Bugun...



Gaybet Döneminin Başlangıcında Şia’nın Siyasî, Toplumsal ve Fikrî Durumu-1

Bismillahirrahmanirrahim

facebook-paylas
Tarih: 05-05-2023 12:23

Gaybet Döneminin Başlangıcında Şia’nın Siyasî, Toplumsal ve Fikrî Durumu-1

Bu dönemde Şia “düşünsel” açılardan seçkin öğrencilere sahiptir. İmamların (a.s) aracılığıyla öğrenci ve yaran yetiştirilmiş; Şia’nın temel ilkeleri İmamlar (a.s) tarafından yetiştirilen bu şahıslara ilka edilmiş; kitaplar (Usul-u Erbaa Mi’e) kaleme alınıp, düzenlenmiş ve yine Şia’nın itikadi ve fıkhî ilkeleri İmamların (a.s) vasıtasıyla açıklanmış; İmamların (a.s) ısrar ve tavsiyeleriyle açıklanan bu ilkeler kitaplarda toplanarak kaleme alınmıştır.

Bu dönem, “Siyasî” konum açısından son derece hassas ve kritik bir dönemdir. Ehlibeyt İmamları (a.s) şiddetli takiye yapmalarına rağmen muhasara ve ciddi gözetim altında tutulmuş ve daha fazla kontrol edilmeleri için Medine’den Samerra’ya getirilmişlerdir. Şiaların İmam’a (a.s) ulaşmaları zorlaşmış ve tehlikeli olmağa başlamıştır. Bu aşamada mücadele daha hassas bir hâle gelmiş ve karmaşık bir hâl almıştır. Şia’nın mücadele sistemi, İmam Sadık (a.s) döneminde temelleri atılıp Askeriyeyn (a.s) döneminde nüfuzunun en üst noktasına ulaşan “Gizli Vekâlet Teşkilatı” vasıtasıyla yürütülmüştür. Gizli Vekâlet Teşkilatı dakik mütalaa edilmeksizin, gizli yönleri araştırılıp derinliğine inilmeksizin ve öylesini hassas bir dönemde çok değerli rolü anlaşılmaksızın derk edilecek bir teşkilat değildir.

İmam (a.s) bu aşamada “Gizli Vekâlet Teşkilatı”nın genişletilmesi için muhasebe edilmiş gizli bağlantılar kurup sonuç itibariyle bu teşkilatın korunması, güçlenmesi ve Şiaların yayılması için uğraşmaktadır.

Abbasî hükümetinin temellerini sarsıp onların zulümlerinin azaltılması için bazı Alevî kıyamlarını İmamların (a.s) desteklemeleri, İmamların (a.s) tarihi tarih yapan diğer mücadeleleri arasında yer almaktadır.

Şia halkı, “toplumsal konum” açısından devamlı halifelerin zulmü ve baskısı altındaydı. Şiaların malları ellerinden alınıyordu ve can tehlikesiyle karşı karşıyaydılar. Abbasî halifeleri Şiaları önemli görev ve makamlardan alıyor ve yapabildikleri kadar baskı altında tutuyorlardı. Şiaların bazıları takiye yaparak zaruri durumlarda faydalı girişimlerde bulunabilmek için devletin hassas makamlarına nüfuz etmişlerdi.

Bu dönemde Şia rehberliği kuşatılmıştı, ancak diğer İmamlar gibi toplumun tüm kesimleri arasında fevkalâde nüfuza sahipti.

Kuleynî “Bost” ve “Sistan” ahalisinden olup “Benî Hanife” kabilesi mensubu birisinden şöyle naklediyor: Mu’tasım’ın hilafetinin başlangıcında İmam Cevad (a.s) ile birlikte hacca gitmiştim. Bir gün hükümet görevlilerinin de bulunduğu bir sofrada İmam’la (a.s) birlikte oturmuştuk. İmam’a (a.s) “Sana kurban olayım! Bizim valimiz Ehlibeyt’i (a.s) seven birisidir ve onun divanında benim için bir miktar maliyet vermem kararlaştırılmıştır. Uygun görürseniz onun için mektup yazınız ve bana iyilik etmesini tavsiye ediniz” diye arz ettim. Ebu Cafer (a.s) şöyle buyurdu: “Ben onu tanımıyorum.” Ben “Fedanız olayım, söylediğim gibi o Ehlibeyt’i (a.s) sevenlerdendir ve ona yazılan bir mektup benim faydama olacaktır” diye arz ettim. Sonra İmam (a.s) bir kâğıt alarak şöyle yazdı:

“Bismillahirramanirrahim. Bu mektubu getiren şahıs sizin güzel inancınızdan ve meramınızdan bahsetti. Şüphesiz senin için faydalı olan, iyilikle yaptığın ameldir. Kardeşlerine iyilikte bulun ve bil ki Allah (c.c) bir zerre ve hardal ağırlığınca olan şeyden dahi hesap soracaktır.”

O şahıs şöyle dedi: “Sistan” şehrine giriş yaptım. Haber “Sistan” Valisi Hüseyin b. Abdullah Nişaburî’ye ulaşmıştı. Hüseyin b. Abdullah Nişaburî şehre varmama iki fersah kala beni karşılamaya geldi. Mektubu kendisine verdim. Vali mektubu öptü ve gözlerinin üzerine koyarak bana “İsteğin nedir?” dedi. Ben de “Sürekli devlete ödemem gereken bir vergi var” dedim. Hüseyin b. Abdullah Nişaburî verginin kaldırılmasını emretti ve “Ben vali olduğum sürece vergi verme” dedi. Sonra aile fertlerimin kaç kişi olduğunu sordu ve ben de sayısını söyledim. Ailem ve benim geçimimizi sağlayacağımızdan daha fazla miktarın sürekli ödenmesini emretti. O yaşadığı sürece ben vergi ödemedim ve ödenek de kesilmedi. [1]

a) Fikrî Konum

Şia bu dönemde fikrî ve itikadi açıdan seçkin bir konuma sahiptir. Her ne kadar mezhebin planı Sadıkeyn (a.s) (İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer-i Sadık) tarafından hazırlanmış ve hadisler usul ve mecmua [2] şeklini almış olsa da hadisi tanımak ve doğrusuyla yanlışını birbirinden ayırmak diğer İmamlar (a.s) eliyle gerçekleşmiştir. İmamlar (a.s) sorunları halledecek, Şia’nın inanç ve fıkhî konumunu diğer fırkalar karşısında koruyabilecek ve özellikle halifenin desteklediği Ehlisünnet karşısında mezhebi savunacak güvenilir âlim ve fakihler [3] yetiştirmiştir.

İslâm’ı ve vahiy kültürünü tehlikelerden ve sapıkların tahrifinden korumak, İmam’ın (a.s) vazifelerindendir. Askeriyeyn’in (a.s) (İmam Ali et-Takî el-Hadi ve İmam Hasan el-Askerî) “Sûfiyye”, “Vakıfiyye”, “Mufavvaza” ve “Gulat” [4] gibi sapık düşünceler karşısında yerli yerinde açıklamalarda bulunup tavır almaları; fıkhi ve fikri meseleleri cevaplandırıp Şiaları boş ve beyhude vadilere düşmekten uzaklaştırmaları, bu dönemdeki İmamların (a.s) en bariz özelliklerindendir.

İmam Hadi (a.s) Şialardan birinin Kur’an’ın mahlûk oluşu konusunda yazdığı soruya şöyle cevap veriyor: “Bismillahirramanirrahim. Allah (c.c) beni de seni de bu tür fitnelere düşmekten korusun; zira bu durumda en iyi nimetini bize lütfetmiş olacak. Aksi takdirde sapıklığa düşüp helak oluruz. Bizim görüşümüze göre Kur’an (mahlûk veya kadim oluşu) konusunda tartışmak, soru sormak ve soruyu cevaplamak, ortak bir bidattir. Soruyu soran ile cevaplayanın her ikisi de ortak oldukları bir şeyin peşinde koşmaktadırlar; zira soruyu soran ona layık olmayan bir şeyin peşinde olup ve cevaplayan ise, kendisini gücü yetmeyen gereksiz bir zahmet ve çabaya sokmuş sayılır.

Allah’tan (c.c) başka yaratıcı yoktur ve O’nun dışında her şey mahlûktur. Kur’an Allah’ın kelâmıdır. Kendin tarafından Kur’an’a isim verme; zira sapıtmışlardan olursun. Allah bizi de seni de kendi şu buyruğunun bariz örneği olmayı karar kılsın: “Takvalı insanlar, gizlide Allah’tan korkar ve kıyamet gününden de çekinirler.” [5]

Askeriyeyn’in (a.s) (İmam Ali et-Takî el-Hadi ve İmam Hasan el-Askerî) bu dönemdeki faaliyetlerinin en önemlilerinden birisi de Şiaların “Gaybet Asrı”na giriş düşüncesine hazırlamaktı. Gaybetin yaklaşması, Hz. Hüccet’in (a.f) doğumunun müjdelenmesi [6], Şiaların vekillere yönlendirilmesi [7], fıkhî ve usuli [8] eserlerin teyit edilerek Şialar ile İmam’ın (a.s) direkt olan irtibatının azaltılması konusundaki pek çok rivayetlerin nakledilmesi, Askeriyeyn’in (a.s) yaptığı girişimlerinin örneklerindendir. Öyle ki Samerra’da bile Şiaların müracaat ve sorularının, mektup veya kendi temsilcisi tarafından cevaplandırılmasıyla, Şiaların Gaybet Dönemi’ndeki durum ve şartlara tahammül etmeleri ve İmam’la (a.s) gayri müstakim irtibat içinde olmanın alt yapısı hazırlanmaktadır. [9]

Nasıl ki İmam Mehdi’nin (a.f) “Küçük Gaybet” Dönemi’nde aynı sistemi sürdürerek Şialarını tedrici bir şekilde “Büyük Gaybet” dönemi için hazırladığını görüyoruz.

b) Siyasî Konum

1- Askeriyeyn’in (a.s) Samerra’ya İntikali ve Göz Hapsi

Bu dönemde Abbasîler’in, Askeriyeyn’e (a.s) karşı siyasî tutumları, Memun’un, İmam Rıza (a.s) ve İmam Cevad (a.s) karşısındaki siyasetin aynısıydı. “Mütevekkil” kötü bir sünnet olan bu davranışı İmam Hadi’ye (a.s) karşıda uyguluyordu. Söz konusu bu sünnet İmam’ı (a.s) hükümete yakınlaştırıp tamamen kontrol ederek, onun tüm faaliyetlerinden haberdar olmak suretiyle İmam (a.s) ve Şiaların arasını açmaktan ibaretti.

Bu siyasetin aynısı İmam Hasan Askerî’ye de (a.s) uygulandı. Bundan dolayı İmam Askerî (a.s) babası gibi Samerra’da kontrol altında olup haftanın pazartesi ve perşembe günleri saraya giderek varlığını ilân etmek zorundaydı. [10]

İmam Hadi’nin (a.s) Samerra’ya çağrılmasının sebebi, Medine’de İmam’ın (a.s) faaliyetleri ve halkın İmam’a (a.s) karşı ilgi ve alaka duymasına dair Mütevekkil’e ulaşan raporlardı. [11] Medine’den Samerra’ya zorla getirilen İmam (a.s) [12] şiddetli denetimlere maruz kaldı ve evinde “para ve silah saklama” iftira ve desiseleri ile gece yarısı İmam’ın (a.s) evine saldırarak soruşturmaya aldılar. [13]

İmam Hasan Askerî (a.s), babası İmam Hadi’den (a.s) sonra 22 yaşında İmamet makamına erişti ve 28 yaşından şahadetine kadar Samerra’da göz altında tutuldu.

2. Askeriyeyn’in (a.s) Siyasî Mücadele Yöntemleri

Askereyeyn’in (a.s) düşünsel ve itikadi mücadeleleri gibi, siyasî mücadelelerinin de çeşitli yöntem ve boyutları vardır. “Takiye” den tutun da bazı Şiaların hükümete nüfuz etmesi [14], Şiaların korunması [15], onların sorunlarının halledilmesi [16], bazı inkılabi grupların onaylanıp desteklenmesi [17] ve daha önemlisi “Vekâlet Teşkilatını”nın yayıp güçlendirmesine kadar uzayıp giden siyasî yöntemleri vardır. Bu teşkilat İmam Sadık (a.s) döneminde projelendirilmiş ve İmam Hadi (a.s) ve İmam Hasan Askerî (a.s) döneminde de genişletilerek hayata geçirilmiştir.

“Takiye” gerçekte mücadele ve savaşın karmaşık hâlidir. Takiye, pasifliği içeren gizli saklı bir şey değil, aksine tüm şekilleriyle birlikte bir çeşit cihat, savunma ve alt yapı hazırlamaktır.

“Takiye benim ve babalarımın dinidir; [18] takiyesi olmayanın imanı olmaz; din on kısımdır ve dokuz kısmında takiye vardır, [19] takiyyesi olmayanın dini olmaz, Alevî olan mümindir, mümin batıl devlet döneminde takiyesiyle ve hak devlet döneminde ise, kılıcıyla mücahittir”. [20]

“Takiye” hayatın sırrı ve Şia’nın tarih boyunca tağutlar ve zalimlerin karşısındaki bekasıdır. Şia İmamlarının (a.s) takiyesi, Şia tarihini anlamanın anahtarıdır ve takiyesiz Şia İmamlarının (a.s) hareketini yorumlamak mümkün değildir. Siyasetsizlik, saflık, zayıflık, korkaklık, dünya eğilimi ve bunun gibi binlerce suçlamalar, bizi hedef almıştır. Biz zorunlu olarak bunların tamamını bir kenara bırakıp İmam Ali (a.s.), İmam Hadi (a.s) ve İmam Askeri’den (a.s) takiyenin önemine dair üç rivayet naklederek bu konuyu sonlandıracağız.

İmam Ali (a.s) “Şıkşıkıyye” hutbesinde şöyle buyuruyor: “Allah’a and olsun ki Ebu Bekir, “hilafete göre yerimin değirmen taşının mili” gibi olduğunu bildiği hâlde hilafeti bir gömlek gibi giyindi. Oysa sel benden akar ve hiçbir kuş benim uçtuğum yerlere uçamazdı. Ben de hilafetle arama perde çektim; ondan yüz çevirdim. Başladım düşünmeye; kesilmiş elimle atağa mı geçeyim, yoksa kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Öyle bir karanlık ve körlük ki, büyüğü tamamıyla yıpratır, küçüğü tümüyle ihtiyarlaştırır, mümin kimse de Rabbi’ne ulaşıncaya dek bu karanlık körlükte zahmetten zahmete düşer. Gördüm ki sabretmek akla daha yatkın ve sabrettim. Ama gözümde diken vardı ve boğazımda kemik. Mirasımın yağmalandığını gördüm”. [21]

Bu durum, İmam Ali’nin (a.s) takiyesidir. Yâr ve yardımcısız kalan İmam (a.s), yeni bir nesil ve yeni bir ortamın oluşturulması için sabretmelidir.

İmam Ali (a.s) “Ebubekir” ve “Saad b. Ubade” gibilerin bizzat kendi evlerinde kendi komutanlarını yetiştirdi. Allah Rasulü’nün (s.a.a) güçlü ellerinde yetişmiş böyle bir insanın 25 yıl içerisinde isminin bile tarihte kalmaması gerekirken, dimdik ayakta durarak muhasebe edilmiş ince plan ve projeleriyle birlikte kılavuzluk yapmıştır. İşte böylesi hayat dolu bir kalp, günümüz insanlarının sinesinde atmaktadır.

İmam Hadi (a.s) Davud Seyremî’ye şöyle buyurmaktadır: “Ey Davud! Takiyeyi terk etmenin, namazı terk etmek gibi olduğunu söylesem, doğru söylemişimdir.” [22] Bu hadiste takiyenin terki, namazın terk edilmesi ölçüsünde tutulup takiyenin farziyetinin, namazın farziyeti gibi önemli olduğuna değinilmiştir.

İmam Hasan Askerî (a.s) Şialarından birinin arkadaşını takiye yapmaya yönlendirdiğinde şöyle buyurdu: “Sen Peygamber’in (s.a.a.) buyruğunun somut örneğisin. Başkasını hayır bir iş yapmağa yönlendiren kimse o işi yapmış gibidir”. Sonra kendisi şöyle buyurdu: Allah (c.c) dostunun takiyesinden dolayı Şialarımızdan ve bizi sevenlerden takiyeye amel edenler ve Takiyeyi terk edenlerin sayısınca ona sevap ve mükâfat karar kılınmıştır. O mükâfatların en az olanı yüz yıllık günahının bağışlanmasına sebep olabilir ve senin yönlendirmenden dolayı ona verilen mükâfat sana da verilecektir”. [23]

Bu kadar mükâfatın takiyenin etkilerinden dolayı olduğu açıktır. Takiyenin gerekli olduğu şiddetin arttığı o dönemlerde İmam (a.s) bazen Şialarına “Canlarınızı korumanız için bana selam vermeyin ve işaret etmeyin” mesajını gönderiyordu. [24]

Şialarından birisine açık bir şekilde şöyle buyurdu: “Takiye yapmasaydın öldürülürdün. Ya takiye ve gizlemek veya ölmek ve öldürülmek”. [25]

 

------------

[1]- el-Kâfî, c. 5, s. 111; Biharu’l-Envar, c. 50, s. 86, 87.

[2]- Muhammed b. Maruf Hilali diyor ki: İmam Cafer b. Muhammed Sadık’ı (a.s) ziyaret etmek için “Hiyre” şehrine gittim. Halkın yoğun izdihamından dolayı o gün İmam’ı göremedim. İmam, dördüncü gün beni gördü ve yanına çağırdı. Halk dağıldıktan sonra İmam (a.s), Emiru’l-Muminin Ali’yi (a.s) (türbesini) ziyaret etmeğe gitti. Ben de İmam’ın ardı sıra gittim ve İmam’ın konuşmalarını duydum. (Dr. Gorci, Tarih-i Fıkıh ve Fukeha, s. 115, Ricâl-ı Necaşi’den nakil).

Hasan b. Ali b. Ziyad Veşa’, İbn-i İsa’ya şöyle diyordu: Ben (Kufe) camiinde 900 şeyhin şöyle dediklerini duydum: Haddesenî Cafer b. Muhammed (Cafer b. Muhammed bana şöyle dedi). (a.g.e.).

Hafız Ebu’l-Abbas b. Ukde Hamdanî Kûfî, (ö. 333 h.) İmam Sadık’dan (a.s) hadis nakleden kişilerin isimlerini ve bu kişilerin 4000 kişi civarında olduğunu içeren bir kitap yazmıştır. (a.g.e.)

Sadıkeyn (a.s) Dönemi’nde hadis rivayet etmek ve yazmak hiçbir zaman ve hiçbir mezhepte olmadığı kadar genişledi ve çoğaldı. Bkz. Dr. Abdulhadi Fazlî, Tarihu’t-Teşrii’l-İslâmî, s. 203-204) Bu asrı “Âl-i Muhammed’in (a.s) ilminin yayıldığı asır” olarak adlandırdılar. (a.g.e.., s. 95).

[3]- Askeriyeyn’in (a.s) ashap ve öğrencilerinin isimleri ve sayıları hakkında bkz. Tarihu’t-Teşrii’l-İslâmî, s. 183-211.

Şeyh Tusi (r.a) İmam Hadi’nin (a.s) İslâmî ilim dallarında öğrenci sayısının 185 kişi olduğunu belirtmiştir. Bu grubun arasında, Fazl b. Şâzân, Hüseyn b. Said-i Ahvazî, Eyyub b. Nuh, Ebu Ali (Hasan b. Raşid), Hasan b. Ali Nasır Kebir, Abdul-Azim Hasanî ve Osman b. Said Ahvazî gibi seçilmiş insanlar yer almaktadır ve bu alimlerin birçoğu İslâmî ilimlerin çeşitli dallarında eserler ve kitaplar telif etmişlerdir. (Şeyh Tûsî, er-Ricâl, s. 409-429, yine Bkz: Hayâtu’l-İmamil-Hadi, s. 170-230. Bazı araştırmacılar İmam Hasan Askerî’nin (a.s) ashab ve ravilerinin 213 kişi olduğunu söylemişlerdir. Bkz. Hayatu’l-İmami’l-Hadi, s. 345-413. “A’yanu’ş-Şia” isimli eserin sahibi diyor ki: “İmam Hasan Askerî’den (a.s) çeşitli dallarda nakledilen hadisler ve ilimler defterleri doldurdu”. A’yanu’ş-Şia, c. 1, s. 40.

[4]- Bkz. Hayâtu’l-İmami’l-Askerî (a.s), s 287-295.

[5]- Tevhîd, c. 224.

[6]- Hayâtu’l-İmami’l-Askerî (a.s), s 316.

[7]- Hayâtu’l-İmami’l-Askerî (a.s), s. 324.

[8]- Hayâtu’l-İmami’l-Askerî (a.s), s. 325.

[9]- Hayâtu’l-İmami’l-Askerî (a.s), s. 324.

[10]- Şeyh Tûsî, el-Gaybet, s. 139 (nakil: Tarih-i Siyasîyi Gaybet-i İmam-ı Devazdehom, s. 78); Biharu’l-Envâr, c. 50, s. 251; Menakib, c. 4, s. 432; Delâilu’l-İmamet, s. 226.

[11]- el-İrşâd, s. 333; Biharu’l-Envâr, c. 50, s. 200; İsbatu’l-Vasiyye, s. 225 (nakil: Tarih-i Siyasîyi Gaybet-i İmam-i Devazdehom, s. 83.

[12]- İmam’ın (a.s) kendisi şöyle buyuruyordu: “Beni zorla Samerra’ya getirdiler.” (Biharu’l-Envâr, c. 5, s. 129).

[13]- Murucu’z-Zeheb, c. 4, s. 93; el-İrşâd, c. 2, s. 303.

[14]- Dr. Casım Hüseyn şöyle yazıyor: İmamiyye Teşkilatı “Vekillik Teşkilatı” Şialara, Abbasîlerin hilafet çarkında çalışmalarına izin veriyordu. Bu yüzden Muhammed b. İsmail b. Beziy ve Ahmed b. Hamza Kummî vezirlik makamında üstün bir yere sahiplerdi. (Ricâl-i Necâşî, s. 254) Akrabaları İmam Cevad’ın (a.s) dost ve elçilerinden olan Nuh b. Derrac, Bağdat kadısı olduktan sonra Kûfe kadısı oldu ve bu makamda kaldığı sürece inancını gizledi (Ricâl-i Necâşî, s. 80 ve 98) diğer İmamiyye mensuplarından Huseyin b. Abdullah Nişaburî “Best” ve “Sistan” kaymakamı, Hakem b. Alya Esedî ise “Bahreyn” valiliğini elde etti. Dokuzuncu İmam’ın (a.s) dostu ve gizlide İmam’a biat etmelerini ispat eden delil, onların İmam’a (a.s) humus vermeleridir (el-Kâfî, c. 5, s. 111; el-İstibsar, c. 2, s. 58); Tarih-i Siyasîyi Gaybet-i İmam-i Devazdehom, s. 79.

[15]- Biharu’l-Envâr, c. 50, s. 140, 269, 254, 298, 270.

[16]- Biharu’l-Envâr, s. 304, 259; Hayâtu’l-İmami’l-Askerî (a.s), s 261- 266.

[17]- Tarih-i Siyasîyi Gaybet-i İmam-i Devazdehom, s. 85-89 (İsfahanî ve çoğu tarihçiler Alevîler’in 250 ve 251 h. yıllarında Kûfe’nin çevresinden başlayarak, Taberistan, Rey, Kazvin, Mısır ve Hicaz’da kıyam başlattıklarını rivayet etmektedirler. Bu kıyamların bir grup tarafından veya bir önder tarafından yönlendirilebileceği mümkündür… Zeydîler’in kıyamında birçok muhlis Şia katılmıştır. İbn-i Ukde’nin nakline göre Mekke kıyamının bayraktarı Muhammed b. Mârûfî Hillî’dir (ö. 250 h.). Muhammed b. Hillî’nin yanı sıra Kûfe’de kıyam edenlerin rehberinin 250 h. yılında suikast neticesinde öldürülen ve İmam Cevad’ın (a.s) vekili olan Ebu’l-Kasım Caferî’nin övgüsünü kazanan ve dert ortağı olan Yahya b. Ömer’dir. (Taberî, c. 3, s. 1522).

Bu kıyamların yanı sıra Mes’ûdî’nin nakline göre Rey kıyamına katılan Ali b. Musa b. İsmail b. Musa Kâzım, halife Mutezz tarafından tutuklandı. Adı geçen kişi, İsmail b. Musa Kâzım’ın torunu olduğu ve Mısır’da İmamiyye’nin tebliğcisi olduğu için kıyamının İmamî olma ihtimali yüksektir (Murucu’z-Zeheb, c. 7, s. 404). Taberî bu eserlerin yanı sıra İmamiyye’nin gizli çalışmalarından ve onların kıyamdaki rolleri ile ilgili gerekli bilgiyi sunmaktadır. Devlet makamları genelde yapılan kıyamları İmamî değil, Zeydî olarak nitelendirmekteydi. Yine Taberî, Abbasî casuslarının Taberistan’da kıyam eden Hasan b. Zeyd ve kardeşinin oğlu olan Muhammed b. Ali b. Halefu’l-Attar arasındaki yazışmaları ele geçirdiklerini belirtmektedir. Bu iki şahıs onuncu İmam’ın (a.s) dostlarındandı. (Taberî, c. 3, s. 1362 ve 1383 ve İhtiyar, s. 68)… İmamiyye, Hz. Peygamber (s.a.a.) tarafından vaad edilen İmam Mehdi’nin (a.f) yerinde olduğunu iddia eden her Alevî kıyamını yalanlamıştır; ancak İmamlara (a.s) vefalı olan her Alevî kıyamına da dert ortaklığı etmiştir.

Bu konu, bizlere İmamların (a.s) hak olan hedeflerine ulaşmaları için iki yolu tavsiye ettiğini ve ona göre program yaptıklarını göstermektedir. Birincisi İmamların (a.s) görünürde hiçbir siyasî çekişmeye girmeden ilmî, kültürel ve mezhebi çalışmalar yaparak halk arasında mezhebin yayılmasına çaba göstermesi ve ikincisi ise, gizli bir şekilde “İmamlara (a.s) vefalı olan Şiaların kıyamlarını başarılı olur ve kudreti ele geçirdikten sonra hilafeti İmamlara (a.s) teslim eder” ümidiyle desteklemeleridir.

[18]- Vesailu’ş-Şia, c. 11, s. 460.

[19]- Vesailu’ş-Şia, c. 11, s. 460.

[20]- Vesailu’ş-Şia, c. 11, s. 464.

[21]- Nehcü’l-Belaga, hutbe 3 (“Şıkşıkıyye” olarak bilinen hutbe).

[22]- Vesailu’ş-Şia, c. 11, s. 466 (İbn-i İdris’in “Serair” isimli eserinden nakledilmiştir); Biharu’l-Envâr, c. 5, s. 181.

[23]- el-İhticac, c. 2, s. 266 (nakil: Hayâtu’l-İmamil-Askerî (a.s), s. 240).

[24]- Biharu’l-Envâr, c. 50, s. 269 (nakil: Hayâtu’l-İmamil-Askerî (a.s), s. 237).

[25]- İsbâtu’l-Vasiyye, s. 243 (nakil: Hayâtu’l-İmamil-Askerî (a.s), s. 238).




Bu haber 356 defa okunmuştur.


FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER MEHDEVİYET Haberleri

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HAVA DURUMU
İLAN PANOSU

Web sitemize nasıl ulaştınız?


NAMAZ VAKİTLERİ
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI