Bugun...



Mukaddes Zuhur Kıyamının Başlangıcı - 2

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 16-12-2022 12:47

Mukaddes Zuhur Kıyamının Başlangıcı - 2

Abdullah b. Fazl şöyle rivayet eder: İmam Caferi Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu işittim: "Bu işin sahibinin mutlaka bir gaybet dönemi olacaktır. Batıl ehli herkes bu dönemde şüphe içine düşecektir." İmam'a (a.s), "Kurbanın olayım, neden peki?" diye sorduğumda şöyle buyurdu: "Size açıklamamız için izin verilmediği bir nedenden dolayı" dedi. Dedim ki: "Peki, gaybetinin hikmeti nedir?" Buyurdu ki: Onun gaybetindeki hikmet, yüce Allah'ın kendisinden önceki hüccetlerinin gaybetlerindeki hikmetle aynıdır. Nasıl ki Hızır'ın (a.s) gemiyi delmesi, küçük yaştaki erkek çocuğunu öldürmesi ve duvarı yeniden yapması gibi şeylerdeki hikmet, onun Musa'dan (a.s) ayrılması anında ortaya çıktıysa, İmam Mehdi'nin (a.f) kayboluşundaki hikmet de ancak onun zuhurundan sonra ortaya çıkacaktır.

Ey Fazl'ın oğlu! Bu, Allah'ın işlerinden bir iş, sırlarından bir sır ve gayblarından bir gaybdır. Yüce Allah'ın hakîm olduğunu bildikten sonra, her ne kadar bunun nedeni açık olmasa da bütün fiillerinin hikmet üzere olduğuna inanırız.”[1]

Muhammed b. Osman el-Amrî'den (r.a) şöyle nakledilmiştir: Allah'a andolsun ki, bu emrin sahibi her yıl hac mevsiminde hazır olur; insanları görür ve onları tanır. İnsanlar onu görür ama tanımazlar. [2]

İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: İnsanlar için inkâr edilecek bir durum yoktur. Çünkü Allah-u Teâlâ kendi hücceti için Yusuf (a.s) hakkında yaptığını yapacaktır. Yani onların pazarlarında yürüdüğü ve halılarının üstüne ayağını koyduğu halde onu tanımayacaklardır. Bu durum, Allah'ın ona izin vereceği ve onun da kendisini tanıtacağı zamana kadar devam edecektir. Allah, Yusuf'a (a.s) izin vermiş ve o kardeşlerine şöyle demişti: "Acaba cahilken Yusuf ve kardeşinin başına ne getirdiğinizi biliyor musunuz?" Kardeşleri şöyle demişti: "Sen mutlaka Yusuf'sun!" O da demişti ki: "Evet, ben Yusuf'um ve bu da kardeşimdir." [3]

Bu rivayetlere göre İmam Mehdi'nin (a.f) gaybet döneminde tanınmaması Hz. Yusuf (a.s) gibi ve bu müddet zarfındaki davranışları da Hz. Hızır (a.s) gibi olacaktır ki, Kur’an bunun bazı olağanüstü yönlerini bizim için açıklamıştır. Ayrıca bu rivayetlerden anlaşıldığına göre bu iki şahsiyet (Hz. Hızır ve İmam Mehdi) beraber yaşamakta ve işbirliği yapmaktadırlar.

Muhtemelen İmam Mehdi'nin (a.f) işlerinin pek çoğu, onun seçkin yârenleri ve talebeleri tarafından yerine getirilecektir. Onlar “Tayyu’l Arz” yapabilen (istediği anda istediği yerde olabilen), mekân ve zaman kavramının üstüne çıkabilen insanlardır. Allah onları imanlarından dolayı İmam Mehdi'nin (a.f) öğretilerine yönlendirecektir. Evet, su üstünde yürümek, Tayyu’l Arz ve buna benzer şeyleri, rütbe olarak İmam Mehdi'nin (a.f) özel yârenlerinden daha aşağı olmalarına rağmen Allah'ın velileri ve iyi kullarının gerçekleştirdiği oldukça fazla nakledilmiştir.

Allah-u Teâlâ bu dünyanın irili ufaklı bütün işlerini her zaman sebeplerine dayandırarak gerçekleştirir. Elbette Allah bu sebeplere hâkimdir ve meleklerinden veya kullarından herhangi birisi aracılığıyla istediği tasarrufta bulunabilir. Bize göre normalmiş gibi görünen birçok olayın hakikatini anlayabilsek, gayıptan ilahî bir elin işin içerisinde olduğunu anlamak pek de zor olmaz. Örneğin Hz. Hızır'ın (a.s) gemiyi deldiği olayda, zalim hükümdarın memurları gemiyi ele geçirmek için önünü kesip onu kusurlu görünce kendi hâline bıraktılar. Ancak bu olayda gayıptan ilahî bir elin olduğunun farkına varmadılar. Aynı şekilde ömürlerini Allah'a iman ve dinî görevlerini yerine getirmekle geçiren o anne ve baba, çocukları büyüdüğü takdirde onları kâfirliğe sürükleyeceği için Hz. Hızır (a.s) tarafından öldürüldüğünü bilmiyorlardı. Ayrıca iki yetim çocuğa ait evin duvarının Hz. Hızır (a.s) tarafından yıkılıp yapılması, “o çocuklar büyüyünce duvarın altındaki hazineyi bulsunlar” diyeydi. Nitekim bu gerçekleşmişti, ama o iki yetim çocuk bu durumdan habersizlerdi.  

Hz. Musa (a.s) ve Hz. Hızır'ın (a.s) bu kısa yol arkadaşlığında bu üç olayın meydana gelmesinden ve Allah'ın Kur’an’da bunları bize açıklamasından, Hz. Hızır'ın (a.s) uzun ve verimli ömründe buna benzer pek çok olayın gerçekleştiğini zihinlerimizde canlandırmalıyız.

Peygamber Efendimizden (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: Allah, Musa kardeşime rahmet etsin. O, Hızır'a karşı davranışında acele etti. Eğer sabırlı olsaydı hiçbir zaman göremeyeceği olağanüstülükleri onda müşahede edecekti. [4]

İşte bunları dikkate aldığımızda İmam Mehdi'nin (a.f) gaybet dönemindeki işlerinin içyüzünü anlayabiliriz. Bütün Müslümanların naklettiği gibi, İmam Mehdi'nin (a.f) makamı Hz. Hızır'dan (a.s) daha üstündür. Çünkü İmam Mehdi (a.f) rivayete göre cennet ehlinin yedi efendisinden ve insanların en seçkinlerinden biridir. Bu konuda Peygamber Efendimizden (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: Biz Abdülmuttalib Oğullarından yedi kişi cennet ehlinin efendileriyiz; ben, Hamza, Ali, Cafer, Hasan, Hüseyin ve Mehdi. [5]

Dolayısıyla Allah, İmam Mehdi'nin (a.f) onun veziri olan Hz. Hızır'ın, (a.s) seçkin yârenlerinin ve Allah'ın velileri olan talebelerinin dünyada meydana gelen irili ufaklı bütün olaylarda ne kadar önemli bir rol üstlendiklerini çok iyi bilmektedir. Gaybetin ve onların işlerinin sırrı, doğal olarak zuhur gerçekleşene kadar açıklığa kavuşmayacaktır. Onların geçmiş ve günümüzde meydana gelen olaylardaki rolleri gizli kalacaktır. Hatta bizler bile yaşamımızda onların teveccühlerine muhtaçken, o yüce şahsiyetlerin âlemde meydana gelen önemli olaylarda ve tarihin gelişme sürecindeki rolünü göz ardı etmek imkânsızdır.

Dikkat etmek gerekir ki, ilahî gayb, İmam Mehdi (a.f), Hz. Hızır (a.s) ve seçkin müminlerin amellerine olan akideyle tasavvuf ehlinin kutup ve takvalı insanlar hakkındaki akideleri bazı yönleriyle birbirine benzese de aynı değildir. Her ne kadar bazı sufîler bu gibi sıfatların İmam Mehdi'de (a.f) ve yârenlerinde bulunduğunu söylese de durum bundan ibarettir. Kef'amî'nin “el-Misbah” adlı kitabının haşiyesinde bulunan sözünde ve "Sefînetu'l-Bihâr" kitabındaki " قَطَب (katab)" sözcüğünde şöyle gelmiştir: Şöyle dediler: Zemin kutuptan, dört büyük şahsiyetten, kırk seçkin erkekten, yetmiş soyludan ve üç yüz altmış salih kişiden ayrı olmaz. Kutup Mehdi'dir (a.f) ve büyük şahsiyetler ise, dört kişiden az değildir. Çünkü dünya bir çadır, İmam Mehdi (a.f) onun direği ve o dört şahsiyet ise, ipleri gibidir. Büyük şahsiyetler dörtten, seçkinler kırktan, soylular yetmişten ve salihler de üç yüz altmıştan daha fazla olabilirler. Zahiren Hızır ve İlyas büyük şahsiyetlerdendir ve devamlı kutbun yanındadırlar. Büyük şahsiyetlerin sıfatına gelince onlar, Allah'tan bir an bile gaflet etmez; dünya malından gerektiğinden fazla toplamaz; beşerî hatalardan uzak ama masum değildirler. Fakat kutupta masumiyet şarttır. Seçkinlere gelince, onların mertebesi büyük şahsiyetlerden daha aşağıdır. Onlar bazen gaflet edebilir ama Allah'ı anarak ve zikrederek telafi ederler ve bilerek günah işlemezler. Salihler ise, takva ve adaletle tanınırlar. Günahkârdırlar ama günahlarını istiğfar ve pişmanlıkla telafi ederler. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Takvalı olanlara Şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ı) hatırlarlar ve hemen (hakkı) görürler." [6]

Kef'amî şöyle diyor: Ne zaman onlardan biri bulundukları dereceyi kaybederse, aşağı derecede bulunanlardan biri onun yerine geçer. Eğer salihlerden biri azalırsa, halktan biri onun yerine geçer. Kef'amî'nin Hz. İlyas Peygamber'in (a.s) ömrünün uzun olması hakkında söyledikleri, bazı müfessirlerin onunla ilgili ayetlerin tefsirinde belirttikleri görüşleriyle aynıdır. Ehlibeyt kanalıyla gelen bazı rivayetlere göre Hz. İlyas (a.s) hayattadır. Allah onun ömrünü Hz. Hızır'ın (a.s) ömrü gibi uzatmıştır ve bu iki yüce şahsiyet her yıl Arafat'ta ve diğer bazı yerlerde hazır bulunmaktadırlar.

Sonuç olarak rivayetlerden elde edilene göre, altı aylık dönem, yani Süfyanî'nin çıkışı ve semavî nidayla, İmam Mehdi'nin (a.f) Muharrem ayındaki zuhuru arası, İmam Mehdi (a.f) ve yârenlerinin çalışma, çaba ve gayretleriyle dolu geçecektir. İmam Mehdi'nin (a.f) yârenleri ve taraftarları bazı kerametler gösterecek, bu evrensel olaylar dünya halkının düşüncesini ve devletleri, eşit bir şekilde meşgul edecektir. Müslümanlar her yerde İmam Mehdi (a.f), kerametleri ve zuhurunun yakınlaşmasıyla ilgili konuşacaklardır. Diğer yandan bu durum, yalancı ve “Mehdilik” iddiası edenler için halkı saptırma yönünde müsait bir zemin hazırlayacaktır. Rivayetlerde İmam Mehdi'nin (a.f) zuhurundan önce on iki bayrak çıkacağı, bunların “Mehdilik” iddiasında bulunacağı ve Ebu Tâlib hanedanından on iki kişinin sancak açarak halkı kendilerine davet edecekleri yer almaktadır. Bu sancak açanların hepsi sapkındır ve dünyaya ulaşmak için insanların zuhura olan arzularından kötü yönde faydalanmak isteyen kişilerdir.

Mufazzal b. Ömer el-Cu'fî, İmam Caferi Sadık'tan (a.s) şöyle naklediyor: İmam Mehdi'nin (a.f) ismini söylemekten sakının. Allah'a andolsun ki sizin İmamınız, imtihan edilmeniz için yıllarca gözlerinize görünmeyecektir. Bu durum, "Mehdi (a.f) öldü; helak oldu veya nereye gittiği belli değil" denilene kadar devam edecektir. Müminler onun ayrılığında gözyaşı dökecek ve sizlerden bir topluluk dalgalara kapılmış gemi gibi onun hakkında ihtilafa ve şüpheye düşecek, Allah'ın kendisiyle ahitleştiği ve imanı kalbine yerleştirip Ruh ile teyit ettiği kimse hariç, kurtuluşa ermeyecektir. Evet, on iki kuşku uyandıran bayrak dalgalanacak ve birbirinden ayırt edilemeyecektir.

Mufazzal şöyle diyor: Ben bu sırada ağladım. İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyurdu: "Niye ağlıyorsun?" Arz ettim: "Siz, birbirinden ayırt edilemeyen on iki bayrağın dalgalanacağını söylerken ben nasıl ağlamayayım! Öyleyse bizim bu zamanda görevimiz nedir?" İmam Caferi Sadık (a.s) bu sırada, evin avlusuna vuran güneşe bakarak şöyle buyurdu: "Ey Mufazzal! Şu güneşi görüyor musun?" Ben, "Evet." deyince şöyle buyurdu: "Allah'a yemin olsun ki, bizim velayetimiz bu güneşten daha açık ve belirgindir." [7] Yani İmam Mehdi'yle (a.f) “Mehdilik” iddiasında bulunan yalancılar arasında karışıklık olmasından korkulmamalıdır. Çünkü İmam Mehdi'nin (a.f) zuhurundan önce ve sonra gerçekleşecek nişaneler güneşten daha açık ve daha belirgindir. Ayrıca İmam Mehdi'nin (a.f) kişiliği ve karakteri, “Mehdilik” iddiasında bulunan yalancılarla kıyas dahi edilemez.

Diğer yandan, İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuruna zemin hazırlayan iki hükümet, yani İran ve Yemen hükümetleri, dünyada meydana gelen olaylarda ve milletlerin düşüncelerini aydınlatmada çok önemli ve siyasî bir rol oynayacaklardır. Bunun neticesinde İmam Mehdi'nin (a.f) yol göstermesine ve hidayet etmesine olan ihtiyaç iyiden iyiye hissedilecektir.

Rivayetlerden ve olayların tabii seyrinden anlaşıldığı kadarıyla İmam Mehdi'nin (a.f) düşmanları, yani Süfyanî ve küfrün önderleri, İmam Mehdi'nin (a.f) taraftarları karşısında çok şiddetli tepki gösterecekler ve bölgenin zayıf noktası sayılan Irak ve Hicaz'ı kontrol altında tutmak için tüm güçlerini kullanacaklardır. Çünkü küfrün önderleri, Irak'ta İranlı zemin hazırlayanların nüfuzundan ve merkezî hükümetin yetersizliğinden kaygılanacaklar; Hicaz'da da siyasî boşluktan, kabilelerin hükümeti ele geçirmek için yapacakları çatışmalarından ve Yemenli zemin hazırlayanların nüfuzundan korkacaklardır. Daha önemlisi ise, Müslümanların gözlerini Hicaz'a dikmeleridir. Çünkü onlar İmam Mehdi'nin (a.f) zuhurunun orada gerçekleşeceğini beklemektedirler. Ayrıca onlar İmam Mehdi'nin (a.f) Medine'de oturduğunu ve kıyamına Mekke şehrinden başlayacağını bilmektedirler.

Bundan dolayı İmam Mehdi'nin (a.f) düşmanları, siyasî ve askerî çalışmalarını mukaddes Mekke ve Medine şehirlerinde yoğunlaştıracaklardır. Süfyanî, Medine şehrine askerî saldırı düzenleyecek ve İmam Mehdi'yi (a.f) ele geçirmek için Benî Haşim'den olanları kapsamlı bir operasyonla tutuklama girişiminde bulunacaktır.

Diğer taraftan Süfyanî'nin Irak ve Hicaz'daki savaşıyla beraber, Doğulular ve Batılılar tarafından, Körfez'de ve Akdeniz'de bölgenin stratejik öneminden dolayı askerî hareketlilikler yaşanacaktır. Pek çok rivayette sözü geçen Roma güçlerinin Ramle'ye ve Türk güçlerinin Cezîre'ye gelmeleri, muhtemelen bu dönemde veya buna yakın bir zamanda gerçekleşecektir. Doğrusunu bilen Allah'tır!

Hicaz'da Hükümet Krizi

Ehlibeyt ve Ehlisünnet rivayetleri, İmam Mehdi'nin (a.f) Hicaz'da gerçekleşecek zuhurunun başlangıcında siyasî boşluk oluşacağı ve kabileler arasında hükümdarlık üzere anlaşmazlık yaşanacağı hakkında görüş birliği içindedir. Bu olaylar padişah veya halifenin ölümünün ardından gerçekleşecek ve onun ölümüyle işlerde rahatlık ve ilerleme sağlanacaktır. Bazı rivayetler onun isminin “Abdullah” olduğunu ve ölüm haberinin ise, Arife günü ilan edileceğini kaydetmişlerdir. Onun ölümüyle Hicaz'daki olayların ardı arkası kesilmeyecek ve bu olaylar; Süfyanî'nin çıkışı, semavî nida, Suriye'den Hicaz'a kuvvet gönderilmesi için talepte bulunma ve son olarak İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuruyla son bulacaktır.

Bu doğrultuda İmam Caferi Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Benim için Abdullah'ın ölümüne kefil olana, Kaim'in (İmam Mehdi'nin) zuhurunu kefil olurum.

Sonra şöyle buyurdu: Abdullah ölünce halk hükümet için kimseyle anlaşmayacak; bu ihtilaf ve çekişme İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuruna kadar devam edecektir. Yıllarca süren hükümetler son bulacak ve birkaç ay, birkaç gün süren hükümetlere dönüşecektir. Sordum: "Acaba bu, uzun mu sürecektir?" Buyurdu: Asla!" [8]

Ayrıca şöyle buyurdu: İnsanların Arafat'ta bulunduğu sırada, rahvan deveye binerek gelen biri, halifenin ölüm haberini verecektir. Onun ölümüyle Muhammed Ehlibeyti'nin kurtuluşu ve halkın işlerinin yoluna girme zamanı ulaşacaktır. [9]

"Rahvan deve" burada bir kinayedir ve hacılara bu haberin müjdesinin çabuk verileceğini anlatmaktadır. Görünüşe göre rivayette haber ulaştırmanın yöntemi üzerinde durulmuştur. Ayrı bir rivayette onların, deveye binip Arafat'ta hacılar arasında haberi yayanı öldüreceği geçmektedir.

Arife günü ölümü veya öldürülmesi ilan edilecek halife, önceki rivayette adı geçen “Abdullah” isimli şahıs olabilir. "Yıllarca süren hükümetler son bulacak ve birkaç ay, birkaç gün süren hükümetlere dönüşecektir" cümlesi, “Abdullah'tan sonra başa getirilecek yöneticilerin hükümeti bir yılı dolmayacak ve birkaç gün veya birkaç ay sonra ayrı biri yönetici seçilecektir” manasını taşımaktadır. Bu süreç İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuruyla sonuçlanacaktır. Bazı rivayetler, halifenin öldürülme sebebini ahlakî sorunlar ve katilinin memurlardan birisi olduğunu, Hicaz'ın dışına kaçacağını ve hükümet güçlerinin onu aramaya koyulacağını; ancak bu güçler Hicaz'a dönmeden önce saltanat üzerinde çekişmelerin başlayacağını kaydetmiştir.

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: O, kendi vezirlerinden birine zulmedecek; bu vezir onun kafasını keserek ölümüne sebep olacak ve onun ölümünü kırk gün saklayacaktır. Bazı atlılar bu veziri aramaya koyulacak; ancak onun peşine giden ilk kişi dönmeden onların hükümeti yıkılacaktır. [10]

Bu hükümdarın öldürülmesinin ardından Hicaz'da hükümeti ele geçirmek için meydana gelecek çatışmaları anlatan rivayetler oldukça fazladır. Şimdi bu rivayetlerin bazılarını aşağıda getiriyoruz: Bezentî, İmam Rıza'nın (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: Kurtuluşun alametlerinden biri, Mekke ve Medine arasında bir olayın meydana gelmesidir. Sordum: "Bu olay nedir?" Buyurdu: Bu iki Harem arasında kabile taassubu meydana gelecek ve falanca şahıs, filan kabileden on beş kabile önderini öldürecektir. [11] Yani Hicaz'ın liderlerinden veya yöneticilerinden biri, hükümdarın veya tanınmış bir önderin ailesinden on beş kişiyi öldürecektir.

Ebu Basîr'den şöyle nakledilmiştir: İmam Caferi Sadık'a (s.a) şöyle dedim: Ebu Cafer İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyuruyordu: Kaim-i Âl-i Muhammed'in (İmam Mehdi'nin) iki gaybeti vardır. Onlardan biri diğerinden daha uzundur. Şöyle buyurdu: Evet! Bu emrin gerçekleşmesi, falan hanedanda ihtilaf meydana gelmesine; ortamın daralmasına; Süfyanî'nin çıkışına; belanın çoğalmasına; halkı ölümün kaplamasına; onların Allah'ın evine ve Peygamber'in Mescidine sığınmasına bağlıdır. [12]

Bu rivayet, çatışmanın asıl itibariyle hâkimiyeti olan iki kabile arasında gerçekleşeceğini beyan etmektedir. İmam Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: …Kaim'in (İmam Mehdi'nin) kıyamının nişaneleri ve alametleri vardır. Öncelikle Kûfe tuzakla ve hendekle kuşatılacak ve büyük mescit etrafında bayraklar dalgalanacaktır. Bu savaşta hem öldüren ve hem de ölen cehennem ateşindedir. [13] Zahiren büyük mescitten kasıt, Mescidu'l-Harâm'dır ve Kûfe Mescidi değil. Mekke ve Hicaz'da birbirine muhalif bayraklar çatışacak ve onların arasında hak için dalgalanan bayrak bulunmayacaktır.

İbn Hammâd kendi nüshasında, İmam Mehdi'nin (a.f) zuhur edeceği yıl hakkında, Hicaz'da yaşanacak siyasî kriz ve kabileler arasında hükümeti ele geçirmek için gerçekleşecek çekişmelere dair yirmiden fazla rivayet nakletmiştir.

O rivayetlerden birinde Saîd bin Museyyib'den şöyle naklediliyor: Müslümanlar öyle bir zamana ulaşacaklar ki, onda Ramazan ayında bir ses işitilecek; Şevval ayında bir felaket olacak; Zilkade ayında kabileler birbiri aleyhine hazırlanacak; Zilhicce ayında hacıların malları yağmalanarak talan edilecek ve Muharrem ayı, o nasıl bir Muharrem ayıdır! [14]

İbn Mesud, Peygamber Efendimizin (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Ramazan ayında bir feryat duyulacak; Şevval ayında alevler göğe yükselecek; Zilkade ayında insanlar gruplar halinde kendi kabilesine doğru gidecek ve Zilhicce ayında kan dökülecektir. Ayrıca üç defa şöyle buyurdu: Ve Muharrem ayı, o nasıl bir Muharrem ayıdır! [15]

Abdullah b. Ömer'den şöyle nakledilmiştir: İnsanlar birlikte hacca gidecekler ve önderleri olmaksızın Arafat'a doğru hareket edeceklerdir. Mina'ya yerleştiklerinde, kuduz hastalığına yakalanmış insanlar gibi birbirlerine saldıracaklar ve neticede Akabe (son cemre) kan seline dönecektir. [16] Yani onlar kuduz hastalığına yakalanmış insanlar gibi olacaklar; hac amellerinin ardından ansızın aralarında düşmanlık oluşacak ve birbirlerini öldürmeye başlayacaklardır. Böylece kanları cemre-i akabenin [17] (son cemrenin) yanında akmaya başlayacaktır.

İbn Hammâd'ın naklettiği rivayetler, feryat ve semavî nidanın ardından Hicaz'da yaşanacak siyasî çekişmeyi anlatmaktadır. Elimize ulaşan başka rivayetler Hicaz'da yaşanacak bu siyasî kriz hakkındaki iki önemli konuya değinmektedir: Birincisi, Süfyanî'nin çıkışından önce meydana gelecek bir olay hakkındadır; diğeri de doğu ve batı arasında oluşacak irtibatlardaki kriz, yani vaat edilmiş dünya savaşıyla ilgilidir.

 

-----------

[1]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 91.

[2]- Kafî, c. 1, s. 337.

[3]- Bihâru'l-Envâr, c. 51, s. 142.

[4]- Bihâru'l-Envâr, c. 13, s. 301.

[5]- Bihâru'l-Envâr, c. 51, s. 65; Savâiku'l-Muhrika, s. 158.

[6]- A'râf, 201.

[7]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 281.

[8]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 210.

[9]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 240.

[10]- Sadûk, Kemalu'd-Din, s. 655.

[11]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 210.

[12]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 157.

[13]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 273.

[14]- İbn Hammâd Nüshası, s. 59.

[15]- İbn Hammâd Nüshası, s. 60.

[16]- İbn Hammâd Nüshası, s. 60.

[17]- Müzdelife’den Mina’ya gelen hacılar, Mina vadisinin sonunda taştan yapılmış üç sütunla karşılaşırlar. Bu sütunların birincisine 'İlk Cemre', ikincisine 'Orta Cemre', üçüncüsüne de 'Son Cemre' denilir.




Bu haber 286 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MEHDEVİYET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI