Bugun...



Irak'ın Zuhur Asrındaki Rolü - 1

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Güncelleme: 07-10-2022 11:59:41 Tarih: 30-09-2022 12:55

Irak'ın Zuhur Asrındaki Rolü - 1

Zuhur dönemindeki Irak'ın durumu ve burada meydana gelecek olaylar hakkında pek çok rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetler Irak'ın, farklı güçler arasındaki çekişmelerin yaşandığı, dinmeyen karmaşaların meydana geldiği bir bölge hâline dönüşeceğini ve bu ülkenin dört aşamadan geçeceğini göstermektedir.

Birinci Aşama: Zuhurdan önce zalimlerin Irak'a uzun zaman hâkimiyet sağlaması, vahşet ortamının yaratılarak halkın huzurunun kalmadığı ve katliamların fazlalaştığı bir dönemdir.

İkinci Aşama: Ehlibeyt taraftarlarıyla Şam diyarının komutanı Süfyanî'nin taraftarları arasında Irak'ı kendi nüfuzu ve egemenliği altında tutmak için yaşanan çekişmelerin meydana geldiği dönemdir.

Üçüncü Aşama: Süfyanî tarafından Irak'ın işgal edilerek halkın eziyet ve işkence edilmesinin ardından İmam Mehdi (a.f) ordularının oraya gelerek Süfyanî güçlerini yenilgiye uğratıp kaçmaya mecbur ettiği dönemdir.

Dördüncü Aşama: Irak'ın İmam Mehdi (a.f) eliyle tam olarak özgürleştirildiği, topraklarının Süfyanî taraftarlarının çirkin bedenleri ve ayaklanan gruplardan arındırılarak, Irak'ın istikrar ve komutanlık merkezi olarak seçildiği dönemdir.

Şimdi bu olayların en önemlilerine aşağıda göz atalım:

Birinci ve İkinci Aşama

Bu iki aşamayla ilgili rivayetlerdeki en net konu Irak halkının zalim hükümdarlar tarafından büyük güçlük ve sıkıntı içerisinde olacakları, bu zalim hükümdarlarla siyah bayraklıların taraftarları (İranlılar) arasında ihtilafın olacağıdır.

Cabir b. Abdullah el-Ensarî, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Öyle olacaktır ki Irak halkına bir ölçek tahıl veya bir dirhem bile ulaşmayacaktır." Dedim ki: "Kim tarafından?" Buyurdu ki: "Acem tarafından, onlar engel olacaktır."[1] Yani İranlılarla yapacakları savaşta onlara gıda ve malî yardım edilmeyecektir. Bu ise açlık, korku ve ekonomik krizin yaşandığı ortamdır ki, Cabir Cu'fî'nin rivayetinde şöyle geçmektedir: İmam Muhammed Bâkır'a (a.s), "Muhakkak sizi biraz korku, açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden azaltma ile deneriz." [2] ayeti hakkında sordum. Şöyle buyurdu: Ey Cabir! Bu korku ve kıtlığın, özel ve genel olmak üzere iki yönü vardır: Özel kıtlık Kûfe şehrinde yaşanacak, Allah bunu Ehlibeyt'in düşmanlarına özgü kılacak ve bununla onları helak edecektir. Genel olana gelince; Şam'da yaşanacak kıtlık ve vahşettir ki, bunun gibisini asla hatırlamayacaklardır. Kıtlık ise, Kaim'in (a.s) kıyamı öncesi ve vahşetle korkunun kıyamdan önce ortaya çıktığı zaman gerçekleşecektir. [3]

Elbette olayın ekonomik kriz hâli alması ve zalim hükümetin Irak'ta buna duçar olarak oldukça zor bir duruma düşmesi dışında, kıtlığın Ehlibeyt düşmanlarına mahsus olmasının bir delili yoktur. İmam Mehdi'nin (a.s) zuhurundan sonra Şam diyarını korku ve vahşetin kaplamasıyla, zuhur öncesinde aynı korku durumunun yaşanması arasında herhangi bir çelişki bulunmamaktadır. Şimdi gelecek rivayet net bir şekilde bu korku ve ıstırabın İmam Mehdi'nin (a.s) zuhurundan önce Irak'ta oldukça fazla olacağını beyan etmektedir.

İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Kaim (İmam Mehdi) kıyam etmeden önce, insanlar günahlarından dolayı sıkıntı ve azap içerisinde olacaklardır.

Bu sıkıntı, gökyüzünde beliren bir ateş vesilesiyle, gökyüzünü kaplayan kızıllığın belirmesiyle, Basra ve Bağdat'ta yerin göçmesi, kanların dökülmesi, evlerin harabeye dönüşmesi, bu bölge halkının helake uğraması ve Irak halkının huzurunu yok eden ıstırabın yaygınlaşmasıyla kendisini gösterecektir. [4]

Elbette bu belirti ve alametlerin rivayette geldiği gibi art arda ve peş peşe gerçekleşmesi gerekmez. Çünkü ıstırap, vahşet ve yerin göçüp batması, semavî belalardan daha önce gerçekleşebilir.

Ayrıca muhtemelen gökyüzünde beliren ateş ve kızıllıktan kasıt da ateş patlamalarına benzer bir şey değil, ilahî ve özel alametlerdir.

Emirü'l-Müminin İmam Ali'den (a.s) nakledilen rivayet ise, Süfyanî'nin çıkışı ile İmam Mehdi'nin (a.f) zuhurundan önce Irak'ta meydana gelecek bazı olayları beyan etmektedir. Enes b. Malik'ten şöyle nakledilmiştir: Emirü'l-Müminin Ali b. Ebî Talip (a.s) Nehrevan Savaşı'ndan döndüğü sırada 'Berâsâ' denen yerde konakladı.

Burada bulunan bir manastırda Hubâb isminde bir rahip yaşıyordu. O, ordunun gürültüsünü işitince kendi bulunduğu yerden Emirü'l-Müminin'in (a.s) askerlerine doğru baktı ve bu görkemli sahneyi görünce şaşkınlıkla dışarı çıkarak şöyle sordu: "Bu adam kimdir ve bu ordunun komutanı kimdir?" Şöyle dediler: "O, Nehrevan Savaşı'ndan dönen Emirü'l-Müminin'dir (a.s)." Hubâb çabucak kendisini

İmam Ali'ye (a.s) ulaştırdı ve huzurunda durarak şöyle dedi: "Sana selam olsun ey Müminlerin gerçek önderi. Sen gerçekten de Emirü'l-Müminin'sin." İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: "Benim gerçekten Emirü'l-Müminin ve hak üzere olduğumu nasıl anladın?" Dedi ki: "Senin önderliğini ilmî şahsiyetler ve din âlimleri önceden haber vermişlerdir." İmam Ali (a.s) buyurdu: "Ey Hubâb! Rahip dedi: "Benim ismimi nerden biliyorsunuz?' İmam buyurdu: "Senin ismini habibim Peygamber (s.a.a) bana bildirdi." Tam bu sırada Hubâb şöyle dedi: "Elinizi verin! Ben şahadet ederim ki Allah'tan başka bir ilah yoktur, Muhammed (s.a.a) onun elçisidir ve sen Ali b. Ebî Tâlib (a.s) onun vasisi ve halefisin." Emirü'l-Müminin (a.s) nerede yaşadığını sordu. Burada, kendi manastırında yaşadığını söyledi. İmam Buyurdu: "Bugünden itibaren orada yaşamaya devam etme. Burada bir mescit yap ve ona inşa edenin ismini ver.' (Böylece orada bir mescit yapıldı ve ona inşa edenin ismi “Burâsâ” denildi.) Sonra İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: 'Ey Hubâb! Nerden su içiyorsun?' Dedi ki: 'Şu tarafta yer alan Dicle'den.' Buyurdu ki: 'Niye bir kaynak suyu ve kuyu kazmıyorsun?' Dedi ki: 'Ey Emirü'l-Müminin! Kazdığımız kuyuların hepsinin suyu tuzlu ve acıydı.' İmam buyurdu ki: 'Burada bir kuyu kaz.' Hubâb, sağlam bir taşa yetişene kadar kuyuyu kazdı. Kimsenin gücü kazmaya yetmiyordu. İmam Ali (a.s) kuyuya girdi ve kendisi taşı yerinden çıkardı. O taşın altından, baldan daha tatlı ve kaymaktan daha lezzetli bir su kaynamaya başladı. Sonra şöyle buyurdu: 'Ey Hubâb! Bu kaynaktan su için ve bil ki, çok yakında senin bu mescidinin etrafında bir şehir inşa edilecektir. Orada zalimler çok, bela ve musibetler oldukça fazla olacaktır. Öyle ki, her cuma gecesi (perşembeyi cumaya bağlayan gece) yetmiş bin iffet dışı amel işlenecektir. Musibetler ve belalar onlara doğru gelince senin mescidine hücum edecek ve onu yıkacaklardır. O zaman sen onu tekrar inşa et. Çünkü onu kâfirden başkası yıkmaz. Sonra orada bir ev yap. İnsanlar böyle yapınca hacca gitmeleri üç yıl yasaklanacak, çiftçilik ürünleri yanacak ve Allah da onlara dağda oturanlardan birini musallat edecektir.

O ise girdiği her şehri yakıp yıkacak, ahalisini helak edecek ve tekrar onların üstüne dönecektir. Bunun ardından üç yıl kıtlığa ve dayanılmaz pahalılığa duçar olacaklardır. Tekrar onların üzerine yürüyecek, Basra'ya girecek, önüne çıkan her şeyi; ağaç, yapı ve insanları öfkeyle ortadan kaldırıp halkı katliam edecektir. Bu olay, Basra'nın harabeleri bayındırlaştığı ve orada büyük bir mescit inşa edildiği zaman geçekleşecektir. Sonra o, Haccâc tarafından kurulan “Vâsit” adlı şehre girecek, burada da diğer şehirlerde yaptıklarını yapacaktır. Ardından Bağdat'a girecektir.

Ancak bu defa, af ve bağış üzere davranacaktır. Halk Kûfe şehrine sığınacaktır. Kûfe'de olayları bilmeyen hiçbir yer kalmayacaktır. Bu sırada o, Bağdat'a girmesi için gönderdiği şahısla beraber benim kabrimi açmak için şehirden çıkacak ve Süfyanî'yle karşılaşacaklardır. Süfyanî onları büyük yenilgiye uğrattıktan sonra katledecek ve Kûfe'ye doğru bir ordu göndererek o ahaliden bazılarını köle edeceklerdir. Bu sırada Kûfe'den birisi gelecek ve halkı bir kalede koruyacaktır. Oraya sığınanlar korunacaktır.

Süfyanî orduları Kûfe şehrine girecek, halkı kılıçtan geçirecek ve öyle bir korku yaratacaklardır ki, eğer birisi yere düşen kıymetli bir mücevher taşının yanından geçse dokunmayacaktır. Onlar gördükleri küçük yaşta olan her çocuğu takip ederek öldüreceklerdir. Ey Hubâb! Bu zamanda, büyük hadiseler ve gecenin zifirî karanlığını andıran fitnelere benzer üzücü başka olayların da gerçekleşmesi beklenmelidir." [5]

Bu hadisin zahirî ibarelerinde karışıklık görülmektedir. Merhum Allame Meclisî bu rivayeti naklettikten sonra şöyle diyor: Bil ki bu rivayetin nüshası sorunluydu ve ben rivayeti elime geçtiği şekliyle kayda aldım.

Dolayısıyla bu rivayetin senedi ve metni tartışmaya açıktır. Senet ve metni kenara bırakılacak olursa, bu rivayetin içeriği, Irak halkının zalim yöneticiler eliyle çekeceği sıkıntıları anlatmaktadır. Bu içeriği taşıyan sahih senetli farklı rivayetler de bulunmaktadır. Bu olayların bazıları örneğin, Berâsâ Mescidi'nin harap edilmesi, Bağdat'ta fesat ve bozukluğun çoğalması, İran ve Kürdistan dağlık bölgesinden askerî komutanların Bağdat'a hâkimiyet sağlaması ve buna benzer hadiseler geçen asırda gerçekleşmiş, ancak Süfyanî'nin çıkışı ve buna dair olaylar henüz meydana gelmemiştir.

Merhum Şeyh Mufid şöyle diyor: Rivayetlerde, İmam Kaim'in (a.s) kıyamından önce meydana gelecek alametler ve olaylar yer almıştır: Süfyanî'nin çıkışı, Hasanî'nin katledilmesi, Benî Abbas'ın dünyevî makamlar üzerindeki ihtilafları, sıra dışı olarak Ramazan ayının ortasında güneşin ve sonunda da ayın tutulması, Beyda Çölünde (ordunun) yere batması, doğu ve batıda farklı yere batmalar, güneşin öğleden ikindi vaktine kadar durması, güneşin batıdan doğması, Nefs-i Zekiyye'nin yetmiş salih kişiyle beraber Kûfe'nin arka tarafında öldürülmesi, Benî Hâşim'den birinin Kâbe'nin yanında Makam'la Rükün arasında (Kâbe'yle İbrahim Makamı arasında) başının kesilmesi, Kûfe Mescidi'nin duvarının yıkılması ve Horasan tarafından siyah bayraklıların girmesi, Yemânî'nin çıkışı, Mağribî'nin Mısır'da ortaya çıkarak Şam bölgesini hâkimiyeti altına alması, Türklerin Cezire'ye ve Rumların Ramle'ye girmesi, doğuda bir yıldızın belirerek ay gibi ışık saçması ve sonra kıvrılarak iki ucunun birbirine yakınlaşması, hale şeklinde bir kızıllığın gökyüzünde belirerek her yere yayılması, bir ateşin doğudan gökyüzüne doğru yükselip üç veya yedi gün kalması, Arapların sınır tanımamaları ve ülkeleri egemenlikleri altına alarak acemlerin elinden almaları, Mısır hâkiminin halkı eliyle öldürülmesi, Şam'ın viran edilmesi ve buradaki üç grubun taraftarları arasında ihtilaf yaşanması, Kays ve Arap bayraklarının Mısır'a ve Kinde bayraklarının da Horasan'a girmesi, Batıdan atlıların gelerek Hiyre giriş kapısına yerleşmeleri, Doğudan siyah bayraklıların Hiyre bölgesine girmeleri, Fırat nehrinde bir çatlağın oluşması ve suyunun Kûfe sokaklarını kaplaması, altmış kişinin yalan yere peygamberlik iddiasında bulunması, Ebu Tâlib evlatlarından on iki kişinin çıkarak imamet iddiasında bulunmaları, Benî Abbas'tan değerli bir şahsiyetin Celûlâ ve Hânekîn[6] arasındaki bir yerde yakılması, Karh bölgesinden Selam şehrine doğru bir köprünün yapılması ve bu bölgede siyah rüzgârın günün başlangıcında ortaya çıkması ve bu bölgenin büyük bir kısmını yere batıran yıkıcı bir depremin meydana gelmesi, Bağdat ve Irak halkını büyük bir korkunun kaplaması, onların toplu bir şekilde ölmeleri; mal, can ve ürünlerinin azalması, çekirgelerin zamansızca tarlalarına hücum etmesi, tarım ürünlerinin azalması, acemlerden iki grubun ihtilafı ve aralarında çok kan dökülmesi, kölelerin sahiplerine itaat etmemesi ve sahiplerini öldürmeleri, bidat yayanların bazılarının maymun ve domuza dönüşmeleri, kölelerin sahiplerinin topraklarına hâkimiyet kurması, herkesin kendi anladığı dilde gökyüzünden bir ses işitmesi, bir yüz ve gövdenin gökyüzünde ve güneşin yuvarlağında (muhtemelen güneş tutulduğu zaman) halka belirmesi, bazı ölülerin dirilerek dünyaya gelmesi ve birbirlerini tanıyarak görüşmeleri. Bunun ardından yağmur yirmi dört defa peş peşe yağacak ve yukarıdaki olaylar son bulacaktır. Sonrasında ölü toprak yeniden canlanacak ve bereketi açığa çıkacaktır. Her üzüntü ve keder, hakkı arayanlar ve İmam Mehdi'nin (a.f) taraftarlarından uzaklaşacaktır. Rivayetlere göre bu tarihte, İmam Mehdi'nin (a.f) yârenleri onun Mekke'deki zuhurundan haberdar olacak ve ona yardım etmek için oraya doğru yola koyulacaklardır.

Evet, bu olayların bazıları mutlaka gerçekleşecek olsa da bazıları birtakım şartlara bağlıdır ki, Allah-u Teâlâ onların niteliğini daha iyi bilmektedir. Biz bu olayları tarih kitapları ve rivayetlerde yer aldığı gibi aktardık ve Yüce Allah'tan (gerçeğe ulaşmak için) yardım diliyoruz. [7]

Merhum Şeyh Mufid'in yukarıda beyan ettikleri, zuhurun uzak ve yakın alametlerinin özetinden ibarettir. Ancak onun amacı bu olayların sıraladığı şekilde peş peşe gerçekleşeceğini beyan etmek değildir. Çünkü bu olaylardan bazıları, örneğin, Nefs-i Zekiyye'nin Rükün ve Makam arasında öldürülmesiyle İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuru arası iki haftadan daha fazla değildir ve İmam'ın (a.s) kıyamı sırasında gerçekleşecek olaylardan biridir. Çünkü o, İmam Mehdi'nin (a.f) elçisidir.

Bu alametlerden bazısıyla İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuru arasında asırlarca zaman aralığı vardır. Benî Abbas arasındaki dâhilî sorunlar ve ihtilaflar, Mısır'da Mağribî'nin ortaya çıkışı ve Şam bölgelerinin Fatimîler hareketiyle onun egemenliğine geçmesi gibi.

Şeyh Mufid'in bu alametlerin bazılarının mutlaka gerçekleşeceği ve bazılarının ise birtakım şartlara bağlı olmasından amacı şudur: Bu olaylardan ve alametlerden bazıları kesinlikle gerçekleşecektir. Süfyanî'nin ve Yemânî'nin çıkışı, Nefs-i Zekiyye'nin şahadeti, semavî nida, Süfyanî ordusunun yere batması ve diğerleri bunun örnekleridir. Bazı alametlerin gerçekleşmesi ise birtakım şartların oluşmasına bağlıdır. Bunun ilmi de Allah katında ve O'nun takdirine bağlıdır. Hiç şüphesiz geçmişi, geleceği ve bütün olayları tüm ayrıntılarıyla bilen yalnızca Allah-u Teâlâ'dır.

Rivayetlerde geçen Hasanî'den maksat, muhtemelen ya Mekke'deki Nefs-i Zekiyye'dir veya İmam Mehdi'nin (a.s) zuhuruna yakın bir zamanda Medine'de Süfyanî ordusu tarafından katledilecek gençtir. Ayrıca maksat, Irak'taki İslamî hareketin önderliğini üstlenecek olan Seyyid-i Hasanî de olabilir. Bazı rivayetlerde "ve teharrake'l-Hasanî (ve Hasanî harekete geçecek)" ibaresi görülmektedir. [8]

Hiyre, yani Kûfe'ye yerleşecek Mağripli süvarilerden bahseden rivayetler ise, bu olayın Süfyanî'nin zamanında veya ona yakın bir zamanda gerçekleşeceğini beyan etmektedir. Ancak Şeyh Mufid'in sözünde dikkat çeken bir ifade şudur: "Batıdan atlılar gelerek Hiyre (Kûfe) giriş kapısına yerleşecekler."

Muhtemelen bu sözden maksat, Süfyanî'yi desteklemek için Irak'a girecek olan veya Süfyanî'den önce orada bulunan Batılı güçlerdir. Doğudan çıkacak bayraklardan maksat ise, Horasanlı siyah bayraklılardır ki, Yemenî güçleriyle beraber, oraya giden Süfyanî ordusuna karşı koymak için Irak'a gireceklerdir. Fırat nehrinde bir çatlağın oluşması ve suyunun Kûfe'yi kaplaması da, rivayette geldiği üzere, zuhur yılıyla ilgilidir.

İmam Cafer Sadık (a.s) bir rivayette şöyle buyuruyor: Fetih yılında Fırat yarılacak ve suyu Kûfe'nin sokaklarına girecektir. [9]

Diğer yandan Şeyh Mufid'in, İmam Mehdi'nin (a.f) zuhur alametlerinin güvenilir hadis kaynaklarında yer aldığına şahitlik etmesi, bu tür rivayetlerin değeri ve önemini daha da artırmıştır. Çünkü Şeyh Mufid'in bir yandan dakik ve seçkin bir ilmî şahsiyet olması, diğer yandan tâbiîn ve Ehlibeyt İmamlarının (a.s) dönemine yakın olması, onun görüşlerine önemli bir konum ve mertebe kazandırmıştır. Şeyh Mufid hicrî kamerî 413 (miladî 1023) yılında vefat etmiştir.

Rivayetlerin bir kısmı, Süfyanî'nin çıkışından önce Irak'taki olaylarla ilgili bazı noktaları dile getirmiştir. Bunları aşağıda zikrediyoruz:

a) Bir hadiste İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Sonra Arap ve Acem yöneticileri arasında düşmanlık ve ihtilaf meydana gelecek, bu ihtilaf ise Ebu Süfyan soyundan birinin hükümdar olmasına kadar devam edecektir. [10]

b) Hasanî'nin harekete geçmesiyle ilgili olan rivayet, Seyid Hasanî'nin faaliyet merkezinin Irak olduğuna ve burada kudreti ele geçirdikten sonra katledileceğine değinmiştir.

c) Rivayetlerin bir kısmı, zalimlerin Irak'ta, İmam Mehdi'nin (a.s) zuhuruna kadar hükümet süreceğini beyan etmektedir.

İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Kûfe Mescidi'nin Abdullah b. Mesud'un evine ulaşan arka duvarı yıkıldığı zaman, falan hanedanın hükümeti sona erecek ve ardından da Kaim (İmam Mehdi) zuhur edecektir. [11]

Bu konuyla ilgili olarak “Gaybet-i Tûsî” kitabındaki bir rivayet şöyledir: Duvarı yıkan, onu onarmayacaktır. [12] Yani bu mescidin duvarını yıkan ya öldürülecek veya onarmadan önce oradan uzaklaşacaktır.

Bazı rivayetler, Süfyanî'nin Irak'a saldıracağını, İslam ve İmam Mehdi'yle (a.f) muhalefet eden hükümetle mücadele edeceğini beyan etmektedir. Bununla ilgili olan bir rivayet şöyledir: Halkın o günkü hükümdarı, zalim ve inatçı birisidir; ona “kâhin ve sihirbaz” denilecektir. [13]

Hasanî, Şeysabânî ve Avf Sulemî İmam Mehdi'nin (a.f) zuhuruyla ilgili olaylarda, üç tane olumlu ve olumsuz insanın kıyam ve çıkışından bahsedilmektedir. Bu üç şahıs Hasanî, Şeysabânî ve Avf Sulemî'dir.

Bazı rivayetler, “Hasanî” isminde birinin hareket ve ayaklanma gerçekleştirip, ardından öldürüleceğini beyan etmektedir. Ancak bu rivayetler onun Irak'ta ortaya çıkacağına değinmemiştir. Ayrıca ondan farklı isimlerle bahsetmektedir. Örneğin “Medineli Hasanî”, “Mekkeli Hasanî”, “Iraklı Hasanî” veya Ehlisünnet kaynaklarında geldiği üzere ona “Horasanlı Hasanî” denilmiş ve onu zuhur yılında ordularıyla Irak'a girecek biri olarak tanıtmıştır. Dolayısıyla rivayetlerde geçen Hasanî'nin Irak'taki ayaklanmasından kasıt (Ehlisünnet kaynaklarında geçen) bu Hasanî olabilir ve ondan önceki başka bir Hasanî'nin kastedilmiş olması da muhtemeldir.

Şeysabânî'ye gelince, “Gaybet-i Nu'mânî “kitabında Câbir b. Yezid el-Cu'fî'den nakledilen bir hadis şöyledir: İmam Muhammed Bâkır'a (a.s) Süfyanî hakkında sorduğumda şöyle buyurdu: Şeysabânî Kûfân'dan (Irak'tan) aynı yerden kaynayan bir su gibi çıkıp ansızın zahir olmadıkça Süfyânî'yi göremezsiniz. O sizin vekillerinizi katledecektir. Bu olayın ardından Süfyanî'yi ve Kaim'in (İmam Mehdi'nin) kıyamını beklemeye başlayın. [14]

Bu rivayette Şeysabânî hakkında birkaç tane önemli husus bulunmaktadır:

1- İmam Muhammed Bâkır (a.s) onu “Şeysabânî” diye sıfatlandırmıştır. Hâlbuki "Şeysabân" öyle bir sıfattır ki Ehlibeyt İmamları (a.s), tağutları, isyankârları ve haddini aşmış azgınları tanıtırken bu sıfatı kullanmışlardır. “Şerh-i Kâmûs” adlı kitap, Şeysabânî'nin, esasta İblis'in adı olduğunu kaydetmiştir.

2- O, Süfyanî'den önce çıkıp ayaklanacak, ikisinin arasında çok fazla bir zaman farkı olmayacak veya Şeysabânî'nin hemen ardından Süfyanî çıkacaktır. İmam Muhammed Bâkır (a.s) buyurdu: Onun ardından Süfyanî'yi… beklemeye başlayın.

3- Onun çıkacağı yer ya Irak'tır ki buraya “Kûfân” da denilir veya Kûfe şehridir. Bu çıkış ve ayaklanma, bir inkılap veya hükümet şeklinde, yerden çıkan kaynak suyuna benzercesine ve ansızın gerçekleşecektir. O, haddi aşmış, azgın, müminlerin kanını döken bir katildir. İmam'ın (a.s) buyurduğu, "Sizin vekillerinizi katledecek" cümlesinin manası ise, zahiren, vekiller ve temsilciler kurulunun başında yer alan, işlere öncülük eden ve şahadet şerbeti içecek olan yüksek dereceli müminlerdir. Çünkü "kabilenin vekilleri veya şehrin vekilleri" denildiğinde, onların ileri gelen, tanınmış, makam ve mevki sahipleri kastedilmektedir.

Elbette bazılarının görüşüne göre bu gibi özellikler, Irak'ın önceki hâkimi Saddam hakkında da söylenebilinir. Çünkü o, bu sıfatlara sahipti. Dolayısıyla eğer Süfyanî ondan sonra Şam'da çıkarsa, Saddam'ın da rivayette geçen Irak'taki Şeysabânî olduğu iddia edilebilir.

Avf Sulemî'ye gelince, “Gaybet-i Tûsî” kitabında gelen bir rivayette Hazlem b. Beşîr, İmam Zeynelabidin'den (a.s) şöyle naklediyor: Ali b. Hüseyin'den (İmam Zeynelabidin'den), İmam Mehdi'nin (a.f) kıyamının nasıl gerçekleşeceğini anlatmasını ve alametlerini tanıtmasını istedim. İmam (a.s) şöyle buyurdu: Onun zuhurundan önce “Avf Sulemî” isminde biri, Cezîre bölgesinde başkaldıracaktır. O, Tikrit'te bulunacak ve Dımışk Mescidi'nde öldürülecektir. Sonra Şuayb b. Salih Semerkant'tan ayaklanacak ve bu sırada Ebu Süfyan'ın oğlu Utbe'nin soyundan olan melun Süfyanî, Yâbis Çölü (kuru çöl) tarafından çıkacaktır. Onun çıkışıyla Mehdi (a.f) gizlenecek ve bir müddet sonra da zuhur edecektir. [15]

Rivayetin metninde Şuayb b. Salim hakkındaki bilgi, Şia'nın meşhur rivayetleriyle çelişmektedir. Şia rivayetleri onu Rey ahalisinden bilmektedir. Bu çelişkinin halli ise, onun aslının Semerkant'tan olduğunu söylemektir ve onun Süfyanî'den önce çıkışının keyfiyeti de aynıdır.

Anlaşıldığı kadarıyla Avf Sulemî, Irak değil de Suriye hükümetinin aleyhine ayaklanacaktır. Onunla ilgili rivayet sahih ise Süfyanî'den kısa bir müddet önce yaşayacaktır. Onun hareketinin merkezi olan Cezîre'ye gelince; burası Irak'la Suriye sınırındaki bir bölgenin ismidir. Hadis ve tarih kitaplarına bakıldığında, “Cezîre” kelimesi başka bir kelimeyle isim tamlaması oluşturmadıkça bu manada kullanılır. Oraya “Cezîre-i Rabîa” ve “Cezîre-i Diyarbekr” de denilir. Dolayısıyla bundan maksat Cezîretu'l-Arap değildir. Zahiren, "O, Tikrit'te bulunacaktır" cümlesinden maksat da onun kıyamdan önceki veya yenilgiye uğrayıp kaçacağı yerin Tikrit olacağıdır. Tikrit şimdi Irak'ın meşhur şehirlerinden biridir.

Bu bilgiyi onaylayan şey ise Tikrit'in Cezîre yakınlarında olmasıdır. Bazı nüshalarda Tikrit yerine “Bekrit” veya “Bekvit” gelmesi ise nüshalardaki hatadan kaynaklanmaktadır. Bunu teyit eden şey de Allame Meclisî'nin “Bihâru'l-Envâr” ve Şeyh Tûsî'nin “el-Gaybet” adlı eserlerinde “Tikrit” kelimesiyle gelmiş olmasıdır.

Rivayet, Avf Sulemî'nin, Dımışk Mescidi'nde öldürüleceğine işaret etmektedir. Yani, ya orada suikast sonucu öldürülecek veya yakalanarak katledilecektir. Onun yaşayacakları, Irak'taki olaylarla irtibatsız olmamakla beraber, zuhurdan önce gerçekleşecek olaylardandır.

 

------------

[1]- Bihâru'l-Envâr, c. 51, s. 92.

[2]- Bakara, 155.

[3]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 222.

[4]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 221-222.

[5]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 217-219.

[6]- Celûlâ, Irak'ta bir yer ismidir ve Hânekîn de Irak'ın şimdiki sınır şehridir.

[7]- Şeyh Müfid, el-İrşâd, s. 336; Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 219.

[8]- Bazıları Nesf-i Zekiyye'nin yetmiş salih yâreniyle beraber öldürülmesi hadisesini, Şehit Ayetullah Seyit Muhammed Bâkır Sadr ve âlimlerle müminlerden oluşan yetmiş kişiyle beraber şehadete ulaşması olayıyla tatbik ederek, buna dair olduğuna ihtimal vermişlerdir. Hadiste geçen "Kûfe'nin arkalarındaki yer"den kasıt ise Necef olabilir. Çünkü Necef'ten kimi zaman Kûfe'nin Necef'i, yani Kûfe'nin yükseklikleri diye de bahsediliyor.

[9]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 217.

[10]- İlzâmu'n-Nâsib, c. 2, s. 160.

[11]- Şeyh Mufid, el-İrşâd, s. 360.

[12]- Gaybet-i Tûsî, s. 271.

[13]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 273.

[14]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 250 (Gaybet-i Nu'mânî'den naklen).

[15]- Bihâru'l-Envâr, c. 52, s. 213 (Gaybet-i Tûsî'den naklen).




Bu haber 738 defa okunmuştur.


Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MEHDEVİYET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI