliyetlerinin şiddetlenmesi ve genişlemesine sebep olduğu kesindir. Bu yüzden İmam Musa Kâzım (a.s) ve İmam Hâdî (a.s) Dönemi’nde bu teşkilatın faaliyetinin zirveye çıktığını görüyoruz.

3. Şia’nın Gaybet Asrına Hazırlanması

Şüphesiz İmamların (a.s) bu teşkilata yönelme sebeplerinden bir tanesi de Gaybet Asrında yeni duruma Şiaları hazırlamak ve gaybeti kabullenir hale getirmekti. Bu asır, Şiaların İmam’la (a.f) irtibat kurma imkânlarının olmadığı ve bu irtibatın yalnızca vekil ve temsilciler aracılığıyla gerçekleştiği bir asırdır. Bu hakikatin dikkate alınmasıyla Şialar, Gaybet Asrına yaklaştıkça İmamlarıyla irtibatı da daha sınırlı oluyor ve Vekâlet Teşkilatı da daha bir güçlendiriliyordu. Öyle ki İmam Hâdî (a.s) ve İmam Askerî’nin (a.s) Döneminde Şiaların işleri vekil ve temsilcilerin İmam’la yazışmaları vasıtasıyla gerçekleşecek seviyeye ulaşmıştı. Bu yüzden Şia’nın Gaybet Asrına girişi sebebiyle en azından İmam Hasan Askerî (a.s) ve İmam Hâdî (a.s) Döneminde “Vekâlet Teşkilatı’nın güçlendiği söylenebilir.

4. Şia’nın Gaybet Asrında, Sorumluluğuna Amel Etme Belirsizliğinin Giderilmesi

Gaybet Asrına girdiğimizde İmam’ın (a.f) tam anlamıyla gizli ve gözlerden ıraklığı dikkate alındığında bu teşkilatın varlığı daha çok zaruret kazanır; zira İmam (a.f) ile Şia’nın yegâne iletişim vesilesi elçiler ve sefirlerdir. Bu asırda Şiaların siyasî, fikrî, ictimaî, iktisadî ve dinî sorunlarının çözülmesinde yegâne adresleri İmam’ın (a.f) genel ve özel vekilleridir. Nasıl ki İmam Kâzım (a.s), İmam Hâdî (a.s) ve İmam Askerî (a.s) gibi imamlar zamanında da Şiaların İmam’la irtibatı yoktu ve söz konusu irtibat, İmamların güvendiği vekiller aracılığıyla gerçekleşiyordu.

c) Vekâlet Teşkilatı’nın Zaman ve Mekân Açısından Sınırları

Şahit ve karineler dikkate alındığında “Vekâlet Teşkilatı”nın faaliyetinin başlangıç noktasının İmam Sadık’ın (a.s) dönemi olduğunu kabul edebiliriz. Bu teşkilat alçalıp yükselmesiyle birlikte hiçbir İmam’ın (a.s) döneminde tatil edilmeksizin sürekli olarak faaliyetini sürdürdü. Gaybet-i Sugra Döneminde bu teşkilat en hassas ve en önemli faaliyet dönemlerinden birisini yaşadı; zira Ma’sûm İmam’ın gaybetiyle Şiaların yegâne adresleri İmam’ın vekil ve temsilcileriydi.

Dolayısıyla “Vekâlet Teşkilatı” var gücüyle geniş ölçülerde faaliyetine devam etti. Söz konusu teşkilat Hz. Hüccet’in (a.f) dördüncü vekilinin ölümüne tekabül eden Hicrî 329 yılına kadar çalışmasını sürdürdü. Bu yılda Büyük Gaybet’in başlaması ve İmam’ın (a.f) özel vekillerle irtibatının kesilmesiyle bir anlamda Vekillik Teşkilatı sona erdi. Zira Gaybet-i Kubra zamanına kadar bu teşkilat, Ma’sûm İmam’ın bizzat kendisinin seçtiği vekillerden oluşuyordu; ancak Büyük Gaybet’in başlamasıyla vekillerin sorumlulukları, kapsamlı şartları kendisinde bulunduran fakihlere devredildi. Elbette bu, özel fakihlerin vekiller tarafından seçildiği anlamında değildir. Her ne kadar Gaybet Asrında genel anlamda İmam’ın vekâleti, fakihler aracılığıyla söz konusudur, ancak bu mesele artık “Vekâlet Teşkilatı” ile alâkalı olmayacaktır. Dolayısıyla zamansal açıdan bu teşkilatın kapsamının İmam Sadık’ın (a.s) asrında başlayıp Gaybet-i Sugra Dönemi’nin sonuna kadar olduğu söylenebilir.

Bu teşkilatın faaliyetinin mekânsal olarak kapsamı, bu teşkilatın faaliyeti dönemlerinde Şiaların İslâm âleminin çeşitli noktalarına dağıldığı dikkate alınarak ve tarihî emareler bir tarafa bırakıldığında teşkilatın faaliyet alanlarının Şia yerleşim bölgelerinin tamamını kapsaması gerektiği beklenmelidir.

Konuyla alâkalı tarihî metinlere müracaat ettiğimiz zaman bu görüşümüzü teyit eden belgeleri bulabiliriz; zira birinci el tarih kaynakları ve Şia ricâl kitapları kendi bölgelerinde faaliyetlerini sürdüren vekillerin varlığından bahsetmiştir. Bu bölgeler şunlardan ibarettir:

1. Hicaz (Medine). [1]

2. Irak (Kûfe [2], Bağdad [3], Samerra, Vasıt). [4]

3. İran (Büyük Horasan [5], Kum [6], Rey [7], Kazvin [8], Hamedan [9], Azerbaycan [10], Karmisin [11], Ahvaz [12], Sistan ve Best). [13]

4. Mısır. [14]

d) Vekâlet Teşkilatı’nın Vazifeleri ve Görevleri

Tarihî şahitler incelendiğinde “Vekâlet Teşkilatı” başlangıcından sonuna kadar aşağıda açıklanacağı gibi çeşitli vazife ve görevler üstlenmiştir.

1. Şer’î Vucûhatın Toplanması (Humus, Zekât vb.)

Teşkilatın kurumasının başlangıcından itibaren vekillerin şer’î vucûhatı alıp gereken yerlere dağıttığı görülmektedir. İmam Sadık’ın (a.s) Medine’deki vekili ve malî işler sorumlusunun Mualla b. Huneys olduğu söylenmektedir. Mualla’nın şer’î vucûhatı Şialardan toplaması ve faaliyetleri Abbasilerin onun hakkında kötü düşünmesine ve şehit edilmesine sebep oldu. Abbasî halifelerinden “Mansur” Mualla’yı şer’î vucûhu toplayıp “Nefs-i Zekiyye” diye bilinen Muhammed b. Abdullah’a kıyam etmesi için gönderdiğini düşünerek ithamda bulunmuştu. [15]

İmam Musa Kâzım’ın (a.s) Dönemi’nde “Vekâlet Teşkilatı”nın faaliyetlerinin çoğaldığı ve Şia bölgelerinin daha da genişlediği bir asırda vekillerin aracılığı ile toplanan malî yardımların, İmam Sadık (a.s) Dönemi’nden daha fazla olduğu söylenmektedir. Maddî yardımların çok fazla olması ve bu yardımların vekillerin ellerinde toplanması, İmam Musa Kâzım’ın (a.s) şehadetinden sonra onların “Vâkıfî” yani, İmam Musa Kâzım’ın (a.s) “Mehdi” olduğuna inanmaları nedeniyle hıyanet etmelerine ve elde bulunan mallarda tasarruf etme çabalarına sebep oldu. Bu yüzden de İmam Rıza’nın (a.s) İmamlığını inkâr ettiler. [16] Daha sonraki dönemlerde Teşkilatın güçlenmesiyle maddî yardımlar düzenli bir şekilde toplanarak dağıtılıyordu.

Adı geçen Vucûh-i Şer’iyye’den kasıt, “zekât”, “maddî hediyeler”, “sadakalar”, “adaklar”, “vakfedilmiş paralar” bazen de “humus”tur. [17]

İmam Hasan Askerî (a.s) Dönemi’nde bazı Şiaların humuslarını verme hususunda gevşeklik gösterdikleri anlaşılmaktadır.

Gaybet-i Sugra döneminde Şialardan humus ve diğer maddî desteklerin alınmasının şiddetlendiği göze çarpmaktadır. “Vesail” kitabının yazarı bu konu hakkında şöyle diyor: “Bu asırda humus alınımının şiddetlenmesinin sebebi, kendilerine şer’î vucûhatın verilmesi gerekli olan vekillerin varlığıydı. Aynı şekilde seyyidler olmak üzere muhtaç fertler vardı ve bunların bakımının üstlenilmesi, İmam’ın (a.s) kendi malından dahi olsa İmam’a (a.s) farzdı”. [18]

Bu asırda vekillerin aracılığıyla şer’î vucûhun alınması, bazen adet dışıydı ve vekillerin hakkaniyetine güvenin oluşturulması sebebiyle vekiller, humus topluyorlardı. Yüklü miktarda paranın alınması için İmam’ın (a.s) vasıtasıyla gönderilen Muhammed b. İbrahim b. Mehziyar bunun bir örneğidir. Muhammed b. İbrahim b. Mehziyar gönderilmesinin ardından alınacak malın gizli keyfiyet ve özelliklerini haber vermiştir. Bu ve benzeri durumlar Ahmed b. Muhammed Dineverî ve Hüseyin b. Ruh Nevbahtî için de nakledilmiştir. [19]

“Küçük Gaybet” döneminin bir kesitinde malların alınmasının makbuz alınmaksızın gerçekleşmesinin sebebinin, Abbasîlerin baskıcı ortamı olduğu anlaşılmaktadır. [20]

Hidayet İmamlarına (a.s) gönderilen mallar aşağıda zikredilen yerlerde kullanılıyordu:

a) İhtiyaç sahibi seyyid ve Haşimîler’e yardım edilmesinde;

b) Şiaların genel maslahatları doğrultusunda;

c) Şiaların malî ihtilaflarının giderilmesinde;

d) Muhtaç insanlara yardım edilmesinde;

e) İmamet evinin masraflarında.

2. Vakfedilmiş Malları Korumak

Hasan b. Muhammed Katat Saydelanî, Irak’ın “Vasıt” şehrinde vakfedilmiş malları korumakla yükümlü İmam’ın (a.s) vekiliydi. [21] Aynı şekilde İmam’ın (a.s) Kum’daki temsilcisi Ahmed b. İshak Kummî’ydi. [22] Irak, İran ve başka yerlerdeki mülk ve vakfedilen araziler dağınık noktalarda yer alıyordu.

3. Şiaların Yönlendirilmesi ve Muhaliflerle Münazara

Vekâlet Teşkilatı’nın en önemli faaliyetlerinden bir tanesi Şiaların vazife ve usullerine doğru bir şekilde yönlendirmekti. Bir kimsenin Ma’sûm İmam’ın genel ve özel vekili unvanında bir şehrin ahalisine tanıtıldığı zaman, şüphesiz bu kimse tanıma ve bilme açısından diğer insanların en üstünüydü. Özellikle itaat edilmesi farz olan İmam’ın tanınmasında genellikle Şialar bu vekillere soruyorlardı. Öyle ki, İmam Rıza’nın (a.s) şehadetinden sonra İmamiyye rehberlerinden yaklaşık seksen kişi (ki Irak’ın baş vekili Abdurrahman b. El-Haccac ve diğer vekillerin pek çoğu da bunların arasındaydı) Bağdat’ta toplanıp İmam Cevad’ın (a.s) imameti hakkında tartışmaya koyulmuşlardı; zira bazıları İmam Cevad’ın (a.s) yaşının küçük olması hasebiyle onun imametine karşı uzak durmuştu. [23]

Gaybet-i Sugra döneminde Şia, birdenbire yeni bir durumla karşılaştı ve kendisini doğrudan Ma’sûm İmam’a ulaşmanın imkânsızlığı faciasının karşısında gördü. Doğal olarak kendini kaybetmişlik ortamı bir önceki asırlara nisbeten daha kapsamlıydı. İşte böyle bir ortamda yine “Vekâlet Taşkilatı” yönlendirilmeye muhtaç kimselerin başvuru yeri olmuştu. Örneğin İmam Mehdi’nin (a.f) birinci vekilinin ölümünden sonra, halk birinci vekilin yerine geçecek ikinci vekil konusunda şaşkınlığa düşmüş ve ikinci vekil Ebu Cafer Amrî, Şiaların şaşkınlığını bertaraf etme sorumluluğunu üstlenmişti. Ebu’l-As Ahmed Dineverî “Serrac hadisesi” bu sözün teyid edicisidir. [24]

İmam’a ulaşılmaması durumunda hakkın tanınması için İmamların aracılığıyla Şiaların vekillere havale edilmesini dile getiren pek çok emare vardır. İmam Hâdî’nin (a.s) Ahmed b. İshak Kummî’yi İmam’a ulaşılmaması durumunda Osman b. Said’e müracaat etmesini emretmesi, bu emarelerin en bariz örneğidir. Şia’nın İmamlar (a.s) aracılığıyla İmama ulaşılamadığı durumlarda hakkı bulmak için vekillere yönlendirildiği konusunda birçok şahid vardır. Bu şahidlerden biri, İmam Ali Naki’nin (a.s) Ahmed b. İshak’a, İmama ulaşamadığı durumlarda Osman b. Said’e müracaat etmesi emrini vermesidir. [25]

Özellikle Gaybet Dönemi’nde kelâmî ve itikadî meselelerde İmamın vekil ve Nâibleri, akaidin hakkaniyetini veya itikadın sapıklığını belirleyen mercilerdi. Örneğin Şia toplumu Hz. Hüccet’in (a.f) Nâibi Amrî’den İmamlar’a (a.s) “yaratma ve rızık verme işinin bırakılmasına” dair inançlarını dile getirdiği zaman, Amrî, İmamlar’a (a.s) “yaratma ve rızık verme” nispetini yalanlamış ve bu işlerin Allah-u Teâlâ’yla alâkalı olduğunu söylemiştir. [26] Bu sözle, Ehlibeyt’e (a.s) alâka duyan kitle ve Şia toplumunun vekilleri dikkate alması, onların resmî konumları teyid edilmektedir.

Aynı şekilde Şialardan birisinin Hüseyin b. Ruh Nevbahtî’ye “İmam Hüseyin’e (a.s) düşmanlarının galebe etmesi” konusunda sorduğu soruya karşılık Nevbahtî’nin ayrıntılı ve ikna edici cevabı da İmamların (a.s) vekillerinin resmî konumlarının olduğuna dair bir diğer örnektir. Ravi bu olayı şöyle anlatıyor: Ben bu soruların cevabının kendisine ait olduğuna şüphe ettim; ancak bir şey söylememişken o bana dönerek şöyle dedi: “Bunları Hz. Hüccet’ten (a.f) işittim”. [27]

Muhaliflerle münazara ve mükâleme, İmamların (a.s) vekillerine mahsus bir şey olmasa da, bu görev bazen onlara havale ediliyordu. Örneğin İmam Sadık (a.s) ve kendisinden sonraki üç İmam’ın (a.s) yetkin vekili Abdurrahman b. Haccac, İmam Sadık (a.s) tarafından Medinelilerle konuşmak için görevlendirildiği zaman İmam’ın (a.s) ona şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Ey Abdurrahman! Medine halkıyla konuş; zira hakikaten Şia büyükleri arasında senin gibi birini görmeyi seviyorum.” [28]

Bazen İmamların (a.s) vekilleri şüphelerin giderilmesi için Şia’nın muteber hadisçilerinden yardım alıyorlardı. Örneğin Hüseyin b. Ruh Nevbahtî, itibar açısından şüpheli olan bir kitabı Kum şehri hadisçilerine incelemeleri ve bu konuda kendi görüşünün aksine bir şey ile karşılaştıklarında kendisine bildirmelerini söylemiştir. Vekiller aracılığıyla Şia’yı hakka yönlendirmek, itikat ve düşünce konusuyla sınırlı olmadığı gibi bazen şahsî konuları da kapsıyordu. [29]

4. Vekâlet Teşkilatı’nın Siyasî Rolü

Vekâlet Teşkilatı görünürde yalnızca şer’î vucûhatı toplamak için kurulmuştu; ancak bu teşkilatın siyasî rolü inkâr edilemez. Hatta bu teşkilatın her türlü siyasî faaliyeti görmezlikten gelinse de İmamlar (a.s) için humus ve malların toplanması bile Abbasî valileri tarafından siyasî bir faaliyet telakki ediliyordu. [30] Mansur’un İmam Sadık’ı (a.s) ve Harun’un da İmam Musa Kâzım’ı (a.s) Abbasîlerin muhalifleri için mal toplamakla suçlamaları, bu söylemin doğruluğunu ortaya koymaktadır. Bu tür siyaset ve hassasiyetin aynısı Abbasî Halifesi Mütevekkil tarafından İmam Hâdî (a.s) hakkında da görülmektedir. Mütevekkil, İmam’ın (a.s) vekillerin geniş çalışmalarından haberdar olduğunda bu teşkilatı dağıtmak ve yıkmak için üyelerini tutuklamağa başladı. Bazılarını şehit etti ve bazılarına da işkence yaptı. [31]

Abbasî hâkimiyetinin Gaybet döneminde Vekâlet Teşkilatı’nın üyelerini tanımak için gösterdiği önem, bu Teşkilatın siyasî rolünün varlığının ortaya konulmasının bir diğer emarelerindendir. [32]

5. Vekâlet Teşkilatının İletişimdeki Rolü

Vekâlet Teşkilatı’nın kurulmasının sebeplerinden biri, bu teşkilatın İmam ile halk arasında iletişim rolünü üslenmesidir. Uzak bölgelerde yaşayan ve İmamı görmeğe muvaffak olamayan Şiaların şer’î, maddî vb. konulardaki ihtiyaçlarını gidermeleri için değişik şehirlerde bulunan vekillere müracaat ediyorlardı. Maddî yardımları vekillere teslim etmek, şer’î konularda soru sormak, kelâm ve itikat konularında bilgi almak, vekiller aracılığıyla yazılan mektupları İmama göndermek, gönderilen soruların cevaplarını almak, sözlü mesajları göndermek ve cevaplarını almak İmam ile Şialar arasındaki vekillerin görevlerindendir. Vekâlet Teşkilatının halk arasında olmaması durumunda da bu işler yapılmayacak ve Şialar şaşkınlık ve karmaşa içerisinde olacaktır.

Küçük Gaybete yakın dönemlerde ve bu dönem boyunca vekillerin en önemli görevi olarak telakki edilen yaygın söylemlerden bir tanesi “İhraci Tevkiat”tır (Belirli bir inanç doğrultusunda sorulara verilen cevaplar). “Tevki” terimsel olarak özlü söz olup büyük âlimlerin soru ya da meselelerin halledilmesi için belirlenmiş bir inanç doğrultusunda verdikleri cevapların kenarına haşiye yazmalarından ibarettir. “Tevkiat” genellikle soruların cevabında yer alır; ancak İmamın bir soru sorulmaksızın ya da bir sorun söz konusu edilmeksizin cevap ve sorunu halletme mahiyetinde yazdığı konular da olmuştur. Hz. Mehdi’nin (a.f) birinci vekilin vefatından sonra merhamet gösterisinde bulunması veya dördüncü vekilin görevinin sonunda yayınladığı bildirisi bunların örnekleridir.

Genellikle soruların sunulmasının ardından bir gün, iki gün veya birkaç gün sonra cevap veriliyordu; ancak bazen gayri tabii olarak son derece kısa bir sürede cevap hazırlanıyordu. “Tevkiat” genellikle şer’î soruların cevaplaması, vekillere gönderilen farklı desturu ameller, şer’î yardımların makbuzları, vekil tayininin ilânı, “Vekâlet Teşkilatının” siyasî tehlikeyle karşılaşması durumunda sorunun çözümü, lanet ilânı, yalan yere vekâlet iddiasında bulunanların ve hainlik eden vekillerin görevden alınmaları, bazı vekillerin güvenirliğinin ispatı ve onlar hakkında yapılan ithamın defedilmesi, kişilerin şahsî sorunlarının çözümü, ihtilafların halledilmesi ve şüphelerin cevaplanmasını içeriyordu. [33]

6. Mazlumlara ve Yoksul Şialara Yardım

Örneğin İmam Kâzım’ın (a.s) vekili Ali b. Yaktin, Abbasî hükümetine nüfuzuyla Şialara zulmün kaldırılmasını hedeflemiş ve bu işte de başarılı olmuş şahsiyetlerden birisidir. İmam (a.s), Ali b. Yaktin’in Abbasîlerin zulüm sistemiyle iş birliği yapmaktan razı olmadığını dikkate alarak ona şöyle buyurdu: “Allah kendi dost ve velilerinden birini her zalimin yanında zulmü defetmesi için karar kılmıştır, sen onlardan birisin ya Ali”. [34]

Keza vekillerden bazıları, İmam (a.s) tarafından gönderilen yardımları ihtiyaç sahibi Şialara ulaştırmakla görevliydiler. İmam Rıza (a.s) tarafından hac vazifesini yerine getirmek, Medine fakirlerine ve İmamın Ehlibeyt’ine (a.s) malî yardım ulaştırmakla görevlendirilen Muhammed b. İsa b. Ubeyd b. Yaktin Esedî de söz konusu vekillerden bir tanesidir. [35]

İmamların (a.s) vekilleri bazen Şialar arasındaki düşmanlığı kaldırmak için görevli olup bu doğrultuda gerekirse malî yardım yapmakla görevliydiler. Örneğin İmam Sadık’ın (a.s) güvenilir vekili Mufazzal b. Ömer Cu’fî, Saiku’l-Hac Ebu Hanife ile damadı arasında miras konusundaki anlaşmazlıklarını çözmesi için 400 dirhem vermekle görevlendirildi. Bu örnekler, İmamların (a.s) Şiaların vahdetine verdiği önemin göstergesidir. [36]

e) Vekâlet Teşkilatının Özellikleri

1. Vekâlet Teşkilatının Üyelerinin Şartları

  • Güvenilirlik; [37]
  • Sır saklama ve gizlilik konusuna önem verme; [38]
  • Zeki ve uyanık olmaları;
  • İşlerde düzen;
  • Emanetçi ve zühd;
  • Dünyaya gönül bağlamamak, gurur ve şahsî davranışlardan uzak durmak;
  • Kıskançlık, şöhret düşkünlüğü, hıyanet, guluv, cehalet, batıla taassup, batıla yöneliş ve zulümden uzak olmaları;
  • Hz. Peygamber (s.a.a) ailesine saygı göstermek;
  • Allah’ın kitabına, sünnete ve Ehlibeyt haklarına vakıf olmalı;
  • Gerektiği durumlarda harikulade işleri yapabilmeli (İmam Mehdi’nin (a.f) Nâibleri gibi).

2. Vekâlet Teşkilatının Diğer Özellikleri

Bu Teşkilatın, söylenen vazifelerin ve şartların yanı sıra aşağıdaki özelikleri de mevcuttur:

Rehberlik

Şiaların rehberi Ma’sûm İmamın (a.s) vekillerin işleri üzerinde dakik nezareti vardı ve bölgelerin vekillerinin tayini, çalışmalarının incelenmesi, Şialara bölge vekillerinin tanıtılması, vekillerin şahsiyet ve faziletlilerinin açıklanması, hain ve fesad ehli vekillerin görevden alınması, yeni vekillerin atanması, yalancı vekillerin bilinmesi ve onlar ile mücadele edilmesi, vekillerin vazifelerini yapmaları ve Abbasî hükümetlerine karşı tutumları konusunda yönlendirilmesi, vekillerin giderlerinin temin edilmesi ve vekiller aleyhine yapılmış doğru olmayan ithamların giderilmesi İmamın sorumluluğu altındaydı. [39]

Vekiller Başkanı veya Baş Vekil

Vekâlet Teşkilatında bölgeler kendine has çeşitli şekillerde sınıflandırılıyor ve bu geniş bölgelerin her biri için baş vekil atanıyordu. Baş vekil, kendi sorumluluğu altındaki diğer bölgelerde yer alan vekilleri gözetliyor ve vekiller, baş vekile müracaat etmekle sorumlu tutuluyordu. Dr. Casım Hüseyin’in dediğine göre tıpkı tarihî şahitler esasınca vekiller, Şiaları muhtelif bölgeleri göz önünde bulundurarak dört gruba ayırdılar:

1. Bağdad, Medain, Sevad ve Kûfe, 2. Basra ve Ahvaz, 3. Kum ve Hemedan ve 4. Hicaz, Yemen ve Mısır. [40]

Yerleşik ve Gezgin Vekiller

Genellikle bir bölgeye gönderilen vekiller, o bölgenin sakiniydi; ancak tıpkı tarihî belgeler esasınca vekillerin bazıları gezgin olup bölgelerdeki yerleşik vekillerin işlerinin gözetimi ve onların İmamla irtibatının sağlanmasıyla görevliydiler. Keza gezgin vekiller, yerleşik vekillerin yanında toplanmış malları İmama ulaştırmakla da yükümlüydüler.

Gizliliğin Aslı ve Saklamak

“Vekâlet Teşkilatı”nın bütün dönemlerdeki faaliyeti boyunca en önemli özelliklerinden birisi gizlilik ilkesidir. Bu Teşkilatın gizli çalışmasının Abbasî hükümetinden kaynaklanan tehlikelerin sonuçları olduğu açıktır. Abbasîlerin, Hidayet Önderleri (a.s) ve onları Şialar’ı üzerindeki dakik ve sürekli göz altında tutmaları dikkate alındığında vekillerin çalışmalarının son derece gizli olması gerekir. Söz konusu bu gizlilik yöntemi var olduğu sürece Vekâlet Teşkilatının ayakta kalmasını güvence altına aldı ve çok cüzi ve birkaç istisnanın dışında bu teşkilatın azalarını tehlikeden ve dağılmaktan korudu. Vekâlet Teşkilatı zaman zaman ifşa edilme tehlikesiyle yüz yüze kalsa da teşkilatın rehberliğinin uyanıklığı ve azalarının fedakârlığı, teşkilatın temelinin sağlam kalmasına ve tehlikenin bazı azalara yönlendirilmesine sebep olmuştur. Örneğin, İmam Sadık’ın (a.s) vekili Mualla b. Huneys, ölümle tehdit edilmesinin ardından, İmamın ashabının isimlerini ifşa etmesini isteyen Davud b. Ali’ye şöyle cevap vermiştir: “Beni ölümle mi tehdit ediyorsunuz! Allah’a yemin olsun ki ayaklarımın altında gizlenmiş olsalar bile ayağımı kaldırmayacağım. [41]

Gaybet-i Sugra döneminde Abbasî vezirleri Ubeydullah b. Süleyman vekillerin gizli çalışmalarından haberdar olduktan sonra halifeyle meşveret ederek vekillerin tanınması kararını aldı. Bunun üzerine bazı fertleri, “humuslarını verme kastında olan Şialar” unvanıyla vekil olduğuna ihtimal verilen şahısların yanına gönderildiler. Ne var ki İmam tarafından zamanında çıkartılan bir kararla vekillerin tamamının humus toplamalarının önü alındı. Söz konusu vekillerden birisi olan Muhammed b. Ahmed, yanına humus vermek için gönderilen hükümet casusuna şöyle cevap verdi: “Yanlış gelmişsin; ben bu işlerle ilgilenmiyorum.” Tam anlamıyla tehlike kalkıncaya kadar vekiller bu şekilde davrandılar. [42]

Gerekli İletişim Araçları

Mektup yazma, tevkilerin çıkarılması, hac vazifesinin yerine getirilmesi, gezgin vekiller, doğrudan İmama müracaat etme ve bunun gibi gerekli vesilelerden istifade edilmesi bu teşkilatın diğer özellikleri arasında yer alır.

g) İmamların (a.s) En Önemli Vekillerinden Birkaçının Tanıtılması

Birinci el ricâlî, rivayî ve tarihî kaynaklar incelendiğinde, daha önce pek çoğu hakkında bilgi verdiğimiz Vekâlet Teşkilatı azalarının, İmamların (a.s) gerçek vekilleri olduğunu göreceğiz. Gerçi İmamların (a.s) vekillerinin hepsinin isminin ricâl ve tarih kitaplarında kaydedildiği iddiasında bulunamayız; ancak söz konusu kaynakları araştırarak Vekillik Teşkilatının özelliklerini daha çok tanımamızı sağlayacak, çoğunun isimleriyle karşılaştık. Vekillerin en önemlileri ve bazılarının isimlerine işaret ediyoruz:

1. Abdurrahman b. Haccac;

2. Muhammed b. Sinan;

3. Mualla b. Huneys;

4. Nasr b. Kâbus Lahmî;

5. Mufazzal b. Ömer Cû’fî;

6. Ali b. Yaktin;

7. Abdullah b. Cundeb;

8. İbrahim b. Sellâm Nişaburî;

9. Ali b. Ebi Hamza;

10. Safvan b. Yahya;

11. Abdulaziz b. el-Muhtedî;

12. Ali b. Mahziyar Ahvazî;

13. Zekeriya b. Âdem Kummî;

14. İbrahim b. Muhammed Hamedanî;

15. Eyyub b. Nuh b. Darrac;

16. Ali b. Cafer Hamanî;

17. Aliyyibnil-Hüseyin b. Abdurabbeh;

18. İbrahim b. Mehziyar;

19. İbrahim b. Abduh en-Nişaburî.68 [43]

 

S. Mecid TABATABAÎ

 

 

------------

[1]- Şeyh Tûsî, el-Gaybe, s. 210; Allame Mamaganî, Tenkîhu’l-Makal, c. 3, s. No: 12451; Şeyh Tûsî, er-Ricâl, s. 324; Bihâru’l-Envâr, c. 47, s. 342; Ricâl-i Keşşî, s. 511, h. 988.

[2]- Tarih-i Siyasîyi İmam-i Devazdehom, s. 78, 134; Ricâl-i Keşşî, s. 493, h. 946; Ricâl-i Necâşî, s. 74.

[3]- Tarih-i Siyasîyi İmam-i Devazdehom, s. 134. Yine İmam (a.s) bölge valilerine yazdığı mektuptan da bu anlaşılmaktadır. Ali b. Hüseyin’in yerine Ali b. Raşid’i seçtiğini belirtmiş ve halkın ona müracaat etmesini emretmiştir. İmam’ın (a.s) elçi değişikliği mütevekkilin Şiaları tutuklamağa başlamasından sonra gerçekleşmiştir. Bkz: Tarih-i Siyasîyi İmam Devazdehom, s. 136. Adı geçen eserde “Kara Sevad” olarak geçen tabirden kasıt Kûfe’nin çevresidir; zira genelde bu bölgeler çiftçiliğin yaygın olduğu ve ziraattan daha fazla verim alındığı için uzaktan siyah renkli gözüküyordu; bu yüzden de kitapta yukarıdaki tabir kullanmış olabilir.

[4]- Kemâlü’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 504, h. 35; Bihâru’l-Envâr, c. 51, s. 336.

[5]- Tenkîhu’l-Makal, c. 2, no 6470; Ricâl-i Keşşî, s. 580, h. 1089. İmam (a.s) mektubunda Abdullah b. Hamdeviyye’ye şöyle buyurdu: “İbrahim b. Abduhu size ve sizin bölgenizde farz olan hukuklarınızı (humus, zekât vb.) vermeniz için gönderdim. Dostlarımız bilsinler ki o benim itimat ettiğim ve güvendiğim insandır”. Ricâl-i Keşşî, s. 542, h. 1027. Guluv ve tefviz itikadına eğiliminden dolayı Nişabur büyüklerinden olan Fazl b. Şâzân tarafından dışlanmış ve hazret bir mektup yazarak aralarındaki bu sorunu çözmüştür. Tenkîhu’l-Makal, c. 3, no: 10843; Tenkîhu’l-Makal, c. 2, no: 2820; Bihâru’l-Envâr, c. 51, s. 339; Kemâlü’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 509; Ricâl-i Keşşî, s. 533, h. 1017; Bihâru’l-Envâr, c. 51, s. 341. O, İmam Mehdi’nin (a.f) üçüncü sefiri olan Hüseyin b. Ruh Novbahti yaşayıp ona müracaat ediyordu.

[6]- Ricâl-i Keşşî, s. 483, h. 910; Bihâru’l-Envâr, c. 2, s. 251; Tenkîhu’l-Makal, c. 3, no: 10304; Mirza Hüseyin Nuri, Müstedrekü’l-Vesail, c. 1, s. 374; Muhammed b. Ali Erdebili, Camiur-Rovat, c. 1, s. 41; A’yanü’ş-Şia, c. 2, s. 48.

[7]- Şeyh Tûsî “el-Gaybe” isimli eserinde “Rey” hakkında şöyle yazmaktadır: “Vekillik görevine seçilmiş kişiler döneminde elçiler tarafından mektup gönderilmiş güvenilir insanlar vardı. Onlardan birisi de Ebu’l-Hüseyin Muhammed b. Cafer Esedi’dir”. Yine Şeyh Tûsî’nin nakline göre Salih b. Ebi Salih’in (h. 290) Nahiyeyi Mukaddese tarafından seçilerek halktan şer’i vucuhatı alıp “Rey”de olan Ebu’l-Hüseyin Esedi’ye verdiği yer almıştır. Bkz: Şeyh Tûsî, el-Gaybe, s. 257; Tenkîhu’l-Makal, c. 2, s. 92; Camiu’r-Ruvat, c. 2, s. 83; Kemâlü’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 509, h. 38, s. 522.

[8]- Ziyafetu’l-İhvan, s. 66.

[9]- Ricâl-i Keşşî, s. 611; Ricâl-i Necâşî, s. 242; Tenkîhu’l-Makal, c. 2, no: 9607, c. 1, no: 2752; Kemâlü’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 483, h. 2; Bihâru’l-Envâr, c. 51, s. 297, 303; c. 97, s. 45.

[10]- Vesailu’ş-Şia, c. 20, s. 91.

[11]- Bihâru’l-Envâr, c. 51, s. 300; el-Mesalik vel-Memalik, s. 41, 198.

[12]- Tenkîhu’l-Makal, c. 2, no: 6792; Ricâl-i Keşşî, s. 549, h. 1038, 1039, 1040; Ricâl-i Necâşî, s. 177; Vesailu’ş-Şia, c. 12, s. 342; Şeyh Tûsî, el-Gaybe, s. 211.

[13]- Tarih-i Siyasîyi İmam-i Devazdehom, s. 78.

[14]- Tarih-i Siyasîyi İmam-i Devazdehom, s. 71; Şeyh Tûsî, el-Gaybe, s. 43; Menakib, c. 4, s. 432; Bihâru’l-Envâr, c. 5, s. 285.

[15]- Tenkîhu’l-Makal, c. 3, no: 11994.

[16]- “Vâkıfiyye” mezhebinin elebaşlarından olanlar, İmam Rıza’nın (a.s) diliyle lanet edilmiş ve mezhepten uzaklaştırılarak o zamanın Şia toplumunun yalnızlaştırdığı kişilerdir. Onlardan bazıları Ali b. Ebi Hamza Betainî, “Hayyan Sarrac” ve Osman b. İsa Revasî’dir. Bkz: Ricâl-i Keşşî, s. 493, h. 946; Şeyh Tûsî, el-Gaybe, s. 42.

[17]- Muderris Tabatabaî, Mekteb der Ferayend-i Tekâmul, s. 19; Ricâl-i Keşşî, s. 434, h. 819.

[18]- Vesailu’ş-Şia, c. 6, h. 378.

[19]- el-Gaybe, s. 195.

[20]- el-Gaybe, s. 225.

[21]- Kemâlü’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 504, h. 35; Bihâru’l-Envâr, c. 51, s. 336.

[22]- Ricâl-i Necâşî, s. 66; Tenkîhu’l-Makal, c. 1, s. 50; Camiu’r-Ruvat, c. 1, s. 41.

[23]- Tarih-i Siyasîyi İmam-i Devazdehom, s. 78.

[24]- O, halkın itimat ettiği bir vekil olarak “Dinaver” halkından ve aynı şekilde “Karmisin” vekili Ahmet b. Hasan el-Mevarî’den aldığı malları Bağdat’a götürüyordu; ancak Ebu Cafer Amrî, ikinci vekil iddiasında bulunan yalancı naiblerin bazısı ile karşı karşıya geldi. İkinci naiblik iddiasında bulunan şahıs kendisinin yalancı naibliğine delil getirmekten acizken Ebu Cafer Amrî gerekli hüccetini sundu ve taşınan malların niteliğinden haber vererek Bağdat’a hareket etti. Ayrıntılar için bkz. Bihâru’l-Envâr, c. 51, s. 300.

[25]- Ayetullahi’l-Uzma Hoî, Mucemu Ricâli’l-Hadis, c. 11, s. 112.

[26]- Şeyh Tûsî, el-Gaybe, s. 178; Mekteb-i der Ferayend-i Tekâmul, s. 58.

[27]- Kemâlü’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 507, h. 37.

[28]- Ricâl-i Keşşî, s. 422, h. 830.

[29]- Şialardan birinin çocuğunun kendi çocuğu olup olmadığı konusunda şüpheye düşen şahıs, Hüseyin b. Ruh’a meselenin aydınlanması için birisini gönderdi. İbn-i Ruh da meselenin çözümü için onu Ebu Abdullah Bezuferî’nin yanına gönderdi. O şöyle cevap verdi: “Çocuk kendisinindir ve (çocuğun rahme düşmesi) falan tarihte gerçekleşmiştir. Bu çocuğun adını “Muhammed” koysun. (Şeyh Tûsî, el-Gaybe, s. 185).

[30]- Mansur’un, İmam Sadık (a.s) hakkında yaptığı itham dikkate alındığında bu konu daha fazla anlaşılacaktır. İmam’ın (a.s) vekili olan Mualla b. Huneys Muhammed b. Abdullah, Nefs-i Zekiyye’ye yardım için Şialarını göndererek yardım toplamıştır. Bu konu Mansur’un, İmam’ı (a.s) Bağdat’a davet etmesine sebep olmuştur. Bu ithamın başka bir benzerini de Harun, İmam Musa Kâzım (a.s) hakkında yapmıştır. (Tenkîhu’l Makal, c. 3, no: 11993).

[31]- Abbasî halifelerinden Mütevekkil, bu hassasiyet yüzünden İmam Hadi’nin (a.s) vekillerinden Eyyub b. Nuh’u Kûfe’de takibe aldı (Tarih-i Siyasîyi İmam-ı Devazdehom, s. 81) ve Ali b. Cafer Hemedanî’yi de hapse atarak onu öldürme kararı aldı; ancak veziri Ubeydullah b. Hakan’ın arabuluculuğu karşısında şöyle dedi: “Kendini bu tür insanlar ve emsallerine arabuluculuk yapmak için zahmete sokma”. (Ricâl-i Keşşî, s. 607, h. 1129 ve 1130; Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 183). Yine Mütevekkil, Bağdat, Medain ve Kara Sevad bölgesinin vekiller başkanı; yani Ebu Ali b. Raşid’i şehit etti; İsa b. Cafer b. Azimî’ye demir parçasıyla vurarak öldürdü ve İbn-i Bend’e ilk başta 300 kırbaç vurup sonra Dicle’ye attı. (Ricâl-i Keşşî, s. 603, h. 1122).

[32]- Abbasî Vezirlerinden Abdullah b. Süleyman, İmam Mehdi (a.f) tarafından vekillerin seçildiğinden haberdar olduğunda bazı kişileri “ajan” olarak belirlemiş ve görünürde şer’i vechleri teslim etmeleri için çeşitli vekillere, vekilliklerinin ortaya çıkması için göndermiştir; ancak İmam’ın (a.f) rehberliğiyle vekillerin tamamı tehlike geçinceye kadar hiçbir yardımı kabul etmemişlerdir. (Bihâru’l-Envâr, c. 51, s. 310, h. 30).

[33]- Bu konuda Bkz: Tarihu’l-Asri’l-Gaybeti’s-Sugra, s. 472; Mekteb der Ferayendi Tekâmül, s. 131; Kemâlü’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 483, h. 4; Tenkîhu’l-Makal, c. 2, no: 10222; Ricâl-i Keşşî, h. 1005; Bihâru’l-Envâr, c. 82, s. 50; Şeyh Tûsî, el-Gaybe, s. 185.

[34]- Ricâl-i Keşşî, s. 433, h. 817.

[35]- Tenkîhu’l-Makal, c. 3, no: 11211

[36]- Tenkîhu’l-Makal, c. 3, no: 12084.

[37]- Mekteb der Ferayendi Tekâmül, s. 22; Mucemu Ricâli’l-Hadis, c. 4, s. 74; Vesailu’ş-Şia, c. 20, s. 114; c. 18, s. 100; Tenkîhu’l-Makal, c. 2, no: 281; c. 1, no: 200; c. 2, no: 106.

[38]- Mualla b. Huneys’in bazı sırları açığa çıkardığı için ölümüne neden olan tutumundan dolayı, İmam Sadık (a.s) onu yererek şöyle buyurmuştur: “Allah Mualla’yı bağışlasın. Ben bunu bekliyordum; zira o sırrımızı açığa çıkardı ve… Her kim sırrımızı ehli olmayanın yanında ifşa ederse ya silahla öldürülecek veya idama mahkûm edilecektir”. (Bihâru’l-Envâr, c. 75, s. 85); Kemâlü’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 501, h. 28.

[39]- Bölge vekillerinin tayini ve ataması ile ilgili olarak İmam Hadi (a.s) aracılığıyla Ali b. Hüseyin b. Abdurabbeh’nin yerine Ebu Ali b. Raşid’i örnek verebiliriz. (Bkz: Ricâl-i Keşşî, s. 513, h. 991), İmam Sadık (a.s) aracılığıyla hain vekillerden birinin hakkında inceleme yapılması ve hıyanetinin ortaya çıkması hakkında (Vesailu’ş-Şia, c. 13, s. 291); İmam Hasan Askerî (a.s) vasıtasıyla Vekillerin Şialara ve Osman b. Said Amrî’nin “Yemen” halkına tanıtılması hakkında (Bihâru’l-Envâr, c. 5, s. 345); İmam Hadi (a.s) aracılığıyla “Faris b. Hatem Kazvinî” gibi hain vekillerin görevden alınıp lanet edilmeleri ve İmam vasıtasıyla öldürülmesinin emredilmesi hakkında (Ricâl-i Keşşî, s. 552, h.1003 ila 1011); yalancı vekillerin tanınması, onlara karşılık verilmesi ve İmam’ın (a.s) Şialardan birisine Muhammed b. Nusayr Numetrî ve Hasan b. Muhammed b. Bâbeveyhi Kummî hakkında mektup yazarak rahatsızlıklarını bildirmesi hakkında (Ricâl-i Keşşî, s. 520, h. 999); Vazifenin belirlenmesi, İmam Hasan Askerî’nin (a.s) İbrahim b. Abduh’u ataması ve görevlerini belirlemesi hakkında (Ricâl-i Keşşî, s. 509, h. 982)’ye Bkz.

[40]- Tarih-i Siyasîyi İmam-ı Devazdehom, s. 137.

[41]- Tenkîhu’l-Makal, c. 3, no: 11994; Mucemu Ricâli’l-Hadis, c. 18, s. 2374; Bihâru’l-Envâr, c. 47, s. 81, 342.

[42]- Bihâru’l-Envâr, c. 51, s. 310, h. 30.

[43]- Adı geçen kişilerin vekillikleri ile ilgili olarak Ricâl kitaplarına, Şeyh Tûsî’nin “el-Gaybe”, Şeyh Sadûk’un “Kemâlü’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me” ve İbn-i Şehraşub’un “Menakibu Âl-i Ebi Talib” adlı eserlerine müracaat edebilirsiniz.




Bu haber 397 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MEHDEVİYET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI