Bugun...



Gaybet Döneminin Başlangıcında Şia’nın Siyasî, Toplumsal ve Fikrî Durumu - 2

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 26-05-2023 17:39

Gaybet Döneminin Başlangıcında Şia’nın Siyasî, Toplumsal ve Fikrî Durumu - 2

c) Toplumsal Konum

1- Şiaların Konumu

Bu dönemde pek çok şehirlerin Şia merkezleri olmasına rağmen [1] Şiaların durumlarını, fakirlik ve baskı, makamlardan uzaklaştırılma ve hepsinden daha önemlisi İmam’la (a.s) oturup kalkma meclisleri ve İmam’ın (a.s) ünsiyetinden mahrum olma ve gerçekte İmam’la (a.s) irtibatı en asgarî seviyeye indirgeme olarak telakki edilebilir.

Şiaların İmam’la (a.s) İrtibatlarının Minimum Seviyeye İndirgenmesi

Her ne kadar İmam (a.s) bu dönemde Şialarıyla çeşitli yollarla iletişim kuruyordu ama ne var ki söz konusu bu ilişki, bir taraftan İmam’ın (a.s) şiddetli kontrol altında tutulması ve İmam’la (a.s) irtibat içinde olanlara işkence edilmesi; diğer taraftan İmam’ın (a.s) taraftarıyla ilişkisinin asgarî düzeye inmesine sebep oluyordu. Şiaların arasında sorunların oluşmasına sebep olan bu durum, her ne kadar İmam’ın (a.s) tedbiriyle en az dereceye indirilse de her hâlükârda gelebilecek özel sorunlardan da uzak değildi.

Şialara Yapılan Baskılar

Bu dönemde Şialar, Abbasî halifelerinin şiddet ve baskısı altındaydılar. Daha öncelerde Mütevekkil’in “Şâkiriyye” ordusu kurarak, Şialara karşı cinayetler işlemiş ve İmam Hüseyin’in (a.s) türbesini harap etmişti. Mütevekkil, Şialara daha fazla baskı yapabilmek için Mısır Valisine “Talibiyyun” denilen grubu Irak’a sürmesini emretti. Mısır valisi Mütevekkil’in emrini yerine getirdikten sonra Mütevekkil Irak’a sürgün edilen bu grubu Hicrî 236 h. yılında Alevîler’in sürgün yeri olan Medine’ye gönderdi. [2]

Mütevekkil, Hicaz ahalisine Alevîler ile iletişime geçmemeleri ve maddî açıdan desteklememeleri uyarısında bulundu. Birçok kişi bundan ötürü cezalandırıldı. “İsfahanî’nin açıklaması esasına göre Mütevekkil’in Alevîler’e karşı kullandığı vahşi tavırlar, Alevîler’i kaba davranmalarla karşı karşıya bıraktı. Medine, Alevîler’in diğer halklardan tamamıyla ayrıştırıldığı ve hayatın zaruri ihtiyaçlarından mahrum edildiği bir yerdi. [3]

Şiaların Görevlerinden Uzaklaştırılması

Mes’ûdî şöyle diyor: Mütevekkil, Samerra Valisi İshak b. İbrahim ve Cebel bölgesinde Şirvan Şehri Valisini “Şia olma” gerekçesiyle görevden aldı. [4] Halkın diğer pek çok fertleri de Şia olma gerekçesiyle [5] kendi konumlarını kaybettiler. Bunlardan bazıları İmam’la (a.s) irtibat içinde olmaları sebebiyle konumlarını kaybettiklerini açıkça söylemişlerdir. [6]

Şiaların Maddî İmkânlarının Alınması

“Mütevekkil” Hüseynîler’in mülkü olan “Fedek” bağına el koydu. Seyyid b. Tavus’un yazdığına göre “Fedek”in geliri 24000 dirhemi aşmaktaydı. Mütevekkil “Fedek”i zorla aldıktan sonra taraftarlarından olan Abdullah b. Ömer Bazyar’a bağışladı. [7] Hicaz sakinlerine Alevîler ile iletişim içerisinde olmamaları ve maddî açıdan desteklememeleri uyarısında bulundu.

Ebu’l-Ferec İsfahanî şöyle yazıyor: “Mütevekkil Alevîler’i iktisadî muhasaraya aldı ve onlara yapılacak her türlü yardımı yasaklayarak yasağa uymayanlara ağız ceza uyguladı.” [8]

2- Şiaların İctimaî Merkezi ve Şia Rehberinin Nüfuzu

Hükümet tarafından uygulanan engellerin olmasına rağmen halk arasında Şia İmamlarının (a.s) manevi etkileri günden güne çoğalarak halife saraylarına kadar ulaşmıştı. Halkın çoğu İmamların (a.s) etkisi altında kalmış ve hatta bazı vezir ve valiler bile kalben onların hakkaniyetini itiraf edip görünürde belli etmeseler de hilafete yalnızca onların layık olduklarını biliyorlardı.

a) İmam Hadi’nin (a.s) Etkisi

İmam Hadi’nin (a.s), halifenin sarayında, Alevîler, kitap ehli, Medine halkı ve Şialar arasındaki nüfuz etkisi vardı.

Saraydaki Etkisi

Mütevekkil bedeninde çıkan büyük bir çıbandan dolayı şiddetli bir şekilde hastalanarak ölecek duruma gelmişti. Hiçbir hekim neşter vurmaya cüret edemiyordu. Mütevekkil’in annesi (Şuca’) oğlunun iyileşmesi halinde İmam Hadi’ye (a.s) malının büyük bir kısmını göndermeyi nezretti. Halifeye en yakın büyük şahsiyetlerden birisi olan Feth b. Hakan [9] Mütevekkil’e şöyle dedi: “Ebu’l-Hasan Hadi’nin yanına birisini gönderip ondan hastalığının tedavisi hakkında sormasını istersen iyi olur; zira Ebu’l-Hasan Hadi, hastalığının tedavisi konusunda gönderdiğin şahsa bir şeyler söyler.” Mütevekkil “Birisini gönderin” dedi. Sonra Mütevekkil’in gönderdiği şahıs gidip hastalığın tedavisini içeren reçeteyle geri döndü ve Mütevekkil bu reçeteyle tedavi oldu. [10] Mütevekkil, İmam Hadi’nin (a.s) Medine’deki faaliyetlerinden haberdar olasının ardından, İmam’ı (a.s), Yahya b. Herseme vasıtasıyla Samerra’ya çağırttı. İmam Hadi (a.s) aile efradıyla birlikte yola çıktı. İmam’ın (a.s) hizmetkârlığını üstlenen Yahya b. Herseme, İmam’ın (a.s) takvasından hayrete düşmüştü. Sahrayı kat eden kervan Bağdat’a ulaştı.

Yakubî şöyle naklediyor: “İmam (a.s) “Yasiriyye”ye vardığında Bağdat Valisi İshak b. İbrahim, İmam’ı (a.s) görmeye geldi ve halkın İmam’a (a.s) olan coşkun alâkasından ötürü İmam’dan (a.s) bir gece Bağdat’ta kalmasını istedi.” [11]

Yahya, Bağdat Valisini konu ile ilgili bilgilendirmesinin ardından Bağdat Valisi şöyle dedi: “Bu şahıs (İmam Hadi a.s) Peygamber’in (s.a.a) evladıdır ve Mütevekkil’in, Ehlibeyt’e (a.s) karşı olan düşmanlığını biliyorsun. İmam’ın aleyhinde Mütevekkil’e bir şey söylersen Mütevekkil onu öldürecek ve Peygamber (s.a.a) kıyamet gününde senin düşmanın olacaktır…” Bu söz üzerine Yahya şöyle cevap verdi: (Allah’a yemin olsun ki ondan iyilikten başka bir şey görmedim ve sevmediğim bir şeye de şahit olmadım”.

Sonra Bağdat’tan ayrılarak Samerra’ya doğru hareket ettiler. Samerra’ya vardıklarında Yahya, acele bir şekilde saray büyüklerinden Vasıf Türkî’nin yanına giderek İmam’ın (a.s) geldiği haberini verdi. “Vasıf”, Bağdat Valisi gibi Yahya’dan İmam (a.s) için tehlike oluşturacak her türlü söylemden uzak durmasını isteyerek şöyle dedi: “Ey Yahya! Allah’a yemin olsun ki eğer İmam’ın (a.s) tek bir kılına zarar gelirse, bundan sadece sen sorumlu olacaksın…”

Yahya, “İshak” ve “Vasıf”ın İmam’ın (a.s) koruması hakkında aynı sözü söylemelerine çok şaşırdı. [12]

İmam’ın (a.s) saraydaki nüfuzu öyle bir hadde ulaşmıştı ki İmam (a.s) Mütevekkil’in yanına geldiğinde saray görevli ve bekçilerinin tamamı ellerinde olmaksızın ayağa kalkarak en küçük bahane getirmeksizin bekletmeden anında kapıları açmışlar ve perdeleri kenara çekmişlerdi. [13]

İmam Hadi’nin (a.s) Önde Gelenler Üzerindeki Etkisi

Halifelerden birinin çocuğunun “Velime” merasimi düzenlenmiş ve İmam Hadi de (a.s) bu merasime davet edilmişti. İmam Hadi (a.s) meclise girdiğinde mecliste bulunanların tamamı İmam’a (a.s) saygılarından ötürü sustular. [14]

Alevîler Üzerindeki Etkisi

Muhammed b. Hasan Eşter Alevî şöyle diyor: Babamla birlikte Abbasîler’den bir grup Talibîler ve orduya mensup birkaç kişi eşliğinde Mütevekkil’in dergâhındaydık. Derken bir anda Ebu’l-Hasan (İmam Hadi a.s) çıkageldi. İstisnasız herkes bineğinden inerek İmam’a saygı gösterdiler ve İmam saraya girdi. Orada bulunanlardan birisi İmam’a gösterilen saygıdan dolayı sinirlenip itiraz ederek şöyle dedi: Kimin için bu kadar saygı gösteriyorsunuz? Neden bu genç için bu kadar saygı gösteriyoruz? O, ne bizden daha üstündür ve ne de bizden daha büyük. Allah’a yemin olsun ki o dışarı çıktığında artık ne ayağa kalkacağız ve ne de atımızdan aşağı ineceğiz…

Ebu Haşim Caferî ona şöyle cevap verdi: Allah’a yemin olsun ki zelil ve hakir bir şekilde ona saygı göstereceksin… Kısa bir süre sonra İmam (a.s) saraydan dışarıya çıktı. Tekbir sesleri yükselerek orada bulunanların tamamı saygı için ayağa kalktılar. “Ebu Haşim” oradakileri muhatap alarak şöyle dedi: Acaba İmam’a (a.s) saygı göstermeme kararı alan sizler değil miydiniz? Şöyle cevap verdiler: Allah’a yemin olsun ki kendimizi kontrol edemedik ve elimizde olmaksızın atlarımızdan inip saygı gösterdik. [15]

Saygın ve büyük şahsiyetler İmam Hadi’ye (a.s) saygı göstermede birlik içindeydiler ve tamamı İmam’ın rehberliğini ve faziletini kabul etmişlerdi. İmam Hadi’nin (a.s) babasının amcası bilinip o dönemin ihtiyarlarından olan Zeyd b. Musa b. Cafer (Zeydun-Nar), İmam’a (a.s) saygı gösteren şahıslardan birisiydi. “Zeyd” bir gün İmam’ı (a.s) görmek için İmam’ın evine geldi ve kapıda görevli olan Ömer b. Ferec’den içeriye girmesi için İmam’dan izin almasını istedi. İmam, Zeyd’in girmesine izin verdi. Zeyd içeri girdikten sonra saygılı ve edepli bir şekilde meclisin baş tarafında oturan İmam’ın yanına gelerek İmam’ın karşısında dizleri üzerinde oturdu ve onun İmametini itiraf etti.

Başka bir günde İmam’ı (a.s) görmeye gelen Zeyd, İmam’ın mecliste olmadığını görünce baş tarafta oturdu. Kısa bir süre sonra İmam (a.s) içeri girdi. Zeyd, İmam’ın (a.s) geldiğini görünce hızlı bir şekilde yerinden kalktı ve İmam’ı kendi yerinde oturttu. Kendisi de saygılı ve edepli bir şekilde İmam’ın karşısında oturdu. O zamanlarda İmam çok genç ve Zeyd yaşlıydı. Zeyd’in bu hareketi, İmam Hadi’nin (a.s) İmamet ve faziletini itiraf unvanındandı. İmameti kabul edenlerin tamamı böyle yapıyorlardı. [16]

Medine Halkı Arasındaki Saygınlığı ve Etkisi

Medine halkı, Mütevekkil’in gönderdiği Yahya b. Herseme’nin İmam’ı (a.s) Samerra’ya götürmekle görevli olduğunu öğrenince, İmam’a olan ilgi ve alâkalarından dolayı öylesine feryat ve figan etmişlerdi ki, Yahya onlar hakkında şöyle diyor: “Ben şimdiye kadar ne böyle bir şey duymuş ve ne de görmüştüm. Onları sakinleştirme mecburiyetinde kaldım ve İmam’ın hiçbir eziyet görmeyeceğine dair yemin etmeyene kadar sakinleşmediler.” [17]

Ehli-Kitap Arasındaki Saygınlığı ve Etkisi

İmam’ın (a.s) etkisi Müslüman ve Şialar ile sınırlı değil, Ehl-i Kitab’ı da kapsıyordu. Onlar İmam’a (a.s) aşırı saygı gösteriyor; sıkıntı ve zorluklarda İmam’a tevessül ediyor ve hatta İmam’a (a.s) hediyeler bile veriyorlardı.

Musullu Hibetullah b. Mansur şöyle naklediyor: “Babamın Hristiyan dostu Yusuf b. Yakub bir gün Bağdat’ta evimize misafir oldu. Babam geliş sebebini sorduğunda Yusuf şöyle cevap verdi: “Mütevekkil beni çağırtmış; ancak ne için çağırdığını bilmiyorum. Kendimi garanti altına almak için getirdiğim 100 dirhemi Ali b. Muhammed b. Rıza’ya hediye edeceğim”. [18]

Samerra Şialar’ının Nezdindeki Saygınlığı

Mütevekkil, Samerra’da halkın İmamla (a.s) görüşmesini sürekli engelliyordu. Bir gün İmam, Mütevekkil’in sarayındayken kalabalık bir Şia grubu da kapının arkasında bekliyordu. Ravi şöyle diyor: “Neden burada toplandınız?” diye sordum. “Mevlamızın dışarı çıkmasını bekliyoruz. Onu görüp selam verdikten sonra gideceğiz” dediler. “Onu tanıyor musunuz?” diye sorduğumda “Evet, hepimiz onu tanıyoruz” dediler. [19]

b) İmam Hasan Askeri’nin (a.s) Etkisi

İmam Hasan Askeri’nin (a.s) Saray ve halifelerden tutun da vezirler, Ehl-i kitap, âlim ve Şiaların nezdinde nüfuza sahipti.

Halifeler Nezdindeki Saygınlığı

“Mutemed” gibi bazı halifeler, o dönemde önemli hacetlerini elde etmek için İmam’a (a.s) tevessül ediyor ve İmam’dan dua etmelerini istiyorlar [20] veya Metemed’in yaptığı gibi hassas koşullarda yardım istiyorlardı. Bir defasında “Mutemed” sapıkların saptırıcılıkları karşısında durup bunların vesilesiyle toplumda oluşan şüpheleri ortadan kaldırması için İmam Askeri’nin (a.s) zindandan çıkarılmasını emretti. Mutemed, İmam’a (a.s) hitaben şöyle dedi: Ceddinin dinini kurtar. [21]

“Mutemed” yine başka bir yerde İmam Hasan Askeri’nin (a.s) kardeşi Cafer, Mutemed’den, kardeşinin makamını istediği zaman Mutemed Cafer’e hitaben şöyle dedi: Kardeşinin makamı bizim elimizde değil, Allah’ın elindedir. Bizim, kardeşinin makam ve menziletini aşağıya indirmek için çabalamamıza karşın, onun ilim ve ibadetinden dolayı sürekli nüfuzu artmaktadır. [22]

Vezirlerin Nezdindeki Saygınlığı

Abbasî halifelerinin vezirlerinden olup İmam Askeri’yle (a.s) aynı dönemde yaşayan Ubeyd b. Hakan şöyle diyor: Eğer hilafet Abbasîler arasından ayrılsa, Haşimîler’den İmam Hasan Askerî’den başkası hilafete layık olmayacaktır. Yalnızca ilim sahibi, iffetli, hidayet ehli, kendini koruyan, zahid, âbid ve güzel ahlâklı olan bu şahıs hilafete layıktır. Babası da büyük, cömert, âlim ve hayrı isteyen birisiydi. [23]

Nasıbî, sapık ve Ehlibeyt düşmanı olan Ahmed b. Ubeydullah b. Hakan, İmam Hasan Askeri’nin (a.s) toplumsal konumunu ve etkisini şöyle açıklıyor: “Samerra’da Alevîler, akrabalar, halifeler ve Haşimîler’in tamamının nezdinde davranışta, iffette, büyüklükte, bağışlayıcılıkta ve saygınlıkta Hasan b. Ali Muhammed er-Rıza gibi birisini görmedim. Sadece bunların tamamı değil, vezirler, ordu komutanları ve halkın diğer kesimlerinin tamamı da İmam Hasan Askerî’yi büyüklerin hepsinden üstün görüyorlardı.” [24]

O yine şöyle diyor: “Ben, Haşimîlere, ordu komutanlarına, kâtiplere, hâkimlere, fakihlere ve diğer insanlara sorduğum zaman, onların nezdinde İmam Hasan Askerî (a.s) yüceliğin zirvesinde, azametli ve makam sahibi olduğunu söylüyorlar; onu büyüklerin tamamından üstün tutuyorlar ve hepsi şöyle diyorlardı: O, Rafızilerin İmamıdır. Herkesin nezdinde iyilikle yâd edilip saygınlık duyulan o şahsın, benim nezdimde de makam ve menzileti son derece üstündür. [25]

Ordu Komutanlarının Nezdinde

Ordu komutanlarından birisi İmam Hasan Askerî’yi (a.s) görür görmez İmam (a.s.)’a saygı göstermek için bineğinden aşağı indi. İmam (a.s) ona dönerek yerine dönmesini emretti ve komutan saygı gösterir bir şekilde yerine döndü. [26]

Mütevekkil’in Tabibinin Nezdinde

Bahtişu’, Mütevekkil’in özel doktoru ve İmam Hasan Askerî (a.s) Dönemi’nin en meşhur tabibiydi. O, İmam Hasan Askerî’yi, “Fest” [27] yapmak için giden öğrencilerinden birisine şöyle dedi: “İbnü’r-Rıza, benden “fest” yapmam için birini göndermemi istedi. Bu iş için sen git. Bil ki o, gökyüzü altında yaşayan en bilgili kişisidir. O halde sakın onun emirlerini ihmal etmeyesin veya ona itiraz etmeyesin.” [28]

Âlimlerin Nezdinde

İmam kendi döneminin âlimlerinin nezdinde üstün ve yüce bir makama sahipti. Zamanın büyük yazarlarından olan Cahiz, Basra’da yaşamasına ve yaklaşık 22 yaşlarında İmam Askerî’yi (a.s) görüp İmam’ın şahadetinden beş sene önce görmesine rağmen İmam hakkında şöyle diyor: “Arap ve gayri Arap içinde Talibîler’in dışında tamamı, takva ehli, yiğit, bağışlayıcı, pak ve temiz fıtratlı hiç kimse yoktur. Bu şahıslardan bazıları Peygamber’in (s.a.a.) halef-i salihi ve bazıları halef-i salih adayıdırlar. Bu kimseler şunlardır: Hasan b. Ali b. Muhammed b. Ali b. Musa, b. Cafer b. Muhammed b. Ali, b. Hüseyin b. Ali”. [29]

Ehl-i Kitap Nezdinde

Ehli kitabın büyük şahsiyet ve âlimlerinden bazıları, İmam Askeri’nin (a.s) makam ve menziletini itiraf etmişlerdi. Öyle ki bunların bazıları hakkında İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’a hamdolsun ki bazı Müslümanlara nispetle Hristiyanları “bizim hakkımızı bilme” konusunda daha bilinçli karar kılmıştır.” [30]

“Anuş Nasranî” ve “Rahip Deyr Akul” isimleri, İmam Askerî ’ye (a.s) iman edip onun eliyle Müslüman olmuş Hristiyanlara örnek gösterilebilir. [31]

Halk Nezdindeki Yeri

Halk, her noktadan İmam Askerî’yi (a.s) ziyaret etmek için adeta koşuyor ve İmam kendisini saraya gidip varlığını ilân edeceği günlerde İmam’a büyük ilgi ve alâka besleyen geniş halk kitlesi gözyaşları içinde onu görme ümidiyle İmam’ın geçeceği güzergâhta toplanıyorlardı. Öyle ki yol kapanıyor ve kimsenin yoldan geçmeye mecali kalmıyordu. Halkın feryat ve figan sesleri her yerden işitiliyor; İmam (a.s), dışarı çıkarken ortalığı büyük bir sessizlik kaplıyor ve herkes onun azametli heybetinin seyrinde kendinden geçiyordu. Toplanan halk İmam Askerî (a.s) için yolu açıyor ve onun döneceği zamana kadar güzergâhta kalıp öylece İmam’ı (a.s) bekliyorlardı. [32]

Şeyh Sadûk, Halifenin adamlarından ve Kum’da yaşayan Ehlibeyt düşmanı ve Nasıbîler’den olan Ahmed b. Ubeydullah Hakan’ın şöyle dediğini nakleder: “İmam Hasan (a.s) şehit edildiğinde pazarlar kapatıldı. Haşim evlatları, ordu komutanları, kâtipler ve bütün halk babam ile birlikte (Ubeydullah b. Hakan, Mutemed Abbasî’nin veziri) İmam’ın (a.s) cenaze törenine katıldık. O gün Samerra şehri nale, figan ve aşırı kalabalık sebebiyle kıyamet sahnesini andırıyordu”. [33]

Şiaların Nezdindeki Yeri

İmam Hadi (a.s) ve İmam Askeri’nin (a.s) büyük ashabından olan Ebu Haşim Caferî’nin, İmam Hasan Askeri’nin (a.s) İmameti hakkında yazdığı şiiri, Şia İmamlarının halk nezdinde ne denli yüce ve üstün olduğunu ortaya koymaktadır. Şiirin bir kısmının tercümesi şöyledir: “Allah, Musa’ya denizi yarma, yed-i beyza ve asa mucizesini verdiği gibi İmametin bütün mucizelerini de İmam Hasan Askerî’ye (a.s) bahşetmişti.

Allah, peygamberlere verdiği mucize ve hüccetlerin tamamını, vasilere de bağışladı. Eğer bu konuda şüphe ediyorsanız delil ve burhan peşinde koşmalısınız”. [34]

 

-----------

[1]- Bihâru’l-Envâr, c.50, s.269 (nakil: Hayâtu’l-İmamil-Askerî (a.s), s.237).

[2]- Kindî, Vulatu Mısr, s. 177 (nakil: Tarih-i Siyasî-yi Gaybet-i İmam-i Devazdehom (a.f), s. 83, 849).

[3]- Mekatilu’t-Tâlibîn, s. 396 (nakil: Tarih-i Siyasî-yi Gaybet-i İmam-i Devazdehom (a.f), s. 84).

[4]- Murucu’z-Zeheb, c. 4, s. 106; el-Kâfi, c. 1, s. 500.

[5]- el-Kâfî, c. 1, s. 500, h. 5.

[6]- Menakib, c. 4, s. 411; Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 127 (el-Fahham Mansurî’den o’da babasının amcasından şöyle nakleder: Bir gün İmam Hadi’yi (a.s) görmeğe gittim ve şöyle dedim: (Ey Mevlam! Bu şahıs (mütevekkil) seninle olan beraberliğimden dolayı beni görevden aldı ve rızkımı kesti…).

[7]- Seyyid b. Tavus, Keşfu’l-Muhacce, s. 124.

[8]- Mekatilu’t-Tâlibîn, s. 599, (nakil: Zindegânî-yi İmam Hadi (a.s), çeviri: Seyyid Hasan İslâmî, s. 326).

[9]- Murucu’z-Zeheb, c.4, s. 86 (Türk asıllı olan Feth b. Hakan, Mütevekkil nezdinde diğerlerinden daha saygın ve daha önemli bir yere sahipti… O, ilim ehli ve edepli birisi idi ve edebiyat konusunda da kitapları vardır. Onun eserlerden biri “Elbistan” isimli bir kitaptır. İbn-i Nedim şöyle diyor: Feth b. Hakan, Dâru’l-Hilafe’nin sayılır insanlarından biri ve Mütevekkil ile oturup kalkan bir şahıstır…(el-Fihrist, c. 2, s. 116, 117).

[10]- el-Kâfi, c. 1, s. 499; el-İrşâd, c. 2, s. 302.

[11]- Tarih-i Yakubî, c. 3, s. 209, (nakil: Zindegânî-yi İmam Ali Hadi (a.s), çeviri: Seyyid Hasan İslâmî, s. 263.

[12]- Mir’atu’z-Zaman, c. 9, s. 553; İbn-i Cevzî, Tezkiretu’l-Havas, s. 359 (nakil: Zindegânî-yi İmam Ali Hadi (a.s), çeviri: Seyyid Hasan İslâmî, s. 263); Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 207, 208.

[13]- Menakib, c. 4, s. 406; Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 203.

[14]- A’lamu’l-Vera, s. 346; Menakib, c. 4, s. 407; Bihâru’l-Envâr, c. 5, s. 182.

[15]- Menakib, c. 4, s. 407; A’lamu’l-Vera, s. 343; Bihâru’l-Envâr, c. 50, s 137.

[16]- Maasiru’l-Kubera, c. 3, s. 94 (nakil: Zindegânî-yi İmam Ali Hadi (a.s), çeviri: Seyyid Hasan İslâmî, s. 25, 26.

[17]- Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 207; Tezkiretu’l-Havas, s. 22 (nakil: Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 201).

[18]- Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 144-145. Olayın devamı şöyledir: “Babam onu teşvik etti ve o da bir süre sonra Samerra’ya doğru yola çıktı. Yusuf, birkaç gün sonra sevinçli bir şekilde bizim eve geldiğinde babam neler olduğunu sordu. O şöyle dedi: Şimdiye kadar Samerra’ya gitmemiştim ve Samerra’yı ilk defa gördüm. Mütevekkil’in yanına gitmeden İmam Hadi’ye (a.s) 100 dinarı vermek istiyordum; ancak Mütevekkil’in, İmam’ın (a.s) evden çıkmasına engel olduğunu ve İmam’ın sürekli evde olduğunu anladım. Kendi kendime “Ne yapayım?” dedim. Evini arayıp bulsam, belki de başıma iş açacaktım. Bir süre çözüm yolu aradım. Derken birdenbire “bineğine bin ve kendi hâlinde şehirde dolaşasın; şayet İmam’ı bulursun” diyen kalbimin sesine kulak verdim. Bineğime binip kendi hâline bıraktım. Bineğim sokak ve pazarlarda kendi hâlinde gezinirken bir evin önünde durdu. Ne yaptıysam da hareket etmedi. İmam’ın evinin burası olduğunu hissettim ve hizmetçime “Sor bakalım, burası kimin evi?” dedim. Hizmetçim soruşturduktan sonra bana “Burası İbnü’r-Rıza’nın evidir” dedi. Allah-u Ekber! Allah’a yemin olsun, bundan daha açık bir delil! Bir an evden siyah tenli bir hizmetçi çıktı ve bana yönelerek “Yusuf b. Yakup sen misin?” diye sordu. “Evet” dedim. Bana binekten inmemi söyledi. Binekten indim. Hizmetçi beni evin koridoruna getirdi ve kendisi içeri girdi. Kendi kendime “Beni ismimle çağırdı. Oysa ki beni bu şehirde kimse tanımıyor. Bu da ikinci nişane” dedim. Kısa bir süre sonra odadan çıkarak “Bana elbisenin kolunda sakladığın 100 dirhemi ver” dedi. Ben 100 dirhemi verdikten sonra “üçüncü nişane” dedim. 100 dirhemi İmam’a ulaştırdıktan sonra içeri girmem için izin aldı ve ben de içeri girdim. İçeride İmam (a.s) yalnız oturuyordu. Sevgi ve muhabbet ile bana bakarak şöyle buyurdu: “Acaba doğru yola dönmenin ve hidayet olmanın vakti gelmedi mi?” Ey benim Mevlam! Hidayet olmam için yeterince aşikâr delil gördüm. Sonra İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Sen hidayet olmayacaksın; ancak çok kısa bir zamanda senin oğlun Müslüman olarak bizim Şialarımızdan biri olacaktır. Ey Yusuf! Bazı kavimler bizim muhabbet ve velayetimizin senin gibilere fayda sağlamayacağını düşünürler. Allah’a yemin olsun ki yalan söylüyorlar. Mütevekkil’i görmeye git; zira isteğin yerine gelecektir”. Hibbetullah şöyle ekliyor: Yusuf’un ölümünden sonra oğlunu gördüğüm zaman tam olarak Şia inancını kabul etmişti. Bana şöyle dedi: Babası Hristiyan olarak öldü ve oğlu ise, o öldükten sonra Müslüman olarak hakiki bir Ehlibeyt dostu oldu. O her zaman şöyle diyordu: Ben Mevlam İmam Hadi’nin (a.s) müjdesiyim.”

[19]- Bihâru’l-Envâr, c. 5, s. 148.

[20]- Menakib, c. 4, s. 430; Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 309; el-İrşâd, s. 324.

[21]- el-Fusulu’l-Muhimme, s. 269.

[22]- Kemâlu’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 479.

[23]- Kemâlu’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 41; Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 327 (nakil: Kemâlu’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me); Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 329.

[24]- Kemâlu’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 42; Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 327.

[25]- Kemâlu’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 42; Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 327.

[26]- Medinetu’l-Meaciz, s. 570 (nakil: Hayâtu’l-İmamil-Askerî (a.s), s. 97).

[27]- Fest: Kanın akıtılması için damarın kesilmesi.

[28]- Bihâru’l-Envâr, c. 5, s. 261 (nakil: el Ceraih, c. 1, s. 422).

[29]- Asar-u Cahiz, s, 235 (nakil: el-Hayatu’s-Siyasiyyeti Li’l İmami’r-Rıza, s. 403).

[30]- Sefinetu’l-Bihar, c. 1, s. 260; Hilyetu’l-Ebrar, c. 2, s. 498 (nakil: Hayâtu’l-İmamil-Askerî (a.s), s. 98).

[31]- Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 261 (nakil: Hayâtu’l-İmamil-Askerî (a.s), s. 98) nakledilen bu iki olay ve İmam’ın (a.s) konuya bakışı ile ilgili olarak aynı kaynaklara Bkz.

[32]- Şeyh Tûsî, el-Gaybe, s. 128; Delâilu’l-İmame, s. 226.

[33]- Kemâlü’d-Dîn ve Temâmu’n-Ni’me, s. 43; Bihâru’l-Envâr, c. 50, s. 328.

[34]- A’lamu’l-Vera, s. 372 (nakil: Hayâtu’l-İmami’l-Askerî (a.s), çeviri: Seyyid Hasan İslâmî, s. 64).




Bu haber 573 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MEHDEVİYET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI